Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2020/14 E. 2022/1207 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/14
KARAR NO: 2022/1207
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/02/2018
NUMARASI: 2016/50 Esas – 2018/195 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Garanti Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 15/09/2022
Davanın reddine ilişkin verilen kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; … A.Ş’nin …bank A.Ş’den kullanacağı krediye esas olmak üzere, asıl borçlu ile müteselsil kefiller … ve …’ın banka ile genel kredi sözleşmesi akdettiklerini, asıl borçlu tarafından kredi borcunun ödenmemesi sebebiyle, davalılar ile davacı arasında yapılan görüşmelere istinaden, müvekkili ile … bank arasında 25/04/2011 tarihli protokol akdedildiğini ve kefil sıfatıyla müvekkilinin söz konusu banka borcunun bir kısmını ödediğini, müvekkilinin genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan kredi borcunun bugüne kadar 1.542.607,40-TL’sini kefil sıfatıyla ödediğini, müvekkili tarafından ödenen borcun tahsili için davalılara 02/10/2014 tarihli ihtarname keşide edilmesine rağmen davalıların ödeme yapmadığını, bu nedenle davalılar aleyhine Bakırköy … İcra Dairesinin … esas sayılı takip dosyası ile icra takibi başlatıldığını, ancak borçluların itirazı üzerine takibin durdurulduğunu belirterek, davalıların itirazının iptali ile davalılar aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili; davacının müvekkillerine rücu etmesinin mümkün olmadığını, kefalet ve garanti sözleşmeleri farklı olduğunu, garanti sözleşmesi şekil şartına tabi olmayıp garanti verenin borçluya ait defileri ileri süremeyeceğini, borcu ödeyen garanti verenin asıl borçluya rücu hakkının bulunmadığını, kefilden ayrı olarak garanti verenin borcunun asli nitelikte olduğunu,protokol içeriğinden borcun bağımsız ve asli olarak üstlenildiğinin anlaşıldığını, davacı tarafça keşide edilen ihtarnamede de borcun garanti eden sıfatıyla ödendiğinin belirtildiğini, garanti eden davacının protokol ve ödemede kişisel çıkarının bulunduğunu, bu kapsamda müvekkilinin şirket hisselerini ve 150 adet dükkanını gerçekten düşük bedellerle davacıya devrettiğini, ayrıca davacının amacının kişisel teminat olmayıp belirli bir sonucu elde etmeye yönelik olduğunu, bu husus protokolün 8. maddesinde belirtilmiş olup, asıl borçlu ile müvekkilleri aleyhine açılan icra takipleri sonrasında davacı aleyhine açılan tasarrufun iptali davalarında, devir işlemlerinin iptal edilmemesi ve taşınmazlar üzerindeki hacizlerin kaldırılmasının davacının ulaşmak istediği sonuç olduğunu, bu nedenle davacının amacının kefalet olmadığını ve garanti sözleşmesine dayanarak müvekkillerine rücu imkanının bulunmadığını belirterek, davanın reddine ve davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; dava dışı … A.Ş’nin yine dava dışı bankadan kullanacağı krediye esas olmak üzere asıl borçlu ve müteselsil kefiller olan davalılar … ve … arasında genel kredi sözleşmesi akdedildiği, kredi borcunun ödenmemesi sebebiyle, davacı ile banka arasında 25/04/2011 tarihli protokol akdedilerek davacının bankya borcun 1.542.607,40-TL’lik kısmını ödediği, davacının davalılara ödediği miktarın ödenmesi için davalılar aleyhine icra takibi başlattığı, 25/04/2011 tarihli protokol incelendiğinde, davacının iş bu protokolü “borcu garanti eden” sıfatıyla imzaladığı, protokol içeriğinden de davacının asıl borçlunun bankaya olan kredi borcunu ödemeyi taahhüt ettiği, davacının banka ve davalılar ile imzaladığı sözleşmenin borcun üstlenilmesi niteliğinde olduğu, gerek TBK 195 vd. maddeleri gereğince ve gerekse protokol hükümleri dikkate alındığında, davacının borç üstlenmesi ile ödediği parayı aynı borcun kefillerinden rücuen talep edemeyeceği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili; müvekkili ile … bank A.Ş. arasında 25/04/2011 tarihinde akdedilen protokolde müvekkilinin sıfatı garantör olarak belirtilmiş olsa da, protokol incelendiğinde müvekkilinin tüm ana kıstasların uygulanması sonucu, sözleşmenin garanti sözleşmesi amacı ile değil, kefalet amacı ile imzalandığının ortaya çıktığını, bu nedenle müvekkili kefil olarak sözleşmeyi akdetmiş olduğundan diğer kefillere rücu hakkının bulunduğunu belirterek, kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava,davacının protokole dayalı olarak davalıların müteselsil kefili olduğu borcu ödediği iddiasına dayalı olarak alacaklıya ödenen bedelin davalılardan tahsili amacıyla başlatılan takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir. Somut olayda; dava dışı banka ile asıl borçlu … AŞ ve müteselsil kefil olan davalılar tarafından genel kredi sözleşmeleri akdedildiği, krediler kullandırıldığı,kredi borcunun ödenmemesi üzerine alacaklı tarafından asıl borçlu ve müteselsil kefiller aleyhine icra takipleri başlatıldığı, kefil olan … adına kayıtlı taşınmazların mal kaçırma amacıyla üçüncü kişiye devredildiği iddiasıyla alacaklı banka tarafından … ile taşınmazları devrettiği kişiler aleyhine tasarrufun iptali davaları açıldığı, dava dışı banka, asıl borçlu, davalı kefiller ve davacı arasında imzalanan 25.04.2011 tarihli protokol doğrultusunda dava dışı bankanın alacağının bir kısmının protokolde borcu garanti eden sıfatıyla imzası bulunan davacı tarafından bankaya ödendiği, alacaklı banka tarafından düzenlenen 14.10.2014 tarihli ödeme belgesinde de … tarafından borcun 1.542.607,40-TL’lik kısmının ödendiğinin belirtildiği,protokol sonrasında alacaklı banka tarafından açılan tasarrufun iptali davalarından feragat edildiği ve davacı … tarafından dava dışı bankaya ödenen 1.542.607,40-TLnin rücuen tahsili istemiyle davalılar aleyhine icra takibi başlatılmıştır. Taraflarca imzalanan 25.04.2011 tarihli protokolde; davacının borcu garanti eden olarak yer aldığı, protokolün 3. maddesinde borçlu, kefil ve borcu garanti edenin belirtilen borcu ödemeyi kabul ettiklerinin belirtildiği, 4. maddesinde bankaya borç miktarınca senet verileceği, senetlerin 31.12.2011 tarihine kadar tamamlanamaması durumunda asıl borçlu şirket’nin keşideci ve davacının avalist olduğu senetlerin bankaya verileceği, 5. maddesinde ödenmeyen senet bedellerinin ihtardan itibaren 3 gün içinde garanti eden davacı tarafından ödeneceği, 7. maddesinde protokole konu kredilerin teminatı olarak … İnşaat adına kayıtlı taşınmaz üzerine banka lehine ipotek konulacağı, 8. maddesinde ipotek tesis edildiğinde banka tarafından başlatılan takip ile açılan tasarrufun iptali davalarından feragat edileceği kararlaştırılmıştır. TBK’nın 128. maddesinde düzenlenen garanti sözleşmesi ile kefalet sözleşmesinin temel amacı, esas itibariyle asıl borç ilişkisinin tarafı olmayan üçüncü kişilerce, alacaklıya şahsi teminat verilmesidir.Kefalet sözleşmesi geçerlilik şekil şartlarına tabi iken, garanti sözleşmesinin geçerliliği herhangi bir şekil şartına tabi tutulmamıştır.Kefalette TBK’nın 591. maddesi hükmü uyarınca kefil, borçluya ait defileri alacaklıya karşı ileri sürebilme hakkına sahipken, garanti sözleşmesinde teminat veren kişiye bu hak tanınmış değildir. Ayrıca kefilin kefaletten doğan borcunu ödedikten sonra asıl borçluya yasadan doğan rücu hakkı bulunduğu halde, garanti sözleşmesinde bu hak tanınmamıştır. Garanti verenin sorumluluğu, kefalet verenin sorumluluğundan daha ağır koşullara tabi tutulmuş olup, her iki sözleşmenin birbirinden ayırt edilebilmesi için çeşitli kıstaslar belirlenmiştir. Bu kıstaslardan yardımcı olarak belirlenen ilk kıstaslar; sözleşmede kullanılan deyimler, üstlenilen rizikonun niteliği, borçlu yerine ifa veya tazminat ödeme yükümlülüğü, para borcunun tekeffülü veya bir fiilin tekeffülü gibi kıstaslardır. Ana kıstaslardan ilki ise asli-feri yükümlülük kriteridir. Buna göre, garanti veren bağımsız bir borç altına girmekte olup,kefalette ise, asıl olan bir başka borcun olması ve kefalet ile o borcun ödenmesinin sağlanmasıdır. Ana kıstaslardan ikincisi, yükümlülüğün kapsam ve niteliğidir. Buna göre, asıl borçlu gibi yükümlülük altına girme amacını taşıyan sözleşme kefalet, asıl borçlunun borcunu aşabilecek, lehine taahhüt altına girilen alacaklının hiçbir şekilde zarara uğramayacağını temine yönelik sözleşme ise, garanti sözleşmesi olarak nitelendirilmelidir. Üçüncü kıstas ise menfaat olup, kefalet ilişkisinde kefalet verenin bu ilişkide bir yararlanma amacı olmadığı halde, garanti sözleşmesinde ilke olarak teminat verenin menfaati mevcuttur. Ana kıstaslardan bir diğeri ise, kişiye yönelik teminat verme kıstası olup, buna göre teminatın bir kişi gözönüne tutularak verilmesi halinde kefalet; objektif olarak belli bir sonucun gerçekleşmesi amacına yönelik olarak verilmesi halinde ise garanti sözleşmesinin amaçlandığı kabul edilmelidir (Yargıtay 3. HD’nin 2017/6543 esas, 2019/3083 karar sayılı emsal ilamı). Uyuşmazlık konusu protokol hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; protokolde davacının “garantör”, “kredi borçlarını ödemeyi üstlenen” ve “borcu garanti eden” olarak nitelendirildiği, teminatın kişiye yönelik olmayıp, edimin objektif olarak yerine getirilmesine (belirtilen kredi borcunun ödenmesi) ilişkin olduğu, davacının edimi asli olarak üstlendiği, borcun tasfiyesine yönelik yükümlülüğün garanti niteliği taşıdığı, davalı tarafça ileri sürülen, davalıya ait şirket hisseleri ile taşınmazların davacıya devri olgusu ve protokol gereği alacaklı banka tarafından tasarrufun iptali davalarından feragat edilerek taşınmazlar üzerindeki hacizlerin de kaldırılması karşısında, davacı bakımından menfaat unsurunun da gerçekleştiği, bu nedenle protokolün garanti sözleşmesi olarak nitelendirilmesi gerektiği,garanti eden sıfatıyla borcu ödeyen davacının müteselsil kefil davalılara rücu hakkının bulunmadığı sonucuna varılmış olup bu gerekçeyle davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin ,davacının kefalet veren olarak kabulü ile diğer müteselsil kefillere rücu hakkı bulunduğuna yönelik istinaf nedeni yerinde görülmemiş istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,Alınması gereken 80,70-TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 44,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30-TL harcın davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davacı tarafından sarf edilen istinaf yargı giderinin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz yasa yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 16/09/2022