Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/1986 E. 2022/306 K. 24.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1986
KARAR NO: 2022/306
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/07/2019
NUMARASI: 2014/483 Esas – 2019/810 Karar
DAVA: Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ:24/02/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen kararın davacı ve davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; ev hanımı olan müvekkilinin eşinin vefatına kadar herhangi bir banka ile irtibatı olmadığını, yalnızca davalı banka nezdinde fatura ödemeleri için açılan bir hesabının olduğunu, eşinin vefatından sonra tüm nakit varlığının muhafazası ve doğru işletilmesi için davalı banka şubesine gittiğini, davalı bankaca müvekkiline yüksek getiri sağlayacağı telkini ile özel bankacılık işlemlerinin önerildiğini, bu sayede nakit ihtiyaçlarını ana paraya dokunmadan karşılayabileceğinin beyan edildiğini, davalı banka şubesinin bu konuda uzman olduklarını beyan ettiğini, bu işlemler sürecinde müvekkiline sadece tablolardan ibaret matbu formların imzalatıldığını, 2013 yılı Haziran ayına gelindiğinde hesabından para çekmek üzere davalı bankaya gittiğinde hesabında kullanabileceği yalnızca 15.000-TL parasının bulunduğunu, 300.000-TL’den fazla olan parasının üzerinde ise özel bankacılık işlemleri nedeniyle blokaj olduğunu öğrendiğini, bunun sebebinin doların öngörülemez hızlı yükselişi nedeniyle olduğunun belirtildiğini, müvekkiline telaşlanmaması beyan edilerek zararın kapatılacağından bahisle bir kaç form daha imzalatıldığını, müvekkili adına 06/02/2012 – 20/08/2013 tarihleri arasında mevcut nakit varlığının çok üzerinde 47 adet opsiyon işlemi yapıldığını ve müvekkili adına 70 civarında hesap açıldığını, davalı banka nezdinde halen açık konumda olduğu belirtilen ve müvekkilinin hesabındaki blokajın dayanağı olarak gösterilen iki adet opsiyon işlemi, müvekkilinin talep ve ısrarı üzerine aksi halde müvekkilinin hesapları üzerindeki blokajların kaldırılmayacağı tehdidi ile iki yeni işlem akdedilmek ve aynı işlem tehdidi ile 40.000-TL ve 8.000-USD ceza tahsil etmek üzere sonlandırıldığını, bahse konu işlemlerin temel bankacılık işlemi olarak nitelendirilemeyeceğini, davalı bankaca müvekkilinin objektif işlem yeterliliğinin tespiti bakımından hiçbir araştırma yapılmadığını, müvekkilinin bu işlemler sonucundan muhtemel zararını karşılayabilecek maddi varlık ve birikime sahip olup olmadığının, yatırım eğilimleri ve hedeflerinin araştırılmadığını, davalı bankaca ek hesaplar açılırken müvekkilinin rızası alınmadığı gibi bilgi de verilmediğini belirterek davalı tarafından uğratılan zararların tespiti ile şimdilik 10.000-TL tutarlı alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; davacının belirsiz alacak davası açması için gerekli koşulların oluşmadığını, davanın açılış tarihi itibari ile davacı taleplerinin 1 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, davacının başkaca bankalar nezdinde de davaya konu iş ve işlemleri yaptığını, hesaplarını bizzat takip ettiğini, yapılan tüm opsiyon işlemlerinin bizzat davacı tarafın talebi ve imzasıyla yapıldığını beyanla davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; davalı bankaca BDDK düzenlemeleri gereğince, … opsiyon işlemleri ile ilgili olarak, davacıya net kazancın piyasa koşullarına göre değişebileceği ve beklenen net gelirin elde edilemeyeceği, anaparada kayıp olabileceğine dair bilgilendirme yapıldığına ilişkin herhangi bir yazılı belgenin mevcut olmadığı, bu durum yapılan işlemlerin geçerliliğini etkileyecek nitelikte olmasa da bu hali ile davalı bankanın Borçlar Kanunu ve Bankacılık düzenlemeleri uyarınca, davacının uğradığı zarar nedeniyle hafif kusurlu olduğunun kabulü gerektiği, davacının 06/02/2012 – 20/09/2013 tarihleri arasında gerçekleştirilen opsiyon işlemleri neticesinde, toplam net zararının 281.224,37-TL olduğu, davalı bankanın iş bu zarar nedeniyle hafif kusurunun bulunduğu ve bu zararın %30 oranında kusuruna tekabül eden 84.367,31-TL’den sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 84.367,31-TL’nin 20/09/2013 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: 1-Davacı vekili; Her üç bilirkişi raporunda da müşterinin talep ettiği işlem hakkında bilgi, risk algısı gibi unsurları da kapsayacak şekilde işlemlerin yapısı, riskleri ve sonuçları hakkında bilgilendirilmesi, opsiyon tercihli mevduat işlemlerinde net kazancın piyasa koşullarına göre değişebileceği, beklenen net gelirin elde edilemeyeceği, hatta anaparadan kayıp yaşanabileceği konularında müvekkiline bilgi verilmediğinin açıkça tespit edildiğini, banka tarafından bilgilendirmenin yapıldığına dair somut bir belge sunulamadığını, davalı bankanın kusurlu olduğunun mahkemece de kabul edildiğini, fakat mahkemece bahse konu kusurun davalı banka tarafından müvekkilinin hesapları üzerinden gerçekleştirilen işlemlerin geçerliliğini etkilemeyecek derecede olduğunu belirttiğini, oysa bankaların özel imtiyazla iş yapan bir güven kurumu niteliğinde olduğunu bu nedenle hafif kusurlarından dahi sorumlu olduklarını, bu nedenle bankaların hafif kusurları ile tam kusurları arasında bir fark olmadığını, ayrıca bankaca bilgilendirme yükümlülüğünün yerine getirilmeyerek yapılan işlemlerinin tümden geçerliliğini ortadan kaldırıldığını, 17/12/2013 tarihli SPK tebliğinde yer alan hükümlerin ilk defa 07/09/2000 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan Seri: …No:… sayılı tebliğde yer aldığını, yine konu ile ilgili Bankacılık Kanunu’nun 75. Maddesi hükmünün bilirkişilerce dikkate alınmadığını, ayrıca davalı bankanın, müvekkilinin hesaplarında hiç bir parasal karşılığı bulunmadığı halde 4.000.000-TL ila 6.000.000-TL arasında işlemler gerçekleştirildiğini, müvekkilinin hesabında sadece 450.000-TL bulunduğunu, davalı bankanın Çerçeve Sözleşme akdetme yükümlülüğünü, müşteriyi tanıma kuralına uygun davrama yükümlülüğü, iş ve işlem gerekliliğine ve buna ilişkin lisans belgelerine sahip personel bulundurma ve işlemlerin bu personel eli ile yapılmasını denetleme yükümlülüğü bulunduğunu, ayrıca davalı bankanın müşterisinin menfaatlerini gözetmesi gerektiğini, davalı bankanın bilgilendirme yükümlülüğünü hiç bir şekilde yerine getirmediğini, davalı bankanın bu nedenle oluşan zararın tamamından sorumlu olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir. 2-Davalı vekili; davacının belirsiz alacak davası açması için gerekli koşulların oluşmadığını, davanın açılış tarihi itibari ile davacı taleplerinin 1 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, davacı ile müvekkili banka arasındaki uyuşmazlığın davacının yazılı talebi ve talimatı ile gerçekleştirdiği opsiyon işlemlerinden kaynaklandığını, bu işlemler nedeniyle davacının zarar veya kar edebileceğini, ortaya çıkacak riskler konusunda bilgilendirme yapıldığını, karşılıklı imzalanan sözleşmelerde de davacı tarafın riskleri bilerek işlem yaptığını, davacının başkaca bankalar nezdinde iş ve işlemleri bulunduğunu, parasını muhtelif bankalarda ve hesaplarda değerlendirdiğini, davacının müvekkili banka nezdinde de 06/02/2013 – 20/09/2013 tarihleri arasında 49 adet döviz opsiyon işlemi gerçekleştirdiğini, davacı tarafça kar sağlanan işlemlerle ilgili hiç bir açıklama yapılmadığını, müvekkili ile davacı arasında bulunan Mevduat Rehin Sözleşmesi, Blokaj Taahhütnameleri, Opsiyon Sözleşmeleri, Dekontlar ve Genel Kredi sözleşmelerin tamamında davacı asilin imzasının bulunduğunu, tüm opsiyon işlemlerinin davacının talebi ile yapıldığını, dosyanın incelenmesinde müvekkilinin Seri: … No:… sayılı tebliğde yer alan tüm koşulları gerçekleştirdiğini, işlemlerin yapılması sırasında bilgilendirme formu imzalatılmasına gerek bulunmadığını, bu nedenle müvekkilinin hafif de olsa kusurunun bulunmadığını belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, taraflar arasında imzalanan Opsiyon Alım Satım Sözleşmesi, Opsiyon Kullanım Sözleşmesi, Genel Hizmet Sözleşmesi çerçevesinde, davalı bankanın haksız ve usulsüz işlemleriyle gerçekleştirilen opsiyon işlemleri sonucu oluşan davacı zararının tazmini istemine ilişkindir.Davacı, davalı bankanın yapılan işlemlere ilişkin olarak kendisini muhtemel riskler konusunda yeterince bilgilendirmediğini, bankanın kendisini yanlış yönlendirdiğini, davalı bankaca müvekkilinin objektif işlem yeterliliğinin tespiti bakımından hiçbir araştırma yapılmadığını, müvekkilinin bu işlemler sonucundan muhtemel zararını karşılayabilecek maddi varlık ve birikime sahip olup olmadığının araştırılmadığını, müvekkilinin yatırım eğilimleri ve hedefleri bakımında hiçbir araştırma yapılmadığını ileri sürmüş; davalı ise tüm işlemlerin davacının talimatına istinaden ve bilgisi dahilinde gerçekleştirildiğini, davacının yapılan işlemlere kâr elde ettiği dönemde itiraz etmeyip zarar etmeye başlayınca itiraz etmesinin hakkaniyete uygun olmadığını, ayrıca riskler konusunda yeterince bilgilendirildiğini, kaldı ki muhtemel riskleri bilebilecek deneyimli bir müşteri olduğunu savunmuştur.Taraflar arasındaki ihtilaf opsiyon işlemlerinden kaynaklanmaktadır. Opsiyon anlaşması şu şekilde işlemektedir: Opsiyon satıcısı, ilerideki bir tarihte belli bir kur üzerinden belli bir miktar döviz satmayı taahhüt eder; opsiyon alıcısı ise belirlenen tarihte, belirlenen miktarda dövizi satın almayı taahhüt eder. Sözleşme aşamasında karşılıkla para alış verişi olmaz. Yapılan şey bir taahhüdün verilmesi ve alınmasından ibarettir. Opsiyon alıcısı banka, satıcının verdiği satım taahhüdü karşılığında opsiyon satıcısına “opsiyon primi ” denilen bir bedeli peşin olarak öder. Bu işlemle opsiyon alıcısı, döviz kurunun ileride aşırı yükselmesinin yarattığı riski bertaraf etmiş olur. Opsiyon satıcısı ise, kararlaştırılan vadede döviz kurunun, vade tarihinde piyasada oluşacak gerçek döviz kurundan daha düşük olacağı beklentisiyle bu satım taahhüdünde bulunur ve kararlaştırılan kur ile piyasada vade tarihinde oluşacak kur tutarı arasındaki fark kadar kazanç elde edeceği inancıyla bu işleme girer. Aslında, opsiyon satıcısı bir risk almaktadır. Opsiyon alıcısının ise zararı, ödediği opsiyon primi kadar olacaktır. Çünkü, opsiyon alıcısı bankanın cayma hakkı vardır. Cayma halindeki zararı ise, satıcıya peşin olarak ödediği opsiyon primi kadardır. Opsiyon alıcısı banka, aldığı bu opsiyon taahhüdünü piyasadaki müşterilerine opsiyon primi karşılığında devretmekte ve banka, ödediği primle aldığı prim arasındaki fark kadar bankacılık kazancı elde etmektedir. Somut olayda; davacının davalı banka nezdinde 2005 yılından beri mevduat müşterisi iken 2008 yılından itibaren adına açılan 314032 nolu vadesiz mevduat hesabı üzerinden tüm mevduat işlemlerini gerçekleştirmeye devam ettiği, dava konusu opsiyon işlemlerinin ise 06/02/2012 – 20/09/2013 tarihleri arasında davacının imzasını taşıyan opsiyon alım satım talimatları ile gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Davacı taraf, işlemlerin gerçekleştirildiği tarihlerde Risk Bildirim Formu’nun düzenlenmediğini, konu hakkındaki bilgisi, risk algısı gibi durumların dikkate alınmadığını, işlemlerin yapısı, riskleri ve sonuçları hakkında bilgilendirilmediğini ileri sürmektedir. Dosya kapsamında, davacı tarafça imzalanmış 15/12/2008 tarihli Sermaye Piyasası İşlemleri Risk Bildirim Formu mevcuttur. Bu haliyle davalı bankanın müşterisi olan davacıyı bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirdiği, bu anlamda hileli bir davranışının bulunmadığı, davacının davaya konu sözleşmelerden önce opsiyon teyit işlemini yaptığı ve bu işlemlerde opsiyon şartının davacı lehine gerçekleşerek primlerini aldığı anlaşılmaktadır. Hesabına vakıf olan davacı sessiz kalarak yapılan işlemlere icazet vermiştir. Bu haliyle davacı tarafça davalı bankanın özensiz davrandığı hususu kanıtlanamadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davalı bankanın bilgilendirme yükümlülüğünü gereği gibi yerine getirmediğinden bahisle müterafik kusurlu kabul edilerek sonuca gidilmesi doğru olmamıştır. Açıklanan nedenlerle, mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmadığından davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, mahkeme kararının kaldırılmasına, bahse konu hata yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden davanın reddine dair karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK.’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE; İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/07/2019 Tarih 2014/483 Esas 2019/810 Karar sayılı kararın HMK 353(1)b-2 gereği KALDIRILMASINA;”Yerinde görülmeyen davanın REDDİNE” İlk derece mahkemesine ilişkin olarak; “Harçlar tarifesi uyarınca alınması gereken 80,70-TL karar ve ilam harcı peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına, 1.361,10-TL fazla harcın talep halinde davacıya iadesine,Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, Davalı tarafça yapılan 36-TL yargı giderinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine Davalı vekili için AAÜT uyarınca takdir olunan 11.767,75-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, Karar kesinleştiğinde ve talep halinde kullanılmayan gider avansının yatıran tarafa iadesine” Alınması gereken 80,70-TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 44,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30-TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına, İstinaf yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan 1.466,10-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine,Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın birer örneğinin taraflara tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 24/02/2022