Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/649 E. 2021/994 K. 24.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/649
KARAR NO: 2021/994
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/12/2018
NUMARASI: 2017/348 Esas- 2018/1273 Karar
DAVA: İstirdat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 24/06/2021
Davanın reddine dair kararın davacı/temlik alan vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Temlik eden davacı vekili; davalı banka ile müvekili ve diğer borçlu-kefiller arasında 27.03.2012 tarihli genel kredi sözleşmesi imzalandığını, adı geçen şirketlerin ve şahısların kredi ilişkisine teminat olarak kredi sözleşmesiyle aynı düzenleme tarihli vadesi boş 4.000.000-usd tutarlı, davacının avalist olarak imzaladığı bir senedin düzenlendiği,hesabın 25.09.2014 tarihinde kat edildiğini, sonrasında 22.10.2014 tarihli protokol ile borcun yapılandırıldığını, 13.02.2017 tarihli ihtarname ile dayanak sözleşme belirtilmeden, 289.370,18 TL üzerinden hesabın kat edildiğinin müvekkiline bildirildiğini, davalı bankanın İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile söz konusu teminat senedini takibe koyduğunu, müvekkili tarafından 17.03.2017 tarihinde icra dosyasına 324.228,46-TL ödeme yapıldığını, bononun teminat senedi niteliğinde olduğunu, ayrıca kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğunu, 22.10.2014 tarihli yapılandırma protokolü ile borç yenilendiğinden müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını belirterek, İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyada ödenen 324.228,46 TL’nin avans faizi ile birlikte istirdatına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; davacının takibe konu bonodaki imzalarına bir itirazı olmamakla, borçları olmadığı yönündeki itirazlarını ispat etmesi gerektiğini, bononun diğer borçluları tarafından itiraz edilmediği, diğer borçlularda hakkında takibin kesinleştiğini, davacının aynı zamanda avalist olduğunu ve TTK 702. maddesi gereğince taahhüt altına girdiği asıl borçlu kişi gibi sorumlu olduğunu, takip konusu bono incelendiğinde TTK 776. maddesinde açıklanan tüm unsurlara havi bir bono olduğunu ve kambiyo senedi niteliği taşıdığını, ayrıca davacı tarafın bononun boş olarak verildiği iddialarının doğru olmadığını,bir bononun teminat senedi sayılabilmesi için senedin üzerindeki teminat senedi olduğunun yazılı olmasının dahi, hangi ilişkinin teminatı olduğu açıkça belirtilmediği sürece bononun kambiyo senedi vasfına ve özel takibe engel olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; davalı bankanın İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında başlattığı icra takibinin dayanağının davaya konu 23/01/2017 vadeli 27/03/2012 düzenleme tarihli 4.000.000-USD bedeli bono olduğu,davacı temlik eden şirketin avalist olarak bonoyu imzaladığı, istirdat talebine konu borcun davacı şirketin asıl borçlu olarak imza koyduğu 27.03.2012 tarihli genel kredi sözleşmesinden doğduğu, takibin dayanağı olan bononunda bu genel kredi sözleşmesi nedeniyle düzenlendiği, davacının bono borcundan genel kredi sözleşmesi limiti dahilinde sorumlu olduğu, genel kredi borçlusu olan davacı ve diğer borçluların 22.10.2014 tarihli yapılandırma protokolünün koşullarını yerine getirmemesi üzerine 13.02.2017 tarihli ihtarname ile genel kredi hesabının kat edildiği, muaccel hale gelen alacağın tahsili için bono icraya konularak tahsilata geçildiği,yapılan ödemelerin genel kredisi borçlarından tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla mahsup edildiği, bağıtlanan sözleşmede ya da bononun arkasında yazılı bir kayıt olmadığı, davacının bononun teminat için alındığını gösterir yazılı bir belge ibraz edemediği bu nedenle iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:Davacı vekili; 27.03.2012 tarihli genel kredi sözleşmesinden dolayı müvekkilinin borcunun bulunmadığını, zira kredi borcunun 25.09.2014 tarihinde kat edilerek sonlandırıldığını, diğer borçlularca imzalanan yapılandırma sözleşmesini ise müvekkilinin imzalamadığını, bu suretle 27.03.2012 tarihli genel kredi sözleşmesiyle kurulan ilişkinin sona erdiğini, daha sonra dava dışı borçlu ve kefillerle 23.10.2014 tarihli yeni bir kredi sözleşmesi imzalandığını, bu kredi sözleşmesi ile önceki sözleşme borcunun kapatıldığını, 27.03.2012 tarihli genel kredi sözleşmesinin genel işlem koşulları ve kefalet sözleşmesi hükümlerine aykırı olmakla geçersiz olduğunu, 27.03.2012 tarihli genel kredi sözleşmesinin 22. maddesi uyarınca dava konusu bononun teminat senedi olduğunu, bononun geçerli olduğu kabul edilse dahi müvekkilinin bankaya borcu bulunmadığından senedin bedelsiz kaldığını belirterek, kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, kambiyo senedi niteliğinde bulunan bonoya dayalı olarak başlatılan takipte ödenen tutarın istirdatı istemine ilişkindir. Somut olayda; davalı banka ile temlik eden davacı ile diğer borçlu ve kefiller arasında 27.03.2012 tarihli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, yine aynı tarihte davacının da borçlu ve avalist olduğu 4.000.000-USD tutarlı bononun düzenlendiği, … şirketine kredi kullandırıldığı, kredinin ödenmemesi üzerine kredi hesabının 25.09.2014 tarihinde davalı banka tarafından kat edildiği, 22.10.2014 tarihinde borçlu … ile davacı dışındaki kefillerle banka arasında 22.10.2014 tarihli protokol imzalandığı,protokolde davacının yer almadığı, yine davalı banka ile borçlular … ve … arasında 23.10.2014 tarihinde 2.000.000-TL tutarlı kredi sözleşmesi imzalandığı, bu sözleşmede de davacının borçlu veya kefil olarak yer almadığı, bu sözleşme ve yapılandırma protokolü kapsamında borçlu …’a 28.10.2014 tarihinde fon teverruk işlemi ile kredi kullandırıldığı, kullandırılan bu kredi ile davacının da borçlu ve kefil olduğu 27.03.2012 tarihli genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan borcun kapatıldığı, ancak tahsis edilen bu kredi borcunun da ödenmemesi üzerine 13.02.2017 tarihinde hesabın kat edildiği,davalı banka tarafından bononun İst. … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında icra takibine konu edildiği, davacı tarafından kesinleşen takip nedeniyle icra dosyasına 324.228,46-TL ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır. Kambiyo senedi niteliğinde olan bono, düzenlenmesine esas teşkil eden temel ilişkiden bağımsız, karşı edimin ödenmesi şartına bağlanamayan, kayıtsız şartsız bir bedelin ödenmesi taahüdünü içeren mücerret (soyut) bir borç ilişkisini ifade etmektedir. Kambiyo senetlerinde soyutluk prensibinin en önemli işlevi ispat açısından kendisini gösterir. Buna göre, bir kambiyo senediyle borç altına giren kimse, borçlu olmadığını iddia ediyor ise bu hususu ispat etmekle yükümlüdür. Ancak 6102 sayılı TTK’nın 702/2 maddesi uyarınca, aval veren kişinin teminat altına aldığı borç şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da, aval verenin taahhüdü geçerli olup, şekle ait noksanlıklar dışında itirazda bulunulması mümkün değildir. Somut olayda da davacı aval veren niteliğinde olup, şekle ilişkin bir noksanlık da ileri sürülmediğine göre, davacının teminat iddiasının ileri sürmesi olanaksızdır. Davacı vekili, kefalet sözleşmesinin TBK’nın 20 vd maddeleri gereği genel işlem koşulları kapsamında denetlenmesi gerektiğini ileri sürmüştür.Kefalet sözleşmesi ise 6098 sayılı TBK’nın yürürlük tarihinden önce imzalanmıştır. Bu nedenle söz konusu sözleşmenin, 818 sayılı BK’da bulunmayan ve sonradan yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’da düzenlenen genel işlem koşulları denetimine tabi tutulması mümkün olmadığı gibi ,davaya konu edilen ödeme takip dayanağı bono için yapılmış olup,genel kredi sözleşmesindeki kefaleti karşılığı yapılmadığından kefalet hükümlerinin geçersizliğini ileri sürmenin sonuca etkisi bulunmadığından,davacı vekilinin kefalet sözleşmesinin geçersizliği yönündeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Borcun yenilenmesi, yeni bir borcun ihdası suretiyle eski bir borcun ıskatıdır. Alacaklının kendisine yapılması lazım gelen bir eda yerine borçluya karşı yeni bir alacak elde etmesi, borçlunun da edayı yerine getirmeksizin alacaklıya karşı yeni bir borç taahhüt etmek suretiyle borcundan kurtulmasıdır.Yenilemede borçlunun kendisi borçlu olarak kalır, ancak borcu eski borç ilişkisine değil yenisine dayanır. Yeni alacağın eskisi yerine geçmesi ise önemli iki sonuç doğurur. Birisi, eski alacağı geçersiz kılan sebepleri ve bu alacağa karşı ileri sürülebilen defilerin yeni alacağı etkilememesi, diğeri de eski alacağa ilişkin teminatların eski alacakla birlikte sona ermesidir. Yenilemenin varlığını kabul için; yeni bir alacak olmalı ve yenilemenin sona erdirmesi gereken eski bir alacak da mevcut olmalıdır. Kısacası yenileme ile yenilenen borç ilişkisi değil, bu ilişkiden doğmuş borç veya borçlardır. Borcun yenilenmesi alacaklı ile borçlu arasında yapılacak bir sözleşme ile gerçekleşir. Bu sözleşme tarafların eski bir borç yerine yenisini geçirme iradelerinden oluşur. 6098 sayılı TBK’nın 133. maddesinde de açıkça ifade edildiği üzere, mevcut bir borç için salt poliçe taahhüdünde bulunmak veya yeni bir senet düzenlemek tek başına yenileme anlamına gelmez. Yenilemenin varlığını kabul için bu konuda yenileme sözleşmesi yapılmış olmalıdır. Bu sözleşmenin varlığını ispat yükü ise bunu iddia edene aittir. Eldeki davada ise davacı dışındaki borçlu ve kefillerle davalı banka arasında düzenlenen 22.10.2014 tarihli protokolde 27.03.2012 tarihli genel kredi sözleşmesine dayalı borcun yenilendiğine dair bir hüküm bulunmamakta, aksine protokolde “hiçbir şekilde alacağın tecdidi anlamına gelmemek üzere” denilerek borcun yenilenmediği hüküm altına alınmıştır. Davacının taraf olmadığı 23.10.2014 tarihli kredi sözleşmesinde de eski borcun yenilendiğine dair bir hüküm bulunmamaktadır. İlk kredi sözleşmesinden kaynaklanan borç, yeni tahsis edilen kredi ile kapatılmıştır. Davalı banka tarafından ilk krediye istinaden alınan teminatlar ve bu kapsamda dava konusu bono da iade edilmemiştir. Dolayısıyla kambiyo taahhüdünde bulunarak aval veren sıfatıyla bono imzalayan ve bu suretle ayrı bir borç altına giren davacının, bononun teminat için verildiği iddiasını ileri sürmesi mümkün değildir. Bu nedenle davacı vekilinin hükme yönelik ileri sürdüğü istinaf sebebleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı/temlik alan vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Davacıdan alınması gereken 59,30- TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 44,40- TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90-TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına, İstinaf yoluna başvuran tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 24/06/2021