Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/2386 E. 2022/931 K. 16.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2386
KARAR NO: 2022/931
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/09/2019
NUMARASI: 2014/242 Esas – 2019/836 Karar
DAVA: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 16/06/2022
Davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen kararın davacı ve davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili, davalının 01.07.2009 tarihine kadar müvekkilinin YK üyesi ve Genel Müdürü olduğunu, şirketi iflas sürecine götüren haksız işlemlerde bulunduğunu, şirketin geçmiş dönem hesapları incelendiğinde, şirketin banka hesabında bulunan paraların, 11.11.2008 tarihinde 93.355,59-TL, 05.12.2008 tarihinde 112.555-TL’nin davalının şahsi hesabına aktarıldığının tespit edildiğini, toplamda 205.910,59-TL’nin şirket hesabından haksız yere alındığını, davalının yönetim yetkilerini işbirliği yaptığı … ile kurduğu yapının menfaatine kullandığını,2008-2009 yıllarında ekonomik darboğaz içinde olan şirkete yıllarca hiç kullanılmayacağı belli olan ürünleri çok yüksek fiyatlarla satın aldırdığı, aradan geçen yıllara rağmen stokların halen tüketilemediğini, bu ürünleri satan firmanın … olduğunu, davalı ve …’in şirketin içini boşaltıp …’yi zenginleştirdikten sonra şirketi terk ettiklerini, 2008-2009 döneminde karşılığı bulunmaksızın …’ya para transferi yaptığını, … lehine çekler keşide edildiği,müşteri çeklerini ciro ederek …’ye borçlandırdığını,43 senelik ticari itibarının zedelendiğini, davalı …’ın 2008 Aralık-2009 Haziran döneminde toplam 33.986,36-TL vade farkı ödenmesine neden olduğunu,16.12.2008 tarihi itibariyle …’den 67.134,80-TL alacaklı olduğunu ancak bu tarihte geç ödeme nedeniyle 3.823,20-TL vade farkı ödendiğini, Davacının 2003-2009 döneminde … firmasından toplam 541.435-TL’ye mal aldığını, davalının satın aldığı ürünleri denetlemediğini, bu nedenle 117.043-TL’lik ürünün iade edildiğini, iade edilmeyen malların büyük bir kısmının ise maliyetinin çok altında tam olarak hurda fiyatına satıldığını, 6103 sayılı kanunun 2/a maddesi uyarınca uygulanması gereken 6762 sayılı kanun m.336 ve 342 maddeleri uyarınca görev yaptığı dönemde şirket aleyhine verdiği zararların tazmini için şimdilik 264.896,95-TL’lik tazminatın zarar tarihinden itibaren avans faiz oranına göre hesaplanacak faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, şirkete ait tüm paralar ile işçilerin maaş ve alacaklarının ödendiğini,bunun yapılma sebebinin şirket hesapları üzerinde çeşitli hacizlerin olduğunu, artan meblağın müvekkil tarafından davacı şirkete iade edildiğini, …’in kendi firmasını çok önceleri sattığını, firmanın yeni sahiplerinin adı geçene ödemeyi yaparken … ortakları … ve … İmzalı firma çeki ile aldıklarını, bu işlem yapılırken bizzat …’in ortakları olduğunu, kendi kusurlarını davalının üzerine yıkmaya çalıştıklarını, davacı şirketin sahibi …’in şirketin hesaplarında devamlı olarak hacizler bulunduğu ve kredibilite problemi yaşadığı için …’yi sürekli olarak finans kaynağı olarak kullandığını, para alışverişlerinin sebebinin bu olduğunu, gönderilen paraların bir kısmının da taşeron işçi çalıştıran davacının işçi, eleman desteğini sürekli …’den alması sebebiyle maaş ve vergi ödemeleri için gönderildiğini, bahsedilen vade farkı ödemelerinin, …’in çeklerini nakde dönüştüren …’nin bankalardan gelen faizleri direk şirkete yansıtmasından kaynaklandığını, dönemin YK başkanı olan …’nın, satış pazarlama müdürü, İstanbul bölge müdürü ile beraber bahse konu ürünlerin alımının istendiğini, davalı müvekkilin … ve … ile birlikte … firmasına giderek malzemeleri aldıklarını, sonrasında alım satım iade gibi her türlü resmi işlemlerin yapıldığını, …’in, şirketin eski sahiplerine olan borcu ödememesi üzerine başlattıkları icra takibinde haciz ve muhafaza işlemlerinin yapılması ve şirket için büyük öneme sahip trafonun sökülmesinin talep edilmesi üzerine, davalının elde en hızlı şekilde nakde dönüşebilecek şirket aracını satarak şirketin borcunu ödediklerini, ödeme yapılmamış olsaydı şirketin çok daha önceleri iflas etmiş olacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, davalının, davacı şirket hesabından şahsi hesabına aktardığı tutarlar ile davacı şirket çalışanlarına maaş ödemesi yaptığı,davalının darboğaz içinde olan davacı şirkete, yıllarca hiç kullanmayacağı ürünleri çok yüksek fiyatlarda satın aldırdığı, bu yolla … şirketini zenginleştirdiği iddiasına ilişkin zararın tespit edilemediği, davacı şirket ile … Şirketi arasında 2008-2009 yıllarında süregelen ticari ilişki olduğu, mal alışveriş dışında SGK-Stopaj açıklamalı faturaların düzenlendiği, davacıile … arasında personel tedarik ilişkisinin bulunduğunun tespit edildiği, …’nın davacıya borcu olduğu halde alacaklı gibi 2.360-TL ve 3.823,20-TL tutarlı toplamda 6.183,20-TL vade farkı faturası düzenlendiği, bu suretle davacı şirketin 6.183,20-TL tutarında zarara uğradığı,davacının …firmasından 72.897,66-TL bedelle alınan malın 25.418,29-TL bedelle satılması karşısında davacı şirketin 2008-2009 yılı alımlarında alım bedeline dahi satılamayacak ürünlerin alımı yapılması, şirketin ihtiyacı olan nakidin stokta kalması ve sonrasında 47.479,37-TL kadar zararla satılmak suretiyle nakte çevrildiği, davacı şirketin anılan zararından davalının sorumlu bulunduğu gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne, 2.360-TL’nin 02.12.2008 tarihinden, 3.823,20-TL’nin 16.12.2008 tarihinden, 47.479,37-TL’nin 06.05.2009 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiliyle davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili; davalı tarafın 11.06.2008 tarihinden 05.06.2009 tarihine kadar müvekkili şirketin genel müdürü ve YK üyesi olduğunu, eylemleriyle şirketi iflas sürecine götürdüğünü,banka hesaplarından davalının banka hesabına 205.910,59-TL aktarıldığını, davalı tarafın kayıtlarına bakılamadığından aktarılan paranın işçilere ödeme yapıldığını göremediklerini,davalının o dönemlerde icra takibi olduğunu için parayı kendi hesabına aktardığını söylediğini,davalı yararına red edilen bu miktar yönünden yükletilen vekalet ücretinin kaldırılmasını talep etmiştir. Davalı vekili; dava açılırken bulunması gereken yönetim kurulu kararının alınmadığını, faiz başlangıç tarihlerinin hatalı olduğunu,ihtarname veya temerrüt bulunmadan faiz başlangıcının 10 sene geri başlatılmasının hatalı olduğunu, en fazla dava tarihinden itibaren olması gerektiğini, davaya konu alacakların dava açıldığında ve ıslah dilekçesi verildiğinde zamanaşımına uğradığını ,davacı tarafın …’ye karşılıksız ve haksız ödemeler yapıldığını iddia ettiğini, fakat …’nin davacıya personel desteğinde bulunan partner olduğunu, bu firma ile işlemlerin daha çok davacı firmanın ana ortağı olan …’in yaptığını, davaya konu tamamının incelenmediğini, davacı şirketin 6.183,20-TL ve satılan emtia nedeniyle zarara uğradığı yönündeki iddianın mesnetsiz olduğunu, vade farkının çek kırdırmalarından dolayı olduğunu,kararın aleyhe olan kısımlarının kaldırılarak, davanın reddini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, anonim şirket yönetici sorumluluğuna dayalı tazminat istemine ilişkindir. Davacı şirketin ticaret sicil kayıtlarına göre; davalı, davacı şirket nezdinde münferit yetkili yönetim kurulu başkan yardımcısı olarak görev almıştır. Eldeki davada, davacı tarafından ileri sürülen maddi olgular davalının yönetici olarak çalıştığı döneme tekabül etmekle, 6103 sayılı TTK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un m.2/1-a atfı gereği 6762 sayılı Kanunun hükümleri uygulanacaktır. Kural olarak yönetim kurulu üyeleri şirket adına yaptıkları işlemlerden dolayı kişisel olarak sorumlu tutulamazlarsa da, 6762 sayılı TTK’nun 336. maddesinde belirtilen hallerde ortaklığa ve ortaklık alacaklılarına karşı kusursuz olduklarını ispat etmedikçe tüm yöneticiler oluşan zarardan müteselsilen sorumlu olurlar. Yani yönetim kurulu üyelerinin görevlerini ifaları sırasında bir zarar oluşmuşsa, bu zararın üyelerin kusurlu eylemi sonucu meydana geldiğinin kabulü gerekmektedir. Bu kapsamda 6762 sayılı TTK’da yönetim kurulu üyeleri için kusur esasına dayanan bir sorumluluk öngörülerek yönetim kurulu üyeleri aleyhine kusur karinesi kabul edilmiştir. TTK’nun 338. maddesinde, yönetim kurulu üyelerinin kusur ve sorumluluklarının bulunmadığını ispat etmedikleri takdirde zarardan sorumlu oldukları, 346. maddesinde ise, yönetim kurulu üyelerinin kural olarak müdürlerin sebebiyet verdikleri zararlardan sorumlu olmadıkları, ancak ehil olmayan müdürler tayin etmek veya onların şirket için zararlı olan iş ve işlemlerine karşı müsamaha göstermek veya idare meclisinin salahiyetli olmadığı hususlara müdürleri mezun kılmak suretiyle sebebiyet verdikleri zararlardan dolayı şirkete karşı 336. madde hükmünce sorumlu olacakları belirtilmiştir. Bu nedenle 6762 sayılı TTK hükümleri gereğince yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen yöneticiler, bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumlu olup, bu sorumluluk kusur ilkesine dayanmaktadır. Sorumluluğun söz konusu olabilmesi için ise, öncelikle bir zararın doğması şarttır. Zarar meydana gelmiş ise, yöneticinin kusursuzluğunu ispat etmesi gerekmektedir. Yönetici sorumluluğu davası açılması için aranan ön şart olan şirket tarafından genel kurul kararının alınmasına dair koşulun dava açıldıktan sonra 20.02.2016 tarihinde tamamlandığı,dava tarihinde mevcut olmayan dava şartının tamamlanabilir bir dava şartı olduğu dikkate alındığında davalı vekilinin bu hususa yönelik istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Davacı vekili şirket hesabından davalının şahsi hesabına aktarılan 205.910,59-TL bakımından takdir olunan vekalet ücretinin bu miktara tekabül eden kısmın kaldırılması istemi ile sınırlı olarak hükmü istinaf etmiştir.Davacı şirketin çalışanlarına maaş ödemesi yapıldığı yapılan bilirkişi incelemeleri sonucu tespit edilmekle ,davacı şirketin iflas erteleme sürecinde bulunduğu dönemde davalının şahsi hesabından işçilere ödeme yapıldığı,bu durumun davacı şirketin bilgisinde bulunan bir husus olduğu veya olması gerektiği ,ödemelerin ne şekilde yapıldığını bildiği halde davalıdan tazminini istenmesi haksız olup, bu miktar açısından dava açılmasına davalının sebebiyet verdiğine yönelik istinaf nedeni haklı bulunmamıştır.Red edilen bu kısım bakımından davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi HMK’nın 326. madde hükmü gereğidir. Davacı vekilinin bu hususa yönelik istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.Dava dışı … şirketinindavacı şirkete borcu olduğu halde alacaklı gibi 02.12.2008 tarihli 2.360-TL ve 16.12.2008 tarihli 3.823,20-TL tutarlı toplamda 6.183,20-TL vade farkı faturası düzenlendiği, bunun neticesinde davacı şirketin 6.183,20-TL ödediği belirlenmiştir. Borcu olmadığı halde vade farkı ödemesi yapılması ise şirketin zararına se bebiyet verdiği açıktır.İspat yükü üzerinde bulunan davalı tarafından kusur ve sorumluluğunun bulunmadığı ispat olunamamakla, davalının yönetici olarak sorumlu olduğu dönemde haksız vade farkı faturası düzenlendiğinden her bir faturaya fatura tarihinden itibaren faiz işletilmek suretiyle gerçek maddi zararın tazminine hükmedilmesinde isabetsizlik görülmemiştir. Eylem aynı zamanda haksız eylem teşkil ettiğinden davalı vekilinin ihtar bulunmadığı,dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiğine yönelik istinaf nedeni de yerinde değildir. Davalının yönetici olarak sorumlu olduğu dönemde, dava dışı … firmasından 72.897,66-TL tutarında ürün alındığı, alınan ürünün 25.418,29-TL bedelle hurdacıya satılıp nakde çevrildiği, lüzumu olmayan stok nedeniyle şirketin ihtiyacı olan finansmanın stokta beklediği, ürün alım bedeli ile ürünün hurdacıya satım bedeli arasındaki fark olan 47.479,37-TL’nin şirket zararı olduğu, davacı şirketin 2008-2009 yılı ürün alımlarında alım bedeline dahi satılamayacak ürünleri satın aldığı ,bu suretle davacı şirketin zararından sorumlu olduğu ,davalı tarafından bu alım ve satımlar nedeniyle kusur ve sorumluluğunun bulunmadığı ispat edilemediğinden davanın fark zararı nedeniyle sorumlu tutulmasında isabetsizlik görülmemiştir. Her ne kadar davalı vekili alacağın zamanaşımına uğradığını ileri sürmüş ise de davalı tarafından süresinde ve yargılama süresince zamanaşımı def’i bulunmadığı belirlenmekle zamanaşımına yönelik istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle,istinaf nedenleri yerinde olmayan taraf vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Davacıdan alınması gereken 80,70-TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 44,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 36,3‬0-TL harcın davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davalıdan alınması gereken 3.665,69-TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 917,4‬0-TL harcın mahsubu ile bakiye 2.748,29‬‬-TL harcın davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, İstinaf yoluna başvuran taraflarca sarf edilen giderlerin üzerlerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık yasal sürede Yargıtay nezdinde temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 16/06/2022