Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1664
KARAR NO: 2022/102
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/03/2019
NUMARASI: 2015/242 Esas 2019/226 Karar
DAVA: İtirazın İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/01/2022
Davanın reddine ilişkin kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; dava dışı … ile müvekkili arasında akdedilen temlik sözleşmesi ile … ile temlik eden banka arasında akdedilen genel kredi sözleşmelerinden kaynaklanan alacağın müvekkiline temlik edildiğini,asıl borçluya banka tarafından kredi kullandırıldığını, davalının da sözleşmeyi müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığını, davalı borçlunun kefalet limiti itibarı ile borcun tamamından sorumlu olduğunu, kredi borcunun ödenmemesi üzerine 31.12.3013 tarihli ihtarname ile hesabın kat edildiğinin bildirildiğini, ihtarnameye rağmen borç ödenmediğinden İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyası üzerinden ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takibe başlandığını, ayrıca davalı-borçlu hakkında tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla İstanbul …. İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasından genel haciz yoluyla yasal takibe geçildiğini, davalının haksız itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek, davalının itirazının iptali ile davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; davanın zaman aşımına uğradığını, sözleşmede kefilin el yazısı bulunmadığından kefaletin geçerli olmadığını, sözleşmenin haksız şart içeren hükümleri nedeniyle genel işlem koşulları denetimi yapılması gerektiğini, kat ihtarının usulsüz tebliği nedeniyle temerrüt oluşmadığını, müvekkilinin imzasının bulunduğu 04.07.2011 tarihli genel kredi sözleşmesinden sonra 04.01.2012 tarihi itibariyle hisse devri ile borçlu şirket ortaklığından ayrıldığını, daha sonra akdedilen 06.02.2012 ve 07.11.2012 tarihli sözleşmelerde müvekkilinin imzasının bulunmadığını, takip ve dava konusu alacak kalemlerinin müvekkilinin imzasının bulunduğu sözleşmeden kaynaklanmadığını, ayrıca krediden kaynaklanan ödemelerin eksik beyan edildiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; temlik eden banka ile dava dışı kredi asıl borçlusu arasında 04/07/2011 tarihli genel kredi sözleşmesi akdedildiği, davalı ile dava dışı …’in bu sözleşmede kefalet imzasının bulunduğu, sözleşme limiti 150.000-TL tutarlı olduğu, temlik veren bankanın dava dosyasına ibraz edilen kayıtlarına göre 19.01.2012 tarihi itibariyle dava dışı asıl boçlu şirket tarafından 04/07/2011 tarihli genel kredi sözleşmesi gereğince kullanılan herhangi bir kredi bulunmadığı, davalının dava dışı asıl borçlu … firmasındaki hisselerini devrederek 05.01.2012 tarihli ortaklar kurulu kararı ile ortaklıktan ayrıldığı, temlik eden banka ile dava dışı kredi asıl borçlusu … arasında 06/02/2012 tarihli 2. genel kredi sözleşmesinin akdedildiği, dava dışı …’in aynı limitle bu sözleşmeye kefil olduğu, ancak davalı …’ın bu sözleşmede kefaleti bulunmadığı, temlik eden banka tarafından dava dışı kredi asıl borçlusuna 06/02/2012 tarihli genel kredi sözleşmesi gereğince 09.12.2012, 21.03.2013, 22.03.2013, 11.04.2013, 12.04.2013, 25.04.2013 ve 02.05.2013 tarihlerinde takibe konu kredilerin kullandırıldığı, davalının kefalet imzası bulunmayan sözleşmeler nedeniyle kullandırılan krediden doğan borçtan davalının sorumlu olmayacağı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davacı vekili; davalının 2012 yılında şirket ortaklığından ayrılmasının 2011 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamında sorumluluğunu sona erdirmeyeceğini, davalının 04.07.2011 tarihli kredi sözleşmesini kefil olarak imzalayarak dava dışı firmanın 150.000-TL’ye kadar doğmuş doğacak her türlü borçlarını müteselsil kefil sıfatıyla ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, davalının sorumluluğunun şirket ortaklığından değil, genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığını,ankanın yeni kullandırımında ek sözleşme imzalatmasının davalı kefilin 2011 tarihli sözleşme ile kabul ve taahhüt ettiği sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağını, bu sözleşmenin 23 ve 43. maddeleri gereğince davalının, 04.07.2011 tarihli sözleşmeden sonra akdedilen diğer kredi sözleşmelerine bağlı olarak dava dışı şirkete kullandırılan kredilerden sorumlu olduğunu, cari hesap şeklinde işleyen, birbirine bağlı genel kredi sözleşmelerinde borcun bu tarihte sıfırlanmış olmasının kefalet sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı hususunun Yargıtay kararları ile de sabit olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağa dayalı takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir. Kefalet sözleşmesi, alacaklı ile kefil arasında kurulan ve alacaklıya kişisel güvence sağlayan bağımsız nitelikte bir borç ilişkisidir. Kefalet sözleşmesi kişisel bir teminat sözleşmesidir. Diğer sözleşmeler gibi kefil ile alacaklının karşılıklı ve birbirine uygun iradelerinin birleşmesi ile meydana gelir. Bu sözleşme ile kefil, asıl borçlunun borcunu alacaklıya karşı ifa edememesi tehlikesini kişisel olarak üstlenmektedir. Müteselsil kefil kendi temerrüdünün sonuçlarından sorumlu olup, kefilin temerrüdü için hesap kat ihtarının tebliğ edilmesi gereklidir. Kefiller, kendi temerrüdünün sonuçlarından kefalet limiti kapsamında asıl borçlunun borcu kadar sorumludur. Somut olayda; temlik eden banka ile dava dışı asıl borçlu … firması arasında 150.000-TL limitli 04.07.2011 tarihli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, bu sözleşmeyi davalının da müteselsil kefil olarak imzaladığı, davalının 05.01.2012 tarihinde asıl borçlu şirket ortaklığından ayrıldığı, sonrasında yine aynı borçlu ile temlik eden banka arasında 06.02.2012 ve 07.11.2012 tarihli genel kredi sözleşmelerinin imzalandığı, ancak davalının sonradan imzalanan işbu sözleşmelerde kefaletinin bulunmadığı, sonraki sözleşmelerde imzası bulunan dava dışı kefil …’e ait taşınmaz üzerine de 22.10.2012 tarihinde banka lehine teminat olarak ipotek konulduğu anlaşılmaktadır. Hükme esas alınan 12.10.2018 tarihli bilirkişi raporunda; icra takibine konu , temlik eden banka tarafından 09.12.2012, 21.03.2013, 22.03.2013, 11.04.2013, 12.04.2013, 25.04.2013 ve 02.05.2013 tarihlerinde kullandırılan tüm kredilerin, davalının kefalet imzası bulunmayan 06.02.2012 ve 07.11.2012 tarihli genel kredi sözleşmeleri kapsamında kullandırıldığı, davalının şirket ortaklığından ayrılışından sonra dava dışı …’in kefaleti ve bu kişi tarafından verilen ipotek ile birlikte banka ile borçlu şirketin yeni şartlarla ve daha yüksek limitlerle yeni bir kredi ilişkisine girdiği, kredilerin de bu çerçevede kullandırıldığı, davalının kefalet imzası bulunmayan sözleşmeler öncesinde şirketin temlik eden bankaya kredi borcunun bulunmadığı tespit edilmiştir. Şirket ortaklığından ayrılmış olmak müteselsil kefaleti sona erdirir bir neden olarak kabul edilemez. Davalının müteselsil kefaletinden dönmesi de sözkonusu değildir. Ancak davalının kefalet imzasının bulunduğu kredi sözleşmesi mevcut ve aynı sözleşmeye dayalı olarak davalı kefilin sorumluluğu devam ederken, davacı bankanın yeni kredi sözleşmeleri düzenlemesi nedeniyle, iradesinin önceki sözleşmenin devamı değil, yeni sözleşme yapmak olarak yorumlanmalıdır. Zira takip ve dava konusu tüm krediler davalının imzasının bulunmadığı yeni sözleşmeler kapsamında kullandırıldığı belirlenmiştir.Bu nedenle davalının imzasının bulunmadığı yeni sözleşmelerin önceki sözleşmenin devamı olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Bu durumda davalının kefalet imzasının bulunduğu sözleşme kapsamında doğan bir borç bulunmadığı,icra takibine konu borcun davalının kefalet imzasının bulunmadığı sonraki sözleşmelerden kaynaklandığının belirlenmesi karşısında davalının dava konusu borçtan sorumlu tutulamayacağı yönündeki hükümde isabetsizlik görülmemiştir. (emsal Yargıtay 19. HD’nin 2018/695 esas, 2019/5550 karar sayılı ilamı aynı yöndedir.). Açıklanan nedenlerle,istinaf nedenleri yerinde olmayan davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, davalı tarafından yapılan 9-TL posta masrafının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 362(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.25/01/2022