Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/2432 E. 2022/679 K. 12.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2432
KARAR NO: 2022/679
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/03/2019
NUMARASI: 2014/335 Esas – 2019/428 Karar
DAVA: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 12/05/2022
Davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; kardeş olan tarafların 1978 yılında … Ltd.Şti.ni kurduklarını, tarafların şirkete %50’şer oranında ortak olduklarını, zaman içinde müvekkilinin şirketin işlerinden uzaklaştırılarak davalının şirketi tek başına idare ettiğini, davalının 10 yılı aşkın süredir şirketin müdürü olarak görev yaptığını, davalının müdürü olduğu şirketi zarara soktuğunu , dava konusu şirketin 2004 ve 2005 yılındaki mali durumunun şirket aktiflerinin şirket borçlarını karşılayamaz hale gelmiş olmasının bankalara olan kredi borçlarının ve şirketin davacıya 2005 yılı sonu itibarı ile 535.297,54-TL borçlandırılmış olmasının, davalının kendisine yüklenen görevleri kasten veya ihmal suretiyle yapmadığını gösterdiğini, davalının 2004 yılında eşi … ile birlikte müvekkilinin ortağı olduğu şirket ile neredeyse aynı unvana sahip, aynı adreste ve aynı konuda faaliyet gösteren … Ltd.Şti.ni kurduğunu, davalının yeni şirket aracılığı ile ortağı olunan şirketin içini boşalttığını, müşteri çevresinden haksız olarak yararlandığını ve malvarlıklarını birbirine karıştırdığını, her iki şirketin ticari faaliyet adresinin ve iletişim bilgilerinin, meslek grubu ile ticari faaliyet konusunun aynı olduğunu, ticaret unvanının neredeyse aynı olduğunu, davalının, … Ltd.Şti müdürü iken, aynı faaliyet alanı içerisinde bir başka şirkette ortak sıfatı ile bulunmasının TTK’nın 547. maddesinde düzenlenen müdür olan ortağın rekabet yasağına aykırılık teşkil ettiğini belirterek, şimdilik 5.000-TL zarar ve kar kaybının, TTK’nın 547. maddesi gereğince rekabet yasağına aykırılık oluşturan eylemlerinden dolayı 5.000-TL maddi tazminatın davalıdan tahsili ile aynı şirkete verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
ISLAH: Davacı vekili 23.09.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile talep sonucunu artırarak 1.177.941,50-TL zarar ve kar kaybı ile 5.000-TL rekabet yasağına aykırılıktan kaynaklanan tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; tarafların münferiden şirketin temsil ve ilzamına yetkili iken 1997 yılına gelindiğinde şirkette ortaklığın sona erdirme kararı aldıklarını, bunun akabinde müvekkilinin davacının şirketteki hissesine karşılık 07.03.1997 tarihinde 100.000-USD ödeyerek bugün 1.000.000-euro değerinde bulunan kendi adına kayıtlı Silivri-…’da bulunan gayrimenkuldeki hissesini davacıya devrettiğini, ancak yasada öngörülen şekilde hisse devir işlemleri yapılmadığını, devrin kardeşine güven nedeniyle gerçekleştirilmediğini, davacı ortaklıktan fiilen ayrıldığından, 1997 yılından 2010 yılına kadar şirkete bir kez dahi gelmediğini, 08.01.2003 tarihinde oy birliği ile alınan ortaklar kurulu kararı ile müvekkilinin şirketi münferiden temsil etmek üzere 10 yıl süre ile müdür olarak seçildiğini, davacının açtığı davalar ve uzlaşmaz tutumu nedeniyle sermaye artırımı da dahil olmak üzere şirketin faaliyetini devam ettirecek hiçbir karar alamadıklarını, bu ihtilaflar nedeniyle şirketin ticari olarak gerilediğini, müvekkilinin şirkete sermaye koyarak işe devam etmesine rağmen bunda başarılı olamadığını, bu nedenle şirketin feshi için dava açtıklarını, mahkemece şirketin fesih ve tasfiyesine karar verildiğini, yaşanan bu dava süreçleri nedeniyle geçimini sağlayamayan müvekkilinin ortak olunan şirketin tüm faaliyet konusu ile aynı olmayan …Ltd. Şti’ni kurduğunu, şirketlerin aynı piyasaya yönelik faaliyette bulunmaması nedeniyle rekabet yasağına aykırılığın söz konusu olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece;tarafların … Ltd. Şti.’nin ortakları olduğu, geçerli bir pay devrinin bulunmaması nedeniyle davacının halen şirketin ortağı bulunduğu, davalının şirket müdürü olduğu, İstanbul 13. ATMnin 2005/309 esas 2011/291 karar sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunda ve hükmün gerekçesinde, davalının yönetim görevini gereği gibi yapmadığı ve şirketi iyi yönetmediği kanaatine varıldığının belirtildiği, şirket müdürünün kötü yönetimi nedeniyle ortakları uğrattığı dolaylı zarar bakımından şirket ortaklarının dava açma hakkına haiz oldukları, ticaret unvanları ve faaliyet konuları büyük oranda benzerlik gösteren … şirketini kurarak şirket ortağı sıfatını taşımasının rekabet yasağına aykırı olduğu, davalının şirketin kurulduğu 2004 yılından davanın açıldığı yıla kadar … şirketinin feshedilinceye kadarki şirket zararı olan 1.177.941,50-TL’den davalının sorumlu olacağı, ayrıca rekabet yasağına uyulmamasından dolayı şirketin kar kaybının sözkonusu olduğu, ortaklar arasında uyuşmazlık olmasaydı ve yeni şirket kurulmasaydı, eski şirketin de daha önceki yıllardaki gibi kar etmesinin muhtemel olduğu, … şirketinin yıllar itibari ile karlılığı baz alındığında, 01.01.2005 ile 31.03.2011 arasındaki toplam karının 297.399,44-TL olduğu, bu karın 1/2’si kadar davacının kar kaybının söz konusu olduğu, buna göre talep edilebilecek tazminatın 148.699,72-TL olarak hesaplandığı, davacının rekabet yasağına aykırılık nedeniyle 5.000-TL tazminat talep ettiği gerekçesiyle, davanın kabulüne 1.177.941,50+5.000-TL tazminatın davalıdan tahsiliyle davadışı şirkete ödenmesine – karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davalı vekili; mahkemeye sundukları delil dilekçesinde davacının hisselerine karşılık davacıya gönderilen paraya ilişkin banka kayıtları ile devredilen taşınmazın tapu kaydına dayandıklarını, ayrıca tanık listesi de sunduklarını, ancak mahkemece davacının talebi ile bildirdikleri deliller toplanmadan bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verildiğini, mahkemece alınan bilirkişi raporlarına yönelik itirazlarının dikkate alınmadığını, bilirkişilerin şirketin zarara uğraması ile diğer şirketin kar etmesi arasında illiyet bağı kurulamadığı yönündeki tespitlerinin değerlendirmeye alınmadığını, tarafların kardeş olmaları nedeniyle tanık dinletilmesi mümkün iken bu yöndeki taleplerinin dikkate alınmadığını, yine müvekkili tarafından davacıya hisse devri karşılığı yapılan ödeme ve tapu devri konusunda yemin deliline dayanmış olmalarına rağmen bu taleplerinin de dikkate alınmadığını, yönetici sorumluluğuna dayalı davanın ancak genel kurul kararı alınarak veya denetçiler tarafından açılabileceğini, ayrıca davanın zaman aşımına uğradığını ve hak düşürücü sürenin geçtiğini belirterek, kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, yönetici sorumluluğu ve şirket müdürünün rekabet yasağına aykırı davranması nedenine dayalı tazminat ve kar kaybı istemine ilişkindir. Davacı tarafından ileri sürülen maddi olgular 6102 sayılı TTK’nun yürürlüğe girdiği 0l.07.2012 tarihinden önce gerçekleşmiştir. 6103 sayılı yasanın 2/1-(a) maddesi uyarınca TTKnun yürürlüğe girdiği tarihten önce meydana gelen olayların hukukî sonuçlarına, bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişlerse, o kanun hükümleri uygulanacaktır. Bu nedenle uyuşmazlıkta 6762 sayılı TTK hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Kural olarak şirket yöneticileri şirket adına yaptıkları işlemlerden dolayı kişisel olarak sorumlu tutulamazlarsa da, 6762 sayılı TTK’nın 336. maddesinde belirtilen hallerde ortaklığa ve ortaklık alacaklılarına karşı kusursuz olduklarını ispat etmedikçe oluşan zarardan sorumlu olurlar. Yani yöneticilerin görevlerini ifaları sırasında bir zarar oluşmuşsa, bu zararın üyelerin kusurlu eylemi sonucu meydana geldiğinin kabulü gerekir. Bu kapsamda 6762 sayılı TTK’da yöneticiler için kusur esasına dayanan bir sorumluluk öngörülerek yöneticiler aleyhine kusur karinesi kabul edilmiştir. 6762 sayılı TTK hükümleri gereğince yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen yöneticiler, bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumlu olup, bu sorumluluk, kusur ilkesine dayanmaktadır. Sorumluluğun söz konusu olabilmesi için ise öncelikle bir zararın doğması şarttır. Zarar meydana gelmiş ise, yöneticinin kusursuzluğunu ispat etmesi gerekmektedir. Müdür aleyhine açılacak sorumluluk davasında asıl dava hakkı ortaklığa aittir. Ancak zarar gören pay sahipleri ve alacaklıların da müdür aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır. Bu durumda dolaylı zarar kapsamında pay sahiplerince açılacak davada hükmedilecek tazminatın kendisi adına değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunulabilir. 6762 sayılı TTK’nın 547. maddesinde ise; müdür olan ortağın, diğer ortakların muvafakatı olmadan şirketin uğraştığı ticaret dalında kendisi veya başkası hesabına iş göremeyeceği gibi, başka bir işletmeye de ortak sıfatıyla katılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Somut olayda; tarafların %50’şer oranında ortak oldukları dava dışı … şirketinin 08.01.2003 tarihli ortaklar kurulu kararıyla şirketi münferiden temsil etmek üzere 10 yıl süre ile şirket müdürü olarak davalının seçilmesine karar verildiği, İstanbul Kapatılan 40. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/94 esas sayılı dosyasında işbu davanın davalısı tarafından şirketin fesih ve tasfiyesi istemiyle dava açıldığı, mahkemece yapılan yargılama sonucunda şirketin 2003 yılında borcu bulunmazken 2004 ve 2005 yıllarında borçlu bulunduğu, öz varlığını tamamen kaybettiği, davalının yönetim görevini gereği gibi yerine getirmediği, ortaklar arasında huzursuzluk bulunduğu, bu durumda şirketin ortak gayeye ulaşmasının zorlaştığı gerekçesiyle fesih ve tasfiyeye ilişkin birleşen davanın kabulüne karar verildiği ve kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği, davalı tarafından eşi ile birlikte 2004 yılında … firması ile aynı alanda faaliyet göstermek üzere … unvanlı bir şirket kurulduğu anlaşılmaktadır. Eldeki dava şirket 6762 sayılı TTK’nın 341. maddesi gereği şirket namına açılmış bir dava olmayıp, TTK’nın 309/1 maddesinde yazılı yetkiye istinaden ortak tarafından açılmış bir davadır. Bu nedenle ortak tarafından açılan sorumluluk davasında, ortaklar genel kurulunun iznine gerek bulunmamaktadır. Davalı vekilince davanın zaman aşımına uğradığı ileri sürülmüşse de, yargılama sırasında ileri sürülmeyen bu savunmanın HMK’nın 357. maddesi gereğince istinaf aşamasında dinlenilmesi mümkün değildir. 6762 sayılı TTK’nun 520. maddesi gereğince geçerli bir limited şirket pay devri için noterde devir sözleşmesi yapılması, ortaklardan en az dörtte üçünün devre muvafakat etmesi ve ayrıca devrin şirketin pay defterine kaydı gerekmektedir. Limited şirketlerde pay devrinin geçerliliği için belirtilen bu üç koşulun yerine getirilmesi zorunludur. Bunlardan birinin eksik olması halinde devir işlemi geçersizdir. Somut olayda davalı tarafça, davacıya ait şirket payının banka yoluyla yapılmış olan ödeme ve tapu devri karşılığında davalıya devredildiği ileri sürülmüştür. Ancak pay devrine ilişkin noterde düzenlenmiş bir sözleşme bulunmadığı gibi, karşı edimlerin pay devir karşılığında yapıldığına dair de delil bulunmamaktadır. Bu durumda geçerli bir pay devrinden söz edilmesi mümkün olmadığından, davalı tarafça bu hususta tanık ve yemin deliline dayanılması mümkün değildir. Kaldı ki taraflar arasında görülen şirketin fesih ve tasfiyesine yönelik davada da bu savunma ileri sürülmüşse de, mahkemece geçerli bir pay devri bulunmadığı ve davacının ortak sıfatını haiz olduğu kabul edilmiş, işbu karar Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiştir. Dolayısıyla davacının, dava dışı şirketin ortağı olduğu yönündeki tespit taraflar bakımından bağlayıcıdır. Bu nedenle davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporlarında; davalının müdürlük görevini icra ederken özen ve bağlılık yükümlülüğüne aykırı davranarak şirketi zarara uğrattığı, müdürü olduğu şirket ile aynı alanda faaliyet gösteren ve benzer unvanda bir şirket kurarak rekabet yasağına aykırı davrandığı, 2004 yılına kadar kar elde eden şirketin bu yıldan itibaren büyük tutarlarda zarar ettiği, 2003 yılından itibaren ortaklara büyük tutarlarda borçlandığı, şirketin davalının diğer şirketi kurmasından itibaren zarar etmeye başladığı, davalının yeni şirket kurması ile şirketin zarara uğraması arasında illiyet bağı bulunduğu, şirketin 2004-2011 yılları arasında uğradığı zarar miktarının 1.177.941,50-TL olduğu, aynı dönemde davalının kurduğu … firmasının 2005-2011 yılları arasında 297.399,44-TL kar elde ettiği, tarafların ortağı oldukları şirketin kar kaybının bu tutarın yarısı olan 148.699,72-TL olduğu tespit edilmiştir. Bu doğrultuda dava dışı şirket müdürü olan davalının özen yükümlülüğüne ve rekabet yasağına aykırı eylemleri sonucunda şirketin zarara uğratıldığı, davalının kusursuz olduğunu kanıtlayamadığı, bu nedenle davalının şirketin zararından sorumlu tutulması gerektiği sonucuna varılmakla, birbirini doğrulayan bilirkişi raporlarına itibar edilerek davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalı vekilince bilirkişi raporlarına yönelik itirazlarının değerlendirilmediği ileri sürülmüş olsa da; mahkemece itirazlar üzerine ek raporlar alındığı, esasen davalı tarafın itirazlarının hukuki nitelikte ve hisse devrine yönelik hususlarda olduğu gözetildiğinde, bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Yine davalının tanık dinletme istemi hakkında mahkemece olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş ise de; davalının özen yükümlülüğüne aykırı davranışlarda bulunduğunun taraflar arasında görülen şirketin fesih ve tasfiyesine ilişkin davada verilen ve kesinleşen hükümle tespit edilmiş olması ve ayrıca taraflar arasında hisse devrine ilişkin geçerli bir sözleşme bulunmaması karşısında, bu husus sonuca etkili görülmediğinden, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi de yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 80.806,73-TL istinaf karar harcından davalı tarafından peşin yatırılan 19.981-TL harcın mahsubu ile bakiye 60.825,73-TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına, Davacı tarafından yapılan 30-TL istinaf yargı giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 12/05/2022