Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/750 E. 2021/287 K. 02.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/750
KARAR NO : 2021/287
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/12/2018
NUMARA: 2017/155 Esas – 2018/1210 Karar
DAVA: Devredilen Şirket Payının İadesi (İnanç Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 02/03/2021
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davalılar vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA:Davacı vekili, davacı ile davalı …’nun kardeş olduğunu, diğer davalı …’nin ise davalı …’nun eşi olduğunu, davalı şirketin iki kardeşe babalarından miras yolu ile kaldığını, davacının ekonomik sıkıntı yaşaması üzerine şirketin ve hisselerin zarar görmemesi için payını 10/09/2012 tarihinde bedelsiz olarak davalı …’na devrettiğini, 2014, 2015 ve 2016 yıllarında davalı …’nun davacıya gönderdiği yazılı mesajlarla devrin davacının ekonomik sıkıntısının geçinceye kadar bedelsiz olarak ve tekrar davacıya iadesi amacıyla yapıldığının açık olduğunu, davalıların şirkete ait tek taşınmazı sattıklarını, bu nedenle şirkete kayyım atanması gerektiğini ileri sürerek şirkete tedbiren yönetim kayyımı atanmasına ve davaya konu devredilen şirket hisselerinin davacıya aynen iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili; davacı tarafın iddiası gibi taraflar arasında bir inanç sözleşmesi bulunmadığını, inanç sözleşmesinin ancak yazılı delille kanıtlanabilmesi karşısında davacı tarafın bu nitelikte bir delil sunamadığını, tanık dinlenmesine muvafakatlerinin bulunmadığını, davacı tarafın dayandığı e-posta çıktılarının yazılı delil olma özelliğinin bulunmadığını, bu yazılarda inançlı işleme ilişkin hiçbir açıklama bulunmadığını, bu çıktıların yazılı delil başlangıcı olarak da kabul edilmeyeceğini, telefon mesajlarının müvekkili kardeş tarafından gönderilmediği gibi yazılı delil olma özelliğinin bulunmadığını, şirkete kayyım atanmasının şirketin ticari itibarına zarar vereceğini, davacının borcu nedeniyle evine haciz gelmesi üzerine davacının davaya konu hisseleri satmayı teklif ettiğini, müvekkillerince bu teklifin kabul edilerek hissenin müvekkili … tarafından satın alındığını beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, 10/09/2012 tarihli hisse devir sözleşmesinde davaya konu hisse devrine ilişkin bedelin nakden ve tamamen alındığından söz edilmesine rağmen davacı tarafından inançlı işlem iddiasına yönelik olarak davacı tarafça yazılı bir sözleşme sunulmamış ise de davacı tarafından ibraz edilen e-posta ve telefon mesajlarının yazılı delil başlangıcı niteliğinde olduğu, davalı … tarafından gönderilen yazıların hisse devrinin inançlı işlem olarak yapıldığını açıkça ve tartışmaya bir yer bırakmayacak biçimde ortaya koyduğu, davaya konu hisse devrinin inançlı işlem yoluyla devredildiğine ilişkin yazılı delil başlangıcı niteliğindeki kayıtların tanık beyanları ile doğrulandığı, davalı tarafın bu delillere karşı hisse devir sözleşmesindeki yazılı kayıt dışında cevap dilekçesinde dile getirdiği gibi davaya konu hisse bedelini davacıya ödediğine ilişkin bir belge ve delil sunamadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davaya konu hisselerin davacıya ait olduğunun tespiti ile iadesine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ : Taraflar arasında gerçek bir devir sözleşmesi bulunduğunu, inanç sözleşmesi bulunmadığını, 05/02/1947 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştime Kararı uyarınca inanç sözleşmesinin ancak yazılı delil ile kanıtlanabileceğini, davacının inanç sözleşmesini kanıtlayacak yazılı bir belge sunamadığını, kaldı ki böyle bir sözleşmenin bulunması halinde müvekkilli tarafından ödenen hisse bedelinin müvekkiline iade edilmesinin gerektiğini, e-posta çıktılarının delil veya yazılı delil başlangıcı mahiyetinde olmadığını, e-postaların dosyaya seçilerek sunulduğunu, inanç sözleşmesinin varlığına ve şartlarına ilişkin herhangi bir açıklık ihtiva etmediğini, davacı tarafça sunulan telefon mesajlarının ise müvekkili tarafından gönderilmediğini, yazılı delil olma özelliklerinin bulunmadığını, bu hususun yerel mahkemece de dikkate alınmadığını, davanın konusunu davacı ile davalı … arasındaki hisse devir sözleşmesinin oluşturduğunu, diğer davalı …’ın sözleşmenin tarafı olmadığını, fakat buna rağmen mahkemece bu hususun dikkate alınmadığını, ayrıca, şirkete karar kesinleşinceye kadar denetim kayyımı atanmasının dosya kapsamına uygun düşmediğini ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE :Dava, inanç sözleşmesine dayalı hisse devir sözleşmesi ile devredilen şirket payının iadesi istemine ilişkindir.Davalı şirketin davacı ile kardeşi davalı …’na babalarından miras yolu ile intikal ettiği, devirden önce iki kardeşin eşit paylarla ortak oldukları, davacıya ait payın 10/09/2012 tarihli hisse devir sözleşmesi ile davalı kardeşin eşi …’na devredildiği, devirden bugüne gerçek kişi davalıların şirketin eşit paylı ortakları oldukları dosya kapsamı ile sabittir. Davacı, ekonomik sıkıntıları nedeniyle hisselerin haczinin önlenmesi amacına yönelik olarak ileride iade edileceği kaydı ile devrinin gerçekleştiğini ve inançlı işlem gereği devrettiği davalıdan bir bedel almadığını iddia etmektedir. Buna karşın davalı taraf devrin gerçek devir niteliğinde bulunduğunu, davacının devir bedelini aldığını ileri sürmektedir.Uyuşmazlık hisse devrinin inançlı olarak yapılıp yapılmadığı konusunda toplanmaktadır. 05.02.1947 tarihli ve 20/6 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca inanç sözleşmesi ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir. Somut olayda davacı taraf iddiasının ispatı olarak, kardeşler arasında gönderilen çok sayıda elektronik posta ile telefon mesaj kayıtlarına dayanmış, davalı taraf telefon mesajlarının davacı tarafından gönderilmediği iddiasında bulunmasına rağmen elektronik postaya ilişkin olarak inkarda bulunmamış, sadece yazılı delil başlangıcı kabul edilmeyeceği iddiasında bulunmuştur. Mahkemece, telefon mesajları yönünden mesajların içeriğine göre davalı kardeş tarafından yazılabileceği, hayatın olağan akışına göre bir başkası tarafından bu mesajların gönderilmesinin mümkün bulunmadığı ve telefon hattının davalıya ait bulunmadığının davalı tarafça iddia edilmemesi karşısında elektronik posta ile birlikte telefon mesajlarının da yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.Davalı … ile davacı arasında, davalı … tarafından davacıya gönderilen 16 Haziran 2015 tarihli yazıda “Sende benim gibi bir şirkete sahip olduğunu, sorumluluğu falan hatırlar faturanı alırsın”, “miktarı senden hisse oranı/kira gelir oranı %15 olarak kestim ve aşağıdaki hesap çıktı”, 30 Haziran 2014 tarihli yazıda “toplamda 69.389,00 daha borcumuz var Mart ayında … TL ödememiz gerekiyor”, 22/03/2014 tarihli yazıda “Slm abim, kiradan artanı gönderecektin”, sözüne karşı davalı … tarafından “daha gitmedim vergi dairesine ama şimdi 300 göndereyim artarsa artanı da gönderirim”, “11.800 civarında ödeyeceğiz vergi için”, “her ay gönderiyorum ya yarısını”, 09/06/2014 tarihli mesajda “senin paran oğlum ne teşekkür ediyorsun”, 11/06/2014 tarihli mesajda “burada akebe gidiyordu elimizden”, “sermayemiz 15 bin oldu”, “bu şirket aynı zamanda seninde, bunu unutma”, 11/03/2015 tarihli mesajda “sadece fikrini sormak için soruyorum 3.5 USD şeklinde satış koyalım mı remaxse”, 27/03/2015 tarihli mesajda “bi zahmet sende şu şirkete üç kuruşluk fayda sağlasan”, 02/12/2015 tarihli mesajda “hisse devrini sen önermiştin çünkü eve haciz gelebilir değil 2 defa senin borcundan haciz geldiği için yapmıştık hatırlarsan, ….hisselerini her zaman geri alabilirsin… “, içeriğindeki kayıtların, davaya konu olan hisse devri sözleşmesinin aksine hisselerin ileride geri alınmak kaydıyla devredildiği hususunda yazılı delil başlangıcı teşkil ettiği, tanık beyanlarının davaya konu hisse devrinin inançlı işler yoluyla devredildiğine ilişkin yazılı delil başlangıcı niteliğindeki kayıtları doğrular nitelikte olduğu anlaşılmaktadır.Davalılar vekili, hisse devir sözleşmesinin davacı ile davalı … arasında yapıldığını, davalı …’ın hisse devir sözleşmesinin tarafı olmadığını, bu nedenle davalı …’ın davada taraf olamayacağını ileri ileri sürmüş ise de, yazılı delil başlangıcı niteliğindeki mesaj kayıtları ve bunları doğrulayan tanık beyanları karşısında şirketin diğer ortağı ve aynı zamanda hisseyi devralan davalı …’nin eşi olan davalı …’ın inanç sözleşmesinin tarafı olduğu ve hisse devrinin inanç sözleşmesi doğrultusunda yapıldığı dikkate alındığında davalı …’ın davada taraf olarak yer almasında usule aykırılık bulunmamıştır.Taraflar arasındaki yazılı delil başlangıcı niteliğindeki mesaj kayıtları ve bunları doğrulayan tanık beyanları ile hisse devir sözleşmesindeki yazılı kayıt dışında cevap dilekçesinde dile getirdiği gibi davaya konu hisse bedelini davacıya ödendiğine ilişkin bir belge ve delil sunulmaması karşısında davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.Davacı taraf, dava dilekçesi ile şirkete tedbiren yönetim kayyımı atanmasını talep etmiş olup, mahkemece davalı şirketin faal nitelikte bir şirket olmaması nedeniyle yönetim kayyımı atanmasına gerek bulunmamakla birlikte dava sonuna kadar davacının şirket ortaklığından kaynaklanan haklarının zarar görmemesi için denetim kayyımı atanmasına ilişkin tedbir niteliğindeki kararında bir yanlışlık görülmemiş, bu nedenlerden dolayı davalılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenler ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,Davalılardan alınması gereken 512,32- TL istinaf karar harcından davalılar tarafından peşin yatırılan 387- TL harcın mahsubu ile bakiye 125,32- TL harcın davalılardan alınarak hazineye gelir kaydına,İstinaf yoluna başvuran davalılar tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına,Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 02/03/2021