Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/2027 E. 2022/332 K. 03.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2027
KARAR NO: 2022/332
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/02/2019
NUMARASI: 2016/370 Esas – 2019/132 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/03/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen kararın temlik alan davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; müvekkili bankanın Şehremini şubesi ile dava dışı … arasında genel nakdi ve gayrinakdi kredi sözleşmeleri imzalandığını, davalıların da bu sözleşmeleri müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladıklarını, kefillerden …’un kefaleti 70.000-TL ile sınırlı olup, diğer davalıların borcun tamamından sorumlu olduklarını, ayrıca imzalan … Sözleşmesinde davalı …’ın müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzasının bulunduğunu, kullandırılan kredilerden kaynaklanan borcun ödenmemesi üzerine keşide edilen ihtarnamenin de sonuçsuz kaldığını, bu nedenle davalılar aleyhine İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasıyla takip başlatıldığını, ancak davalıların haksız itirazı nedeniyle takibin durduğunu belirterek, davalıların itirazının iptali ile davalılar aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı … vekili; müvekkilinin davacı bankaya herhangi bir borcunun bulunmadığını, ilk sözleşme olan 27.05.2010 tarihli sözleşmede müvekkilinin kefil olduğunu, kefalet tarihinin ise bulunmadığını, 10.04.2015 tarihli ikinci sözleşmede ise müvekkilinin taraf olmadığını, sonraki sözleşme ile ilk sözleşmenin devre dışı bırakıldığını, kredinin ikinci sözleşmeden sonra kullanılması nedeniyle sözleşmenin yenilendiğinin kabulünün gerektiğini, bu nedenle müvekkilinin kredilerden kefil olarak sorumlu tutulamayacağını, ayrıca kefalet tarihinin ve eş rızasının bulunmaması nedeniyle sözleşmenin geçerli olmadığını belirterek, davanın reddi ile davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir. Diğer davalılar davaya cevap vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; davacı banka ile dava dışı kredi borçlusu şirket arasında ilk olarak 27.05.2010 tarihli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, daha sonra davacı banka ile yine borçlu şirket arasında 10.04.2015 tarihli başka bir genel kredi sözleşmesinin imzalandığı, ilk sözleşmede davalılardan …’un 70.000-TL limitle kefil olup 10.04.2015 tarihli sözleşmede ise kefil olarak yer almadığı, diğer davalıların tüm sözleşmelerde kefil oldukları, bilirkişi raporunda toplam alacağın 233.775,17-TL olduğunun hesaplandığı, davacı bankanın hesaplanan 233.775,17-TL’lik alacakla ilgili olarak …’ı tamamından, diğer davalılar … ve …’ı ise 214.217,95-TL’den sorumlu tutmuş olmakla bu talebi ile bağlı olduğu, bu nedenle 233.775,17-TL üzerinden takibin devamına karar vermek gerektiği, davalı …’un ise 10.04.2015 tarihli ikinci sözleşmede kefil olarak yer almadığı, hukuken ilk sözleşme iptal edilmediği sürece yürürlükte kalacağı düşünülse de, tarafların gerek olmamasına, revize etme imkanı bulunmasına ve limit artırma imkanı bulunmasına rağmen, yani ilk sözleşmeye göre hala kredi kullandırma imkanı bulunmasına rağmen karşılıklı iradeleri yeni bir sözleşme yaptıkları, bu nedenle artık ilk sözleşmenin fiilen yürürlükte olduğunun kabul edilemeyeceği, ilk sözleşmeden kaynaklı bir kredi kullandırımı olmadığı, takibe konu tüm kredilerin 2. sözleşme kapasamında ve bu sözleşme imzalandıktan sonra kullanıldığı, bu nedenle alacak fiilen 2. sözleşmeden kaynaklanmakla, bu sözleşmede imzası bulunmayan kefili, önceki sözleşmede imzasının bulunması nedeniyle sorumlu tutmanın MK’nın 2. maddesine uygun düşmediği gerekçesiyle, davalı … aleyhine açılan davanın reddine, diğer davalılar aleyhine açılan davanın ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: İstinaf yoluna başvuran temlik alan davacı vekili; kredi borçlusu … ile temlik eden banka arasında imzalanan genel kredi sözleşmesini davalıların müşterek borçlu müteselsil kefil olarak imzaladıklarını, davalı kefil …’un da 27.05.2010 tarihli sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığını, bu nedenle davalı …’un 70.000-TL kefalet limiti ve ferileri ile sınırlı olmak üzere sorumlu olduğunu, bilirkişi raporunda da davalı …’un kefaletinin kabul edildiğini, davaya konu sözleşmenin bir çerçeve sözleşme niteliğinde olduğunu, sözleşme süresiz olup sözleşmenin devamı süresince sözleşme ilişkisi ve kefilin sorumluluğunun da devam ettiğini, borçluya tekrar kredi kullandırılması yeni bir borç ilişkisi olmadığından, sözleşmeden doğan kefalet sorumluluğunun devam ettiğini, bilirkişi raporunda da imzalanan söz konusu sözleşme çerçeve sözleşme niteliğinde olduğundan, kefaletin daha sonra kullandırılan krediler bakımından da geçerli olduklarının belirtildiğini, sözleşmenin doğmuş ve doğacak tüm borçları kapsadığını, sözleşmeler çerçeve sözleşmeleri niteliğinde olduğundan sözleşmelere bağlı olarak kullandırılan kredilerin sıfırlanmış olmaları kefaleti sona erdirmediği gibi, yeni sözleşmeler yapılmış olmasının da eski sözleşmelerdeki kefaleti sona erdirmediğini belirterek, kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE: Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağa dayalı takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davalı kefil …’un ilk sözleşmede kefil olup sonraki sözleşmede kefil olmadığı, borcu oluşturan kredilerin de davalının imzası bulunmayan sözleşme sonrasında kullandırıldığı gerekçesiyle, bu davalı aleyhine açılan davanın reddine karar verilmiştir. Kefalet sözleşmesi, alacaklı ile kefil arasında kurulan ve alacaklıya kişisel güvence sağlayan bağımsız nitelikte bir borç ilişkisidir. Kefalet sözleşmesi kişisel bir teminat sözleşmesidir. Diğer sözleşmeler gibi kefil ile alacaklının karşılıklı ve birbirine uygun iradelerinin birleşmesi ile meydana gelir. Bu sözleşme ile kefil, asıl borçlunun borcunu alacaklıya karşı ifa edememesi tehlikesini kişisel olarak üstlenmektedir. Müteselsil kefil kendi temerrüdünün sonuçlarından sorumlu olup, kefilin temerrüdü için hesap kat ihtarının tebliğ edilmesi gereklidir. Kefiller, kendi temerrüdünün sonuçlarından kefalet limiti kapsamında asıl borçlunun borcu kadar sorumludur. Somut olayda; temlik eden banka ile dava dışı asıl borçlu … arasında 250.000-TL limitli 27.05.2010 tarihli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, bu sözleşmeyi davalılar …, … ve …’ın da müteselsil kefil olarak imzaladıkları, davalı …’un kefalet limiti 70.000-TL olup sonradan limit artırımı yapılmadığı, diğer kefillerin kefalet limitleri ise ayrı ayrı 80.000-TL iken sonradan 170.000-TL artırıldığı, bu sözleşme sonrasında aynı kredi borçlusu ile imzalanan 10.04.2015 tarihli ve 250.000-TL limitli sözleşmede davalı … kefil olmayıp, davalılar … ile …’ın 250.000-TL limitle kefil olarak yer aldıkları, 09.06.2010 tarihli … kart üyelik sözleşmesinde de davalı … kefil olup davalı …’un kefaletinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda; dava takip konusu kredi borcuna dayanak çeklerin tazmin tarihinin, ticari kredili mevduat hesabı ile taksitli ticari kredinin 10.04.2015 tarihli sözleşme tarihinden sonra oluştuğu, ticari kredi kartı borcunun da 09.06.2010 tarihli sözleşme sonrasında oluştuğu tespit edilmiştir. Gerçekten de sözleşme gereği tahsis edilen çek defteri asıl borçluya ikinci sözleşme tarihinden sonra 05.06.2015 tarihinde teslim edilmiş olup, ticari kredili mevduat kredisi 29.05.2015 tarihinde, taksitli ticari kredi de 10.04.2015 tarihlerinde tahsis edilerek bu krediler kullandırılmıştır. 09.06.2010 tarihli business kart üyelik sözleşmesinde kefil … olup, bu borç yönünden ise davacının alacak talebi yalnızca davalı … ile sınırlandırılmış olup, davacının diğer kefillerden bu borç yönünden bir alacak talebi bulunmamaktadır. Davalı …’un kefalet imzasının bulunduğu 27.05.2010 tarihli sözleşme tarihinden sonra, ikinci sözleşmenin imza tarihine kadar olan dönemde asıl borçluya kullandırılmış bir kredi bulunmamaktadır. Davalının kefalet imzasının bulunduğu 27.05.2010 tarihli kredi sözleşmesi mevcut ve aynı sözleşmeye dayalı olarak davalı kefilin sorumluluğu devam ederken, davacı bankanın yeni kredi sözleşmesi düzenlemesi nedeniyle, iradesinin önceki sözleşmenin devamı değil, yeni sözleşme yapmak olarak yorumlanmalıdır. Zira takip ve dava konusu tüm krediler davalının imzasının bulunmadığı yeni sözleşme kapsamında kullandırılmıştır. Ayrıca 27.05.2010 tarihli sözleşmede kefaleti bulunan diğer kefillerin kefalet limitleri sonradan artırılmışken davalı …’un kefalet limiti de artırılmamıştır. Bu nedenle davalının imzasının bulunmadığı yeni sözleşmenin, önceki sözleşmenin devamı olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Bu durumda davalı …’un, kefalet imzasının bulunmadığı sonraki sözleşmeden kaynaklanan işbu dava konusu borçtan sorumlu tutulamayacağı yönündeki ilk derece mahkemesi kararı yerindedir (emsal Yargıtay 19. HD’nin 2018/1485 esas, 2020/922 karar sayılı, Yargıtay 11. HD’nin 2020/4533 esas 2021/6961 karar sayılı ilamı). Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Temlik alan davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 80,70-TL istinaf karar harcından temlik alan davacı tarafından peşin yatırılan 44,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30-TL harcın temlik alan davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına, Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 362(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 03/03/2022