Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2020/1293 E. 2023/639 K. 02.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1293
KARAR NO: 2023/639
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 29/06/2020
NUMARASI: 2018/664 Esas – 2020/312 Karar
DAVA: İtirazın İptali
BİRLEŞEN BAKIRKÖY 7. ATM 2018/667 ESAS, 2018/1137 KARAR
SAYILI DAVA DOSYASI
DAVA: İtirazın İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 02/05/2023
Asıl ve birleşen davanın reddine ilişkin kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Asıl ve birleşen davada davacı vekili; müvekkilinin davalı ile … San. ve Tic. Ltd. Şti.ne ortak olduğu döneme ilişkin vergi dairesince yapılan inceleme sonucu 2007, 2008 ve 2009 vergilendirme yıllarına ait resen KDV tarhiyatı yapılarak, vergi cezaları kesildiğini, söz konusu cezaların iptaline ilişkin müvekkilince davalar açıldığını, ancak dava sürecinde cezaların müvekkili tarafından yapılandırıldığını ve taksitler halinde ödendiğini, davalı ile müvekkilinin ortak olduğu döneme ilişkin cezalardan müştereken sorumlu olmaları nedeniyle ödenen vergi cezaları nedeniyle yarı oranda davalı tarafa rücu edildiğini, davalı hakkında icra takipleri başlatıldığını, ancak davalının icra takibine haksız olarak itiraz ettiğini belirterek asıl davaya konu İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas ve birleşen davaya konu Bakırköy … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı takip dosyalarında davalının itirazının iptaline, müvekkili lehine alacağın % 20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Asıl ve birleşen davada davalı vekili; borcun şirkete ait olduğunu, davacı …’ın da bu şirketin tek sahibi olduğunu, bu nedenle davacının alacaklı sıfatının bulunmadığını, davacının Vergi Mahkemelerinde açtığı davalar ile vergi işlemlerinin bir kısmının iptal edildiğini, buna rağmen davacının kazanılmış davadan feragat ederek yapılandırmaya gittiğini, tarafların evliyken boşanma sonucunda müvekkilinin şirketteki hissesini davacıya devrettiğini, taraflar arasında düzenlenen 01/02/2011 tarihli boşanma protokolüne göre şirkete ait tüm alacak ve borçların devir alana ait olacağının açıkça yazıldığını, boşanma protokolüne göre müvekkili tarafından şirketteki hisselerin hisse devir sözleşmesi ile devredildiğini, bu yönüyle davacının dava açmaya hakkının bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece; şirkete ait bir borcun ortaklardan biri tarafından ödenmesi durumunda ödeyen ortağın bu borcu ancak şirketten isteyebileceği, şirketin ödemeden aczine ilişkin dosyaya yansıyan bir delil bulunmadığı, bu itibarla davacının, anılan borcu davalıdan isteyemeyeceği, boşanma dosyasının eki mahiyetindeki 01/02/2011 tarihli boşanma protokolü ve hisse devrine ilişkin 06/04/2011 tarihli sözleşmeye göre davalının şirketteki tüm hisse ve haklarının aktif ve pasifi ile davacıya devredildiği, boşanma protokolünde herhangi bir zaman dilimi belirtilmeksizin şirkete ait tüm borçların devralana ait olacağının açıkça belirtildiği, bu nedenle şirket adına ödenen kamu borcunun davalıdan istenemeyeceği gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili; bahsi geçen dönemde şirketin tasfiye halinde olduğunu ve şirketin hiçbir mal varlığı bulunmadığını, bu nedenle vergi cezalarını şirket ortağı olan müvekkilinin ödemek zorunda kaldığını, dosyanın muhteviyatında şirketin aciz halinde olduğunu gösteren birçok delil bulunmasına rağmen mahkemece söz konusu delillerin göz ardı edilerek hüküm kurulduğunu, bu hususta bilirkişi incelemesi de dahil olmak üzere hiç bir araştırma yapılmadığını, boşanma protokolünde mal paylaşışımı yapılırken hak ve alacakların hangi mal varlığına ilişkin olduğunun tek tek belirtilmesi gerektiğini, bahsi geçen mal paylaşımı sözleşmesinde de borç kalemleri ayrı ayrı gösterildiği halde kamu borçlarını müvekkilinin üstleneceğine dair bir anlaşma bulunmadığını, protokolde açıkça düzenlenmeyen hususların protokol dışında kalacağını, bu nedenle vergi borcunun boşanma protokolünün kapsamı dışında bırakıldığını, dava konusu re’sen vergi tarhiyatı ve vergi cezasında öngörülemezlik söz konusu olduğunu, şirketin geçmiş yıllardaki faaliyetleri dolayısıyla vergi cezası kesileceği hususunun tarafların sözleşme yaptığı anda bilinmesinin mümkün olmadığını, dolayısıyla söz konusu cezaları tek başına müvekkilinin ödemesinin beklenemeyeceğini, TTK uyarınca, şirketin aktif ve pasifleriyle devredileceğini, hisse devir sözleşmesinde belirlenen şirket aktif ve pasiflerinin sözleşmenin yapıldığı sıradaki ticari defterlerde öngörülenler ile sınırlı olduğunu, somut olayda ise borca konu re’sen vergi tarhiyatı ve vergi cezasının, hisse devir sözleşmesinin ve boşanma protokolünün imzalandığı sırada şirket defterlerinde yer almadığını, kaldı ki boşanma protokolünde şirketin çok iyi durumda olduğuna ilişkin ibare yer aldığını belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, hisse devir sözleşmesi öncesi döneme ait olup sonradan tahakkuk ettirilen ve davacı şirket yetkilisi tarafından ödenen şirketin kamu borçlarının hisseyi devreden ortaktan rücuen tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir. Davacı vekili, davalının hissedar olduğu döneme ilişkin dava dışı şirkete tahakkuk ettirilen vergi ve vergi ziyai cezasının müvekkili tarafından yapılandırılarak taksitler halinde ödenmeye devam edildiğini, bahsi geçen işlemlerin davacının ortaklığı devir aldığı tarihteki bilançolarda görülmeyen ve sonradan ortaya çıkan kamu borçları olduğunu belirterek davalı hakkında başlattığı icra takipleriyle müvekkili tarafından ödenen kamu borcunun davalıdan rücuen tahsilini talep etmektedir. Taraflar arasında, vergi cezalarının davacı tarafça ödendiği ve miktarı hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, dava konusu cezalardan davalıların sorumlu olup olmadığı, ortaklara başvuru şartlarının oluşup oluşmadığı, davacının yaptığı ödemeye istinaden davalıya rücu edip edemeyeceği hususlarında toplanmaktadır. Limited şirket ortaklarının asli borcu, tüzel kişiliğe karşı taahhüt ettikleri sermayeyle sınırlı olup, ortak bu borcu yerine getirmekle sorumluluktan kurtulmuş olur (TTK m.573/2). Bu nedenle, ortağın limited şirketin borçlarından dolayı kural olarak sorumluluğu bulunmamaktadır. Anılan kuralın istisnalarından biri, AATUHK’nun 35. maddesinde düzenlenen limited şirketin kamu idaresine karşı ödenmeyen veya ödenmeyeceği anlaşılan borçlarıdır. Ortaklar, bu borçlarından dolayı payları oranında idareye karşı sorumludurlar. Bu sorumluluk, idareye karşı bağımsız bir sorumluluk olup, anılan Kanuna 5766 sayılı kanun ile yapılan değişiklikle payın devri halinde dahi ortadan kalkmayan bir nitelik kazanmıştır. Somut olayda; taraflar arasındaki 01/02/2011 tarihli boşanma protokolünde … Ltd. Şti.’deki davalı … hisselerinin davacı …’e devredileceği, şirketin tüm alacak ve borçlarının devir alana ait olacağı kararlaştırılmıştır. Bakırköy … Noterliği’nin 06/04/2011 tarih ve … sayılı limited şirket hisse devir sözleşmesi ile şirket hisseleri tüm aktifi ve pasifiyle davacıya devredilmiştir. Boşanma protokolü ve hisse devir sözleşmesi uyarınca şirketin borçlarından davalının iç ilişkide davacıya karşı bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Bahsi geçen protokolde ve hisse devir sözleşmesinde hangi borçların kastedildiği hususunda açık değil ise de kamu alacaklarının hariç tutulduğuna dair bir delil bulunmamaktadır. Başka bir anlatımla, devir sözleşmesinde, davalının devir tarihine kadar doğabilecek gerek kamu gerekse özel borçlardan dolayı bir sorumluluk üstlenmediği kabul edilmelidir. Bu durum karşısında, davalının ortaklıktaki hisselerini tüm hak ve borçlarıyla davacı ve dava dışı ortağa devir ettiği, her ne kadar davalının şirketin idareye karşı borcundan dolayı idareye karşı sorumluluğu devam etmekteyse de devir sözleşmesi akdettiği davacıya karşı herhangi bir nedenle şirket adına doğmuş borçtan dolayı sorumluluk üstlenmediği, bu nedenle davacının davalılara rücu hakkı bulunmadığı anlaşıldığından mahkemece davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır (Aynı yönde Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 11/06/2013 tarihli 2011/9722 E. 2013/12168 K. sayılı emsal kararı). Açıklanan nedenlerle; mahkemece davanın reddine dair verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığından, asıl ve birleşen davada davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle: Asıl ve birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Asıl ve birleşen dava için ayrı ayrı alınması gereken 179,90-TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 108,80-TL harcın mahsubu ile asıl ve birleşen dava için ayrı ayrı 125,50-TL olmak üzere toplamda 251-TL harcın davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 353(1)-a kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 02/05/2023