Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/36 E. 2022/211 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/36
KARAR NO: 2022/211
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/03/2017
NUMARASI: 2014/321 Esas -2017/295 Karar
DAVA: Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/02/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
ASIL DAVA: Davacı vekili; davalıların … bank Eskişehir Bankasında bankanın yönetim kurulu üyesi ve denetim kurulu üyesi sıfatlarıyla görev yaptıklarını, davalıların görev yaptıkları dönemlerdeki faaliyetlerden dolayı bankanın Fon’a devredildiğini, bankanın 12.12.1999 tarihi itibariyle hazırlanan devir bilançosu ile 31.12.1999 tarihli kesin bilançosunda görülen 552.032.000-TL zarara uğramasına sebebiyet verdiklerini, bu nedenle bankanın 21.12.2000 tarihinde yapılan 1999 yılına ait olağan genel kurul toplantısında gündem gereğince 01.01.1999-21.12.1999 tarihleri arasında görev yapan yönetim kurulu üyeleri ile denetim kurulu üyelerinin ibra edilmeyerek haklarında şahsi sorumluluk davası açılmasına karar verildiğini, yine aynı genel kurul toplantısında yapılan müzakereler sonucunda 21.12.1999 tarihli devir zararının geçmiş yıllardan gelen zararı da içermesi ve 1995, 1996, 1997 ve 1998 yıllarında bankanın gerçekte zarar etmesine rağmen davalıların gerçek dışı bilançolar hazırlamak ve yanlış bilgi vermek suretiyle 1995, 1996, 1997 ve 1998 yıllarına ait genel kurullarda ibra edilmelerini sağladıklarından, basiretsiz yönetimleri ve kötü denetimleri ile bankayı zarara uğratan davalıların ibra edilmelerine ilişkin 1995, 1996, 1997 ve 1998 yıllarına ait olağan genel kurul kararlarının hükümsüz sayılmasına, haklarında şahsi sorumluluk davası açılmasına karar verildiğini, bankanın 21.12.1999 tarihi itibariyle TMSF’ye devrinden sonra bankalar yeminli murakıpları ile banka teftiş kurulunca yapılan inceleme ve denetimler sonucunda 1995 yılı öncesinde bankanın sermaye yeterliliğinin asgari standart seviye altına düşmesi nedeniyle olağanüstü genel kurullarda alınan sermaye artırım kararlarında sermayenin nakit olarak artırılmasına karar verilmesine rağmen nakit sermaye artışı yerine … grubunun diğer bankalardan sağladığı krediler karşılıklı işlemler, yurtdışı bankalarca grup şirketleri lehine garanti verilmesi suretiyle krediler sağlandığını, bu suretle sermaye artışının muvazaalı ve fiktif olduğu, fiktif olarak artırılan 29.574.154-TL’nin 3182 sayılı yasanın 20/2 ve TTK’nın 492. maddelerine göre geçersiz olduğunu, bu durumda bankanın gerçek yasal sermayesinin 16.425.846-TL olduğunun tespit edildiğini, bankanın gerçek özkaynaklarının 1995 yılı dışındaki yıllarda negatif olduğunun saptandığını, bankanın özkaynak durumuna göre anılan dönemlerde banka tarafından kredi kullandırılmasının bankacılık mevzuatına aykırı olduğunu, bankaca 1995-1998 arası yıllara ait faaliyet dönemlerinde kar ilan edilmiş olmasına karşın yapılan inceleme ve araştırmalar sonucunda gerçekte anılan dönemdeki yıllarda önemli ölçüde zarar ettiğini, bankanın halka açık anonim şirket yapısında olması nedeniyle davalıların gerçek dışı bilançolarla yetkili merciilere gerçek dışı beyanlarda bulunmak suretiyle kamuoyunu yanıltıklarını, ayrıca banka zarar halinde iken karlı gösterilerek fiktif karların sermayeye ilave edilmesi suretiyle bankanın öz kaynaklarının yüksek çıkmasının sağlandığını, bu şekilde usulsüz kredi verilmesine de zemin hazırlandığını, dolayısıyla matrah da oluşmamasına karşın fiktif kar oluşturmak suretiyle bankanın fazla vergi ödemesine de neden olduklarını, bankayı bu şekilde kanunsuz işlemler ile de büyük zararlara soktuklarını, Bankalar Kanunu ile iştiraklere, ortaklıklara ve banka mensuplarına açılabilecek kredilerin bankanın öz kaynağı üzerinden belli oranlarda sınırlandırılmış olmasına ve bankanın gerçekte 1995 yılından sonraki özkaynaklarının negatif olmasına rağmen, kredi verilmeye devam edilerek Bankalar Kanunu ve diğer mevzuatın sürekli olarak davalılar tarafından ihlal edildiğini ve böylece bankanın zarara uğratıldığını, ayrıca çeşitli tarihlerde Bankalar Kanununun kredi sınırlama ve yasaklamalarından kaçınmak amacıyla kanuna aykırı bir şekilde bankası olan diğer grupların firmalarına ve iştiraklerine gerek doğrudan gerekse … bank A.G aracılığıyla usulsüz krediler kullandırılarak bankanın zarara uğratıldığını, yine kredi sınırlamalarından kaçınmak için muhtelif şirketler aracılığıyla paravan yöntemlerle … şirketlerine toplam 4.739.000-TL ve 4.000.000-USD kredi kullandırıldığını ve geri dönmeyen bu krediler için kanuni takip de yapılmayarak bankanın zarara uğramasına neden olduklarını, yine bankanın “back to back” ve “fiduciary” yöntemi ile diğer banka grup ve iştiraklerine toplam 226.027.557-USD kredi kullandırıldığını, bankalarca … grubuna kullandırılan kredilerle ilgili olarak yapılan temlik ve temellük sözleşmeleriyle bu kredilerden dolayı toplam 99.891.170-USD riskin …bank üzerinde toplandığını, … bank iştiraki olan … bank AG üzerinden fiduciary loan yöntemiyle 125.437.727-USD kaynak aktarıldığını, …firmalarına 1998 yılından itibaren dövize endeksli kredilerin tamamına ve 1999 yılında münferit bazı işlemler dışında kredilerin tamamına faiz tahakkuku yapılmayarak reeskont uygulaması sonucu 31.12.1999 tarihi itibari ile banka üzerinde 85.424.000-TL yük oluşturulduğunu ve bankanın zarara uğratıldığını, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Banka ve Kambiyo Genel Müdürlüğü ile TC Merkez Bankası tarafından yasalara ve bankacılık mevzuatına aykırı işlem ve uygulamalara son verilmesi, banka kaynağının güçlendirilmesi, sermaye yeterlilik standart rasyosunun %8’in üzerine çıkarılması yolundaki emir ve talimatlara rağmen büyük bölümü fiktif olan sermaye artışları yapılarak kayıtlı sermayenin yükselmesine ve kredi portföyünün genişlemesine rağmen gerçek nakit girişinin çok az ve sınırlı kalmasına neden olmak suretiyle banka sermaye ve öz kaynaklarındaki zaafiyetinin giderilmesi ve güçlendirilmesi için gereken tedbirlerin alınmadığını, banka kaynaklarının doğrudan, dolaylı, back to back ve fıduciary yöntemiyle kullandırılan krediler yoluyla … Grubuna aktarılmasının sağlandığını, … Grubuna kullandırılan kredilerde sıklıkla diğer kredilerde bazı münferit olaylarda geçici hesaplar kullanılarak gerçek dışı bilanço hazırlandığını, toplam 340.697-TL tutarında temettü dağıtıldığını, kazanç payı alındığını ve mensuplarına jestiyon primi verildiğini, … Grubuna açık kredi kullandırıldığını, bu kredilerden çoğunluğu hakkında yasal işlem başlatılmasına karşın canlı kredi gösterildiğini, hazırlanan fiktif bilançolarda gerçekte zararda olan bankayı karlı gösterdiklerini, 21.12.1999 tarihi itibariyle … Grubuna kullandırılan kredilerden meydana gelen zararın 332.955.000-TL’ye ulaşmasına ve genel toplamda ise bankanın 532.032.000-TL zarara uğramasına ve bankanın öz kaynaklarının tamamen kaybı ile zararın yabancı kaynaklara sirayet etmesine, böylece 21.12.1999 tarihinde bankanın temettü hariç yönetim ve denetiminin TMSF’ye devrine neden olduklarını belirterek, 21.12.1999 tarihi itibariyle mevcut 532.032.000-TL banka zararının 21.12.1999 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek kredi faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
ASIL DAVA CEVAP: Davalı … mirasçıları …, …, … ve … vekili; müvekkillerinin murisi … ın 08.04.1996 tarihinde yönetim kurulu üyeliği görevinden ayrıldığını ve aynı yıl içinde vefat ettiğini, ilk mali bünye raporu ile Hazine Müsteşarlığı yazılarının 22.07.1996 ve 25.10.1996 tarihlerini taşıdığını, davacının zararı ve mesul olan kişiyi öğrenme tarihinin 1996 yılı olduğunu, müvekkillerinin murisinin 1996 yılında görevinden ayrılması ve vefat etmesi nedeniyle mütemadilik arz eden bir eyleminin olamayacağını, müvekkillerine mirasçı sıfatı ile dava açılması ve bizzat kendi eylemlerinin bir suç oluşturmaması nedeniyle davada uzamış ceza zamanaşımının uygulanmasının mümkün olmadığını, bu nedenle öncelikle davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin gerektiğini, bankanın yönetim ve denetiminin Fon’a devredilmesi üzerine iddia edilen banka zararı için Beyoğlu 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2000/448 esas sayılı dosyası ile halefiyet kuralları uyarınca Fon tarafından yönetim kurulu üyelerine karşı dava ikame edildiğini, iddia edilen aynı zarar için Fon ve banka tarafından ayrı ayrı dava açılmış olması nedeniyle derdestlik itirazında bulunduklarını, dolayısıyla bu davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesini talep ettiklerini, TTK’nın 341. maddesi kapsamında genel kurul kararı ile denetçiler tarafından dava açılması mümkün olmadığından, denetçilerin dava ehliyetinin olmaması nedeniyle davanın reddinin gerektiğini, müvekkillerinin murisi …’ın 08.04.1996 tarihinde yönetim kurulu üyeliği görevinden ayrıldığını, davacının talebinin, …’ın istifa ve vefat tarihlerinden sonraki dönemlerde de müşterek ve müteselsil sorumluluğu içerdiğini, bu talebin hiçbir hukuki dayanağının olmadığını, dava dilekçesinde müvekkilinin hangi nedenlerle 08.04.1996 tarihinden sonraki olaylardan da sorumlu tutulduğunun açıklanması gerektiğini, öncelikle müvekkillerinin murisinin görev yaptığı 08.04.1996 tarihine kadar olan banka zararının müddeabih içindeki kısmının davacı tarafça açıklanmasının gerektiğini, dava dilekçesinde 1995 yılı sonu itibariyle banka özkaynaklarının negatif durumda bulunmadığının açıkça belirtildiğini, müvekkillerinin murisi … in yönetim kurulu üyeliğinin sona erdiği 08.04.1996 tarihinde de bankanın durumunda olumsuzluk bulunmadığını, bu tarihten sonraki iddia edilen zararlandırıcı işlemlerde …’a kusur ve sorumluluk yüklenemeyeceğini, davacının zarara yol açan yönetim kurulu kararlarını ve bunların uygulanmasına ilişkin işlemleri spesifik olarak belgelerle açıklaması ve alınan kararlar ile ortaya çıkan zarar arasındaki nedensellik bağını ispatlamasının gerektiğini, davacının yönetim kurulu üyelerinin verdiğini iddia ettiği zararı ispatlayıcı delil de sunamadığını, tazminat talebi için sadece kusurun varlığı yeterli olmayıp, kusur nedeniyle oluşan zararın da ispatlanmasının gerektiğini, bankanın açtığı kredilerin zarar olarak nitelenemeyeceğini, bu nedenle yönetim kurulunun ağır kusuru neticesi verildiği iddia edilen her kredinin ve bu kredilerin tahsil imkanı olmadığının, borç ödemeden aciz vesikaları ile dosyaya ibrazının gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar …, …, …, …, …, …, …, …, … ve… vekili; davanın mükerrer olarak açıldığını, TMSF’nin Beyoğlu 1. Aaliye Ticaret Mahkemesinin 2000/448 esas sayılı dosyası ve bu dosya ile birleşen Beyoğlu 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2000/792 esas sayılı dosyasıyla açılan davada zarar gören sıfatıyla ve Bankalar Kanunundaki yetkisine istinaden tahsil talebini içeren iflas davalarının açıldığını, bu nedenle davanın mükerrer olduğunu, bu nedenle davanın açılmamış sayılması gerektiğini, banka yönetiminin kendi başına dava açması mümkün olmadığından davacı denetçilerin aktif husumet ehliyetlerinin bulunmadığını, davacı tarafından öne sürülen 1995-1998 yıllarına ait banka genel kurullarında gerçek dışı bilançolara ve bilgiye dayalı olarak sağlanan ibra kararlarının hükümsüz sayılması yönündeki talebinin de hiçbir hukuki dayanağının olmadığını, eğer bilançolar gayri hakiki iseler, ibranın, TTK’nın 382. maddesi hükümleri karşısından bunlarla ilgili sorumlulukları kapsamayacağını, bunun için ayrıca bir hüküm istihsaline gerek olmadığını, bankanın bütün hisselerinin sahibi olan Fon ün temsilcisi ve idarecisi durumunda olan BDDK’nın yetkileri açısından bu bilançoları denetlemekle yükümlü olan Hazine Müsteşarlığı ve ilgili Bakanlığın halefi durumunda olduğunu, Hazine Müsteşarlığının ise 1995 tarihinden beri yakın takibe aldığı bankada zarar oluşturduğu iddia edilen fiillerin tamamı hakkında tam anlamıyla günü gününe bilgi sahibi olduğu gibi bu işlemlerin bir kısmına da bizzat onay veren merci olduğunu, keza yukarıdaki nedenlerle zarara ve zarar oluşturduğu iddia edilen faillere ıttıla kesbedilmediği iddia edilmeyeceğine göre, TTK’nın 309. maddesinde yer alan zamanaşımı süresinin de davanın açılmasına ayrıca engel oluşturduğunu, davacının taleplerini TTK hükümleriyle birlikte Bankalar Yasasına dayandırdığını, Yasanın 14. maddesinin ve 4491 sayılı Yasanın geçici 2. maddesinin Anayasanın 2. maddesi ve 35. maddelerine aykırı olduğunu, müvekkillerinin her birinin asıl çalışma yaşamlarının banka dışındaki kurum ve kuruluşlarda sürdüğünü, sembolik bir ücret karşılığı bankada murakıplık görevi yaptıklarını, müvekkillerinden … ve …’nın özel sektör kapsamındaki şirket çalışanı, … ve …’un ise Eskişehir Belediyesinde görevli memurlar olduğunu, mesailerinin kapsamı ve sorumluluklarının, yaşamın normal akışındaki mutad ve makul ölçüler içinde mütalaa edilmesinin, iyiniyet kurullarının kaçınılmaz bir icabı olduğunu, müvekkillerince uygunluğu onaylanan bilanço, kar zarar cetvelleri hakkında, çok daha etkin denetim yetkisi ve olanaklarına sahip bulunan, ayrıca içeriği hiçbir zaman müvekkillerine iletilmeyen bankalar yeminli murakıpları raporlarının muhatabı durumundaki Hazine Müsteşarlığı tarafından gayri hakiki bilanço iddiasının öne sürülmediğinin de sabit olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili; davanın zamanaşımına uğradığını, TTK 381 maddesi gereğince ibra kararının verildiği genel kurul kararlarının iptalinin, kararın alındığı tarihten itibaren 3 ay içerisinde talep edilebileceğini, kanunun öngördüğü bu sürenin hak düşürücü süre olduğunu, bu sürenin geçirildiği tarihten sonra açılan davanın hak düşürücü süre yönünden reddinin gerektiğini, bu nedenle 1995-1998 dönemlerine ilişkin ibra kararlarının iptali isteminin bu sürenin geçirilmesi nedeniyle reddinin gerektiğini, davanın derdest ve mükerrer olduğunu bu nedenle reddinin gerektiğini, davacının husumet ehliyetinin olmadığını, geçmiş dönemlere ait genel kurul kararı ile müvekkili hakkında verilen ibra kararlarının iptali veya hükümsüzlüğünün tespiti hususundaki taleplerin yasal dayanağının olmadığını, yokluk ve butlanla malul olmayan ibra kararlarının hükümsüzlüğünün ancak usulüne göre açılmış genel kurul kararlarının iptali ile mümkün olduğunu, dosyaya ibraz edilen murakıp raporlarında tespit edildiği belirtilen hususlarda Hazine Müsteşarlığının bir aykırılık görmediğini, kaldı ki bankaların bilanço, kar ve zarar hesaplarının bağımsız denetim kuruluşlarının denetiminden geçtiğini, dava konusu tüm hususların Hazine Müsteşarlığının bilgisi ve denetimi altında vuku bulduğunu, işbu davada var olduğu öne sürülen hususlarda Hazine Müsteşarlığının yetkisini kullanacak vakıaları tespit etmediğine veya var olduğun iddia olunan hususlara vakıf olmasına rağmen iki yıllık zamanaşımı süresinde gerekli işlemleri yapmadığına binaen, açılan işbu davanın bu sebeplerle reddini talep ettiklerini, bankanın dava açma yetkisinin devredildiği TMSF’nin sahip olduğu hisselere dayalı olarak oluşturulan genel kurulda, yasadan doğan dava açma hakkını mükerrer olarak kullandırılmak üzere karar alma yetkisinin olmadığını, TMSF’nin yasadan doğan dava açmak hakkını kullanmak yerine genel kurul oluşturarak dava açma kararı almasının yasal dayanağının olmadığını, bankanın TMSF’ye devrini gerektiren olayların müsebbibi olanlar hakkında dava açma yetkisi kendinde olan Kurulun bu hakkını kendi kullandığı gibi, bir başka yoldan başkasına kullandırmasının yasal dayanağının bulunmadığını, dava dilekçesinde talep ve dava olunan zarar miktarının kesin ve açık şekilde zaman ve miktar olarak tanımlamasının yapılmadığını, banka tarafından oluştuğu iddia olunan zararların müvekkilinin görev süresi içerisinde oluşmadığını, olsa bile bunun çok cüz’i miktarda olduğunu ve esasen davalının talep olunan gerçek zararı bilmesi halinde, bunu kabul etmesi ve talep olunan miktarı ödemesi suretiyle borçtan ve davadan kurtulması hakkını kullanmasının yasal bir hak olduğunu, bu sebeple davacının hangi zararın hangi zaman dilimi içerisinde vuku bulduğunu açıklaması gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili; davanın TMSF tarafından açılan … esas sayılı dosyasında yazılı davaların taraflarıyla aynı olduğunu, nitekim gerek bu davada gerekse … esas sayılı davada ayni maddi vakıalara dayanıldığını, davacı bankanın ve denetçilerin dava ehliyetinin olmaması nedeniyle davanın reddinin gerektiğini, murakıpların huzurdaki davayı açma ehliyetinin olmadığını, davanın dayanağı olarak gösterilen ve dolayısıyla bilançonun gerçeği yansıtmadığı iddiasının dayanağı olan bankalar yeminli murakıpları raporları ile bu raporlar doğrultusunda Hazine Müsteşarlığının bankaya yazdığı yazıların Hazine Müsteşarlığının bilgisi dahilinde olduğunu, Hazine Müsteşarlığının Bankalar Kanunundan kaynaklanan bilançonun düzeltilmesi yetkisini kullanmadığına göre davacının bilançolara ilişkin iddialarının gerçek olmadığını, bankanın yönetim ve denetimi ile tüm hisselerinin TMSF’ye devredildiğini ve bankanın iddia olunan zararlarının tahsili zımnında dava hakkının TMSF’ye tanındığını, TMSF’ye bankanın iddia olunan zararlarını dava hakkı da tanındığı dikkate alındığında, TMSF’nin tek başına genel kurulu oluşturmasından, bu şekilde toplanan genel kurul kararına istinaden dava açılmasından bahsedilmeyeceğini, müvekkilinin bankadaki görevinde ayrıldıktan sonra oluşan zararlardan dahi sorumlu olacağı şeklindeki iddianın kabul edilmesinin mümkün olmadığını, dava dilekçesinin eki belgelerde sorumlular arasında müvekkilinin bulunmadığını, davanın dayanağı olan maddi vakıaların müvekkilinin görevden ayrılmasından sonraki dönemlerde gerçekleştiğini, kaldı ki, müvekkili …’in görev yaptığı döneme ilişkin işlemlerden doğabilecek zararların zamanaşımına uğramış bulunduğunu, davacının dayandığı hak düşürücü sürelerin dolduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili; müvekkili aleyhine mahkemenin 2000/448 esas sayılı dosyasıyla şahsi sorumluluk ve şahsi iflas davası ikame edildiğini, söz konusu davada davacı tarafın, daha sonra talebini şahsi iflasa hasrettiğini, anılan davanın Bankalar Kanununun 17.maddesi uyarınca ikame edildiğini, 4389 sayılı Bankalar Kanunu ile getirilen sistemde, yönetim ve denetimi TMSF’ye intikal eden bankaların yöneticileri aleyhine yürütülecek şahsi sorumluluk ve şahsi iflas taleplerinin tek bir talep bünyesinde birleştirildiğini, bu sistemde öncelikle kusurlu davranışlarıyla bankanın zararına uğramasına ve mali durumunun bozulmasına neden olan her bir yöneticinin, kusurlu işlemleri ile bankayı uğrattığı zararın tespit edileceğini, Fon’un banka yönetimine atadığı yeni yöneticilerin, bankayı kusurlu hareketleriyle zarara uğratan eski yöneticilerin şahsi sorumluluklarına başvurmasının söz konusu olacağını, buna ilişkin yasal prosedürde mahkemenin, yöneticilerin hangi miktarda sorumlu olduklarını belirleyeceğini, mahkemenin incelemesiyle sübut eden zarar miktarının eski banka yöneticisinin karşılamaması olasılığında bu kimsenin şahsi iflasına karar verileceğini, bahis konusu olan … esas sayılı dosyada, bankanın yönetim ve denetimini devralan TMSF’nin bankanın tüm zararını hesapladığı ve bu zararın tamamının banka yöneticisinin kusurlu davranışlarından kaynaklandığı varsayımına dayanarak söz konusu zararın tazminini talep ettiğini, ilgili dosyada arz edildiği üzere Fon’un bu şekilde müvekkilinin sorumluluğuna başvurmasının, sorumluluk hukukunun genel prensiplerine, TTK’nın 336 v.d. hükümlerine ve Bankalar Kanunun 17. maddesi hükmüne aykırı olduğunu, TSMF’nin, ilgili davada 03.03.2000 tarihli …bank Mali Bünye Raporuna dayandığını, bu raporun bankanın yönetiminin ve denetiminin Fon’a intikal etmesinden hemen sonra bankanın mali durumuyla ilgili her türlü bilgiyi içeren tüm belgeler esas alınarak hazırlandığını, bu davanın varlığına rağmen, Fon tarafından bankaya atanan denetçilerin, bu davayı ikame ettiklerini, söz konusu davada da, aynen ikame edilen … esas sayılı dava ile birebir aynı müddeabihe taallûk ettiğini, dolayısıyla ayni nitelikteki ikinci bir davanın açılmasının yasaya aykırı olduğunu, müvekkilinin 30.04.1996-19.03.1999 tarihleri arasında yönetim kurulu üyeliği görevinde bulunduğunu, bu sürelerden önce veya sonra meydana gelen zararların müvekkiline izafe edilmesinin mümkün olamayacağını, ayrıca müvekkilinin murahhas üye olmadığını ve icrai görev yüklenmediğini, dolayısıyla zarardan sorumluluğunun söz konusu olamayacağını, ayrıca bankacılık denetim makamlarının da başlangıçta yeminli murakıpların raporlarında bankanın zarara uğramasında yöneticileri kusurlu mütaala etmediklerini, sonradan yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna gidilmesinin ise hukuka aykırı olduğunu, hiçbir dayanak göstermeden ve gerek görev tarihleri, gerekse görev dağılımı gözardı edilerek bankanın uğradığı tüm zararın banka yöneticilerinin tümünün kusurlu davranışlarına izafe edilmesinin de hukuka aykırı olduğunu, bankanın mali durumunun bozulmasının ardında, bankanın kamudan olan alacaklarını zamanında tahsil edememesi ve ekonomik konjonktürün kötüye gitmesi gibi birçok nedenin yattığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN BEYOĞLU 1. ATM 2001/133 ESAS 2001/420 KARAR SAYILI DAVA: Davacı vekili; davalı … in bankada 05.07.1996-29.12.1998 tarihleri arasında genel müdür ve Bankalar Kanunu gereğince yönetim kurulu üyesi sıfatıyla görev yaptığını, görev yaptığı dönemdeki faaliyetlerinde basiretli bir tacir gibi davranmamak, kendinden beklenen dikkat ve ihtimamı göstermemek suretiyle ve diğer yöneticiler ile birlikte bankanın Fon’a devredildiği 21.12.1999 tarihi itibariyle hazırlanan devir bilançosu ile 31/12/1999 tarihli kesin bilançolarda görülen 552.032.000-TL zarara uğramasına sebebiyet verdiğini, bankanın 21.12.2000 tarihinde yapılan 1999 yılına ait olağan genel kurul toplantısında 01.01.1999-21.12.1999 tarihleri arasındaki faaliyetlerinden dolayı davalının ibra edilmeyerek hakkında şahsi sorumluluk davası açılmasını karar verildiğini, bankanın 21.03.2001 tarihli genel kurul toplantısında ise bankanın devir tarihi bilançosundaki zararının geçmiş yıllardan gelen zararları da içerdiği, bu zararın meydana gelmesinde bankanın fona devredildiği tarihe kadar görev yapan tüm yönetim ve denetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun bulunduğu, bu kişileri gerçek dışı bilanço hazırlamak ve yanlış bilgi vermek suretiyle ibra edilmelerini sağladıkları, söz konusu yöneticiler arasında davalının da bulunduğu anlaşılmakla hakkında sorumluluk davası açılmasına karar verildiğini, bankanın 21.12.1999 tarihi itibariyle TMSF’ye devrinden sonra bankalar yeminli murakıpları ile banka teftiş kurulunca yapılan inceleme ve denetimler sonucunda 1995 yılı öncesinde bankanın sermaye yeterliliğinin asgari standart seviye altına düşmesi nedeniyle, olağanüstü genel kurullarda alınan sermaye artırım kararlarında sermayenin nakit olarak artırılmasına karar verilmesine rağmen nakit sermaye artışı yerine … grubunun diğer bankalardan sağladığı krediler karşılıklı işlemler, yurtdışı bankalarca grup şirketleri lehine garanti verilmesi suretiyle krediler sağlandığını, bu suretle sermaye artışının muvazaalı ve fiktif olduğunu, fiktif olarak artırılan 29.574.154-TL’nin 3182 sayılı yasanın 20/2 ve TTK’nın 492. maddelerine göre geçersiz olduğunu, bu durumda bankanın gerçek yasal sermayesinin 16.425.846-TL olduğunun tespit edildiğini, bankanın gerçek özkaynaklarının 1995 yılı dışındaki yıllarda negatif olduğunun saptandığını, bankanın özkaynak durumuna göre anılan dönemlerde banka tarafından kredi kullandırılmasının bankacılık mevzuatına aykırı olduğunu, bankaca 1995-1998 arası yıllara ait faaliyet dönemlerinde kar ilan edilmiş olmasına karşın yapılan inceleme ve araştırmalar sonucunda gerçekte anılan dönemdeki yıllarda önemli ölçüde zarar ettiğini, bankanın halka açık anonim şirket yapısında olması nedeniyle davalıların gerçek dışı bilançolarla yetkili merciilere gerçek dışı beyanlarda bulunmak suretiyle kamuoyunu yanıltıklarını, ayrıca banka zarar halinde iken karlı gösterilerek fiktif karların sermayeye ilave edilmesi suretiyle bankanın öz kaynaklarının yüksek çıkmasının sağlandığını, bu şekilde usulsüz kredi verilmesine de zemin hazırlandığını, dolayısıyla matrah da oluşmamasına karşın fiktif kar oluşturmak suretiyle bankanın fazla vergi ödemesine de neden olduklarını, Bankalar Kanunu ile iştiraklere, ortaklıklara ve banka mensuplarına açılabilecek kredilerin bankanın öz kaynağı üzerinden belli oranlarda sınırlandırılmış olmasına ve bankanın gerçekte 1995 yılından sonraki özkaynaklarının negatif olmasına rağmen, kredi verilmeye devam edilerek Bankalar Kanunu ve diğer mevzuatın sürekli olarak davalılar tarafından ihlal edildiğini ve böylece bankanın zarara uğratıldığını, ayrıca çeşitli tarihlerde Bankalar Kanununun kredi sınırlama ve yasaklamalarından kaçınmak amacıyla kanuna aykırı bir şekilde bankası olan diğer grupların firmalarına ve iştiraklerine gerek doğrudan gerekse …bank A.G aracılığıyla usulsüz krediler kullandırılarak bankanın zarara uğratıldığını, yine kredi sınırlamalarından kaçınmak için muhtelif şirketler aracılığıyla paravan yöntemlerle … Grubu şirketlerine toplam 4.739.000-TL ve 4.000.000-USD kredi kullandırıldığını ve geri dönmeyen bu krediler için kanuni takip de yapılmayarak bankanın zarara uğramasına neden olduklarını, yine bankanın “back to back” ve “fiduciary” yöntemi ile diğer banka grup ve iştiraklerine toplam 226.027.557-USD kredi kullandırıldığını, bankalarca … grubuna kullandırılan kredilerle ilgili olarak yapılan temlik ve temellük sözleşmeleriyle bu kredilerden dolayı toplam 99.891.170-USD riskin …bank üzerinde toplandığını, …bank iştiraki olan… bank AG üzerinden fiduciary loan yöntemiyle 125.437.727-USD kaynak aktarıldığını, … grubu firmalarına 1998 yılından itibaren dövize endeksli kredilerin tamamına ve 1999 yılında münferit bazı işlemler dışında kredilerin tamamına faiz tahakkuku yapılmayarak reeskont uygulaması sonucu 31.12.1999 tarihi itibari ile banka üzerinde 85.424.000-TL yük oluşturulduğunu ve bankanın zarara uğratıldığını, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Banka ve Kambiyo Genel Müdürlüğü ile TC Merkez Bankası tarafından yasalara ve bankacılık mevzuatına aykırı işlem ve uygulamalara son verilmesi, banka kaynağının güçlendirilmesi, sermaye yeterlilik standart rasyosunun %8’in üzerine çıkarılması yolundaki emir ve talimatlara rağmen büyük bölümü fiktif olan sermaye artışları yapılarak kayıtlı sermayenin yükselmesine ve kredi portföyünün genişlemesine rağmen gerçek nakit girişinin çok az ve sınırlı kalmasına neden olmak suretiyle banka sermaye ve öz kaynaklarındaki zaafiyetin giderilmesi ve güçlendirilmesi için gereken tedbirlerin alınmadığını, banka kaynaklarının doğrudan, dolaylı, back to back ve fıduciary yöntemiyle kullandırılan krediler yoluyla … Grubuna aktarılmasının sağlandığını, … Grubuna kullandırılan kredilerde sıklıkla diğer kredilerde bazı münferit olaylarda geçici hesaplar kullanılarak gerçek dışı bilanço hazırlandığını, toplam 340.697-TL tutarında temettü dağıtıldığını, kazanç payı alındığını ve mensuplarına jestiyon primi verildiğini, … Grubuna açık kredi kullandırıldığını, bu kredilerden çoğunluğu hakkında yasal işlem başlatılmasına karşın canlı kredi gösterildiğini, hazırlanan fiktif bilançolarda gerçekte zararda olan bankayı karlı gösterdiklerini, 21.12.1999 tarihi itibariyle … Grubuna kullandırılan kredilerden meydana gelen zararın 332.955.000-TL’ye ulaşmasına ve genel toplamda ise bankanın 532.032.000-TL zarara uğramasına ve bankanın öz kaynaklarının tamamen kaybı ile zararın yabancı kaynaklara sirayet etmesine, böylece 21.12.1999 tarihinde bankanın temettü hariç yönetim ve denetiminin TMSF’ye devrine neden olduğunu belirterek, 21.12.1999 tarihi itibariyle mevcut 532.032.000-TL banka zararının 21.12.1999 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek kredi faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA CEVAP: Davalı vekili; dava ile TMSF tarafından açılan şahsi iflasa ilişkin … esas sayılı dosyasında yazılı davaların taraflarıyla aynı olduğunu, nitekim gerek bu davada gerekse … esas sayılı davada ayni maddi vakıalara dayanıldığını, banka murakıpların huzurdaki davayı açma ehliyetinin olmadığını, hakdüşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle dava açılamayacağını, müvekkilinin seçilmiş yönetim kurulu üyesi olmayıp görevi nedeniyle yönetim kurulunda bulunduğunu, bankanın fona devrine yol açan aşırı grup riski temerküzünde ve bundan doğan zararda kusurunun bulunmadığını, istifasından sonra grupta bu denli anormal ve kanuni limitlerin üzerinde risk temerküzü yaratılmasaydı, fondan 45 trilyon lira destek istenmesine gerek kalmayacağını, durumu tedricen iyileşmekte olan bankanın da fon tarafından devir alınmayacağını, müvekkilinin 29/12/1998 tarihinde bankadaki görevlerinden istifa ederek ayrıldığını, bu tarihten sonra oluşan bu zararlardan da sorumlu tutulamayacağını, müvekkilinin görev yaptığı süreçte bankada mevzuata aykırı, usulsüz karşılıklı kredi işlemi yapılmadığını, davanın dayanağı olarak gösterilen ve dolayısıyla bilançonun gerçeği yansıtmadığı iddiasının dayanağı olan, bankalar yeminli murakıpları raporları ile bu raporlar doğrultusunda Hazine Müsteşarlığının bilgisi dahilinde olduğunu, Hazine Müsteşarlığının Bankalar Kanunundan kaynaklanan bilançonun düzeltilmesi yetkisini kullanmadığına göre davacının bilançolara ilişkin iddialarının gerçek olmadığının ortada bulunduğunu, müvekkilinin murahhas üye olmadığını ve icrai görev yüklenmediğini, zarardan sorumluluğunun söz konusu olamayacağını, dayanak göstermeden görev tarihleri görev dağılımı gözardı edilerek bankanın uğradığı tüm zararın banka yöneticilerinin tümünün kusurlu davranışlarına izafe edilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN BEYOĞLU 2. ATM 2001/70 ESAS 2001/65 KARAR SAYILI DAVA: Davacı vekili; davalı …’in bankada 23.07.1996-21.12.1998 tarihleri arasında genel müdür yardımcısı sıfatıyla görev yaptığını, davalının görev yaptığı dönemdeki faaliyetlerinde basiretli bir tacir gibi davranmamak, kendinden beklenen dikkat ve ihtimamı göstermemek suretiyle ve diğer yöneticiler ile birlikte bankanın Fon’a devredildiği 21.12.1999 tarihi itibariyle hazırlanan devir bilançosu ile 31/12/1999 tarihli kesin bilançolarda görülen 552.032.000-TL zarara uğramasına sebebiyet verdiğini, davalıyı atayan eski yönetim kurulu üyelerinin 21.12.2000 tarihinde yapılan 1999 yılına ait olağan genel kurul toplantısında 01.01.1999-21.12.1999 tarihleri arasındaki faaliyetlerinden dolayı ibra edilmeyerek haklarında şahsi sorumluluk davası açılmasını karar verildiğini, bankanın 21.03.2001 tarihli genel kurul toplantısında ise bankanın devir tarihi bilançosundaki zararının geçmiş yıllardan gelen zararları da içerdiği, bu zararın meydana gelmesinde bankanın fona devredildiği tarihe kadar görev yapan tüm yönetim ve denetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun bulunduğu, bu kişileri gerçek dışı bilanço hazırlamak ve yanlış bilgi vermek suretiyle ibra edilmelerini sağladıkları, söz konusu yöneticiler arasında davalının da bulunduğu anlaşılmakla hakkında sorumluluk davası açılmasına karar verildiğini, bankanın 21.12.1999 tarihi itibariyle TMSF’ye devrinden sonra bankalar yeminli murakıpları ile banka teftiş kurulunca yapılan inceleme ve denetimler sonucunda 1995 yılı öncesinde bankanın sermaye yeterliliğinin asgari standart seviye altına düşmesi nedeniyle, olağanüstü genel kurullarda alınan sermaye artırım kararlarında sermayenin nakit olarak artırılmasına karar verilmesine rağmen nakit sermaye artışı yerine … grubunun diğer bankalardan sağladığı krediler karşılıklı işlemler, yurtdışı bankalarca grup şirketleri lehine garanti verilmesi suretiyle krediler sağlandığını, bu suretle sermaye artışının muvazaalı ve fiktif olduğunu, fiktif olarak artırılan 29.574.154-TL’nin 3182 sayılı yasanın 20/2 ve TTK’nın 492. maddelerine göre geçersiz olduğunu, bu durumda bankanın gerçek yasal sermayesinin 16.425.846-TL olduğunun tespit edildiğini, bankanın gerçek özkaynaklarının 1995 yılı dışındaki yıllarda negatif olduğunun saptandığını, bankanın özkaynak durumuna göre anılan dönemlerde banka tarafından kredi kullandırılmasının bankacılık mevzuatına aykırı olduğunu, bankaca 1995-1998 arası yıllara ait faaliyet dönemlerinde kar ilan edilmiş olmasına karşın yapılan inceleme ve araştırmalar sonucunda gerçekte anılan dönemdeki yıllarda önemli ölçüde zarar ettiğini, bankanın halka açık anonim şirket yapısında olması nedeniyle davalıların gerçek dışı bilançolarla yetkili merciilere gerçek dışı beyanlarda bulunmak suretiyle kamuoyunu yanıltıklarını, ayrıca banka zarar halinde iken karlı gösterilerek fiktif karların sermayeye ilave edilmesi suretiyle bankanın öz kaynaklarının yüksek çıkmasının sağlandığını, bu şekilde usulsüz kredi verilmesine de zemin hazırlandığını, dolayısıyla matrah da oluşmamasına karşın fiktif kar oluşturmak suretiyle bankanın fazla vergi ödemesine de neden olduklarını, Bankalar Kanunu ile iştiraklere, ortaklıklara ve banka mensuplarına açılabilecek kredilerin bankanın öz kaynağı üzerinden belli oranlarda sınırlandırılmış olmasına ve bankanın gerçekte 1995 yılından sonraki özkaynaklarının negatif olmasına rağmen, kredi verilmeye devam edilerek Bankalar Kanunu ve diğer mevzuatın sürekli olarak davalılar tarafından ihlal edildiğini ve böylece bankanın zarara uğratıldığını, ayrıca çeşitli tarihlerde Bankalar Kanununun kredi sınırlama ve yasaklamalarından kaçınmak amacıyla kanuna aykırı bir şekilde bankası olan diğer grupların firmalarına ve iştiraklerine gerek doğrudan gerekse …bank A.G aracılığıyla usulsüz krediler kullandırılarak bankanın zarara uğratıldığını, yine kredi sınırlamalarından kaçınmak için muhtelif şirketler aracılığıyla paravan yöntemlerle … Grubu şirketlerine toplam 4.739.000-TL ve 4.000.000-USD kredi kullandırıldığını ve geri dönmeyen bu krediler için kanuni takip de yapılmayarak bankanın zarara uğramasına neden olduklarını, yine bankanın “back to back” ve “fiduciary” yöntemi ile diğer banka grup ve iştiraklerine toplam 226.027.557-USD kredi kullandırıldığını, bankalarca … grubuna kullandırılan kredilerle ilgili olarak yapılan temlik ve temellük sözleşmeleriyle bu kredilerden dolayı toplam 99.891.170-USD riskin … bank üzerinde toplandığını, … bank iştiraki olan …bank AG üzerinden fiduciary loan yöntemiyle 125.437.727-USD kaynak aktarıldığını, … grubu firmalarına 1998 yılından itibaren dövize endeksli kredilerin tamamına ve 1999 yılında münferit bazı işlemler dışında kredilerin tamamına faiz tahakkuku yapılmayarak reeskont uygulaması sonucu 31.12.1999 tarihi itibari ile banka üzerinde 85.424.000-TL yük oluşturulduğunu ve bankanın zarara uğratıldığını, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Banka ve Kambiyo Genel Müdürlüğü ile TC Merkez Bankası tarafından yasalara ve bankacılık mevzuatına aykırı işlem ve uygulamalara son verilmesi, banka kaynağının güçlendirilmesi, sermaye yeterlilik standart rasyosunun %8’in üzerine çıkarılması yolundaki emir ve talimatlara rağmen büyük bölümü fiktif olan sermaye artışları yapılarak kayıtlı sermayenin yükselmesine ve kredi portföyünün genişlemesine rağmen gerçek nakit girişinin çok az ve sınırlı kalmasına neden olmak suretiyle banka sermaye ve öz kaynaklarındaki zaafiyetin giderilmesi ve güçlendirilmesi için gereken tedbirlerin alınmadığını, banka kaynaklarının doğrudan, dolaylı, back to back ve fıduciary yöntemiyle kullandırılan krediler yoluyla … Grubuna aktarılmasının sağlandığını, … Grubuna kullandırılan kredilerde sıklıkla diğer kredilerde bazı münferit olaylarda geçici hesaplar kullanılarak gerçek dışı bilanço hazırlandığını, toplam 340.697-TL tutarında temettü dağıtıldığını, kazanç payı alındığını ve mensuplarına jestiyon primi verildiğini, … Grubuna açık kredi kullandırıldığını, bu kredilerden çoğunluğu hakkında yasal işlem başlatılmasına karşın canlı kredi gösterildiğini, hazırlanan fiktif bilançolarda gerçekte zararda olan bankayı karlı gösterdiklerini, 21.12.1999 tarihi itibariyle … Grubuna kullandırılan kredilerden meydana gelen zararın 332.955.000-TL’ye ulaşmasına ve genel toplamda ise bankanın 532.032.000-TL zarara uğramasına ve bankanın öz kaynaklarının tamamen kaybı ile zararın yabancı kaynaklara sirayet etmesine, böylece 21.12.1999 tarihinde bankanın temettü hariç yönetim ve denetiminin TMSF’ye devrine neden olduğunu belirterek, 21.12.1999 tarihi itibariyle mevcut 532.032.000-TL banka zararının 21.12.1999 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek kredi faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA CEVAP: Davalı; dava dilekçesinde kendisi dışındaki kim olduğunu bilmediği davalılardan ve bunların yaptığı eylemler ve olaylardan bahsedildiğini, dolayısı ile kendisine ait olay ve isnatların dava dilekçesinde bulunmadığını, varsa dahi hangileri olduğunun anlaşılamadığını, bu nedenle, bu dava dilekçesinin usulüne uygun olmayıp iptalinin gerektiğini, dava dilekçesinde yer alan bazı kalemlerin kendisinin görev yaptığı tarihlerden öncesine ait olup kendisiyle hiçbir ilgisi bulunmadığını, kendisinin bankada kredilerden sorumlu genel müdür yardımcısı olduğunu, kendisinin görevi ve dolayısıyla yetkisinin kredi isteklerini genel müdüre takdim etmek olduğunu, kredi istemini kabul ya da reddedecek olanın, Bankalar Kanunu ve ilgili mevzuata göre yönetim kurulu olduğunu, bu nedenle kendisinin kredilerden herhangi bir şekilde sorumlu olmasının mümkün olmadığını, iddia edilen krediler miktar itibariyle kendisine verilen yetkinin tamamen dışında olduğunu, kendisini doğrudan ilgilendirmemekle birlikte, dilekçede yer alan murakıp raporlarında büyük hatalar bulunduğunu, örneğin dilekçenin 13. sayfasında yer alan “rehin” olgusunun doğru olmadığını, herhangi bir şekilde “depo rehni” olmadığını, diğer raporlarda da çok sayıda buna benzer hatalar bulunduğunu, yine bu cümleden olarak paravan denilen şirketlerin paravan değil, gerçek birer şirket olup, halen faaliyette olduğunu ve bir bölümünün kredi borçlarını dahi geri ödediğini, bir bölümünün ise ödeme teklifinde bulunarak bankaya yazılı olarak başvurduklarını, hatta bazılarının da yeni yönetim kurulunca karara dahi bağlandığını, dilekçede … Grubu firmaları hakkında rapordan bahsedilmekte ise de kendisine böyle bir rapor tevdi edilmediğini, dava dilekçesinde yetersiz teminat sonucu kredilerin tahsil imkanının kalmadığından bahsediliyor ise de, 1998, 1999 ve 2000 yıllarında bahse konu kredilerden toplam 67.000.000-TL tahsilat yapıldığını, yine “geçici hesap kullanılarak kayıt dışı” bırakmaktan bahsedildiğini, geçici hesaba yazılmakla bir işlemin kayıt dışı kalmadığını, o tip olaylarda zaten işlemin niteliği itibariyle geçici hesap kullanıldığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; dosyada alınan bilirkişi raporlarında davacı bankanın zararının olduğunun tespit edildiği, ancak hangi davalının, hangi işlemden, hangi miktarda sorumlu olduğu ve sorumluluk sebepleri konusunda davalıların sorumluluğuna gidilmesini gerektirecek ve davalıları sorumlu tutacak şekilde bir karar verilmesine yeter derecede kanaat oluşmadığı, raporların bu konuda eksik ve yetersiz kaldığı, ayrıca tespit edilen zararın tamamının tahsil edildiği, davalılardan …, … ve …’nun davadan sonra vefat ettikleri ve mirasçılarının tamamının mirası reddedikleri gerekçesiyle, davalılar …, … ve .. hakkında açılan davanın HMK’nın 114/d maddesi gereğince reddine; diğer davalılar aleyhine açılan davanın ise esastan reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: İstinaf yoluna başvuran davacı vekili; 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 142/1. maddesi gereğince görevli mahkeme İstanbul 1. ve 2. Asliye Ticaret Mahkemeleri olup mahkemenin görevsizliği nedeniyle kararın kaldırılmasının gerektiğini, davadan sonra ölen davalılar …, … ve … hakkındaki davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiğini, mahkemenin yeterli delil sunulmadığı gerekçesinin gerçeği yansıtmadığını, nitekim müvekkili tarafından 17.06.2013 tarihli bilirkişi raporunda müvekkili tarafından ibraz edilen deliller incelenerek her bir davalının sorumluluğunun açıkça belirtildiğini, mahkemece bankanın zarara uğradığı kabul edilmiş olmasına rağmen davalıların sorumluluk sebebi, tutarı ve oranlarının tespit edilememesi gerekçesiyle ret kararı verilmesinin çelişkili olduğunu, dosyaya sunulan murakıp raporları ve bilirkişi raporlarında illiyet bağı ortaya konularak her bir davalının sorumluluk tutarlarının tespit edildiğini, dolayısıyla sorumluluk tutarlarının tespit edilemediği gerekçesiyle davanın reddinin doğru olmadığını, mahkemece bilirkişi raporu alındıktan sonra rapordaki görüşleri bir tarafa bırakarak veya raporlar arasındaki çelişkiyi gidermeden karar tesis edemeyeceğini, taraflarınca raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi hususunda talepte bulunulmuş olmasına rağmen çelişki giderilmeden ve gerekçesi açıklanmaksızın davanın reddine karar verildiğini, ayrıca bilirkişilerin 5411 sayılı yasanın 142/3. maddesi uyarınca resmi kurum ve kuruluşlar nezdinde görev yapan kişiler arasından seçilmemesinin yasaya aykırı ve bozma nedeni olduğunu, mahkeme kararının gerekçesinin HMK’nın 297/c maddesindeki koşulları taşımadığını, davaya konu zararın tahsil edildiği gerekçesinin yerinde olmadığını, … Grubu malvarlığından elde edilen tahsilatın mahsup yöntemi ve müvekkilinin alacağına faiz yürütülmemesinin dayanağının bulunmadığını, müvekkili tarafından yapılan tahsilatların ilgili alacak kalemi ana parasından mahsup edildiğini, bu yöntemle dahi müvekkilinin 31.12.2013 itibariyle bakiye alacağının 12.274.586.356-TL olduğunu, talep ettikleri faiz oranının bankanın kredi alacaklarına ilişkin genel kredi sözleşmelerinde kararlaştırılan temerrüt faizi oranları üzerinden %204 olarak belirlendiğini, belirlenen faiz oranının o dönemdeki finansal şartlarda makul olduğunu, bu kapsamda yapılan tahsilatlara rağmen 349.785.977-TL alacağın kaldığını, müvekkilinin faiz alacağının da 31.12.2013 itibariyle 12.274.586.356-TL olduğunu, 5411 sayılı yasanın 133. maddesi ile Fon tarafından açılan davalarda maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken mahkemece müvekkili aleyhine nispi vekalet ücretine hükmedilmesinin yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, 6762 sayılı TTK’nın 336. maddesinde düzenlenen yönetici sorumluluğuna dayalı tazminat istemine ilişkindir. Davada; …bank’ın TMSF’ye devrinden önce bankada yönetim ve denetim kurulu üyesi olarak görev yapan davalıların, görev yaptıkları sürede kanuna ve ana sözleşmeye aykırı kararlar almak, bankacılık ilke ve teamüllerine aykırı işlemler yapmak, ve usulsüz krediler kullandırmak, gerçek dışı bilanço hazırlamak ve gerçek olmayan kar payı dağıtmak, genel kurul kararlarına aykırı davranmak, kanunun ve ana sözleşmenin kendilerine yüklemiş olduğu görevleri kasten ve ihmalen yerine getirmemek suretiyle bankanın zarara uğramasına ve TMSF’ye devrine neden olan davalılardan, bankanın uğradığı tespit edilen zararın müştereken ve müteselsilen tahsili talep edilmiştir. Kural olarak yönetim kurulu üyeleri şirket adına yaptıkları işlemlerden dolayı kişisel olarak sorumlu tutulamazlarsa da, TTK’nın 336. maddesinde belirtilen hallerde ortaklığa ve ortaklık alacaklılarına karşı kusursuz olduklarını ispat etmedikçe, tüm yöneticiler oluşan zarardan müteselsilen sorumlu olurlar. Yani yönetim kurulu üyelerinin görevlerini ifaları sırasında bir zarar oluşmuşsa, bu zararın üyelerin kusurlu eylemi sonucunda meydana geldiğinin kabulü gerekmektedir. Başka bir deyişle TTK’da yönetim kurulu üyeleri için ispat yükü ters çevrilmiş, kusur esasına dayanan bir sorumluluk öngörülmüş ve yönetim kurulu üyeleri aleyhine kusur karinesi kabul etmiştir. Nitekim TTK’nın 338. maddesinde yönetim kurulu üyelerinin kusur ve sorumluluklarının bulunmadığını ispat edemedikleri takdirde zarardan sorumlu oldukları düzenlenmiştir. Yine TTK’nın 337. maddesinde, yeni seçilen veya tayin olunan yönetim kurulu üyelerinin, seleflerinin belli olan yolsuz muamelelerini murakıplara bildirmeğe mecbur oldukları, aksi halde seleflerinin sorumluluklarına iştirak edecekleri belirtilmiştir. Denetim kurulu üyelerinin de kusursuz olduklarını ispat etmedikçe zarardan sorumlu bulundukları hususu, TTK’nın 359. maddesinde düzenlenmiştir. Somut olayda; davalıların … bank’ın yönetim ve denetim kurulu üyesi olarak görev yaptıkları, bankanın 21.12.1999 tarihi itibariyle TMSF’ye devredildiği, TMSF’ye devirden sonra 21.12.2000 ve 21.03.2001 tarihli genel kurul toplantılarında, 01.01.1999-21.12.1999 tarihleri arasında görev yapan yönetim kurulu üyeleri ile denetim kurulu üyelerinin ibra edilmeyerek haklarında şahsi sorumluluk davası açılmasına, 21.12.1999 tarihli devir zararının geçmiş yıllardan gelen zararı da içermesi ve 1995, 1996, 1997 ve 1998 yıllarında bankanın gerçekte zarar etmesine rağmen davalıların gerçek dışı bilançolar hazırlamak ve yanlış bilgi vermek suretiyle 1995, 1996, 1997 ve 1998 yıllarına ait genel kurullarda ibra edilmelerini sağladıklarından, basiretsiz yönetimleri ve kötü denetimleri ile bankayı zarara uğratan davalıların ibra edilmelerine ilişkin 1995, 1996, 1997 ve 1998 yıllarına ait olağan genel kurul kararlarının hükümsüz sayılmasına, haklarında şahsi sorumluluk davası açılmasına karar verildiği; gerek bankalar yeminli murakıpları tarafından düzenlenen mali durum raporlarında ve gerekse yargılama sırasında alınan bilirkişi raporlarında; Bankalar Kanunları ile belirlenmiş kredi sınırlarına aykırı olarak hakim ortak … Grubuna dahil firmalara limit aşımlı kredi kullandırılması, banka kaynaklarının hakim ortağa aktarılmasına yönelik olarak dolaylı yoldan kredi kullandırılması, … bank ile diğer bankalar arasında “back to back” ve “fiduciary loan” şeklinde karşılıklı işlemler yapılarak Bankalar Kanununun kredi kullanımına ilişkin getirdiği sınırlamaların ihlal edilerek, banka kaynaklarının dolaylı olarak … Grubu firmalarına aktarılması, … Grubu kredilerinde dönemler itibariyle oluşan limit aşımlarına, teminat eksikliklerine rağmen kredilerin açık kredi olarak tahsis edilmesi ve kredi sözleşmesi düzenlenmemesi yönünde karar alınması, ilgili dönemde geçerli olan banka kredilerinin niteliklerine uygun olarak muhasebeleştirilmesi, değerlendirilmesi ve kredi karşılıkları hakkındaki kararların gereğinin yerine getirilmemesi, kararlar gereğince, gerek faizler ve gerekse anapara tahsilatlarının yapılmaması ve kredilerin yeni krediler açılarak kapatılması suretiyle, gruba ait tüm kredilerde temerrüt halinin oluşmasına rağmen kararlara uygun davranılmaması, … Grubu kredileri ile ilgili olarak geriye dönük karar alınması uygulamasına imkan tanınması, yüksek açık pozisyonda çalışılarak kur farkından dolayı kambiyo zararlarına sebebiyet verilmesi, faaliyet sonuçları gerçekte zarar olmasına karşın, gerçeğe aykırı olarak karlı bilanço düzenlenmesi ve bu durumun kamuoyuna duyurulması, ortaklara temettü dağıtılması, faiz oranlarının belirlenmesi ve uygulanmasında tamamen genel müdürlük talimatları doğrultusunda hareket edilmesi, aktif ve pasif yönetiminin bankanın aleyhine yapılması, nakden tahsilatın mümkün olmaması nedeniyle 1998 ve 1999 yıllarında grup kredilerine yoğun olarak reeskont yapılması, reeskont uygulamasının Gruba tahsis edilen kredilerin vadeli ve dönem sonlarında ödemeli olarak çıkarılmış olması nedeniyle şeklen uygun hale getirilmesi gibi işlemler sonucunda bankanın zararına ve sonuçta TMSF’ye devrine neden olduklarının tespit edildiği anlaşılmaktadır. 6762 sayılı TTK’nın 380. maddesinde düzenlenen ibra, yönetim kurulu üyeleri ve denetçilerin ortaklığın bir yıllık hesap dönemi içindeki çalışmalarından dolayı sorumluluklarının doğmayacağı, işlem ve faaliyetlerinin yasa ve ana sözleşme hükümlerine uygun bulunduğuna yönelik genel kurulun bir irade açıklamasıdır. Ancak geçerli bir ibranın söz konusu olabilmesi için sorumluluğa esas işlem veya faaliyetin genel kurulda ayrıca ve açıkça tartışılması, normal düzeydeki bir ortağın anlayacağı şekilde ortaya konulması veya bilançoda gösterilmesi gerekir. Aksi halde ilgililerin sorumluluğu söz konusudur. Bu itibarla, dava konusu eylemlerin faaliyet raporları ve bilançolara konu olup olmadığının, genel kurullarda değerlendirilip tartışılmak suretiyle ibra kararı verilip verilmediğinin de tespiti yapılmalıdır. Ancak somut olayda, genel kurullara sunulup ibraya dayanak yapılan bilançoların gerçeğe aykırı olduğu, banka zarar etmesine rağmen kar etmiş olarak gösterildiği tespit edilmekle, davalıların görevde olduğu tarihlerde yapılan genel kurullardaki ibraya ilişkin kararlar geçerli değildir. Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 4389 sayılı yasanın 14/5. fıkrasına eklenen d bendine göre, “Bankalar ile Fon ve bankaların iflas idareleri tarafından açılacak hukuk davalarına asliye ticaret mahkemesi tarafından bakılır. O yerde, birden fazla asliye ticaret mahkemesi bulunması halinde, bu davalar (1) ve (2) numaralı asliye ticaret mahkemesinde görülür.” Bu hüküm, 01.11.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 sayılı yasanın 142/1. maddesinde de aynı şekilde düzenlenmiştir. Somut olayda işbu dava, o dönem itibariyle Beyoğlu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılmış, bazı adliyelerin kapatılarak İstanbul (Çağlayan) Adliyesinde birleştirilmesi sonucunda dosya İstanbul 48. Asliye Ticaret Mahkemesine devredilmiş, sonrasında ise mahkemelerin oluşumundaki yasa değişikliği doğrultusunda İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde yargılamaya devam edilerek karar verilmiştir. Dava tarihinden sonra yürürlüğe giren görevli mahkemeye ilişkin yasa hükmünün, derdest bulunan davalara uygulanma olanağı bulunmadığı gibi, asıl ve birleşen davaların … bank denetçileri tarafından açıldığı, TMSF’nin yargılama sırasında temlik yoluyla davacı konumuna geldiği, dolayısıyla davadan sonra değişen bu durumun mahkemenin görevini etkilemeyeceği gözetildiğinde, mahkemenin görevli olduğu anlaşılmakla, somut uyuşmazlıkta davacı vekilinin mahkemenin görevine ilişkin istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir. HMK’nın 297/2 maddesindeki “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” düzenlemesi gereğince; mahkeme hükmünde tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gerekir. HMK.’nun 166. maddesine göre ise; ayrı ayrı açılmış davaların aralarında bağlantı bulunmaları halinde birleştirilerek bakılabilmesi mümkün olup, davaların birleştirilmesi sadece birleştirilen davaların yargılama safhalarının müşterek cereyan etmesi sonucunu doğurur. Başka bir anlatımla, birleştirmeye konu davalar bağımsız kimliklerini korurlar. Somut olayda; davacı tarafından aynı olaya ilişkin olarak davalı … aleyhine açılan Beyoğlu 2. ATM’nin 2001/70 esas sayılı dava dosyası, işbu asıl dava ile birleştirilmiş olup, mahkemece yapılan yargılama sonucunda birleşen bu davaya ilişkin olarak olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması usule aykırıdır. Yargılama sırasında davalılardan …, …,… ve … vefat etmiş olup, sunulan mahkeme kararlarına göre …’in mirasçılarından … ile … dışındaki mirasçıları ile …, … ve …’nun tüm mirasçıları mirası reddetmişlerdir. Davalıların yargılama sırasında vefatı ve mirasçılarının mirası reddi karşısında, reddedilen mirasın TMK’nın 612. maddesine göre iflas hükümleri uyarınca tasfiyesi gerekeceğinden, mirası reddeden mirasçıların pasif husumet ehliyetlerinin kalmadığı ve aleyhlerindeki davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, mahkemece taraf ve dava ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi ve … mirasçılarından mirası reddedenler yönünden ise bu yönde olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi hatalıdır. İlk derece mahkemesince; “bilirkişi raporlarında davacı bankanın zararının mevcut olduğu tespit edilmekle birlikte, hangi davalının hangi işlemden hangi miktarda sorumlu olduğu ve sorumluluk sebepleri konusunda dosyada davalıların sorumluluğuna gidilmesini gerektirecek ve davalıları sorumlu tutacak şekilde bir karar verilmesine yeter derecede kanaat oluşmadığı, raporların bu konuda eksik ve yetersiz kaldığı ve dosyada davacı tarafça yeterli belge sunulamadığı, ayrıca tespit edilen zararın tamamının tahsil edildiği” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 132. maddesinde, Fonun, takip ettiği alacaklar ile ilgili olarak her türlü tasarrufta bulunmaya, sulh olmaya, satmaya, geri almaya, alacağına mahsuben menkul ve gayrimenkul mallar ile her türlü hak ve alacakları belirleyeceği koşullar ile devralmaya ve alacağın yeniden itfa plânına bağlanması da dâhil olmak üzere borçlularla anlaşma yapmaya ve borçlularla yaptığı anlaşmalar kapsamında Fon Kurulunca belirlenecek usûl ve esaslar dâhilinde muhafaza tedbiri uygulayıp uygulamamaya, dava açıp açmamaya veya açılmış bulunan hukuk davalarının yapılan anlaşma süresince durdurulmasını mahkemeden istemeye yetkili olduğu belirlenmiştir. Bu kapsamda somut olayda davacı TMSF vekilince mahkemeye sunulan 15.11.2005 tarihli dilekçeyle, 362.344.429-TL alacak yönünden davanın durdurulmasına karar verilmesi, davanın ise 189.687.571-TL üzerinden devamı talep edilmiş olmakla, öncelikle 362.344.429-TL alacak bakımından davanın durdurulmasına karar verilmesi gerekmekteyse de, mahkemece bu konuda bir karar verilmediği, davacı vekilince yargılama sırasında verilen dilekçeler ile de durdurma talebinden vazgeçildiğinin belirtildiği görülmüştür. …bank’ın yönetim kurulu üyeleri olan davalı … 08.04.1996 tarihinde, davalı … ise 04.06.1996 tarihinde bu görevinden ayrılmıştır. Dosyaya sunulan yeminli murakıp raporlarında ve mahkemece alınan bilirkişi raporlarında ise bankanın zararına neden olan karşılıklı kredilendirme ve yurtdışı depo yapılmak suretiyle fiduciary kredilendirme uygulamalarının yoğun olarak 1997 yılı başlarında başladığı, bu eylemlerin bu davalıların görevden ayrıldıkları tarihlerden sonraya tekabül ettiği tespit edilmiştir. Nitekim davacı TMSF tarafından Başbakanlık Hazine Müsteşarlığına hitaben yazılan 10.07.2000 ve 29.08.2000 tarihli yazılarda; bankanın zarara uğratılması eyleminin yoğun olarak … ve …’ın görevden ayrıldıkları tarihlerden sonrasına tekabül eden 1997 yılı başlarında başladığı, bu nedenle … hakkındaki şahsi iflas isteminden vazgeçilmesi, … hakkında ise herhangi bir hukuki işleme gidilmemesi gerektiğinin düşünüldüğü belirtilmiştir. Bu davalılara ilişkin olarak bankanın zararına neden oldukları yönünde herhangi bir somut delil de bulunmamaktadır. Bu nedenle davalılar … ile … aleyhine açılan davanın reddine karar verilmesi yerindedir. Davacı TMSF vekilince mahkemeye sunulan 15.11.2005 tarihli dilekçeyle, 362.344.429-TL alacak yönünden davanın durdurulmasına karar verilmesi, davanın ise 189.687.571-TL üzerinden devamı talep edilmiştir. Davacı TMSF ile … grubu arasında; protokol konusu alacakların tahsil ve tasfiyesini temin etmek maksadıyla 19.01.2005 tarihli ana protokol ile ana protokoldeki alacağın 240.000-USD’lik kısmının peşin ödenmesi koşuluyla kalan 400.000-USD’lik kısmının yeniden yapılandırılması konusunda 03.02.2006 tarihli ek protokol imzalandığı anlaşılmaktadır. Protokol hükümlerinin borçlular tarafından ihlal edilmiş olmasına rağmen, davacı tarafça alacağın tahsili için bu hususta yasal yollara başvurulduğuna dair herhangi bir iddia ve delil ileri sürülmemiştir. Yine TMSF tarafından düzenlenen 02.04.2014 tarihli yazıda; …bank tarafından … grubu ile banka diğer hakim ortaklarına kullandırılan krediler ile diğer kredilerden kaynaklanan zarara mahsuben kredi borçlusu, kefil ve diğer ilgililerden 31.12.2013 tarihi itibariyle toplam 510.106.247-TL tahsilat yapıldığı, ayrıca takipteki alacaklar bakımından da 31.12.1999 tarihi itibariyle 50.365.360-TL tahsilat yapıldığı belirtilmiş olup, 560.471.607-TL olan toplam tahsilat tutarı, dava konusu edilen 532.032.000-TL olan toplam banka zararından fazladır. Dolayısıyla dava konusu alacak miktarının fazlasıyla tahsil edildiği, esasen süreç içerisinde oluşan banka zararının miktarının tam olarak tespitinin mümkün olmadığı, bu doğrultuda hangi davalının hangi eylemine dayalı olarak ne kadar zarara neden olduğunun da tespitinin yapılamadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca davacı vekilince de beyan edildiği ve sunulan icmal tablosundan anlaşılacağı üzere davacı, yapılan tahsilatları faiz borcuna mahsup etmeyerek, kendi aleyhine olmak üzere ana para borcundan mahsup etmiştir. İlave olarak borçluların protokol hükümlerini ihlal etmelerine rağmen, davacı tarafça bu hususta da herhangi bir işlem yapılmamıştır. Bu nedenle davacının faiz talebinin yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır. Hükme esas alınan kök ve ek bilirkişi raporlarında da, davacı tarafından banka zararına mahsuben toplam 560.471.607-TL tahsilat yapıldığı, yapılan tahsilatlar dikkate alındığında davalıların herhangi bir sorumluluk tutarının kalmadığı, davacının faiz talebinin ise yerinde olmadığı belirtilmiştir. Diğer yandan bankanın 1995 yılından itibaren izlendiği, 1995 yılı ve öncesinde sermaye yeterliliği rasyosunun asgari yasal seviye olan %8’in altına düşmesi nedeniyle bankalar yeminli murakıp raporlarındaki öneriler doğrultusunda Hazine Müsteşarlığı Banka ve Kambiyo Genel Müdürlüğünün yazılı talepleri ile bankanın 1995, 1996, 1997 ve 1998 yıllarında alınan genel kurul kararları ile banka sermayesinin 12.10.1995 tarihinde 2.700-Milyar TL’den 6-Milyar TL’ye, 02.08.1996 tarihinde 10-Milyar TL’ye, 06.05.1997 tarihinde 12,5-Milyar TL’ye ve 23.10.1998 tarihinde 45-Milyar TL’ye yükseltildiği tespit edilmiştir. Ülkemizde 1994 yılı ve öncesinde kamu harcamalarının gelirlerden çok daha fazla olması nedeniyle bütçe hedeflerinin gerçekleştirilemediği, kamu harcamalarının GSYH’ye oranının %11’lere yaklaştığı, bütçe açığının finansmanı için sıcak para girişinin teşviki amacıyla döviz kurlarının çok yüksek tutulduğu, bunun sonucu olarak dış ödemeler dengesindeki açığın daha da büyüdüğü, enflasyonun %60-70 oranlarında seyrettiği, süreç sonunda 05.04.1994 kararları ile Türk Lirasının yabancı para birimlerine karşı %38 oranında devalüe edildiği, kurların ise 10 büyük banka verilerine göre hesaplanmasına başlandığı, faizlerin düşürülmesi sonucunda ABD Dolarının 8.000-TL’den 42.000-TL’ye kadar yükseldiği, bu durum sonrasında Türk Lirasının ABD Dolarına karşı %24,8 oranında devalüe edildiği, dolayısıyla 2 gün içerisindeki devalüasyon oranının %73 seviyelerine yaklaştığı, kamu harcamalarının finansmanı için kamu borçlanma maliyetinin %400 faiz oranlarına kadar yükseldiği, krizin doğal olarak öncelikle bankacılık sektörünü etkilediği, düşük kur yüksek faizle yurt dışından sendikasyon kredisi alan bankaların 1993 yılında karlı uyguladıkları açık pozisyonlarını kapatmayarak 1994 yılına 5 Milyar Dolarlık büyük bir açıkla girdikleri, bankalardan başlayan yoğun mevduat çekilmelerinin de tüm bankaları zor durumda bıraktığı ve sonuçta … Bank, …. Bank ve İmpexbank’ın iflas ettiği, sonraki süreçte de dava konusu …bank ile birlikte birçok bankanın TMSF’ye devredildiği herkesin malumu olup, konjoktürel gelişmeler sonucunda bu durumun somut olayda oluşan banka zararına büyük oranda katkıda bulunduğu da göz ardı edilmemelidir. Açıklanan gerekçelerle ilk derece mahkemesince asıl ve birleşen davalarda diğer davalılar yönünden de davanın reddine karar verilmesi isabetli bulunmuştur. Ancak mahkemece ret sebebi ortak olmayan tüm davalılar bakımından tek vekalet ücretine hükmedilmesi yerinde olmadığı gibi, 5411 sayılı yasanın 133/son maddesi gereğince maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken davacı TMSF aleyhine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi de yerinde değildir. Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, belirtilen hata/eksiklikler yeniden yargılama gerektirmediğinden, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/(1)b-2 maddesi uyarınca kaldırılarak “yargılama sırasında ölen davalıların mirası reddeden mirasçıları aleyhine açılan davaların pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine, diğer davalılar aleyhine açılan asıl ve birleşen davaların ise reddine” karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE; İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/03/2017 Tarih 2014/321 Esas 2017/295 Karar sayılı kararın asıl ve birleşen davalar bakımından HMK.’nın 353(1)b-2 gereği KALDIRILMASINA; “Dava konusu 362.344.429-TL alacak bakımından davacı TMSF vekilinin talebi doğrultusunda davanın durdurulmasına, Dava konusu 189.687.571-TL yönünden; Davalı … mirasçıları …, …, …; davalı .. mirasçıları … ve …; davalı … mirasçıları …, … ve …; davalı … mirasçıları …,…, …, … ve … aleyhine açılan davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine, Diğer davalılar aleyhine açılan asıl dava ile birleşen Beyoğlu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2001/133 esas sayılı ve Beyoğlu 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2001/70 esas sayılı davaların ayrı ayrı reddine, Asıl birleşen davalarda davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, Asıl ve birleşen davalarda davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Asıl ve birleşen davalarda davalı … mirasçıları tarafından yapılan 102-TL yargılama giderinin davacıdan alınarak … mirasçıları olan davalılar …, …, … ve …’a verilmesine, Asıl ve birleşen davalarda davalılar …, …, …, …, … ve … tarafından yapılan 378-TL yargılama giderinin davacıdan alınarak bu davalılara verilmesine, Birleşen davada davalı … tarafından yapılan 63-TL yargılama giderinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine, Asıl ve birleşen davalarda haklarındaki dava husumet yönünden reddedilen davalılar yararına takdir edilen 5.100-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendilerini vekille temsil ettiren davalılar… ve …’a verilmesine, Asıl ve birleşen davalarda haklarındaki dava esastan reddedilen davalılar yararına takdir edilen 5.100-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendilerini vekille temsil ettiren davalılar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …,’e verilmesine, Bakiye gider avanslarının istekleri halinde taraflara iadesine,”İstinaf yoluna başvuran davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan istinaf yargı giderinin kendisi üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 17/02/2022