Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2020/111 E. 2020/1118 K. 04.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/111
KARAR NO : 2020/1118
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/07/2017
NUMARASI : 2014/412 Esas-2017/767 Karar
DAVA: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 04/11/2020
Dairemizce verilen hükmün Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından bozularak iadesi üzerine yapılan duruşma sonunda dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı ile müvekkili şirketin uluslararası taşıma alanında çalıştığını, davalı şirketin davacının eski çalışanlarını bünyesine katarak müvekkilinin rekabet gücünü zayıflatmayı amaçladığını, davalının eski çalışanlarının ise davalı şirketin kendilerine sunduğu yüksek ücret ve bunun gibi kişisel menfaatleri uğruna,davacı şirketin ticari sırlarını davalıya sunarak haksız rekabette bulunduklarını beyanla davalıların haksız rekabete konu eylemlerinin tespitini, men’ini, davalıların davacıyı haksız rekabet nedeniyle uğrattıkları ve uğratacakları muhtemel maddi kayıplarının dava sırasında belirlenecek bedel ile giderilmesini, bu yönden davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasına yönelik taleplerinin HMK 107 maddeye uygunluğunun kabulünü, dava sırasında belirlenecek bedellerle, davalıların kusurları nedeniyle davacının zarar ve ziyanlarının tazminini, ortaya çıkan zararın davalılardan mütesilsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 17/07/2017 tarihli ıslah dilekçesiyle tazminata ilişkin dava miktarını 182.729,43 -TL’ye çıkarmış ve eksik harcını ikmal etmiştir.
CEVAP:Davalılar vekili; davacının haksız rekabeti en geç 06/06/2011 tarihinde öğrenmiş olduğu ve dava tarihi olan 24.12.2012 göre aradan bir yıldan fazla sürenin geçmiş bulunduğundan zamanaşımı nedeniyle davanın reddi gerektiğini, davacı şirketin işten ayrılma nedenleri ile ilgili kendinde kusur bulması gerekirken kendi kötü yönetimi sayesinde işten ayrılmak zorunda bırakılan personele yönelik davranışlarını saklamak için asılsız iddialarla dava açtığını müvekkilince hiçbir şekilde ticari sır, bilgi verilmesinin söz konusu olmadığı gibi yüksek kazanç elde etmek amacıyla iş değiştirilmesi ve karşılığında ticari sırların kullanılmasının söz konusu olmadığını, personel yönetmeliğinin çalışma prosedürleri ve disiplin yönetmeliğinin davacı … tarafından manevi baskı altında imzalatıldığını, imzalanan belgelerin geçersiz olduğunu, müvekkilini bağlamadığını beyanla davanın öncelikle husumet ve zamanaşımı yönünden ve ayrıca esas yönünden reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI VE SÜREÇ:Mahkemece, davalı şirketin davacıya rakip olarak ortaya çıkması yine davacı şirkette çalışan davalı elemanların davacı şirketten ayrıldıktan sonra davalı şirkete geçiş yapması Anayasanın 48. maddesinde yazılı çalışma ve sözleşme hürriyeti kapsamında anayasal bir hak olduğu, yine davalı personelin davacı firmada çalışmakta iken edinmiş olduğu tecrübe ve bilgileri davalı şirkete aktarması ve şirketin faaliyet alanında kullanması ticari hayatın bir gereği olup davalı personelin davacıya ait ticari sırları ifşa ettiği anlamını taşımadığı, davacı şirketten ayrıldıktan sonra davalı şirkette çalışmaya başlayan personel sayısının az oluşu da dikkate alındığında bu sayının davacı şirketin mahvına veya ekonomik olarak ağır duruma düşmesine sebebiyet vermeyeceği,aksi yönde bir delillin de bulunmadığı ayrıca davalı personelin anayasal hakkını kullandığı dikkate alındığında bu yönü itibariyle haksız rekabetten söz edilemeyeceği, bunun yanı sıra davacının çalışmakta olduğu bazı müşterilerin davalı şirket kurulduktan sonra davalı ile çalışmaya başlamış olması, davalı firmanın faaliyetini geliştirmesi dolayısıyla piyasanın da gelişmesinin bir gereği olduğu, davalının söz konusu müşterileri kazanmak için haksız eylemde bulunduğuna, davacıyı doğrudan doğruya zarara uğratmak amacıyla hareket ettiğine dair delil sunulmadığı gibi davalı ile çalışmaya başlayan davacının önceki müşterilerinin sayısının az oluşu da dikkate alındığında davalının TTK’nun 54/2 maddesinde belirtilen dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edecek herhangi bir hukuka aykırılığın, dolayısıyla haksız rekabetin mevcut olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili; bilirkişi raporları arasında çelişki olduğunu, bu çelişkinin giderilmediğini, davalı şirketin eleman alt yapısını müvekkili şirket içinden sağlamayı kendisine yol seçtiğini, davalının DSV çalışanı olarak 6 kişiyi bünyesine kattığını, 4 kişiyi de katmak için uğraştığını,davalının delil listesindeki e-maillerde de dava sırasında müvekkili şirkette çalıştığı belli olan çalışanın şirketi kötülediğini ve bu sayede bir müşterinin davalı firma ile çalışmak istediğini itiraf ettiğini, davalı firmanın eylemleri hakkında zararın muhasebesel olarak kanıtlanmasına rağmen değerlendirme yapılmadığını, eksik inceleme ile oluşturulan rapor ve delillere dayanak alınarak verilen kararın kaldırılarak; bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilerek ve delillerin değerlendirilmesi ile esastan yapılan itirazlar doğrultusunda yeniden incelenerek davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili; davacı tarafın 17/07/2017 tarihli ıslah dilekçesiyle dava miktarını 182.729,43 TL’ye çıkarmış olmasına rağmen, nispi vekalet ücreti yerine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi yönünden hükmü istinaf ederek davalılar lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesini talep etmiştir. Dairemizce yapılan istinaf incelemesi neticesinde; 2017/812 Esas-2018/1122 karar sayılı ve 01/10/2018 tarihli kararımızla; “Davalılar vekili tarafından dosyaya sunulan müşteri …Tic AŞ 3.4.2013 tarihli yazısında satınalma politikası gereğince her ay başında, alternatifli tekliflerin DSV de dahil olmak üzere 4 ayrı firmadan alındığı, maddi ve operasyonel menfaatleri gözetilerek davalı şirket ile çalışmaya başlandığı bilgisi verildiği, her iki bilirkişi kurulu tarafından maddi olayın tesbiti ve delillerin değerlendirilmesi benzer yapılmış iken ilk bilirkişi kurulu raporun sonuç kısmın da dava tarihinden sonra da işe almaların devam ettiği ,davalının dava açıldıktan sonra 2 çalışanı daha istihdam etmesi nedeniyle haksız rekabetin gerçekleştiği davalının davacıdan arda arda istikrarlı şekilde işçi almasınının davacıya zararlandırma kastı ile hareket ettiği sonucuna varması, davadan sonra gerçekleşen olguları gerekçe göstererek haksız rekabetin gerçekleştiği yolunda ki sonuç kanaatlerinin, rapor içeriğinde ki tesbitleriyle de örtüşmediği, sonuç kanaatın bir çelişki olarak kabul edilemeyeceğinin açık olduğu, her davanın; dava tarihinde ki durum ve koşullara göre değerlendirileceği, davalı şirketin davacı şirketten kazandığı müşterilerin sektöre ilk defa giren, ihracat yapan şirketler olmadığı, daha evvel de taşımalarını davacıya yaptırdıkları, davacının fiyatını bildikleri, sektöre yeni giren bir firma alternatif olduğunda yapacakları pazarlıkta davacının fiyatını da kullanacaklarının tabi olduğu, müşteri teminin de sadece fiyat bilgisine de ihtiyaç olmadığı, zikredildiği üzere sektörde her ay başında en az 4 ayrı firmadan teklif aldığını beyan eden şirkette olduğu gibi müşterilerin daima alternatif bilgileri araştıracakları izahtan uzak olduğu, taşıyıcının sorumlulukları gözetildiğinde müşterinin malını en güvenli şekilde göndermek ve en ucuza işi yaptırmak istemesinin de ticari hayata uygun bir davranış olduğu, davalı gerçek kişilerin iş sözleşmelerinde geçerli bir rekabet yasağı hükmü bulunmadığının her iki bilirkişi kurulu tarafından tesbit edildiği, davacı şirketin personel sayısı ve iş hacmi gözetildiğinde davacı açısından vazgeçilemez personel nitelikte ve sayıda olmadıkları esasen bilirkişi raporları arasında bir çelişki mevcut olmadığı, bilirkişi raporunun takdiri delil olduğu gerekçesiyle; davanın reddine ilişkin hükümde isabetsizlik bulunmadığından davacı vekilinin istinaf sebebleri yerinde görülmemiştir.Davacı vekilinin 17.7.2017 tarihli dilekçesi ile harcını ikmal ederek talebini 182.729,43-TL ye çıkarttığı, karar tarihindeki AAÜT esas alınarak bu tutar üzerinden kendisini vekille temsil ettiren davalı lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmesi yerinde olmadığından; kararın bu yönden kaldırılarak düzeltilmesi gerektiğinden davalılar yararına vekalet ücreti takdirine ilişkin kısım kaldırılarak davalılar yararına nispi vekalet ücretine hükmedilmiştir.Bu kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 11. H.D.’nin 04/11/2019 tarihli 2018/5476 esas-2019/6775 karar sayılı bozma ilamında; 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi, Bölge Adliye Mahkemesince, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verileceği hükmünün haiz olduğu, ayrıca Bölge Adliye Mahkemelerinin 6100 sayılı HMK’nın 370/2 maddesinde belirtildiği şekilde İlk Derece Mahkemelerince verilen kararlarda hatalı olduğu belirlenen hususları düzeltme yetkileri bulunmamakla anılan hükümler doğrultusunda Bölge Adliye Mahkemesince, davalı tarafın istinaf başvurusunda ileri sürdüğü hususlar hakkında 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca değerlendirme yapılması halinde, kararın tümden kaldırılıp yeniden esas hakkında hüküm kurulması gerekirken, davalı tarafın istinaf başvurusunun kabul edilip verilen karar kaldırılmaksızın vekalet ücretine ilişkin bendin düzeltilerek karar tesisi doğru olmadığından bozulmasına, bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gerek olmadığına karar verilmiştir. Dairemizce usul ve yasaya uygun bulunan bozma ilamına uyulmuştur. Davacı vekili davalı şirketin personelini ayartmak ,müşteri bilgilerine vakıf personel aracılığıyla müşterilerinin elde edilmek suretiyle davalıların haksız rekabette bulunduklarını ileri sürmektedir.Her iki bilirkişi kurulu tarafından maddi olayın tesbiti ve delillerin değerlendirilmesi benzer yapılmış iken ilk bilirkişi kurulu raporun sonuç kısmın da dava tarihinden sonra da işe almaların devam ettiği ,davalının dava açıldıktan sonra 2 çalışanı daha istihdam etmesi nedeniyle haksız rekabetin gerçekleştiği davalının davacıdan arda arda istikrarlı şekilde işçi almasınının davacıya zararlandırma kastı ile hareket ettiği sonucuna varmıştır. Davadan sonra gerçekleşen olguları gerekçe göstererek haksız rekabetin gerçekleştiği yolunda ki sonuç kanaat , rapor içeriğinde ki tesbitleriyle de örtüşmemektedir.Bu sebeble raporlar arasında bir çelişki bulunmamaktadır.Her davanın; dava tarihinde ki durum ve koşullara göre değerlendirilmelidir.Davalı şirketin davacı şirketten kazandığı müşterilerin sektöre ilk defa giren, ihracat yapan şirketler olmadığı, daha evvel de taşımalarını davacıya yaptırdıkları, davacının fiyatını bildikleri, sektöre yeni giren bir firma alternatif olduğunda yapacakları pazarlıkta davacının fiyatını da kullanacaklarının tabiidir.Müşteri teminin de sadece fiyat bilgisine de ihtiyaç olmadığı, zikredildiği üzere sektörde her ay başında en az 4 ayrı firmadan teklif aldığını beyan eden şirkette olduğu gibi müşterilerin daima alternatif bilgileri araştıracakları izahtan uzakdır.Taşıyıcının sorumlulukları gözetildiğinde müşterinin malını en güvenli şekilde göndermek ve en ucuza işi yaptırmak istemesinin de ticari hayata uygun bir davranıştır.Davalı gerçek kişilerin,davacı ile iş sözleşmelerinde geçerli bir rekabet yasağı hükmü bulunmadığının her iki bilirkişi kurulu tarafından tesbit edildiği, davacı şirketin personel sayısı ve iş hacmi gözetildiğinde davacı açısından vazgeçilemez personel nitelikte ve sayıda olmadıkları, esasen bu konuda bilirkişi raporları arasında bir çelişki mevcut olmadığı, bilirkişi raporunun takdiri delil olduğu,davalıların haksız rekabet teşkil eden eylemlerinin kanıtlanamadığı, gözetildiğinde davanın reddine ilişkin hükümde isabetsizlik bulunmadığından davacı vekilinin istinaf sebebleri yerinde görülmemiştir. Ancak ;davacı vekilinin 17.7.2017 tarihli dilekçesi ile harcını ikmal ederek tazminat talebini 182.729,43-TL ye çıkarttığı, karar tarihindeki AAÜT esas alınarak bu tutar üzerinden kendisini vekille temsil ettiren davalı lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmesi yerinde olmadığından;Bölge Adliye Mahkemesince, davalı tarafın istinaf başvurusunda ileri sürdüğü hususlar hakkında 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca değerlendirme yapılması halinde,kararın bütünüyle kaldırılarak yeniden hüküm verilmesi gerektiğinden hükmün kaldırılmasına;davanın reddine ve davalılar yararına nispi vekalet ücretine hükmedilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Davalılar vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, Bakırköy 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/07/2017 Tarih 2014/412 Esas 2017/767 Karar sayılı hükmün HMK.’nın 353(1)b-2 maddesi gereği KALDIRILMASINA, “Davanın REDDİNE”İlk Derece yargılamasına ilişkin; “Alınması gereken 54,40-TL harcın, davacı tarafından yatırılan 148,50-TL peşin harç ve 2.949,79-TL ıslah harcı olmak üzere toplam 3.098,29-TL harçtan mahsubu ile fazla olan 3.043,89‬-TL harcın karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine, Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,Davalılar vekili için takdir olunan 16.913,76-TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara ödenmesine, Davalılar tarafından yapılan 1.400-TL bilirkişi ücreti, 232-TL tebligat ve müzekkere gideri olmak üzere toplam 1.532-TL yargı giderinin davacıdan alınarak davalılara ödenmesine, Davalılar tarafından yapılan 50-TL istinaf yargı giderinin davacıdan alınarak davalılara ödenmesine,Davacı tarafça yapılan istinaf yargı giderinin üzerinde bırakılmasına,Talep halinde kullanılmayan gider avansının yatıran tarafa iadesine”Davalılar tarafından yatırılan 31,40-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde davalılara iadesine,Davacıdan alınması gereken 54,40-TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 31,40-TL’nin mahsubu ile bakiye 23-TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine,HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, duruşmalı yapılan inceleme neticesinde davacı vekilinin yüzüne karşı, davalının yokluğunda oy birliğiyle karar verildi. 04/11/2020