Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2020/1395 E. 2023/397 K. 16.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1395
KARAR NO: 2023/397
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/09/2019
NUMARASI: 2018/180 Esas – 2019/899 Karar
DAVA: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 16/03/2023
Davanın reddine ilişkin verilen kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili, müvekkilinin alacaklı banka nezdinde 10/06/2010 tarihli genel kredi sözleşmesine istinaden kredi kullandığını ve çek karnesinin bulunduğunu, müvekkilinin kredi borcunu ödemekte zorlanması üzerine davalı bankaca kredi sözleşmesinin ekinde yer alan ve gerçekte kredi borcunun ödenmemesi halinde kolay tahsilat imkanı sağlamak üzere alınan 13/09/2017 tarihli bononun, 60.000-TL’yi aşmayacak borç için bedel kısmı 105.000-TL yazılarak İstanbul Anadolu … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında icra takibine konulduğunu, müvekkilinin elinde bulunan 8 adet çek yaprağını bankaya teslim ederken, kendisine 25 yapraklı bir çek koçanını da iade etmesi gerektiği, her bir çek yaprağı için sorumluluk tutarının kredi borcuna eklendiği ve senedin alacak kısmının bu miktara göre doldurulduğu belirtilmiş ise de, banka tarafından müvekkiline verilen listede yazılı çeklerin olduğu koçanın müvekkiline teslim edilmediğini, başlatılan takibe kısmi itirazda bulunarak İstanbul Anadolu 7. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2017/663 esas sayılı dosyasında dava açtıklarını, çek karnesi alındı makbuzundaki imzanın müvekkili tarafından atılmadığını ve çek karnesinin kendisi tarafından teslim alınmadığını, bononun düzenleme tarihinin genel kredi sözleşmesi ile aynı olduğunu, senedin borca mahsuben verildiğinin davalı tarafından 2017/663 esas sayılı dosyada açıkça kabul edildiğini, kambiyo senedinin temel borç ilişkisinden bağımsız olduğunun kabulünün mümkün olmadığını belirterek, takip konusu borcun bu aşamada 5.000-TL’lik kısmı için takibin iptali ile müvekkilinin borçlu olmadığının tespitini, davalı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir. Mahkemece verilen süre üzerine davacı vekilince sunulan 13/04/2018 tarihli dilekçeyle, dava konusu edilen alacak miktarının 50.000-TL olduğu belirtilerek eksik harç tamamlanmıştır.
CEVAP: Davalı vekili, icra takibi kredi sözleşmesine dayalı olmayıp kambiyo senedine dayalı olduğunu, senette teminat olduğuna dair bir kayıt bulunmadığı gibi sözleşmede de senede atıf bulunmadığını, kambiyo senedinin ifa yerine değil ifa uğruna verildiğini, kambiyo ilişkisinin varlığının davacı tarafından da kabul edildiğini, bu nedenle bedelsizlik iddiasını davacının kanıtlaması gerektiğini, kambiyo senedine bağlı borç soyut bir borç olduğundan, asıl borç ilişkisinin geçersiz olması veya ortadan kalkmasının kambiyo borcunun geçerliliğini etkilemeyeceğini, müvekkilinin alacağın tahsili için kambiyo senedine veya kredi sözleşmesine dayalı olarak takip yapabileceğini, müvekkili iyi niyetli son hamil olduğundan, davacının, müvekkilinin bilerek borçlu zararına hareket ettiğini kanıtlaması gerektiğini belirterek, davanın reddine ile davacı aleyhine tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, takip dayanağı bononun tüm unsurları havi bono olduğu ve kredi sözleşmesi kapsamında düzenlendiğinin tartışmasız olduğu, söz konusu bononun sözleşme kapsamında verilmiş olmasının, kayıtsız şartsız borç ikrarını içermediği sonucunu doğurmayacağı, bononun teminat amaçlı olarak düzenlenmiş olduğunun yazılı belgeyle ya da alacaklının kabul beyanı ile kanıtlanmasının gerektiği, ancak bu hususun kanıtlanamadığı, bononun kredi sözleşmesinin ödeme aracı olarak düzenlendiğinin kabulünün gerektiği, davacının bononun itfa edildiği yönünde beyanının da bulunmadığı, bu yönde itiraz edilmiş olsaydı bile kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: İstinaf yoluna başvuran davacı vekili; kambiyo senedinin düzenlenme sebebinin genel kredi sözleşmesi olduğu gerçeği karşısında, hukuken temel borç ilişkisinden bağımsız olduğunu kabul etmenin mümkün olmadığını, dolayısıyla mahkemece borcun esasını oluşturan genel kredi sözleşmesi ve bu sözleşme ile kullandırılan krediler sonucunda müvekkilin ne kadar borcu olduğunun tespit edilmesi gerektiğini, müvekkilin icra takip tarihinde bononun ne kadarlık tutarından sorumlu olduğunun işbu davanın konusu olduğunu, bu nedenle bononun sözleşme kapsamında verilmiş olmasının kayıtsız şartsız borç ikrarını içermediği sonucunu doğurmayacağı tespitinin hatalı olduğunu, müvekkilinin kredi borcunu yapılandırarak kısmen ödemesine, 8 adet çek yaprağını iade etmesine, 25 sayfalık çek koçanını teslim almadığını beyan etmesine rağmen, 105.000-TL’lik bir takiple karşı karşıya kaldığını, mahkemenin müvekkilinin bankaya olan toplam borcunu tespit ederek, bononun bu tespit edilen miktarı kadar kısım için takibe devam edilmesi yönünde karar oluşturmasının gerektiğini, takibe konu borç içerinde teslimi ve imzanın sahteliği konusunda ihtilaf bulunan çek alındı makbuzuna dayanılarak çek bedellerinin talep edildiğini, temerrüt tarihinin takip tarihi olması sebebiyle 02/05/2017-21/09/2017 arası hesaplanan faizin talep edilemeyeceğini, faizin de 21/09/2017 tarihinden itibaren ve taleple bağlı kalınarak %9,75 üzerinden hesaplanması gerektiğini, yargılama sırasında çek alındı makbuzunun güvenilir olmadığı açıkça tespit edilmiş ve 02/05/2015 tarihi itibariyle toplam kredi borç tutarının 58.437,31-TL olduğu, dolayısıyla takip tarihi itibariyle borcun 105.000-TL olmadığı ortaya çıkmışken davanın tümden reddedilmesinin usule aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, kambiyo senedine dayalı takipte borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Somut olayda; davacı borçlu ile davalı banka arasından 10/06/2010 tarihli genel kredi sözleşmesi akdedildiği, davacıdan sözleşme tarihi ile aynı keşide tarihli bono alındığı, sözleşme kapsamında davacıya çek kredisi ve taksitli ticari kredi kullandırıldığı, kredi borcunun ödenmemesi üzerine kredi hesabının 01/08/2017 tarihinde kat edildiği, kat ihtarının 03/08/2017 tarihinde tebliğ edilemeden iade edildiği, kat ihtarının davacı asıl borçlunun genel kredi sözleşmesinde yazılı adresine tebliğe çıkarılmış olması nedeniyle, İİK’nın 68/b-2 cümlesi gereği, ihtarnamede verilen 24 saatlik süre de dikkate alındığında, davacı borçlunun 05/08/2017 tarihi itibariyle temerrüde düştüğünün kabulünün gerektiği, borcun ödenmemesi üzerine davacı borçlunun keşidecisi olduğu bononun davalı bankaca 105.000-TL üzeriden İstanbul Anadolu … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasında 22/09/2017 tarihinde icra takibine konulduğu anlaşılmaktadır. Takip dayanağı bonoda teminat olduğu yönünde bir kayıt bulunmadığı gibi tarafların da bononun teminat olarak verildiğine dair bir iddiası bulunmamaktadır. Bononun keşide tarihinin de genel kredi sözleşmesi ile aynı tarih olduğu dikkate alındığında, bononun davacıya tahsis edilen kredi borcunun tahsili amacıyla verildiğinin kabulü gerekmekte olup, davalı vekilinin, bononun temel ilişkiden bağımsız soyut borç ikrarı niteliğinde olduğu yönündeki iddiasının kabulü mümkün değildir. Nitekim davalı bankanın 12/10/2018 tarihli cevabi yazısında da davacı borçlunun 75.500-TL tutarlı ticari kredi ödemesinde temerrüde düşmesi nedeniyle yasal takip başlatıldığı, davacının 58.357,17-TL nakit borcu ve 35.250-TL gayrı nakit riskinin bulunduğu bildirilmiştir. Bu durumda takibe dayanak bononun davacının kredi borcuna mahsuben alındığı sabit olmasına göre, davalı bankanın davacıdan temel ilişkiden, diğer bir ifade ile genel kredi sözleşmesinden bono bedeli kadar alacağının bulunup bulunmadığının araştırılması gerekmektedir. Bu doğrultuda mahkemece alınan ek bilirkişi raporunda; alacağa uygulanacak temerrüt faizi oranının, davalı bankanın faiz bildirim listesinde bildirdiği %22,08 oranının sözleşmenin 41. maddesi gereğince %25 fazlası olan %27,60 olduğu, davacının 21/09/2017 olan takip tarihi itibariyle temerrüde düştüğü, yapılan hesaplama sonucunda davalının takip tarihi itibariyle 63.331,71-TL nakit alacağının ve 25 adet çekten kaynaklanan 32.250-TL gayri nakit riskinin bulunduğu tespit edilmiştir. Ancak yukarıda açıklandığı üzere İİK’nın 68/b-2 cümlesi gereği davacı borçlunun 05/08/2017 tarihi itibariyle temerrüde düştüğünün kabulü gerekirken takip tarihi itibariyle temerrüde düştüğünün kabulü hatalıdır. Yine genel kredi sözleşmesinin 41. maddesinde, temerrüt halinde bankanın borçlu hesaplara uygulamakta olduğu en yüksek cari faiz haddinin %25 fazlasının ödeneceğinin kabul ve taahhüt edildiği belirtilmiştir. Takip konusu nakit krediye bankaca fiilen uygulanan akdi faiz oranı %16,80’dir. Yargıtay 11. ve kapatılan 19. Hukuk Daireleri ile HGK’nın yerleşik uygulamaları gereğince, temerrüt faizine esas alınacak faiz oranı, banka tarafından müşterilerine fiilen uygulanan faiz oranı olup, bankanın talep ettiği oranda temerrüt faizi işletilebilmesi için TCMB’ye bildirilen oranın değil, belgelenmesi halinde bankanın fiilen uyguladığı akdi faiz oranlarının esas alınması gerekmektedir. Bankalar tarafından TCMB’ye uygulanacağı bildirilen, ancak müşterilerine uygulamadıkları en yüksek faiz oranları, temerrüt faizinin belirlenmesine esas alınmamaktadır. Somut olayda dayanak kredi sözleşmesinde ayrıca bir akdi veya temerrüt faiz oranı belirlenmemiş olup, davalı banka tarafından, anılan krediye uygulanan faiz oranından daha fazla oranda cari faiz uygulandığına ilişkin bir belge de sunulmamıştır. Bu durumda somut olayda krediye davalı banka tarafından fiilen uygulanan %16,80 akdi faizin %25 fazlası olan %21 oranında temerrüt faizi hesaplanması gerekirken, davalı bankanın faiz bildirim listesi esas alınarak %27,60 oranında faizin esas alınması hatalıdır. Diğer yandan davalı bankanın alacağının bir kısmı, davacıya teslim edildiği belirtilen 25 adet çekin yasal sorumluluk bedelinden kaynaklanmakta olup, davacı tarafından çek karnesi alındı makbuzu altındaki imzanın kendisine ait olmadığı ileri sürülmesine rağmen, mahkemece bu hususta hiç bir araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Bu durumda öncelikle davacı tarafından imzası inkar edilen çek karnesi alındı makbuzu altındaki imzanın davacının eli ürünü olup olmadığının tespiti, sonrasında ise yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda bilirkişiden ek rapor alınarak davanın menfi tespit niteliğinde olması nedeniyle, dava tarihi itibariyle davacının davalı bankaya ne tutarda borcunun bulunduğunun tespiti ile sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle; uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile hükmün HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca kaldırılarak, davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne; İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24/09/2019 Tarih 2018/180 Esas – 2019/899 Karar sayılı kararın HMK’nın 353(1)a-6 gereği KALDIRILMASINA; “Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE” Davacı tarafından yatırılan 54,40-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 353(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 16/03/2023