Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/1939 E. 2019/1351 K. 04.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1939
KARAR NO : 2019/1351
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 19. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/05/2019
NUMARASI : 2019/246 E.-2019/172 K.
DAVA : Tazminat(Ticari Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 04/11/2019
Davanın usulden reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü.
DAVA: Davacı vekili, taraflar arasında akdedilen sözleşmeler uyarınca müvekkilince üretilecek cihazların pazarlama ve satışının davalı tarafında gerçekleştirileceğini, satılan ürünlere destek ve yazılım hizmeti verileceğini, sözleşmenin 20.11.2020 tarihinde sona ereceğini, sözleşme uyarınca müvekkiline 1 yıllık öncelik süresi olarak tanımlanan bir tek elden satış hakkı tanındığını, ancak davalı tarafından yeterli sayıda ürün alımı yapılmaması halinde öncelik hakkının kendiliğinden sona ermiş sayılacağını, öncelik süresinin koşullarının 06.11.2015 tarihinde oluştuğunu ve sürenin başladığını, buna göre sürenin 06.11.2016 tarihinde dolacağını, davacının bu sürenin halen yürürlükte olduğu kanaatinde olduğunu,ancak bunun doğru olmadığını, müvekkilinin öncelik süresi içinde satış yetkini aşmadığını, 3.kişilere ürün satışı gerçekleştirmediğini, davalının müvekkilinden kurulan cihazlara ilişkin komisyon ödemesi ve özel projelerden kaynaklanan gelir payı ödemesi de talep ettiğini, ancak bu taleplerin de haksız olduğunu, öte yandan davalının sözleşmeyi ihlal ederek satın alma adetlerine aykırı alımlar yaptığını, olabildiğince fazla ürün satma taahhüdünü de yerine getirmediğini, bu nedenlerle müvekkilinin zarara uğradığını ileri sürerek *müvekkilinin taraflar arasındaki sözleşmeleri ihlal etmediğinin ve öncelik süresinin sona erdiğinin tespitine, *müvekkili tarafından gerçekleştirilmiş bir sözleşme ihlali bulunmadığından müvekkilinin sona ermiş olan öncelik süresi içinde satış yetkisini aşmadığının ve bu itibarla davalının mahrum kaldığı bir kârın bulunmadığının tespitine, *müvekkilinin bankacılık uygulamasından doğan herhangi bir komisyon borcu bulunmadığının tespitine, *müvekkilinin özel projeler sebebiyle davalıya özel gelir payı borcu olmadığının tespitine, *fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ve şimdilik 10.000-TL talepleri olmak kaydıyla, davalının sözleşme uyarınca alım adetlerine aykırı davranması nedeniyle eksik alım yapılan dönemler bakımından müvekkilinin maruz kaldığı toplam zararın tahakkuk eden faiziyle davalıdan tahsiline, davalının kendisine yönlendirilen satış potansiyelinin çok azını değerlendirmesi, satışları artırmak için çaba sarfetmemesi, bu nedenle müvekkilinin özel gelir payı tahsil edememesi ve ürünün piyasada tanınırlığını artıramaması nedeniyle maruz kaldığı maddi-manevi zararların davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, davacının arabuluculuk yoluna başvurmadan açtığı bu davanın usul ve yasaya aykırı olduğunu, ayrıca davacının iddia ve taleplerinin haksız olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davacı tarafça iş bu dava açılmadan önce arabuluculuk faaliyetine başvurulduğunun belirtilmediği, buna ilişkin olarak arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanak aslının veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğinin sunulmadığı, davacının ara buluculuğa başvurmadan doğrudan karşı dava olarak dava açtığı açıkça gerekçesiyle davanın Arabulucuk Kanununun 18/A-2. Maddesi ile HMK’nun 115/2. maddesi hükmü uyarınca dava şartı yokluğundan usulden reddine gereğince karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-İlk derece mahkemesinin, taraflarınca açılan karşı davanın tefrikine ilişkin ara kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu ara karara karşı esas hükümle birlikte istinaf kanun yoluna başvuru haklarının saklı tutulduğunu,2-Karşı davada alacak ve tazminat talepleri yanında menfi tespit taleplerinin de olduğunu, alacak ve tazminat talepleri yönünden istinaf yoluna başvurmadıklarını, ancak menfi tespit talepleri yönünden arabuluculuğa başvuru zorunluluğunun bulunmadığını, mahkemenin alacak ve tazminat talepleri yönünden kararı ne olursa olsun menfi tespit talepleri yönünden davayı esastan incelemeye devam etmesi gerektiğini belirterek hükmün kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Dava, ticari satım sözleşmesine aykırı davranıldığı iddiasıyla oluşan maddi-manevi zararın tazmini istemine ilişkindir.6100 sayılı HMK’nın 114/1 maddesinin birinci fıkrasında, tüm davalar bakımından geçerlilik taşıyan dava şartlarının neler olduğu hususu açıkça hükme bağlanmış, HMK 114/2 maddesinde ise diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümlerin saklı olduğu belirtilmiştir. 7155 sayılı Kanun ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na eklenen ve 01/01/2019 tarihinde yürürlüğe giren 5/A maddesi ile getirilen “Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. ….” hükmü uyarınca konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkındaki ticari davalarda dava açmadan önce arabuluculuğa başvurmak zorunlu hale getirilmiş, yani arabuluculuğa başvurmak dava şartı haline getirilmiş bulunmaktadır.Somut olayda, 27.12.2018 tarihinde açılan asıl davada davacı ….A.Ş. vekili, taraflar arasında akdedilen sözleşmelere göre davalı ….A.Ş. tarafından üretilen ve serbest bölgeye getirilen malların davacı tarafından satın alınacağını ve ithal edildikten sonra davalıya geri satılacağını, davacıya belirli süre ile (öncelik süresinde) münhasır satış yetkisi verildiğini ve davalının başkalarına ürün tedarikinin yasaklandığını, ancak halihazırda taraflar arasında öncelik süresinin ne şekilde yorumlanması ve hangi tarihe kadar devam etmesi hususunda ihtilaf yaşandığını, öncelik süresinin sözleşme süresinin sonuna kadar devam etmesi gerektiğini, ancak davalının sözleşmeyi açıkça ihlal ettiğini ve öncelik süresi içinde kendisine tanınan ürün satış yetkisini aşarak 3.şahıslara ürün satışı gerçekleştirdiğini, bu şekilde davacının zarara uğramasına neden olduğunu, zira aslında davacı tarafından satılması gereken ürünlerin 3.şahıslarca satılması nedeniyle davacının elde edeceği kârdan mahrum kaldığını, söz konusu müspet zararın tazmini gerektiğini, ayrıca sözleşme uyarınca davalının öncelik süresi içinde ve bu süre dolduktan sonra kurulan cihazlara ilişkin komisyon ödemesi gerektiğini, yine davalı tarafından geliştirilen özel projeler sebebiyle tahakkuk eden gelir payının da tazmini gerektiği ileri sürerek tüm bu zarar kalemlerinin hesaplanarak ödenmesi talep etmiştir.08.03.2019 tarihinde yasal sürede açılan iş bu karşı davada ise davacı …A.Ş. vekili, sözleşme uyarınca müvekkiline 1 yıllık öncelik süresi olarak tanımlanan bir tek elden satış hakkı tanındığını, ancak davalı tarafından yeterli sayıda ürün alımı yapılmaması halinde öncelik hakkının kendiliğinden sona ermiş sayılacağını, davacının bu sürenin halen yürürlükte olduğu kanaatinde olduğunu,ancak bunun doğru olmadığını, müvekkilinin öncelik süresi içinde satış yetkini aşmadığını, 3.kişilere ürün satışı gerçekleştirmediğini, davalının müvekkilinden kurulan cihazlara ilişkin komisyon ödemesi ve özel projelerden kaynaklanan gelir payı ödemesi de talep ettiğini, ancak bu taleplerin de haksız olduğunu, öte yandan davalının sözleşmeyi ihlal ederek satın alma adetlerine aykırı alımlar yaptığını, olabildiğince fazla ürün satma taahhüdünü de yerine getirmediğini, bu nedenlerle müvekkilinin zarara uğradığını ileri sürerek *müvekkilinin taraflar arasındaki sözleşmeleri ihlal etmediğinin ve öncelik süresinin sona erdiğinin tespitine, *müvekkili tarafından gerçekleştirilmiş bir sözleşme ihlali bulunmadığından müvekkilinin sona ermiş olan öncelik süresi içinde satış yetkisini aşmadığının ve bu itibarla davalının mahrum kaldığı bir karın bulunmadığının tespitine, *müvekkilinin bankacılık uygulamasından doğan herhangi bir komisyon borcu bulunmadığının tespitine, *müvekkilinin özel projeler sebebiyle davalıya özel gelir payı borcu olmadığının tespitine, *fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ve şimdilik 10.000-TL talepleri olmak kaydıyla, davalının sözleşme uyarınca alım adetlerine aykırı davranması nedeniyle eksik alım yapılan dönemler bakımından müvekkilinin maruz kaldığı toplam zararın tahakkuk eden faiziyle davalıdan tahsiline, davalının kendisine yönlendirilen satış potansiyelinin çok azını değerlendirmesi, satışları artırmak için çaba sarf etmemesi, bu nedenle müvekkilinin özel gelir payı tahsil edememesi ve ürünün piyasada tanınırlığını artıramaması nedeniyle maruz kaldığı maddi manevi zararların davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Asıl davanın görüldüğü ilk derece mahkemesinin 2018/960 E. sayılı dosyasında, 13.05.2019 tarihli 3 nolu ara karar ile, karşı davanın o davadan tefriki ile mahkemenin yeni esasına kaydına karar verilmiş ve iş bu esasına kaydedilmiştir. Söz konusu ayırma kararının usul ve yasaya aykırı olup olmadığı hususu, ancak o dava sonucunda verilecek esas hükümle birlikte istinaf konusu edilebilecektir. Görüldüğü üzere, karşı davadaki menfi tespit talepleri, tamamen asıl davaya cevap mahiyetinde hususlar olup, asıl davada zaten değerlendirilecektir. Dolayısıyla ayrı bir dava konusu teşkil etmeyeceği açık olup, davacının bu taleplerinde hukuki yararı bulunmamaktadır. Kaldı ki söz konusu talepler harçlandırılmamıştır. Dolayısıyla iş bu (karşı) davanın esasında sadece tazminat istemine ilişkin olduğunun kabulü gerekir ki, bu durumda arabuluculuk dava şartına tâbi olacağı açıktır. Öte yandan davacının menfi tespit talepleri de olduğu kabul edilse dahi, bu talepler yönünden davanın tefriki doğru olmayacağından, bu davanın her durumda arabuluculuk dava şartına tâbi olduğunun kabulü gerekir.O halde ilk derece mahkemesince iş bu davanın tazminat istemli olduğunun kabulü ile, arabuluculuk dava şartı gerçekleşmediğinden davanın usulden reddinde bir isabetsizlik görülmemiş, açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Peşin harcın karar harcına mahsubuna başkaca harç alınmasına yer olmadığına,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nun 353(1).a maddesi uyarınca kesin olmak üzere karar verildi. 04/11/2019