Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/660 E. 2021/716 K. 18.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/660
KARAR NO: 2021/716
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/06/2018
NUMARASI: 2015/888 Esas 2018/695 Karar
DAVA: Menfi Tespit, Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/05/2021
Davanın reddine ilişkin kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacılar vekili; müvekkillerden … ile davalı şirket arasında 16/11/2013 tarihli belirli süreli acentelik sözleşmesi akdedildiğini ve müvekkilinden 30.000 Euro’luk müşterek borçlu-müteselsil kefil ve garantör beyanı adı altında taahhütname alındığını, bu bedel için sonradan akdedilen bayilik sözleşmesinde iptal edilen 16/05/2015 vade tarihli teminat bonosu alındığını, 23/10/2014 tarihinde ise bahse konu temsilcilik sözleşmesi iptal edilerek bayilik sözleşmesi akdedildiğini, bu kapsamda ödenmesi gereken 30.000-euro’luk isim hakkı bedelinin 27.474,08 Euro’sunun elden davalıya ödendiğini, kalan 2.525,92 Euro’luk tutar için davacı …’ten senet alındığını, bu senedin de 1.379,31 Euro’luk kısmının elden ödendiğini, geriye 1.146,61-euro’luk isim hakkı bedeli borcu kaldığının davalı firma ortağı … tarafından e-posta ile müvekkiline bildirildiğini, mevcut bayilik sözleşmesi kapsamında müvekkilinin 2013, 2014 ve 2015 yıllarında zarar ettiğini, sözleşme metninde müvekkillerine zarar verici, ticari hayatı imkansız hale getiren hükümler bulunduğunu, müvekkiline sözleşmeyi haklı nedenle fesih hakkı dahi tanınmadığını, davalının 2014 yılında tek taraflı bir şekilde davacıyla yaptığı acentelik sözleşmesini askıya alarak Mayıs 2015 tarihinden itibaren dava dışı … isimli bir şahısla Ankara bölgesi acentelik sözleşmesi imzaladığını, ayrıca müvekkilinin portföyünün de bu kişiye aktarıldığını, bu nedenle sözleşme ilişkisinin çekilmez hale geldiğini belirterek,verilen senet nedeniyle borç bulunmadığının tesbitine, müvekkili tarafından 10 yıllık süre için peşin ödenen toplam 30.000-euro için uzman bilirkişi incelemesi neticesinde tespit edilecek maddi zararın kendilerine ödenmesine, TTK’nın 122. maddesi uyarınca hakkaniyet ölçüsünde denkleştirme tazminatı ödenmesine, sözleşmenin feshi ile fesih sebebiyle oluşan diğer menfi zararların da hesaplanarak davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; tarafların basiretli tacir olarak hür iradeleri ile bu sözleşmeyi yaptıklarını, dolayısıyla da bağlayıcı olduğunu, sözleşmenin imzası aşamasında gereken özeni göstermesi beklenen davacının sözleşmede tek taraflı zarar verici hükümleri bulunduğunu ileri sürmesinin basiretli iş adamı gibi davranma yükümlülüğü ve iyi niyet kurallarına aykırı olduğunu, tacir olan davacının karşı tarafa tek yönlü fesih yetkisi verdiğini ve maddi zarar talebinde bulunmayacağını peşinen kabul ettiğini, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 8. maddesinde bayilik bedelinin iade edilmeyeceğinin açık olarak düzenlendiğini, davacının temsilcilik bedeli ödemediği gibi ödese dahi iadesini isteyemeyeceğini, 2014 yılında sözleşmenin tek taraflı askıya alındığı iddiasının doğru olmadığını, bu tarihten sonra da taraflar arasında sözleşmenin uygulanmaya devam ettiğini, davacı tarafa acentelik hakkı sağlamadığı sözleşmede açıkca belirtilmesine rağmen TTK 102. ve devamı maddelerine dayanarak hak talep edilemeyeceğini, davacının bayilik ofisini müvekkiline bilgi vermeden kapattığını, davacıya herhangi bir bölgede münhasır yetki ve tekel hakkı tanınmadığını, müvekkilinin Ankara ilinde başka bayi sözleşmesi yapma hakkının saklı olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; sözleşmenin 8. maddesinde isim hakkı bedelinin iadesinin mümkün olmadığının kararlaştırıldığı, bu sözleşme hükmünün davacıları bağlayıcı nitelikte olduğu,sözleşmede davacıya o bölgede münhasıran tek satıcılık hak ve yetkisi tanınmadığının düzenlendiği, dolayısıyla davalı şirketin başka bir şahıs ile acentelik ilişkisine girmesinin haklı nedenle feshe olanak tanımadığı, haklı fesih iddiasının yersiz olduğu, TTK’nın 122. maddesi kapsamında sözleşmenin acente tarafından feshedilmesi halinde, haklı nedenle feshin ispat külfetinin acente üzerinde olduğu, davacının sürekli zarar etmesinin sebebinin davalı ile olan ilişkiden kaynaklandığının anlaşılamadığı, ayrıca sözleşme de davacı bayinin sadece davalı şirkete bayilik yapabileceği,başka şirkete bayi olamayacağı yönünde kelepçeleyici bir hüküm bulunmadığı, salt davacının zarar etmesinin haklı fesih olgusunun ispatı için yetersiz olduğun, burada davacının zararın kaynağını da ispat etmesinin gerekli olduğu, öte yandan sözleşmede davacının zarar etmesinden davalının sorumlu olacağına dair herhangi bir hüküm de bulunmadığı, dolayısıyla davacının sözleşmeyi haklı nedenle feshettiğinin ispatlanamadığı, kaldı ki davalı tarafından dosyaya sunulan Ankara … Noterliğinin 24/08/2015 tarihli tespit tutanağından da anlaşılacağı üzere davacının belirtilen adresteki işyerinin kapalı olduğu ve kiralık ilanı asıldığı, davalı şirkete bildirimde bulunmadığı, ayrıca zarar etmesine ilişkin olarak herhangi bir girişimde de bulunmadığı, davacının fesihte haksız olduğu,fesih nedeniyle oluşan menfi zararların ödenmesi talep edilmişse de, davacının feshinin haksız olduğu ve davacının basiretli tacir gibi davranmadığı anlaşıldığından bu kalemin de reddinin gerektiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacılar vekili; dürüstlük kuralı ve TTK’nın 18/2 maddesi uyarınca, davalı yanın ticaret kastından ziyade isim hakkı bedeli üzerinden kazanç sağlaması ve sözleşme metin içeriği yükümlülüklerini yerine getirmemesine vurgu yapıldığını, davalı yan sözleşme imzalanması akabinde isim hakkı bedeli alınmasından itibaren sözleşme yükümlülüklerini yerine getirmediğini, aksine müvekkiline zarar verici davranışlarda bulunduğunu, TTK’nın 122. maddesi uyarınca haklı olarak fesih iddiasına dayalı olarak acentelik ilişkisinin devam ettiği sürede davacı şirkete getirilen müşteriler dikkate alınarak hakkaniyet ölçüsünde denkleştirme tazminatı talep edildiğini, davalı ile imzalanan sözleşme kapsamında verilen eğitim ve danışmanlık hizmetlerinden dolayı müvekkilinin 2013, 2014, 2015 yıllarında zarar ettiğini, akabinde 2015 yılı itibari ile dava dışı … isimli şahısla davalı şirketin sözleşme imzaladığını ve müvekkilinin tüm öğrenci portföyünün bu şahıs şirketine kaydırıldığını, önceki yıllara dayanan hak ediş ücretlerinin de bu şahsa gönderildiğini, bu sebeple müvekkilin imzalamış olduğu sözleşmenin çekilmez hale geldiğini ve ticari faaliyetler nezdinde müvekkilinin hiç bir kar payı kalmadığını, müvekkilinin sürekli zarar etmesi nedeniyle sözleşme ilişkisinin çekilmez hale geldiğini, müvekkilinin sözleşme nezdinde ticari faaliyetini sürdürecek bir imkanının kalmadığını, müvekkilinin bu davayı ikame ettiği tarih dikkate alındığında, müvekkilinin işletmesini kapatmasının akabinde hemen işbu davayı açarak fesih hakkını kullandığını, bunun dürüstlük kuralına aykırı bir yanının bulunmadığını belirterek, kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE:Dava;bayiilik sözleşmesinin feshi ile sözleşme bedelinin iadesi, denkleştirme (portföy) tazminatı, menfi zarar ve sözleşme bedeli teminatı olarak verilen bono nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Dava dilekçesinin sonuç ksmında ihtiyati tedbir kararı verilmesi talep edilse de dava konusu :kısmında 2.525,92-Euro senetten dolayı borçlu olunmadığının tesbiti talep edildiğinden dava konusu talepler içerisinde senetten dolayı menfi tesbit davasının da bulunduğunun kabulü gerekmektedir. Somut olayda; davacı … ile davalı arasında 16.11.2013 tarihli temsilcilik sözleşmesi, sonrasında ise 23.10.2014 tarihli bayilik sözleşmesi imzalandığı, sözleşmenin 8. maddesi ile davacının 30.000-euro bayilik bedeli ödeyeceğinin hüküm altına alındığı, davalı şirket ortağı … tarafından davacıya gönderilen 18.06.2015 tarihli e-posta içeriğinde kabul edildiği üzere 28.853,39-Euro kısmının davacı tarafından ödendiği, sözleşme ile birlikte bayilik bedelinin teminatı olmak üzere diğer davacının keşideci olduğu 2.525,92-Euro tutarlı bononun da davalıya verildiği, davacının ticari defterlerine göre 2013, 2014 ve 2015 yıllarında davacı acentenin zarar ettiği, davalı tarafından delil olarak sunulan 24.08.2015 tarihli tespit tutanağına göre de davacı iş yerinin kapalı ve kiralık tabelasının asılı bulunduğunun tespit edildiği anlaşılmaktadır. TTK’nın 121/1. maddesi uyarınca belirsiz süreli acentelik sözleşmesinin, sözleşme süresinin sona ermesinden en az üç ay önce yazılı ihbar ile feshi mümkündür. Haklı sebebin bulunması halinde ise hiçbir süreye bağlı olmaksızın sözleşmenin feshedilebileceği açıktır. Şüphesiz ispat yükü, haklı sebebi ileri süren davacı üzerindedir. Somut olayda davacı fesih sebebi olarak, aynı bölgede başka bir şahsa bayilik verilmesi ve davacı acentenin sürekli zarar etmesini ileri sürmüştür. Davacının sözleşme süresince zarar ettiği sabit ise de, zararın davalının herhangi bir eyleminden veya sözleşmeye aykırı davranışından doğduğu hususunda herhangi bir delil bulunmamaktadır. Davalının aynı bölgede 2015 yılı Mayıs ayında başka bir acenteyle çalışmaya başlaması da fesih nedenleri arasındadır. Ancak taraflarca imzalanan sözleşmenin “bu sözleşmenin bayiye herhangi bir il, ilçe veya bölgede münhasır yetki vermediği, …’un dilediği yer veya bölgede bayilikler verebileceği” yönündeki 1/D ve 1/E maddeleri kapsamında, davacının bu eyleminin sözleşmeye aykırı olduğunun ileri sürülmesi mümkün değildir. Söz konusu sözleşme hükümleri, basiretli bir tacir olarak sözleşmeyi imzalayan davacıyı bağlayıcı niteliktedir. Dolayısıyla davacının haklı nedenle fesih iddiası kanıtlanamamıştır. Bu durumda davacının, sözleşmenin 8. maddesi uyarınca davalıya ödediği bayilik bedeli tutarının kalan süreye isabet eden kısmını talep hakkı bulunmamaktadır. Genel olarak portföy tazminatı, acentelik(tek satıcılık) sözleşmesi sona erdikten sonra, bu ilişkinin devamı boyunca acentenin kişisel gayretiyle yarattığı müşteri çevresinden müvekkilinin halen yararlanması, acentenin ise yararlanmaması nedeniyle uğradığı kaybın karşılığıdır. Uyuşmazlıkta sözleşmenin fesih tarihi itibariyle uygulanması gereken 6102 sayılı TTK.nın 122. maddesine göre ise; acentelik sözleşmesinin sona ermesinde acentenin kusurunun bulunmaması koşuluyla; müvekkilin, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde etmesi, acentenin, sözleşmenin sona ermesine bağlı olarak işletmeye bağlı müşterilerle yapılmış veya yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme devam etmiş olsaydı elde edeceği ücreti talep etme hakkını kaybediyor olması ve somut olayın özelliklerine göre denkleştirme isteminin karşılanmasının hakkaniyete uygun düşmesi hallerinde denkleştirme tazminatı istenebilir. Somut olayda davacının sözleşmeyi fesihte ileri sürdüğü nedenlerin haklı sebep teşkil etmediği tespiti karşısında, davacının denkleştirme tazminatı talep koşulları oluşmamıştır. Öte yandan davacı tarafça sözleşmenin feshi dolayısıyla oluşan menfi zararlarının da hesaplanarak ödenmesi talep edilmiştir. Bilindiği üzere menfi zarar, uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir anlatımla, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. Menfi zarar borçlunun sözleşmeye aykırı hareket etmesi yüzünden sözleşmenin hüküm ifade etmemesi dolayısıyla ortaya çıkan zarardır. Somut olayda davacının menfi zararının neden kaynaklandığı, nelerden ibaret olduğu hususunda davacı tarafça açıklanmadığı ve delilendirilmediği gibi, davacının sözleşmeyi fesihte haklı olduğunun da kanıtlanamadığı anlaşılmakla, davacının menfi zarar isteminin de reddi isabetlidir. Sonuç olarak davacı … tarafından açılan davanın reddine karar verilmesi doğrudur. Davacı …’in istemi ise; keşidecisi olduğu 13.05.2015 keşide, 30.06.2015 ödeme tarihli ve 2.525,92 Euro bedelli bono nedeniyle borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir. Yukarıda da açıklandığı üzere imzalanan bayilik sözleşmesinde davacı …’in 30.000-euro bayilik bedeli ödemesi hüküm altına alınmış, bu bedelin 2.525,92 Euro dışındaki kısmı davalıya ödenmiş, kalan tutar için söz konusu senet verilmiştir. Ancak davalı şirket ortağı … tarafından davacıya gönderilen 18.06.2015 tarihli e-posta içeriğinde sözleşmeden kalan borcun 1.146,61 -euro olduğu kabul edilmekle, davacının bononun kalan 1.379,31 euro’luk kısmından dolayı davalıya borcu bulunmadığından, bu tutar yönünden davanın kısmen kabulü gerekirken davanın tümüyle reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, belirtilen hata/eksiklik nedeniyle yeniden yargılama yapılması gerekmediğinden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, yeniden hüküm verilmesine ,davanın kısmen kabulüne senetten dolayı kısmen borçlu olunmadığının tesbitine fazlaya dair istemlerin reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE; İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06/06/2018 Tarih 2015/888 Esas 2018/695 Karar sayılı kararın HMK.’nın 353(1)b-2 gereği KALDIRILMASINA; “1-Davacı …’in davasının kısmen kabulüne; davacının keşidecisi olduğu 13.05.2015 keşide, 30.06.2015 ödeme tarihli ve 2.525,92-euro bedelli bononun 1.379,31 euro kısmı yönünden davalıya borçlu olmadığının tespitine, fazlaya ilişkin istemin reddine, 2-Davacı …’in davasının reddine ” İlk Derece yargılamasına ilişkin olarak; “Alınması gereken 310,67-TL harcın peşin yatırılan 1.536,98-TL harçtan mahsubu ile bakiye ‬‬‬1.226,31-TL’nin talep halinde karar kesinleştiğinde davacılara iadesine, Davacılar tarafından yatırılan 342,47-TL peşin harcın davalıdan alınarak davacı …’e verilmesine, Davacılar tarafından ödenen 37,90-TL tebligat ve posta gideri, 1.200-TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.237,90-TL yargı giderinin, davanın kabulü oranında hesaplanan 65-TL’sinin davalıdan alınarak davacı …’e verilmesine, bakiye kısmın davacılar üzerinde bırakılmasına, Davacı … vekili için AAÜT uyarınca takdir olunan 4.080-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı …’e ödenmesine, Davalı vekili için AAÜT uyarınca takdir olunan 9.950-TL nispi vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya ödenmesine, Karar kesinleştiğinde ve talep halinde kullanılmayan gider avansının yatıran tarafa iadesine” İstinaf yoluna başvuran davacılar tarafından yatırılan 35,90-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde kendilerine iadesine, İstinaf aşamasında taraflarca yapılan masrafların üzerlerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 18/05/2021