Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/2286 E. 2022/296 K. 24.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2286
KARAR NO: 2022/296
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/09/2019
NUMARASI: 2019/191 Esas – 2019/978 Karar
DAVA: Pay Tespiti, Devri, Tescili (İnanç Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 24/02/2022
Davanın kabulüne ilişkin kararın davalılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacılar vekili; müvekkillerinin Türkmenistan vatandaşı olduğunu, baba oğul olan davacıların kendi ülkelerinde ticaretle uğraştıklarını, Türkiye ile olan ticari ilişkilerinde fiili olarak davalı şirketi 10/07/2015 tarihinde kurduklarını, daha önce tanıdıkları … vasıtasıyla akrabası olan davalı … ile tanıştıklarını, …’ın tavsiyesi üzerine güvendikleri … üzerine davalı şirketi kurduklarını, ilerleyen dönemlerde davalı …’ın güvenlerini sarsıcı eylem ve işlemlerde bulunmaları nedeniyle aralarında 20/03/2018 tarihli “yatırım ve yönetim kararları” başlıklı belgeyi düzenledikleri, düzenlenen belgeye göre davalı şirketin eşit oranda davacılar ile davalıya ait olduğunun belirtildiği, söz konusu sözleşmenin inançlı işlem kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, nitekim dosyaya sunulan tüm delillere göre müvekkillerinin şirketin ortağı olduğunun sabit olduğunu, bu nedenlerle müvekkillerinin davalı ile birlikte şirketin eşit oranda hissedarı olduklarını tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; müvekkili ile davacılar arasında ticari ilişki bulunduğu hususunun doğru olduğunu, ancak davacıların müvekkilinin yurt dışındaki müşterileri olduğunu, davacı tarafın dayandığı 20/03/2018 tarihli sözleşmenin inanç sözleşmesi olarak değerlendirilemeyeceğini, söz konusu belgenin … yatırımı kapsamında düzenlendiğini, şirketin kurulduğu tarihten itibaren tek ortağının müvekkili … olduğunu, davacıların hiçbir dönemde şirket ortağı olmadıkları için inanç sözleşmesinden bahsedilemeyeceğini,yasal dayanağı bulunmayan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:Mahkemece, davacıların Türkmenistan vatandaşı olup Türkiye’de yaptıkları ticaret kapsamında 10/07/2015 tarihinde davalı şirketi kurdukları, fiilen kendilerinin de ortağı olduğu dava konusu şirketi davalının adına tescil ettirip ticari faaliyetlerini sürdürdükleri, taraflar arasındaki mail yazışmaları, şirkete ait taşınmaz ve telefon hattının davacılara tahsis edilmiş olması, davalının şirketle ilgili işlem ve gelişmelerden düzenli olarak davacı tarafı bilgilendirmesi hep birlikte değerlendirildiğinde davacıların fiili olarak davalıyla birlikte şirketi kurdukları ve yönetimini sürdürdükleri, fiili durumu hukuki duruma dönüştürmek amacıyla 20/03/2018 tarihli belgeyi imzalamak suretiyle davacıların da davalı şirkette eşit oranda hissedar olduklarının kabul ve beyan edildiği, söz konusu belgenin inanç sözleşmesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gerekçesi ile davacılar tarafından açılan davanın kabulüne karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalılar vekili; dosyaya sunulan inançlı işlem sözleşmesi adı altındaki belgenin bir inanç sözleşmesi olarak değil taahhütname olarak kabul edilebileceğini, iş bu taahhütnamede yeni bir şirket kurulacağını, bu şirketin faaliyeti alanı olarak …’in kurulması ile kurulacak olan yeni şirketin paylarının üçe bölüneceğine karar verildiğini, ilgili belgenin davalı şirket ile ilgili bir beyan ve taahhüt içermediğini, ‘Yatırım Yönetim Kararları’ adlı belgenin lafzında da açıkça şirketin tek pay sahibi olarak müvekkilinin gözüktüğünü, imzalanan taahhütnamenin ise kuruluştan yaklaşık 3 yıl sonra 20.03.2018 tarihinde imzalandığını, pay devri taahhüdü niteliğine haiz olmadığını, taraflar arasında ticari ilişki sebebiyle gönderilen tırların davacı tarafın ihmalkarlıkları nedeniyle Trabzon Gümrük Müdürlüğü’nde durdurulduğunu, bu sebeple müvekkiline duydukları husumet ile bu davayı açtıklarını,müvekkilinin amcası …’ın beyanlarının korkutma yoluyla iradesi dışında temin edildiğini,davacıların müvekkiline 1.735.922,92 TL borcu bulunduğunu ileri sürerek kararın kaldırılarak, davanın reddini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava; hisse devrine dair davacı … ile davalı şirketin hisselerinin tamamının sahibi olan davalı … arasında imzalanan 20.03.2018 tarihli inanç sözleşmesi gereğince, davacılar … ve …’un, tüm payları davalı …’a ait olan davalı şirketin 2/3 hissesinin ayrı ayrı 1/3’er pay sahibi olduklarının tespiti ve davacılar adına kaydı istemine ilişkindir. Uyuşmazlık 20.03.2018 tarihli “Yatırım ve Yönetim Kararları” başlıklı belgenin şirket hisselerinin aidiyeti konusunda inanç sözleşmesi olarak kabul edilip edilmeyeceği noktasındadır.Türk Hukukunda inançlı işlemleri doğrudan düzenleyen bir kanun hükmü bulunmamaktadır. Ancak uygulama ve öğretide, 6098 sayılı TBK’nun 26. maddesinde yer alan “sözleşme özgürlüğü” ilkesi kapsamında inançlı sözleşmelerin düzenlenebileceği kabul edilmektedir. İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder. İnançlı işlemin ana unsurları, inanç sözleşmesi ve kazandırıcı işlem (hakkın devri işlemi) nasıl özel bir şekle bağlı değilse, inançlı işlemin ispatında da kural olarak özel bir biçim koşulunun aranmaması, inançlı işlemin ispatında genel hükümlerin uygulanması gerekir (Özkaya, E.; İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, 6. Baskı, sayfa 61). Böyle olunca inançlı işlem nedeniyle hissedarlık iptal, tespit ve tescilini isteyen tarafın 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. ve 6100 sayılı HMK’nun (HMK) 190/1. maddesi uyarınca iddiasını ispat etmesi gerekmektedir. Diğer taraftan, inanç sözleşmesinin yazılı olması koşulu bir geçerlilik şartı olmayıp ispat şartıdır. İnançlı işlemin yazılı delilini inanç sözleşmesi oluşturmaktadır. Kazandırıcı işlem resmî şekilde yapılsa dahi inanç sözleşmesinin resmi şekilde yapılması gerekli olmayıp sadece yazılı yapılması zorunlu ve yeterlidir. Limited şirkette hisse devri imza ve noter tarafından onayıyla gerçekleşse de onay işlemi resmi işlem olup kurucu değil bildirici niteliktedir. Davalı limited şirketin hisselerinin inançlı işlemle devrinde, inançlı işlemin yazılı biçimde yapılması gerekli ve yeterli olup, yazılı şeklin bir ispat koşulu olduğunun kabulü de dürüstlük kuralı gereğidir. Uygulamada, açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa bile yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı taraf elinden çıkmış delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa, inanç sözleşmesinin tanık dahil her türlü delil ile kanıtlanabileceği kabul edilmiştir .(Yargıtay HGKnun 28.12.2005 tarihli ve 2005/14-677 E., 2005/774 K.; 14.11.2019 tarihli ve 2017/1-1254 E., 2019/1197 K. sayılı kararları). Yazılı delil veya delil başlangıcı yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m. 225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Varlığı ihtilaf konusu olmayan; ” Yatırım ve Yönetim Kararları” başlığı altında ”1-Özel Marka 3’e bölüşülecek Bu parçalardan bir tanesi … adına, bir tanesi … adına, bir tanesi … adına olacaktır. Her şey 3 eşit parçaya bölüşülecek. 2- Özel Marka ve Özel Marka bünyesi altında oluşacak her türlü oluşumda (buna yeni şirket kurulumları da dahildir), sistemi kurma, ekip kurma ve yönetme kısmında … yetkili olacak ve karar alacak. Çok kritik ve yatırım bazında yapılacak kararlar … ve … ortak karar alacaklardır. 3 – Şirket merkezinde 26.03.2018 tarihinde … ve … tarafından alınan yatırım kararıyla 4 ay içerisinde yeni bir şirket kurulmasına (şirket adına daha sonra karar verilecektir. Bu şirketin faaliyet alanı olarak … ve Toptan şeklinde çalışmasına ve Depo olarak da kullanılmasına, şireket ait olacak şekilde arsa alınmasına karar verilmiştir. 4-3. Maddede belirtilen sürede taahhüt edilen oluşumlar gerçekleşmezse, herkes payına düşeni alıp geri çekilecektir. 20.03.2018 tarihinde … adresindeki şirket merkezinde bu kararlar … ve … tarafından alınmıştır. 2 taraf da bu kararları okumuş incelemiş ve imzaya almışlardır.” şeklinde düzenlenen belge ile davalı şirketin 2/3 hissenin davacılara ait olduğu adi yazılı belge ile kararlaştırılmıştır. Her ne kadar limited şirkette hisse devrine ilişkin TTK m. 595 ”Esas sermaye payının devri ve devir borcunu doğuran işlemler yazılı şekilde yapılır ve tarafların imzaları noterce onanır.”denilmekte ise de ,yargılama sürecinde toplanan tüm delillerin değerlendirilmesi sonucunda davacıların 10/07/2015 tarihinde davalı şirketi kurdukları, taraflar arasında hisselerin davalı … adına kayıt edilmesinde anlaştıkları , inançlı işlemin ispatlandığı,şirket hisselerini davalının adına tescil ettirip ticari faaliyetlerini sürdürdükleri,tarafların hukuki durumunu belirlemek amacıyla 20/03/2018 tarihli belgenin imzalandığı davacıların da davalı şirkette eşit oranda hissedar oldukları belgenin içeriğinin tereddüte mahal vermeyecek nitelikte olduğu ve hisselerin aidiyetinin belirlendiği yolunda verilen hükümde isabetsizlik görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin istinaf nedenlerinin yerinde görülmemiş istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 6.831-TL istinaf karar harcından davalılar tarafından peşin yatırılan 3.459,90‬-TL harcın mahsubu ile bakiye 3.371,10-TL daha harcın davalılardan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, İstinaf yoluna başvuran tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Hükümden sonra davacılar gider avansından karşılanan 210,80-TL yargı giderinin davalılardan alınarak davacıya ödenmesine, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz yasa yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 24/02/2022