Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/2405 E. 2022/678 K. 12.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2405
KARAR NO: 2022/678
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/06/2019
NUMARASI: 2014/418 Esas 2019/535 Karar
DAVA: Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 12/05/2022
Davanın kısmen kabul-kısmen reddine ilişkin kararın davacı ve davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; müvekkili ile davalı arasında 21.03.2011 tarihli bayilik sözleşmesi akdedildiğini, bu bayilik sözleşmesinin Rekabet Kurumu kararları doğrultusunda sözleşme sürelerinin 5 yıl ile sınırlandırılması sebebiyle karşılıklı anlaşma ile sona erdirilerek 08.06.2011 tarihinde yenilendiğini, daha sonra davalı şirket unvanını tadil etmiş olması nedeniyle taraflar arasında davalının yeni unvanı ile 19.10.2011 tarihli yeni bir bayilik sözleşmesi akdedildiğini, taraflar arasında ayrıca 08.06.2011 tarihli asgari mal alım taahhütnamesi, 01.06.2011 tarihli protokol, 01.06.2011 tarihli satış koşullarına ilişkin anlaşma ve 08.06.2011 tarihli bayilik anlaşması akdedildiğini, davalı tarafın bayilik sözleşmesi, protokol ve taahhütlerini birçok defa ihlal ettiğini ve bu sebeple davalıya değişik tarihlerde ihtarnameler keşide edildiğini, müvekkili tarafından keşide edilen 22.10.2012 ve 23.01.2013 tarihli ihtarnameler ile eksik akaryakıt alımı nedeniyle cezai şart isteminde bulunulduğunu, davalı şirketin ihlallerine devam etmesi nedeniyle 12.02.2013 tarihli ihtarnamenin gönderildiğini, bunun üzerine davalı tarafından Kadıköy …Noterliği’nin 15.05.2013 tarihli ihtarnamesi ile bayilik ilişkisinin 30.05.2013 tarihi itibariyle tek taraflı olarak haksız şekilde feshedilerek sona erdirildiğini, davacı müvekkili tarafından keşide edilen Kadıköy … Noterliği’nin 05.06.2013 tarihli ihtarnamesi ile cezai şart ve alacaklarının ödenmesinin davalıya ihtar edildiğini, bu ihtarnamenin 12.06.2013 tarihinde davalı tarafa tebliğ edildiğini, davalı şirketin kendisine daha evvel keşide edilen ihtarnamelerde sabit olduğu üzere taraflar arasında yer alan bayilik sözleşmesi, protokol ve asgari mal alım taahhütnamesini müteaddit defalar ihlal ettiğini ve cezai şart borçları yönünden de temerrüde düşmüş olduğu halde bayilik sözleşmesini haksız şekilde tek taraflı olarak feshetme yoluna gittiğini, feshin haksız olduğunu, davlının 08.06.2011 tarihli asgari mal alım taahhütnamesindeki taahhüdünü yerine getirmemesi nedeniyle 90.900-USD cezai şart ödemesi gerektiğini, 01.06.2011 tarihli protokolün 8.a ve 8.b maddeleri hükmü gereğince haksız fesih nedeniyle 100.000-USD cezai şart alacağının doğduğunu, 01.06.2011 tarihli protokolün 4.d ve 7.b.2 maddeleri hükmü uyarınca davalıya yapılmış 160.000-TL hibe ödemesinin kalan süreye isabet eden 96.000-TL’sinin iadesinin gerektiğini, 01.06.2011 tarihli protokolün 7.b.2 maddesi uyarınca 200.000-TL kar mahrumiyeti alacağının doğduğunu, ayrıca 08.06.2011 tarihli ariyet anlaşması gereğince davalıya teslim edilen ariyet ve demirbaş bedeli olan 63.367,45-USD’nin ödenmesi gerektiğini belirterek, 90.900-USD ve 50.000-USD muaccel cezai şart alacağı, 96.000-TL hibe alacağı, 100.000-TL kar kaybı ve 63.367,45-USD sabit yatırım ve ariyet bedelinin ihtarnamenin tebliğ tarihi olan 12.06.2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; müvekkilinin ticari ilişki teminatı oluşturmak üzere davacıya tevdi etmiş olduğu 200.000-TL tutarlı banka teminat mektubunun davacı tarafından nakde tahvil edilerek bedelinin tahsil edilmiş olduğunu, teminat mektubu bedelinin istirdadını talep hakları saklı kalmak kaydıyla, davacının haklılığının kabulü anlamına gelmemek üzere, davacı taleplerinin kısmen veya tamamen kabulüne karar verilmesi halinde teminat mektubu bedelinin nakde tahvil edildiği tarihten itibaren hesaplanacak reeskont faizi ile birlikte hükmolunacak miktardan tenziline karar verilmesi gerektiğini, davacı tarafın değişik tarihli ihtarlarındaki haksız taleplerine müvekkili tarafından cevabi ihtarnameler ile cevap verildiğini, davacının müvekkiline imzalatılan taahhütnamedeki asgari satış rakamlarının gerçekçi ve rasyonel bir temelinin bulunmadığını, bu nedenle müvekkiline atfedilecek bir kusur bulunmadığını, talep edilen cezai şart tutarının fahiş olduğunu, istasyonun önündeki 2 yıl süren yol inşaatı ile istasyondaki yenileme faaliyetlerinin satışları düşürdüğünü, müvekkilinin sulhen çözüme ilişkin teklifinin davacı tarafından kabul edilmediğini, müvekkili tarafından kullanılması mümkün olmayan ariyet malzemenin davacı tarafından teslim alındığını, malzemenin diğer bölümünün ise istasyonda satış faaliyetinin sürdürülebilmesi için davacı tarafından yapılması gereken yatırımlar olup bedelinin istenemeyeceğini, davacının haklı olduğu düşünülse bile net defter değerinin tespiti ve amortisman düşülmesi gerektiğini, davacının her bir sözleşme yılı sonunda ticari ilişkiyi sürdürmesi nedeniyle cezai şart istemesinin mümkün olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; taraflar arasında 21.03.2011 tarihli akaryakıt bayilik sözleşmesi, 08.06.2011 tarihli asgari mal alım taahhütnamesi ve 01.06.2011 tarihli protokolün akdedildiği, sözleşme ve bağlı protokollerin davalı tarafından Kadıköy … Noterliği’nin 15.05.2013 tarihli ihtarnamesi ile 30.05.2013 tarihi itibariyle feshedildiği, dava konusu istasyonun bulunduğu bölgede 2011 yılında 6 aylık yol çalışması yapılmış ise de, sözleşmenin 2013 yılında feshedilmesi nazara alındığında bu hususun haklı bir fesih nedeni oluşturmayacağı, davacı ana dağıtıcıdan ürün alınamaması ya da gecikmeli alınmasına ilişkin fesih sebebi açısından davalı 29.03.2013 tarihli tutanağı sunmuş ise de, anılı tutanak davalı şirket bünyesinde tutulmuş hem ürün alınmamasına yönelik olmayıp ürünün geç gelmesine ilişkin, hem tek seferlik ve süreklilik ve akaryakıt alımında daimi aksama meydana geldiğini ispata yetersiz olduğu, ayrıca tutanak içeriğine göre davacının gecikmenin …’tan kaynaklandığını belirttiği, tüm bu hususlar ve sözleşmenin tutanak tarihinden yaklaşık 2 ay sonra 15.05.2013 tarihinde feshedilmiş olması da nazara alındığında, ileri sürülen bu fesih sebebinin de fesih için haklı neden olarak görülmediği, dolayısıyla sözleşmenin davalı tarafça haksız olarak feshedildiği, davalının yol çalışması ile ilgili savunması haklı fesih nedeni oluşturmasa da, Karayolları Bölge Müdürlüğü cevabi yazısı gereği 6 ay süre ile de olsa satışlarını etkilediğinin sabit olması, portföy kaybı, ayrıca müşterinin yeniden kazanılmasının ve satışların artırılmasının zaman alacak olması, kusursuz ifa imkansızlığı ve ayrıca 01.06.2011 tarihli protokolün 8. maddesi gereğince sözleşmeye aykırılık cezai şartına davalı yanın ekonomik mahvına sebep olmayacağından tenkise gidilmeksizin hükmedilecek olması da nazara alındığında, hak ve nesafet dengesi, somut olay adaletine uygun olmadığından 08.06.2011 tarihlî asgari mal alım taahhütnamesinden kaynaklı satış taahhüdüne aykırılık cezai şart isteminin yerinde görülmediği, davacı tarafça sabit yatırım bedeli 63.367,45-USD talep edilmiş ise de USD cinsi talepte bulunamayacağından, bu kalem yönünden de dava tarihindeki 2.0351 olan kur değeri esas alınarak davacı talebinin bu kur değerine göre 128.959,09-TL olarak belirlendiği gerekçesiyle, “Davanın kısmen kabulü ile; 50.000-USD taraflar arasındaki 01/06/2011 tarihli protokolün 8. maddesinden kaynaklı sözleşmeye aykırılık tazminatı ile 68.782,15TL’nin (KDV dahil 98.244,44TL olarak hesaplanmış ise de; taleple bağlı kalınarak 96.000,00TL yatırım destek bedeli ve bu bedele temerrüt tarihinden, dava tarihine kadar protokolün 4-d maddesi gereğince işleyen yıllık %20 gecikme faizine isabet eden 4.105,87TL ile 39.717,19TL kar mahrumiyeti ve 128.959,09TL (her ne kadar 237.700,00TL ise de 63.367,00USD davacı talebi ile bağlı kalınarak bu miktarın dava tarihindeki kur karşılığı) istasyonda kalan sabit yatırım bedeli olmak üzere belirlenen 268.782,15TL’den 200.000,00TL nakde tahvil edilen teminat mektubunun mahsubu sonrası) 17/06/2013 temerrüt tarihinden itibaren USD cinsi alacağı 3095 sayılı yasanın 4a maddesi gerğeince işleyecek yasal faiz ve bakiye TL cinsi alacağın asıl alacak olan 64.676,18TL’sine (68.782,15TL-4.105,87TL gecikme faizi) tamamı sabit yatırım bedeli olarak benimsenerek temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, tonaj taahhüdüne ilişkin istem ile sair istemlerin fazlaya ilişkin kısmın reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: İstinaf yoluna başvuran davacı vekili; bilirkişi raporlarında asgari mal alım taahhüdüne ilişkin cezai şart taleplerinin haklı olduğu belirlenerek bedeli hesaplandığı hâlde mahkemece vicdani kanaate dayanılarak bu taleplerinin tamamen reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, davalı şirketin 08.06.2011 tarihli taahhütname ile müvekkil şirketten yıllık 1200 m³ akaryakıt ve en az 1 ton madeni yağ almayı ve eksik alınan akaryakıtın her metreküpü için 80-USD, eksik aldığı madeni yağın her tonu için de 250-USD ödemeyi taahhüt ettiğini, müvekkilinin asgari mal alım taahhütnamesinin imzalandığı yıldan itibaren her dönem sonunda davalı şirkete ihtarnameler keşide ederek, asgari mal alım taahhüdüne aykırı hareket edilmesi nedeniyle tahakkuk eden cezai şartı talep ettiğini, bu dönemlere ilişkin cezai şart alacağı 96.365-USD olup, davada 90.900-USD talep edildiğini, 11.12.2014 tarihli bilirkişi raporunda 96.365,30-USD cezai şart hesaplandığını, yol yapım çalışması da hesaba katılarak düzenlenen 14.12.2017 tarihli ikinci ek raporda, 76.835,61-USD hesaplandığını, tacir olan davalı şirketin, ticaret yaptığı bölgeyi, alım kapasitesini ve kendi satış kapasitesini iyi bilecek bir konumda olduğunu, bu nedenle kendi kapasitesi çerçevesinde tek taraflı bir taahhütte bulunan davalının bu taahhüdüne aykırı davranmasının kabul edilemeyeceğini, yol çalışmasının objektif ifa imkânsızlığı olarak kabul edilemeyeceğini, mahkemece müvekkili şirketin yaptığı yatırım giderlerini karşılamak amacıyla kararlaştırdığı cezai şartın fahiş olduğunu kabul ederek davalı tarafın taahhüt etmiş olduğu cezai şart bedelinin dürüstlük kuralına da aykırı olmadığını belirterek, mahkemenin asgari alım taahhüdünden kaynaklanan cezai şart alacağına ilişkin kararının kaldırılarak 90.900-USD cezai şart bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. İstinaf yoluna başvuran davalı vekili; sözleşmenin müvekkili tarafından haklı nedenle feshedilmiş olduğunu, tek taraflı olarak düzenlenmiş sözleşmenin dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, satış potansiyelini en iyi bilen taraf olan davacının müvekkilini asla gerçekleşmesinin mümkün olamayacağını bildiği satış taahhüdünü akdetmeye zorlamasının kabul edilebilir nitelikte olmadığını, müvekkili şirketin davalı tarafından gönderilen ihtarnameler ile yaptırım tehdidi altında bırakıldığını, bu durumda müvekkilinin sözleşmeyi haklı nedenle feshettiğini, müvekkilinin tankerlerini hazır etmesine rağmen davacı tarafın yeterli yakıt bulunmadığı gerekçeleriyle müvekkili şirketi oyaladığını, bu sebeple müvekkili tarafından sözleşme haklı nedenle feshedilmesine rağmen mahkemece feshin haksız olduğuna hükmedilmesinin hatalı olduğunu, müvekkili şirketin işletmekte olduğu istasyonun önünde yaklaşık 2 yıl devam eden yol inşaatı ve ayrıca istasyonun bulunduğu tesisteki yenileme ve onarım faaliyetleri nedeniyle asgari alım taahhüdünün gerçekleşmesinin imkansız hale geldiğini, müvekkili tarafından sözleşmenin ayakta tutulabilmesi için her yol denenmiş olmasına rağmen davalının olumsuz yanıt verdiğini, ilave olarak davacının satış konusunda umursamaz davranıp reklam ve kampanya yapılmadığını, taahhütnamede yazılı miktardan daha eksik satış yapılmasında müvekkiline atfedilebilecek hiçbir kusur ve ihmal bulunmadığını, sözleşmenin feshine davacı tarafın kendisi yol açtığından ilk derece mahkemesince müvekkili şirket aleyhine cezai şart ve kar mahrumiyetine hükmedilmesinin hatalı olduğunu, davacının yıllık satış taahhüdü nedeniyle cezai şart tahakkuk ettirerek müvekkili aleyhinde yaptırım uygulanacağını beyan etmesine karşın her bir sözleşme yılı sonunda ticari ilişkiyi sürdürmeye devam ettiğini, bu suretle müvekkili nezdinde haklı güven oluşturduğunu, bu nedenle cezai şart istenemeyeceğini, davacının hiçbir ihtirazi kayıt koymaksızın ve ödemeleri kabul ederek yeni dönemlerde de sözleşmeye devam etmesi halinde davacının taahhütnamedeki uygulamadan zımnen feragat ettiğini, ayrıca cezai şart miktarı aşırı fahiş olup, ekonomik ve ticari açıdan müvekkilinin mahvına sebebiyet vereceğinden cezai şart tutarının indirilmesinin gerektiğini, ilk derece mahkemesince hükmedilen 6 aylık kar mahrumiyetini de kabul etmediklerini, tüm ariyet malların davacıya iade edildiğini, ariyet malzeme olarak nitelendirilmesi mümkün olmayan imalat malzemelerinin istasyonun faaliyet gösterebilmesi için zorunlu, sabit, sökülebilmesi mümkün olmayan yatırım malzemeleri olduğunu, bu malzemelerin ariyet malzeme olarak nitelendirilmesi mümkün olmayan bir kısım inşaat imalat kalemleri olduğunu, davacının da bunlardan fayda sağladığını, sözleşmenin başlangıç ve bitiş tarihleri göz önünde bulundurulduğunda söz konusu malzemelerin kullanım ömrünü tamamlamış olduğunu ve bu nedenle müvekkilinin işletmesine bir değer kattığından bahsetmenin mümkün olmadığını, sözleşmenin feshine davacının kendisi sebebiyet vermiş olduğundan, davanın reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek, kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, bayilik sözleşmesinin feshi nedenine dayalı kar kaybı, cezai şart ve ariyet bedeli alacaklarının tahsili istemine ilişkindir. Bilindiği üzere 6100 sayılı HMK’nın 297 ve 298. maddeleri uyarınca mahkeme kararları, asgari olarak iki tarafın iddia ve savunmalarının özetlerini, incelenen maddi ve hukuki olayın özünü, mahkemeyi sonuca götüren gerekçelerin neler olduğu hususlarını ihtiva etmelidir. Anayasanın 141. maddesinin 3. fıkrası hükmü de mahkeme kararlarının gerekçeli olması gerektiğini düzenlemektedir. Dolayısıyla gerekçe, bir hükmün olmazsa olmaz unsurudur. Taraflar, ancak kararlara konulması gereken gerekçeler sayesinde hükmün hangi maddi ve hukuki nedene dayandırıldığını anlayabilirler. Ayrıca, karar aleyhine yasa yollarına başvurulduğunda da denetim sırasında gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı denetlenebilir. HMK’nın 297/1-c maddesi gereğince hükümde; taraflar arasındaki çekişmeli vakıalar, bu vakıalar hakkında toplanan delillerin neler olduğu, toplanan delillerin ne suretle tartışılıp değerlendirildiği, bunun sonucunda hangi vakıaların sabit görüldüğü, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin neler olduğunun gösterilmesi zorunludur. HMK’nın 297/2 maddesine göre ise hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Bu itibarla, denetime elverişli nitelikte olmayan bir kararla ilgili olarak istinaf denetim ve yargılaması yapılarak bir hüküm verilemeyecektir. Kararın gerekçesiz olması, gerekçe ile hüküm çelişkisi veya yasada düzenlenen unsurları içermeyen bir hüküm verilmesi kamu düzenine ilişkin bir aykırılık olup, delillerin hiç değerlendirilmemiş olduğu derecesinde yargılama işlemlerinin eksik bırakıldığının kabulü gerekmektedir. Somut olayda; mahkemece yapılan yargılama sonucunda “Davanın kısmen kabulü ile; 50.000-USD taraflar arasındaki 01/06/2011 tarihli protokolün 8. maddesinden kaynaklı sözleşmeye aykırılık tazminatı ile 68.782,15TL’nin (KDV dahil 98.244,44TL olarak hesaplanmış ise de; taleple bağlı kalınarak 96.000,00TL yatırım destek bedeli ve bu bedele temerrüt tarihinden, dava tarihine kadar protokolün 4-d maddesi gereğince işleyen yıllık %20 gecikme faizine isabet eden 4.105,87TL ile 39.717,19TL kar mahrumiyeti ve 128.959,09TL (her ne kadar 237.700,00TL ise de 63.367,00USD davacı talebi ile bağlı kalınarak bu miktarın dava tarihindeki kur karşılığı) istasyonda kalan sabit yatırım bedeli olmak üzere belirlenen 268.782,15TL’den 200.000,00TL nakde tahvil edilen teminat mektubunun mahsubu sonrası) 17/06/2013 temerrüt tarihinden itibaren USD cinsi alacağı 3095 sayılı yasanın 4a maddesi gerğeince işleyecek yasal faiz ve bakiye TL cinsi alacağın asıl alacak olan 64.676,18TL’sine (68.782,15TL-4.105,87TL gecikme faizi) tamamı sabit yatırım bedeli olarak benimsenerek temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, tonaj taahhüdüne ilişkin istem ile sair istemlerin fazlaya ilişkin kısmın reddine” şeklinde karar verilmiştir. Bu kapsamda; mahkemece bilirkişi raporları aynen kopyalanarak gerekçeli karar oluşturulduğu, taraflar arasındaki çekişmeli vakıalar, bu vakıalar hakkında toplanan delillerin neler olduğu, toplanan delillerin ne suretle tartışılıp değerlendirildiği, bunun sonucunda hangi vakıaların sabit görüldüğü, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin neler olduğunun gösterilmediği, kurulan hükümde ise davacının hangi talebinin kabul, hangi talebinin reddedildiğinin açık olmadığı, mahkeme gerekçesinde tartışılıp varılan sonuca göre yapılacak hesaplamaların hüküm kısmında gösterildiği, hükmün bu şekliyle infazı kabil olmayıp uygulamada tereddüte yol açabilecek nitelikte bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu haliyle denetime elverişli nitelikte olmayan hükmün istinaf denetimine tabi tutulması da mümkün değildir. Bu nedenle taraf vekillerinin diğer istinaf gerekçeleri incelenmeksizin, usul kurallarına uygun ve denetlenebilir bir karar verilmek üzere kararın kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir. Açıklanan nedenlerle; uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle, davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca kabulü ile hükmün kaldırılarak, davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Taraf vekillerinin istinaf başvurularının KABULÜNE; İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/06/2019 Tarih 2014/418 Esas 2019/535 Karar sayılı hükmün HMK.’nın 353(1)a-6 gereği KALDIRILMASINA; “Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE” İstinaf yoluna başvuran davacı ve davalı tarafından yatırılan peşin istinaf karar harcının (Davacı 44,40-TL davalı 9.416,90-TL) istek halinde kendilerine iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 353(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.12/05/2022