Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/1581 E. 2021/1735 K. 25.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1581
KARAR NO: 2021/1735
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/03/2019
NUMARASI: 2015/966 2019/357
DAVA: İtirazın İptali
BİRLEŞEN İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN 2016/178 ESAS SAYILI DOSYASI
DAVA: Portföy Tazminatı
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/11/2021
Taraflar arasında görülen dava neticesinde asıl davanın kabulü birleşen davanın reddine ilişkin verilen kararların asıl davada davacı ,birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
ASIL DAVA: Davacı vekili; müvekkil şirketin İtalya’da faaliyet gösteren kimyasal ürünler üreten bir firma olduğunu, ticari ilişki çerçevesinde davalı şirkete kimyasal ürünler satıldığını, ticari ilişkiden doğan cari hesap alacağı toplamının 564.360,14-euro olduğunu, bu alacak tutarının, davalı şirketten Kadıköy … Noterliği’nin 02.04.2015 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnameyle talep edildiğini ancak davalının borcunu ödememesi üzerine davalı aleyhine İst. Anadolu … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası üzerinden takibe geçildiğini, itiraz üzerine takibin durduğunu öne sürerek itirazın iptaline ve %20’den aşağı olmamak üzere davalının icra inkar tazminatına mahkumiyetine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ASIL DAVAYA CEVAP: Davalı vekili; müvekkil şirketin deri kimyasalları pazarlama işi ile iştigal ettiğini, 1997 yılından bu yana davacı ile devam eden ticari ilişkisi olduğunu ve davacıya ait ürünlerin Türkiye pazarındaki satış ve pazarlanması bakımından müvekkiline distribütörlük/ tek satıcılık hakkı veren bir sözleşme ilişkisinin mevcut bulunduğunu, davacının, takibe dayanak yaptığı 20.03.2015 tarihli cari hesap ekstresindeki faturaların ödendiğini, sadece 22.11.2013 tarih 1.200-Euro tutarlı faturanın müvekkili kayıtlarında olmadığını, böyle bir mal alımının da yapılmadığını, davacıya borcunun olmadığını savunarak davanın reddine ve %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini savunmuştur.
BİRLEŞEN DAVA: Birleşen İst.Anadolu 9. ATM’nin 2016/178 Esas sayılı dosyada; davacı vekili, müvekkili şirket ile davalı arasında 1997 yılından başlayarak 2015 yılı ekim ayı ortalarına kadar devam eden davalıya ait ürünlerin Türkiye pazarındaki satış yetkisi verildiği ,distribütörlük/ tek satıcılık hakkı veren bir sözleşme ilişkisi mevcut olduğunu, 2015 yılı başından itibaren davalı şirket tarafından anılan sözleşme ilişkisine aykırı biçimde müvekkili şirketin siparişlerine cevap verilmediğini,davalı şirket ortaklarından …’nin kurucusu ve hisselerinin tümünün maliki olduğu müvekkili şirkete yaklaşık 200 metre mesafede … Ltd Şti ünvanlı bir şirket kurulduğunu ve bu şirket üzerinden müvekkilinin portföyünde bulunan müşterilerine fiyat teklifi gönderildiğini, davalı şirkete ihtar gönderilerek siparişlerin gönderilmesi aksi halde distribütörlük sözleşmesinin feshedileceğinin ihtar edildiğini, davalı tarafından verilen cevapta distribütörlük ilişkisi bulunmadığının belirtildiğini ve taraflar arasında sadece cari ilişkisi bulunduğu iddia edilerek cari hesap alacağının ödenmesinin talep edildiğini, bununla da yetinilmeyerek müvekkili aleyhine İst. Anadolu … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasından alacak iddiası ile icra takibi de yapıldığını, müvekkilinin takibe itiraz ettiğini, davalınınu haksız eylemleri neticesinde sözleşmenin fesih edildiğini , gönderilmeyen mallar nedeniyle ekonomik bir değerin kalmadığını ve ciddi miktarda malın da müvekkili şirket deposunda kaldığını, müvekkilinin bu nedenle büyük zarara uğradığını belirterek distribütörlük anlaşmasının haklı feshi nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 1.058.463-euro müşteri (portföy) tazminatı ve müvekkilinin elinde kalan malların değeri olan 72.122-euro olmak üzere toplam 1.130.585- euro’nun davalıdan faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVAYA CEVAP: Davalı vekili ; taraflar arasında imzalanmış hiçbir yazılı sözleşme ve herhangi bir yetki şartı anlaşması mevcut olmadığını, MÖHUK 40 madde ve HMK 6. madde hükümleri gereğince davanın görüleceği yerine davalı şirketin ikametgahının bulunduğu İtalya/ Pisa mahkemeleri olduğunu, bu nedenle davanın yetki bakımından reddi gerektiğini, davacının davalıdan kimyevi boya maddesi satın alarak Türkiye’ye ithal ettiğini, taraflar arasındaki ticari ilişkinin alım-satım ilişkisinden başka bir özellik taşımadığını, taraflar arasındaki ilişkinin distribütörlük olarak nitelendirilmesinin gerçek dışı olduğunu, davacının talebinin hukuki dayanağı olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI: Asıl davada, davanın kabulü ile; icra takibine konu alacağın taraflar arasındaki cari hesap ilişkisine dayandığı,davalının kendi ticari defterlerine göre takip tarihi itibariyle davacı …’ya 575.999,42-euro borçlu olduğu, davacının talep ettiği 564.360,14 -euro`nun davalı şirket ticari defterlerinde tespit edilen tutardan daha düşük olması nedeniyle davacının 564.360,14-euro alacaklı olduğundan itirazın iptali ile takibin devamına ,likit alacak nedeniyle alacağın % 20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline hükmedilmiştir. Birleşen davada, taraflar arasında münakit, “süresi, konusu ve şartları” önceden belirlenmiş, üreticiyle tek satıcı arasındaki ilişkileri düzenleyen çerçeve niteliğinde, denetime elverişli “herhangi bir sözleşme” olmadığı, süreklilik arz eden “dış alımlardan” hareketle; “üreticinin veya ihracatçının malları satın alan ithalatçıyla arasında inhisarî – distribütörlük anlaşmasına dayalı (üreticinin, mamullerin tamamını veya bir kısmını belirli bir coğrafi bölgede satmak üzere tek satıcıya göndermeyi; buna karşılık, tek satıcının da sözleşme konusu malları kendi ad ve hesabına satarak malların sürümünü arttırmak için faaliyette bulunma yükümlülüğünü üstlendiği) “münhasır – tek satıcılık sözleşmesi” olduğu (ve bu sözleşme kapsamında davalının edimini yerine getirmediği için davacının kazanç kaybını telafi etmesi veya belli bir miktara kadar tazminat ödemesi ya da sevk ettiği malların kalan kısmını geri alması gerektiği) sonucuna ulaşılamayacağı gerekçesi ile birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Asıl dava davalısı/ birleşen dava davacısı vekili ; icra takibinde, takip alacaklılarının, takip konusu ettikleri alacak iddialarının dayanağı olarak takip talebinde gösterdikleri hususlarla açık ve kesin olarak bağlı olduğunu, bu sebeple de borçluların itirazları sonrasında açtıkları davalarda, takip taleplerinde yer alan alacağın dayanağına ilişkin hususlar dışında başka hususlara dayanamayacağını, nitekim yerleşik Yargıtay içtihatlarıın da bu yönde olduğunu, 28/07/2016 tarihli dilekçe ekinde sureti bulunan Yargıtay HGK’nun 14/12/2011 tarih ve 2011/19-617 Esas-2011/749 Karar sayılı kararının bunlara bir örnek olduğunu, davacı tarafın açıkça bu yasağa aykırı hareket ettiğini, takip talebinde dayanak gösterilen ihtarnamede talep edilen alacak ile 20/03/2015 tarihli cari hesap ekstresindeki alacağın da aynı olduğunu,TTK’nın 89/2 hükmüne göre cari hesap sözleşmesinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağının düzenlendiğini, birleşen dava yönünden, tek satıcılık sözleşmesinin yazılı olması zorunlu olmayıp, sözlü olarak yapılmış olmasının da mümkün olduğunu, fiili olarak da yapılabileceğini ,10/05/2017 tarihli celseden sonra firmalara yazılan müzekkerelere cevaben bu firmalarca dosyaya gönderilen yazıların içeriklerine bakıldığında durumun böyle olduğunun net olarak anlaşıldığını, bu delillerin ve ayrıca tarafların ticari defterlerindeki kayıtların da tek satıcılık sözleşmesinin diğer iki unsuru olan tekel hakkı tanıma ve sürekli bir sözleşme olması unsurlarının somut olayda mevcut olduğunu, Mahkemenin bu cevabı yazıları hiç değerlendirmediğini, uzun yıllarca süreklilik arz eden mal alışverişinin bir tek satıcılık ilişkisi bulunduğunu teyit ettiği gerçeğini görmezden gelmesi ve bu sürekliliğin tek satıcılığa işaret etmeyeceği gibi hukuka açıkça aykırı bir kabulü ortaya koymasının başka bir bilirkişi incelemesi yapılmamasına ve davanın reddine karar verilmesinin kabul edilemez bir durum olduğunu, distribütörün sözleşmeyi haklı feshi halinde, yatırımını geri alması için makul bir süre tanınması durumu olmayacağı için fiili bir zarar oluştuğunu, bu zararın da TTK’nın 122. maddesinde düzenlenen tazminat ile telafi edileceğini,elinde kalan mallar nedeniyle de zararının bulunduğunu belirterek; kararın kaldırılarak asıl davanın reddine ve takip tarihinden önce ödenen fatura bedelleri için kötü niyetle icra takibi yapan davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini, birleşen dava bakımından yeniden inceleme yapılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Asıl Dava; İ.İ.K.nun 67. maddesi hükmüne dayalı olarak açılmış olup; davacı alacaklının İstanbul Anadolu … İcra Dairesinin … esas sayılı takip dosyası ile davalı borçlu aleyhine başlattığı ilamsız takibe (taraflar arasındaki alım- satım ticari ilişkisinden doğan, 20.03.2015 tarihli açık hesap ekstresinde gösterilen 564.360,14-euro fatura alacakları bakiyesi ile Kadıköy … Noterliğinin 02.04.2015 tarihli … yevmiye numaralı ihtarname konusu 756.316,44-euro fatura alacağı bakiyesinden kaynaklanan, 564.360,14-euro asıl alacağa davalının vaki itirazlarının iptali istemine ilişkindir. Birleşen dava; tek satıcılık sözleşmesinin varlığı ve birleşen dava davalısının sözleşmeye aykırı davranmış olması nedeniyle birleşen dava davacısı tarafından sözleşmenin haklı nedenle feshedildiği iddiası ile 1.058.463-euro portföy tazminatı ile elde kalan mallar nedeniyle uğranılan 72.122-euro maddi zararın faizi ile tazmini istemine ilişkindir. Asıl dava açısından; İstanbul Anadolu …İcra Dairesinin … sayılı takip dosyasında davacının davalı hakkında başlattığı ilamsız icra takibinde 564.360,14-euro açık hesap alacağının tahsilini talep ettiği, takibin sebebinin 20.03.2015 tarihli açık hesap ekstresinde gösterilen 564.360,14-euro bedelli fatura alacakları bakiyesi ile Kadıköy … Noterliğinin 02.04.2015 tarihli … yevmiye numaralı ihtarname konususu 756.316,44- euro alacağın bakiyesi olarak gösterildiği anlaşılmaktadır. Davacı tarafından davalıya hitaben düzenlenen ihtarname ile davacı kayıtlarına göre mezkur faturaların vadesinin geçtiği ve halen ödenmediği belirtilerek 21 adet fatura bedelinden dolayı 756.316,44- euro alacak bulunduğu belirtilmiş, söz konusu faturaların 2013 ve 2014 yıllarında düzenlendikleri, ihtarnamede listelenerek tarih ve miktarlarına da yer verildiği anlaşılmıştır. Davacı tarafça, davalı şirket ile devam eden ticari ilişkiden doğan ödemeler düşüldükten sonra bakiye alacağın mevcut olduğu takip talebinde borcun dayanağı olarak 21 adet fatura gösterilmiş ve listelenen faturalardan dolayı alacaklı olduğu bildirilerek bakiyesinin tahsili talep edilmiştir. İki kişinin herhangi bir hukuki sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesidir, bu sözleşme yazılı yapılmadıkça geçerli olmaz hükmü karşısında taraflar arasında cari hesap sözleşmesinin bulunmadığı, davacının tek taraflı düzenlediği faturalar ile davalı tarafa açık hesap bakiyesi belirleyerek ilettiği, iletilen ihtar içeriklerinin davalı tarafından kabul edilmediği, alacağın davacı açık hesap fatura alacağından kaynaklandığının kabulü gerekmiştir. Davalı ise alacaklıya takip talebinde belirtilen faturalardan kaynaklanan borcunun bulunmadığını, dayanak 20 adet faturaya konu alınan tüm malların bedelinin davacıya ödendiğini ve 1.200-euro bedelli faturanın kendi kayıtlarında bulunmadığını savunmuştur. Borcun ödendiğinin davalı tarafından savunulduğu anlaşılmakla ödemeye dair davalı ispat yükünü üzerine almış ancak faturaların ödenmediği davacı tarafından savunulmakla; itirazın iptali davası olan iş bu davada itiraza konu 1.200,00-EURO bedelli açık fatura açısından ve bedeli ödenmediği davacı tarafından ileri sürülen diğer 20 adet faturadan doğan davacı alacağının varlığını ispat yükü davacı üzerinde kalmıştır. Dosya kapsamına toplam tutarı 755.183,30-euro olan 20 adet gümrük beyannamesi örneği, işleme aracılık eden bankalardan gelen cevabi yazılar ve ekindeki döviz transfer dekontları ile birlikte incelenmiş ve davacının davanın dayandığı icra takibine cari hesap alacağı olarak konu ettiği fatura muhteviyatı ürünlerin muhtelif tarihlerde davalı tarafından “peşin ödeme”, “vesaik mukabili ödeme” ve “mal mukabili ödeme” şekilleriyle ithal edildiği, gümrük işlemleri ikmal edilen ürünlerin vergilerinin ödenip millileştirildiği (yani Serbest Dolaşıma Giriş Rejimi`ne tabi tutulduğu) ve beyanname kapsamı ürün bedellerinin tamamının (transfer dekontlarına göre 35.570-€. fazlasıyla) işleme aracılık eden (gümrük formalitelerinin ikmali sırasında bedelin ödenmiş olması şartı aranmayan “mal mukabili” işlemlerin bir kısmının, gümrük beyannamesinde kayıtlı banka yerine, beyannamenin tescil ettirildiği tarihten sonra döviz transferini yapan) bankalar kanalıyla davacının hesabına transfer edildiği belirlenmiş, davalının 20 adet fatura ile ilgili olarak ödemede bulunduğu, davalının takip dosyasındaki itirazında bu yönden haklı olduğu, 1.200-euro bedelli bir adet faturaya ilişkin de alacağın ispatlanamadığı anlaşılmaktadır. Uyuşmazlığın eldeki itirazın iptali davasında incelemenin takip ve dava konusu faturalarla sınırlı olarak mı yoksa taraflar arasındaki tüm ticari ilişki değerlendirilerek mi yapılması gerektiği noktasında toplandığı anlaşılmaktadır. İtirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir. İtirazın iptali davalarında takipde dayanılmayan bir belgeye dayanılması mümkün değildir. Davacının takip talebinde yazılı olduğu üzere alacak talebini açıkça takip eki belgede de belirtildiği üzere ödenmeyen faturalara dayandırdığı anlaşılmaktadır. Davacı vekili ticari defterlerinde cari hesap nedeniyle alacaklı olduğunu, takibin sadece 21 adet faturaya özgülenmediğini ileri sürmüş ise de takipte 21 adet faturadan kalan bakiye istenilmiştir. Takip dayanağı faturalar 2013 ve 2014 yıllarına ilişkin olup, faturaların peşin satış yöntemi ile satılan mallara ilişkin olarak düzenlendiği belirlenmekle davacının takipte dayandığı faturaların ödenmediği yönündeki iddiasını ispat edemediği davalının ticari defterlerinde belirlenen borcun daha eski yıllardan devrettiği belirlenmiştir. İlk derece mahkemesince; dayanak faturalardan ötürü davalıdan alacaklı olmadığı kabul edilerek, tarafların iddia, savunma ve delillerinin yalnızca takibe konu faturalar çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, davacının alacak talebini açıkça takip eki belgede de belirtildiği gibi ödenmeyen faturaların bakiyesine dayandırdığı,takip dayanağı faturaların ödemelerinin gümrük ve banka kayıtları ile yapıldığı dikkate alınarak davanın reddi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.(Somut olaya emsal olabilecek Dairemizin 2018/604 esas ,2020/217 karar sayılı ilamı ve Yargıtay 11 HD nin 2020/6162 esas ,2021/ 4521 karar sayılı ilamı aynı yöndedir.) Birleşen dava ise;Portföy tazminatı ve sözleşmenin haklı feshi nedeniyle ve elinde kalan ekonomik değerini yitiren mal bedellerinin tazmini istemine ilişkindir. Genel olarak portföy tazminatı, acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra, bu ilişkinin devamı boyunca acentenin kişisel gayretiyle yarattığı müşteri çevresinden müvekkilinin halen yararlanması, acentenin ise yararlanmaması nedeniyle uğradığı kaybın karşılığıdır. 6102 sayılı TTK’nın 122. maddesinde açıkça denkleştirme istemi olarak tanımlanan, doktrinde de genel olarak portföy tazminatı olarak da ifade edilen bu tür tazminat, acentelik sözleşmesinin sona ermesinde acentenin kusurunun bulunmaması koşuluyla; müvekkilin, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde etmesi, acentenin, sözleşmenin sona ermesine bağlı olarak işletmeye bağlı müşterilerle yapılmış veya yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme devam etmiş olsaydı elde edeceği ücreti talep etme hakkını kaybediyor olması ve somut olayın özelliklerine göre denkleştirme isteminin karşılanmasının hakkaniyete uygun düşmesi hallerinde denkleştirme tazminatı istenebilir. Aynı maddenin 5. fıkrasında ise bu hükmün tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi halinde de uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla denkleştirme tazminatı istemi, ancak acentelik veya tekel hakkı veren tek satıcılık niteliğindeki sözleşmelere dayalı olarak talep edilebilecektir. Somut olayda ise taraflar arasında tekel hakkı veren yazılı bir sözleşme bulunmadığı, yıllar içinde davalı satıcı ,davacı ise alıcı konumuda ticari ilişkinin sürdürüldüğü ,bir koşulunda portföy tazminatı ödenmesi hakkaniyet gereği olmasıdır. Aksinin kabulü halinde dahi somut olayda siparişlerin karşılanmadığını ileri süren davacının kendi ticari defterlerinde 575.999 euro davacıya borç kaydı olduğu belirlendiğinden sözleşmenin davacı tarafça haklı feshinden söz edilemeyeceği gözetildiğinde birleşen davada davacının davası haklı bulunmamamıştır.Birleşen davanın reddine ilişkin hükümde isabetsizlik bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle ; İlk derece mahkemesince yapılan hata/eksiklik nedeniyle yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden davalı- birleşen dava davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile kararın kaldırılmasına yeniden hüküm verilmesine ,asıl davada davanın reddine ; davalı tarafça kötü niyet tazminatı talep edilmiş ise de davacının takip yapmakta kötü niyetli olmadığı anlaşıldığından kötüniyet tazminatı talebinin reddine,yerinde görülmeyen birleşen davaya ilişkin hükmün tekrarı ile birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalı-birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE; İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/03/2019 Tarih 2015/966 Esas 2019/357 Karar sayılı kararın HMK.’nın 353(1)b-2 gereği KALDIRILMASINA; “1-Asıl davanın REDDİNE, Davalı vekilinin kötü niyet tazminatı talebinin reddine, 2-Birleşen davanın REDDİNE” İlk derece yargılamasına ilişkin olarak ; Asıl davada; Alınması gereken 59,30-TL harcın, davacı tarafından mahkeme veznesine yatırılan 19.598,90-TL peşin harçtan mahsubu ile fazla olan 19.539,60-TL’nin talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacıya iadesine, Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, Asıl davada davalı vekili için takdir olunan 89.596,64-TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, Birleşen davada; alınması gereken 59,30-TL harcın, 63.852,05- TLpeşin harçtan mahsubu ile 63.792,75- TL fazla harcın talep halinde karar kesinleştiğinde davacıya iadesine, Birleşen davada davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, Birleşen davada davalı vekili için takdir olunan 102.587,32-TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, Talep halinde kullanılmayan gider avansının yatıran tarafa iadesine, İstinaf yoluna başvuran davalı/birleşen dava davacısı tarafından asıl dava için yatırılan 26.736-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde karar kesinleştiğinde kendisine iadesine, İstinaf yoluna başvuran davalı/birleşen davada davacı tarafından yapılan 100-TL istinaf yargı giderinin takdiren 50-TL sinin davacıdan alınarak davalı/birleşen dava davacısına verilmesine, davacı/birleşen davada davalı tarafından yapılan yargı giderinin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 25/11/2021