Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/680 E. 2021/701 K. 17.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/680
KARAR NO: 2021/701
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/11/2018
NUMARASI: 2017/317 Esas-2018/1271 Karar
DAVA: İtirazın İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/05/2021
Davanın reddine dair kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili, davalı ile aralarındaki ticari ilişki neticesinde cari hesap ekstresinde belirtilen faturalardaki malların teslim edildiğini, davalının sevk irsaliyesi ve faturalara itiraz etmediğini, cari hesap bakiyesi olan 31.660,83-TL tutarı ödemekten kaçındığını, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile takibe başlanıldığını, takipten sonra 17.02.2017 keşide tarihli 31.663-TL bedelli çek alındığını ve tahsil edildiğini, davalı çeki verdikten sonra alacaklı şirkete karşı borcu olmadığını beyan ederek kısmen ana parayı ödediğini ve icra takibine itiraz ettiğini, işlemiş faiz, icra ve harç masrafları ile vekalet ücretini ödemediğini, yetki konusuna itiraz eden borçlu şirketin bu itirazının da yerinde olmadığını ileri sürerek itirazın iptaline, takibin devamına karar verilmesini, müvekkili lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; dava ve takibe konu borcun takip tarihinden önce çek verilmek suretiyle ödendiğini, çekin vadesinin davacı şirket tarafından uzun görüldüğünü, davalı şirket ait 17.02.2017 tarihli 31.663-TL miktarlı çekin davacıya teslim edildiğini, keşide tarihi 17.02.2017 olan çekin teslim tarihinin takip tarihinden önce olduğunu, takibin haksız olduğunu, temerrüte düşülmediğini, savunarak davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESI KARARI: Mahkemece, davacının 2016 yılında düzenlediği 3 adet fatura toplamı 31.660,83-TL davalıdan alacaklı olduğu,davalının takip ve dava konusu borcuna istinaden 07.01.2017 tarihinde 31.663-TLbedelli çek ile davacıya ödemede bulunduğu,çekin vadesinin 17.02.2017 olduğu, çekin davacı tarafından vadesinde tahsil edildiği, takip tarihi olan 03.01.2017 tarihinde davalının davacıya takip tutarı olan 31.663-TL borcu olduğu, ancak dava tarihi olan 03.04.2017 tarihinde davacının davalıya borcunun kalmadığı, faturalarda 60 gün vade öngörüldüğü, dava tarihi olan 03.04.2017 tarihinde davalının borcunun kalmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili; taraflar arasındaki uyuşmazlığın, takipten sonra ödenen borcun fer’ilerine ilişkin yapılan itirazın, yerine olup olmadığı noktasında toplandığını, takip tarihi itibariyle müvekkilinin davalıdan alacaklı olduğunun sabit olduğunu, davalının itirazlarının yerinde görülebilmesi için borcun tamamının ferileri ile birlikte ödenmesi gerektiğini, oysa davalının sadece asıl alacağı ödediğini, bu nedenle feriler bakımından icra takibinin devamına karar verilmesi gerektiğini, icra inkar tazminatına da hükmedilmesi gerektiğini ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, genel haciz yolu ile takipte ödeme emrine itirazın iptali ve takibin devamı istemine ilişkindir. Öncelikle belirtilmelidir ki itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan normal bir eda davasıdır. Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi davanın kabulü halinde borçlu da alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır. Bu nedenle mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır. Yasal dayanağını İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67.maddesinden alan itirazın iptali davası, alacaklının icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek husus, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesidir. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK m. 67/1). Alacaklı, alacağının varlığını 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden mahkemenin borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, alacak miktarının takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkar tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır. Henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davasının açılmadığı bir evrede borçlunun itiraza konu borcu kısmen veya tamamen ödemesi mümkündür ve bunu engelleyen herhangi bir yasa hükmü yoktur. Borçlu itirazın iptali davası açılmamış iken, itirazına konu borcu tamamen öderse, alacaklının itirazın iptali davası açmasına gerek kalmayacak ve böyle bir davayı açmakta hukuki yararı bulunmayacaktır. Zira, itirazın iptali davası açılmasında amaç, itiraz nedeniyle kanun gereğince kendiliğinden durmuş olan takibin devamını sağlamaktır. Takibin devamı yoluyla elde edilecek olan sonuç (alacağın tahsili), borçlunun tüm borcu ödemesiyle zaten gerçekleşmiş olacağına göre gerçekleşmiş olan bu sonucu sağlamak üzere bir dava açılmasında hukuki yarar bulunmayacaktır. Bunun gibi, takibe konu borcun kısmen ödendiği durumlarda da ödenmeyen borç tutarına yönelik itirazın iptali davasında, itirazdan sonra ödenmiş olan miktar bakımından itirazın iptalinin istenilmesinde hukuki yararın mevcut olmayacağı kuşkusuzdur. (Yargıtay HGK nun 03/05/2017 gün 2017/11-80 E., 2017/889 K.; 18.04.2007 günlü ilamı) Diğer yandan, icra takibine başlanılmasından sonra, itirazın iptali davasının açıldığı tarihten önce TBK 100. maddesine göre, yapılan ödemenin öncelikle işlemiş faiz, takip masraflarına mahsup edileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca, itirazın iptali yönünde bir karar verilmediği sürece icra müdürlüğünce icra dosyası üzerinde işlem yapılamayacağından, icra takip tarihinden itibaren işleyecek faiz ve icra giderleri hakkında mahkemece bir karar verilmesi gereklidir. Öncelikle, davalı borçlu tarafından süresinde icra dairesinin yetkisine itirazda bulunulmuş olup mahkemece bu konuda karar verilmemiş ise de, icra takibinin para alacağından kaynaklanması nedeniyle alacaklının ikametgahının bağlı bulunduğu yerde de icra takibi yapılabileceğinden davalının icra dairesinin yetkisine itirazı yerinde görülmemiştir. Somut olayda, davacı tarafından 31.660-TL asıl alacak, 258,56-TL işlemiş faiz alacağı için 03/01/2017 tarihinde icra takibi başlatılmış olup, davalı borçlu tarafından 24/02/2017 tarihinde borca süresinde itiraz edildiği, davalı tarafından davacıya verilen 31.663-TL çekin takip tarihinden sonra, davanın açıldığı 03/04/2017 tarihinden önce ödendiği ihtilaf dışıdır. 6098 sayılı TBK nun 133. maddesine göre, borcun yenilenmesi ancak tarafların bu yöndeki açık iradeleri ile mümkün olup, mevcut borç için kambiyo taahhüdünde bulunulması durumunda tarafların açık yenileme iradeleri olmadıkça yenileme sayılmaz. Bu nedenle somut olayda borcun yenilenmesinden söz edilmesi mümkün değildir.Tartışılması gereken diğer bir konu ise, borcun bir kısmı için verilen ileri tarihli çekin vadeyi uzatıp uzatmayacağıdır. Çek verilmesi ödeme sayılmadığından vadeyi uzatması mümkün değildir. (Yargıtay H.G.K. 13/05/2015 T. 2013/19-2244 E. 2015/1342 K. S.lı İçtihadı). Bu nedenle çekin davacıya icra takibinden önce verilmiş olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Çekin karşılığı takip tarihinden sonra tahsil edildiğinden takip tarihinde davacının alacağı devam etmektedir. Davacı icra takibini TBK m.100 uyarınca kısmi ödemelerin öncelikle işlemiş faiz, masraf ve ferilere mahsup edileceğini belirterek başlatmış olup, davada ise TBK m.100 hükmünün aksine, takip sonrası ödemenin asıl alacak için yapıldığını belirterek, işlemiş faiz ve fer’iler yönünden itirazın iptali talep etmektedir. Bu durumda mahkemece fer’iler yönünden sonuç doğuracak şekilde karar verilmesi gerekmekte olup, buna karşılık asıl alacakla ilgili yargılama yapılmadığından icra inkar tazminatına hükmedilemeyecektir. Öte yandan alacağın muaccel olması ile temerrüt birbirinden farklı olgulardır. VUK hükümlerince faturanın muhteviyatı belirlenmiş olup, fatura üzerinde yazılı bulunan vadenin alacağın muaccel olduğu tarihi göstermesi ve salt faturaya itiraz edilmeyerek ticari defterlere işlenmesi taraflarca kararlaştırılmış kesin vade olarak kabul edilemez. Somut olayda, faturaya dayalı alacak yönünden takip öncesinde bir temerrüt uyarısının bulunmadığı sabittir. Bu nedenle davacının takip öncesi işlemiş faize ilişkin talebi yerinde değildir. Bu durumda, davalının icra takibi ile temerrüde düştüğü kabul edilerek, asıl alacağa takip tarihinden ödemenin yapıldığı 17/02/2017 tarihine kadar işleyecek takip sonrası faiz ile icra vekalet ücreti ve takip giderleri bakımından davalının itirazın iptaline ve takibin sadece bu kısım yönünden devamına karar verilmesi gerekirken, mahkemece yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi hatalı olmuştur. Açıklanan nedenlerle mahkemece yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ise de, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile kararın kaldırılmasına, davanın kısmen kabulüne yönelik aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE; İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26/11/2018 Tarih 2017/317 Esas 2018/1271 Karar sayılı kararın HMK 353(1)b-2 gereği KALDIRILMASINA; “Davanın kısmen kabulü ile, Davacının talebi olan 6.132-TL’yi aşmamak üzere, takibin, asıl alacak 31.660,83-TL’ye takip tarihi olan 03/01/2017 gününden ödemenin yapıldığı 17/02/2017 tarihine kadar ( davacı-alacaklı talebini aşmamak üzere değişen oranlarda avans faizi oranında )takip sonrası faiz alacağı yönünden ve yine icra vekalet ücreti ile icra fer’ileri yönünden devamına, Takip öncesi işlemiş faiz talebi bakımından davanın reddine, Hüküm fer’i alacaklarla ilgili olarak tesis edildiğinden koşulları oluşmayan icra inkar tazminatı talebinin reddine, İlk Derece yargılamasına ilişkin olarak; “Alınması gereken 59,30-TL harçtan peşin yatan 159,60-TL harcın mahsubu ile fazla yatan 100,30-TL harcın talep halinde davacıya İADESİNE, Davacı tarafından peşin yatırılan 59,30-TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Davacı tarafından yapılan 600-TL bilirkişi ücreti, 181,50-TL tebligat ve müzekkere gideri olmak üzere toplam 781,50-TL yargı giderinin davanın kabulü oranında hesaplanan 775-TL sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Davacı vekili için takdir olunan 4.080-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Davalı vekili için takdir olunan 258,56-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Talep halinde kullanılmayan gider avansının yatıran tarafa iadesine” Davacı tarafından yatırılan 44,40-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine, Davacı tarafından yapılan 56-TL istinaf yargı giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 362(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi. 17/05/2021