Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/1978 E. 2020/571 K. 09.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1978
KARAR NO : 2020/571
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/06/2019
NUMARASI : 2018/1042 2019/620
DAVA: Sözleşmenin İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 09/06/2020
Davanın reddine yönelik hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA:Davacı vekili, kardeş olan tarafların daha önce dava dışı …. San. Ve Tic. A.Ş.’nin %50 oranında ortakları olduklarını, davalının müvekkili ile şirket hakkında icra takipleri başlattığını, müvekkilinin takiplerine iptaline ilişkin iki ayrı dava açtığını, davalının müvekkiline davalardan feragat etmesi halinde icra takiplerini kaldıracağını söylediğini, ancak müvekkili davalardan feragat etmesine rağmen davalının icra takiplerine devam ettiğini, bu kez müvekkilinden şirketteki %1 hissesini devretmesi halinde icra takiplerini kaldıracağını söylediğini, müvekkilinin de abisi olan davalıya güvenerek 25/08/2017 tarihinde %1 hissesini 47.500-TL bedelle devrettiğini, ancak davalının yine icra takiplerinden vazgeçmediğini ve 23/01/2018 tarihinde şirkete ait mallar üzerine fiilen haciz koydurduğunu, dolayısıyla 23/01/2018 tarihi itibariyle müvekkilinin iradesinin sakatlanarak davalının hileli davranışları, icra takibi ile korkutma çabaları sonucunda hataya düştüğünü anladığını, müvekkilinin hisse devri karşılığında 47.500-TL’yi dahi almadığını, TBK’nun 26 vd. m. uyarınca hisse devrinin geçersiz olduğunu, 27.m. uyarınca kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkansız olan sözleşmelerin hükümsüz olduğunu ileri sürerek müvekkilinin iradesinin sakatlanması(hata, hile, gabin) nedeniyle hisse devrinin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, zamanaşımı definde bulunduklarını, zira 25.08.2017 tarihli hisse devir sözleşmesi hiçbir vaade bağlanmadığı gibi, anında gerçekleştirilebilecek bir vaadin yerine getirilmeyeceğinin anlaşılmasının basiretli bir tacir için yaklaşık 5 ay zaman almasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, dolayısıyla sözleşmenin 1 yıl içinde iptalinin talep edilmediğini, ayrıca iradesinin sakatlandığını belirtmekte ise de bunun hangi yolla olduğunu açık bir şekilde belirtmediğini, kaldı ki irade sakatlık hallerinden hiçbirinin mevcut olmadığını, hisse devri yasa ve usule uygun olarak yapılmış olup iptalini gerektirir bir sebebin mevcut olmadığını, ayrıca davacının hisse devrinden önce değil sonra 15.09.2017 tarihinde açmış olduğu davalardan feragat ettiğini, yine davacının bir süredir şirketin işleyişine engel olmaya çalıştığını, bu nedenle 10.08.2017 tarihinde ortaklıktan çıkarma veya tasfiye konulu dava açıldığını, taraflar arasındaki yönetim krizini çözebilmek adına davacının 25.08.2017 tarihinde hür iradesi ile %1 hissesini bedelini almak suretiyle devrettiğini, davacının sözünü ettiği icra takiplerinin ise davacının şirketin iş ve ödemelerini kitlemesi nedeniyle müvekkilinin şahsi firmasının alacağına yönelik olarak başlatıldığını, davacının hisse devrinden sonra müvekkilinin takiplerden feragati olmadığı halde yaklaşık 1 ay sonra açtığı davalardan vazgeçmesinin ve 3 ay sonra müvekkiliyle kurucu üye olunan vakıfta müvekkili ve vakıf lehine işlemde bulunmasının iddiasının haksızlığını ortaya koyduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davanın Türk Borçlar Kanunu 30 maddesi gereğince hata nedeni ile şirket hisse devir sözleşmesini geçersizliğinin ve davacının dava dışı şirkette %50 oranında hissedar olduğunun tespiti istemine ilişkin olduğu, davacının hisse devir sözleşmesini 25/08/2017 tarihinde noterden yaptığı, bu tarihten itibaren dava tarihi olan 06/11/2018 tarihine kadar 1 yıldan fazla süre geçtiği, davacı vekili haciz tarihi olan 23/01/2018 tarihinde müvekkilinin hata yaptığını anladığını iddia etmiş ise de hata eylemini somutlaştırmadığından bildirilen tarihte hata eyleminin etkisinin nasıl ortadan kalktığının açıklanmadığı, dolayısıyla davacının iradesinin sakatlandığı andan itibaren zaman aşımı süresinin başladığının kabul edildiği, bu nedenle 1 yıllık zaman aşımı süresinin 25/08/2017 de başladığı ve bu tarihten itibaren dava tarihine kadar TBK 39 maddesi gereğince 1 yıllık sürenin tamamlandığı gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğundan davanın usulen reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 23.01.2018 tarihi itibariyle fiili haciz işlemi sonucu icra takiplerinin devam ettiğini öğrendiğini, dolayısıyla bu tarih itibariyle müvekkilinin iradesi sakatlanarak davalının hileli davranışı sonucu hisse devir sözleşmesi yaptığını öğrendiğini, 1 yıllık hak düşürücü sürenin bu tarihten itibaren başlatılması gerektiğini belirterek hükmün kaldırılmasını ve yeniden karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesini istemiştir.
GEREKÇE: Dava, anonim şirket hisse devir sözleşmesinin hile hukuksal nedenine dayalı olarak iptali istemine ilişkindir.Davacı, davalı ile dava dışı …San. Ve Tic. A.Ş.’nin %50 oranında ortakları olduklarını, ancak davalının kendisi ve şirket hakkında icra takipleri başlattığını, davalının kendisinden şirketteki %1 hissesini devretmesi haline icra takiplerinden feragat edeceğini bildirdiğini, kendisinin %1 hissesini davalıya devrettiğini, ancak daha sonra icra takiplerinden feragat edilmediğini, bu şekilde kandırıldığını öğrendiğini ileri sürmüş; davalı ise hisse devrinin herhangi bir şarta bağlanmadığını, davacının hür iradesi ile bedelini almak suretiyle hissesini devrettiğini savunmuş; ilk derece mahkemesince yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir. Dava dilekçesinde hata,hile, gabin hukuksal nedenlerinin tamamına dayanılmış ise de, HMK 33.m. uyarınca hukuki nitelendirme hakime ait olup davacının iddiasından hile (aldatma)hukuksal nedenine dayandığı kabul edilmiştir. Hile (aldatma) TBK 37.maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir. Aynı yasanın 39.m. uyarınca ise yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır. Aldatma veya korkutmadan dolayı bağlayıcılığı olmayan bir sözleşmenin onanmış olması, tazminat hakkını ortadan kaldırmaz. Anılan hükümde belirtilen sürenin hak düşürücü süre olduğu anlaşılmaktadır.Somut olaya döndüğümüzde hisse devri 25.08.2017 tarihinde yapılmış ise de, davacı 23.01.2018 tarihinde icra takibinde şirkete ait mallara ilişkin fiili haciz yapılması üzerine davalının icra takiplerinden feragat etmediğini, dolayısıyla aldatıldığını öğrendiğini ileri sürmüş olup, dosya kapsamında davacının 23.01.2018 tarihinden daha önceki bir tarihte hileden(aldatma) haberdar olduğuna dair bilgi veya belgeye de rastlanılmamıştır.O halde ilk derece mahkemesince iş bu davanın 1 yıllık hak düşürücü sürede açıldığının kabulü ile işin esasına girilip bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, HMK 353(1)a-4 m. uyarınca hükmün kaldırılmasına dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1042 Esas – 2019/620 Karar sayılı 20/06/2019 tarihli kararının, HMK.’nun 353(1)a-4 gereği KALDIRILMASINA; “Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine”İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan 44,40-TL peşin istinaf karar harcının kendisine iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile, HMK.’nın 353(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere karar verildi. 09/06/2020