Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/771 E. 2021/751 K. 25.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/771
KARAR NO : 2021/751
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/12/2018
NUMARASI: 2018/413 Esas-2018/1016 Karar
DAVA: Kayyımlık (Ticari Şirkete Kayyım Atanması)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/05/2021
İlk derece mahkemesince verilen davanın reddine dair kararın davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; davacı ile davalı …’in davalı şirketin ortak ve müşterek imzalı yetkilisi olduklarını, diğer ortak …’in kendisini davalı şirkete sokmadığını ve darp ettiğini, müşterek imza yetkisine rağmen davalı …’in şirketi tek başına idare ettiğini, 10.03.2014 tarihinden itibaren şirkette hiçbir karar alınamadığını, davalının, şirketin merkezinde faaliyet göstermek üzere … şirketini kurduğunu, aynı zamanda İzmir’de … şirketini de kurarak bu şirkete ortağı olduğu şirketin alım yaptığı yerleri kullanarak mal alımı yaptığını, bu suretle kendi şirketini kazandırırken davalı şirketi zarara soktuğunu, davalının kendi şirketine ve kardeşinin kurduğu şirkete mal satışı yapıp, karşılığında mal satışı yapılmış gibi fatura düzenleyerek şirketin alacağını düşürdüğünü, bu yolla müşterek şirketin içini boşalttığını, davalının, bu suretle davalı şirket ile haksız rekabete giriştiğini, davalı şirketin vergi ve SGK borçlarını ödemediğini belirterek, kendisi ve diğer davalının davalı şirketteki yönetim ve temsil hakkının kaldırılarak şirkete kayyım tayin edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı … vekili; müvekkili ile davacı arasında İzmir 5. ATM’nin 2015/1430 esas ve İstanbul 16. ATM’nin 2015/756 esas sayılı dosyalarında iki dava bulunduğunu, davaların temyiz incelemesi için Yargıtay’da ve halen derdest olduğunu, her iki dosya da derdest olduğundan öncelikle derdestlik itirazında bulunduklarını, tarafların davalı şirkette müşterek imza yetkisine sahip olduklarını, kayyımın belli bir malın yönetilmesi ya da belli bir işin yapılması için görevlendirilebileceğini, ancak bu davaya konu olayda kayyım atanması için gerekli şartların gerçekleşmediğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı şirket davaya cevap vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:Mahkemece; İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/756 esas ve İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/1430 esas sayılı dosyalarındaki davaların sulh ile sona erdiği ve davalar hakkında konusuz kaldıklarından dolayı karar verilmesine yer olmadığı karar verildiği, dava dilekçesindeki talebin davalı şirketin feshi olmadığı, davacı vekilinin 27/12/2018 tarihli celsede tasfiye taleplerinin olmadığını, taleplerinin şirkete kayyım tayini olduğunu belirttiği hususları göz önüne alındığında, davacı tarafından açılan davanın şirket tasfiyesi olarak nitelendirilemeyeceği, davacının, davalı şirketteki yönetim ve temsil hakkının kaldırılarak şirkete kayyım atanmasını talep ettiği, tüzel kişiliğe kural olarak kayyım atanmasının ancak tüzel kişiliğin organsız kalması halinde veya belli bir işle sınırlı olmak üzere mümkün olduğu, davalı şirkette organ boşluğunun bulunmadığı, ortak ve yönetici arasındaki sorun nedeniyle şirkete kayyım atanamayacağı, şirketin kötü yönetilmesinden şartları varsa yöneticilerin sorumlu olduğu, davacının kendisinin ve davalı … de yönetim yetkisinin alınmasını ve şirkete kayyım atanmasını talep ettiği, bu şekildeki istemin TTK’nın 630/2 maddesine uygun olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:İstinaf yoluna başvuran davacı vekili; ticari şirketlerin ancak organları yolu ile haklarını kullanıp ve borçlarını yükümlendiği, her ne kadar ortaklar arasındaki çekişmelerin kayyım atanmasına neden olmayacağı söz konusu ise de, somut olayda çekişmeninin ötesine geçildiğini, birlikte imzaya yetkili ortakların bir araya gelmediğini, şirketin genel kurulunun yapılmadığı, MK’nın 427/4. maddesinde düzenlenen organlardan yoksunluğun davada uygulanması gerektiğini, şirketin devlete olan vergi borcunun 3 milyon TL’yi aştığını, SGK ve diğer alacaklılara da milyonları bulan borçların söz konusu olduğunu, müvekkilinin ise mal varlığının kalmadığını, davalının ise dava konusu şirketi dahi kendi şirketleri ile ticari ilişkiye soktuğunu ve dava konusu şirket çalışanlarının çoğunu da sahibi olduğu şirketlere aldığını, geçici çözüm yolu olsa dahi kayyım atanmasının bir zorunluluk olduğunu, kayyım atanmasının şirketin menfaati için gerekli olduğunu belirterek, kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, limited şirkete yönetim kayyımı atanması istemine ilişkindir.Somut olayda; davacı ile davalı gerçek kişinin diğer davalı şirkette eşit paylı ortak oldukları, her iki ortağın şirketin müşterek yetkili yöneticisi oldukları, aynı davacı tarafından aynı davalılar aleyhine İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/756 esas sayılı dosyasında aynı şirketin fesih ve tasfiyesi ile karşı dava olarak ortaklıktan çıkarma istemiyle dava açıldığı, mahkemece yapılan yargılama sonucunda taraflar arasında akdedilen sulh protokolü nedeniyle konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği ve kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği; yine aynı taraflar arasında ortağı bulundukları … şirketinin fesih ve tasfiyesi ile kayyım atanması ve karşı dava olarak da ortaklıktan çıkarılma istemiyle İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/1430 esas sayılı dosyasında dava açıldığı, mahkemece taraflar arasında düzenlenen protokol gereği karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği ve bu kararın da kesinleşmiş olduğu; yargılama sırasında 27.12.2018 tarihli celsede davacı vekilince tasfiye taleplerinin bulunmadığı, taleplerinin şirkete kayyım atanması olduğunun beyan edildiği anlaşılmaktadır. 6102 sayılı TTK’nın 630/2 ve 630/3. maddeleri hükmüne göre, “Her ortak, haklı sebeplerin varlığında, yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını veya sınırlandırılmasını mahkemeden isteyebilir. Yöneticinin, özen ve bağlılık yükümü ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal etmesi veya şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneği kaybetmesi haklı sebep olarak kabul olunur.”Dava dilekçesi ve davacı vekilinin yargılama sırasındaki beyanlarından anlaşılacağı üzere, davacı tarafın iradesi şirketin fesih ve tasfiyesi olmayıp, kötü yönetim iddiasına dayalı olarak şirkete yönetim kayyımı atanmasıdır. Davacı tarafça davalı yöneticinin azli talep edilmemiş, davacının kendisinin ve diğer yönetici davalı …’in yönetim yetkisinin alınarak şirkete kayyım atanması talep edilmiştir.Tüzel kişiliğe sahip olan şirkete kayyım atanması için, kural olarak tüzel kişiliğin organsız kalmış olması gerekmektedir. Bu kapsamda tüzel kişiler için kayyım atanması, ancak organ boşluğu veya eksikliği ile belli bir işle sınırlı olmak üzere (örneğin şirketi genel kurula götürmek gibi) mümkün olup, şirket ortak ve yöneticileri arasındaki sorunların şirkete yönetim kayyımı atanmasına gerekçe yapılması olanaksızdır. Şirketin kötü yönetilmesi halinde ise, şartları mevcutsa yöneticiler sorumludur. Oysa somut olayda davalı şirkette bir organ boşluğu bulunmamaktadır. Davacı ile davalı arasında akdedilen 28.02.2014 tarihli şirketin tasfiyesine ilişkin sözleşmede de şirketin tasfiyesinin amaçlandığı ve ortakların şirketi temsildeki münferit yetkileri müşterek yetkiye çevrilmiş olduğu, her iki tarafça da davalı şirket ile aynı alanda iştigal etmek üzere şirketler kurulduğu görülmüştür. Bu durumda somut olayda 6102 sayılı TTK’nın 630/2. maddesinde düzenlenen kayyım atanma koşulları oluşmamıştır. Bu itibarla ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,Alınması gereken 59,30- TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 44,40- TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90- TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,İstinaf yoluna başvuran tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 25/05/2021