Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/653 E. 2021/718 K. 18.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/653
KARAR NO : 2021/718
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/01/2019
NUMARASI: 2016/1132 Esas-2019/51 Karar
DAVA: Menfi Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/05/2021
İlk derece mahkemesince verilen davanın reddine dair kararın davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; davalının … şirketinin ortağı ve müdürü olduğunu, müvekkilinin ise şirketin halkla ilişkiler bölümünde yaklaşık 4,5 yıl görev yaptığını, müvekkilini 13/07/2013 tarihinde odasına çağıran davalının, hesaplarda açık olduğunu söyleyerek müvekkilini zimmetine para geçirmekle suçladığını, davalının, müvekkilinin tahsilat makbuzlarıyla oynama yaparak otomasyon programına eksik tahsilat girerek 2013 yılının Ocak ayından bu yana 30.000-TL parayı zimmetine geçirdiğini iddia ettiğini, dava konusu senedi uzatarak imzalamasını, aksi halde zor kullanacağını söylediğini, davalının korkutması ve tehdidi ile müvekkilinin senedi imzaladığını belirterek, 30.000-TL tutarlı, 13/07/2013 düzenleme tarihli, 20/09/2013 vade tarihli senedin iptaline ve bu senet nedeniyle müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine, kötü niyetli ve haksız takip nedeniyle takip konusu alacağın %40’ından az olmamak üzere tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; davacının müvekkilinin kurucu ve ortağı olduğu şirkette çalışırken muhasebe kayıtlarında usulsüzlük yaparak zimmetine para geçirdiğini, davalının zararın tazmin edilmesini istemesi üzerine davacının söz konusu senedi imzalayarak verdiğini, davacı hakkında bu nedenle suç duyurusunda bulunduklarını, müvekkilinin işlemleri şirket adına yapmış olması nedeniyle de müvekkiline husumet yöneltilmesinin mümkün olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; TBK’nın 37. maddesi gereğince, taraflardan birinin, diğerinin veya 3. kişinin korkutması sonucu bir sözleşme yapmış ise sözleşme ile bağlı olmayacağı, korkutulanın, içinde bulunduğu durum bakımından kendisinin veya yakınlardan birinin kişilik haklarına ya da mal varlığına yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikenin doğduğuna inanmakta haklı olması halinde korkutmanın gerçekleşmiş sayılacağı, dosyada dinlenen tanık beyanları, ceza mahkemesindeki yargılama ve kesinleşen hüküm birlikte dikkate alındığında, taraflar arasında işçi işveren ilişkisi bulunduğu, davalının muhasebe kısmında görev yaparken emniyeti suistimal sureti ile çalıştığı işyerine ilişkin bir miktar parayı zimmetine geçirmesi nedeni ile emniyeti suistimal suçundan hakkında verilen mahkumiyet kararının kesinleştiği, bu durumda davalı savunmaları ceza mahkemesi yargılaması ile destektenlenmiş olup, senedin korkutma etkisi altına alınmadığı sonucuna varıldığı, diğer taraftan bir suçun varlığına somut emarelerle ortaya konması durumunda suçla ilgili şikayet hakkının kullanılacağının ifade edilmesinin korkutma olarak değerlendirilemeyeceği gerkeçesiyle, davanın reddi ile ihtiyati tedbir nedeni ile takibin durdurulması nedeniyle İİK.’nın 72./4. maddesi gereğince %20 oranında tazminatın davacıdan tahsiline karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: İstinaf yoluna başvuran davacı vekili; dava konusu senedin müvekkilinden 13/07/2013 günü alındığını, müvekkilinin aynı gün davalı hakkında şikayetçi olduğunu, dosyada dinlenilen tanıkların da senedin zorla alındığını doğruladığını, davalının davacıyı hırsızlıkla suçlayarak senedi imzalamaması halinde davacıyı hapse attıracağını, durumu ailesine söyleyerek davacıyı rezil edeceğini beyan ettiğini söylediklerini, buna karşılık yerel mahkemece, “suçla ilgili şikayet hakkının kullanılacağının ifade edilmesinin korkutma olarak değerlendirilemeyeceği” gerekçesi ile davanın reddine karar verildiğini, ancak davalının dava konusu senedi müvekkilden aldığı sıradaki tutum ve davranışının, şikayet hakkını kullanacağını beyan etmekten çok daha öte olduğunu, davalının, müvekkilini ailesine ve nişanlısına rezil edeceğini, genç kızlık gururunun incineceğini, nişanlısının onu terk edeceğini söyleyerek hem müvekkili üzerinde psikolojik baskı yaptığını, hem de senedi imzalamaması halinde zor kullanacağını beyan ederek müvekkilini tehdit ettiğini, ayrıca davalının söz konusu senedi … ünvanlı şirket adına değil, kendi adına aldığını ve müvekkiline bu mevzunun aralarında kalmasını söylediğini, ancak aynı gün müvekkilinin davalıyı savcılığa şikayet etmesi üzerine, davalının bu kez müvekkilinin şirket hesaplarından para çaldığını iddia ettiğini, davalının dava konusu senedi müvekkiline ve onun ailesi ile nişanlısına zarar vereceği yönünde korkutarak ve tehdit ederek aldığı, dolayısıyla müvekkilinin iradesinin sakatlandığının açık olduğunu, bir kişiye bir senedin imzalanmaması halinde zor kullanacağını söylemenin apaçık tehdit ve korkutma olduğunu, böyle bir durumda zorla senet alan kişinin kendince haklı olup olmamasının bir öneminin bulunmadığını, kaldı ki müvekkil aleyhinde Büyükçekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen ceza kararının, eksik inceleme ile yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak verilmiş bir karar olduğunu belirterek, kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, korkutma hukuksal nedenine dayalı olarak borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.Korkutmanın düzenlendiği TBK’nın 37. maddesine göre, “bir kimse karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz.” Korkutmadan söz edilebilmesi için, tehdidin sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, korkutmaya maruz kalanın sübjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız (hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması, yani sözleşmenin tehdidin yarattığı korku sonucu yapılması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırılabilir. İptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme, karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih veya zımni bir irade açıklaması ile feshedilebileceği gibi, def’i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Somut olayda; davalının ortağı ve kurucusu olduğu şirkette çalışan davacının, şirketin muhasebe kayıtlarında usulsüzlük yaparak zimmetine para geçirdiğinin iddia edilerek, oluşan zarar miktarınca senet imzalamasının istenmesi üzerine dava konusu 13.07.2013 keşide ve 20.09.2013 ödeme tarihli ve 30.000-TL bedelli bonoyu imzaladığı, bononun davalı tarafından ciro edilerek dava dışı … devredildiği, bu kişi tarafından ise bonoya dayalı olarak davacı hakkında İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığı, davalı hakkında zorla senet imzalatmak suçundan dolayı davacının şikayetiyle başlatılan Büyükçekmece C.Başsavcılığının 2013/22700 soruşturma sayılı dosyasında verilen takipsizlik kararının kesinleştiği, davacı hakkında ise güveni kötüye kullanma suçundan Büyükçekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/190 esas sayılı dosyasında açılan davada, davacının mahkumiyetine karar verildiği ve kararın istinaf incelemesinden geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davacı tarafından, söz konusu senedin davalı tarafından “ailesine ve nişanlısına rezil edeceği, genç kızlık gururunun incineceği, nişanlısının onu terk edeceği söylenerek ve senedi imzalamaması halinde zor kullanacağı” söylenerek korkutma altında imzalatıldığı iddia edilmiştir. Toplanan deliller kapsamında davalının, senedi imzalamaması halinde zor kullanacağını söylediği yönünde herhangi bir delil bulunmadığı gibi, senedin korkutma etkisi altına imzalandığı yönünde de delil bulunmaktadır. Kaldı ki konusu güveni kötüye kullanma suçunu oluşturan eylem nedeniyle, şikayet hakkının ve yasa yollarının kullanılacağının belirtilmesinin de korkutma olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Öte yandan davacı hakkında güveni kötüye kullanma suçundan kesinleşmiş mahkumiyet hükmü de davalının savunmasını doğrulamaktadır. Bu durumda ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,Alınması gereken 59,30-TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 44,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90-TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,İstinaf yoluna başvuran tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK.’nın 362(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi. 18/05/2021