Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/1497 E. 2021/1837 K. 09.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1497
KARAR NO: 2021/1837
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/02/2019
NUMARASI: 2017/215 Esas – 2019/139 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 09/12/2021
Davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın temlik alan davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; müvekkili tarafından borçlu …’e genel kredi sözleşmesi doğrultusunda kredi kullandırıldığını, sözleşmeyi davalının müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, ancak borcun ödenmemesi nedeniyle asıl borçlu ve müteselsil kefile Kadıköy … Noterliği’nin 31/01/2016 tarihli ihtarnamenin gönderildiğini, borcun ödenmemesi üzerine İst. … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyası ile ilamsız takibe geçildiğini, davalının haksız itirazı nedeniyle takibin durduğunu, davalının itirazının yerinde olmadığını ve kefalet limiti ile ferileri olan 89.423,86-TL borçtan sorumlu olduğunu belirterek, davalının itirazının iptali ile davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; müvekkilinin oğlu … ile davacı banka arasında 21/08/2013 tarihinde genel kredi ve teminat sözleşmesi imzalandığını, sözleşmeye müvekkilinin 76.000-TL tutarında müteselsil kefil olduğunu, kredinin araç alımı için kullanılmış olup söz konusu araç 05/08/2014 tarihinde satılarak aynı gün kredi borcunun kapatıldığını, erken kapatma nedeniyle müvekkilinin müteselsil kefilliğinin de sona erdiğini, müvekkilinin sonradan düzenlenen 18/04/2014 tarihli sözleşmede kefaletinin bulunmadığını, eski sözleşmedeki kefalet geçerliymiş gibi müvekkili hakkında haksız olarak takip başlatıldığını belirterek, davanın reddi ile davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; kök bilirkişi raporunda, davacı bankanın borçlu …’e kullandırdığı krediden doğan alacağının 178.766,69-TL,kefilin kefalet limitinin 76.000-TL olduğu, tahakkuk eden temerrüt faizi ve gider vergisi olmak üzere kefilin borcun 78.365,72-TL’lik kısmından sorumlu olduğunun tespit edildiği, alınan ek raporda ise, davalının 76.000-TL tutarındaki 21/08/2013 tarihli sözleşmeyi müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı,taşıt kredisinde üzerinde banka lehine ayni hak tesis edilmiş … marka taşıtın şase numarasının … olduğu, işbu rehin karşığında …’e … numaralı kredi açıldığını, dolayısıyla davalı kefilin sadece 21/08/2013 tarihli kefalet sözleşmesi gereğince … numaralı hesaptan açılan krediden sorumlu olduğu, davacı bankanın davalıya ait imza bulunmayan kredi sözleşmesine dayanarak açtığı … numaralı 67.000-TL tutarındaki yeni taşıt kredisinden davalı kefilin sorumluluğu olmadığı,18/04/2014 tarihli 500.000-TL’lik genel kredi sözleşmesinde imzası bulunmadığı, 21/08/2013 tarihli sözleşme kapsamında … numaralı hesaptan açılan kredinin 05/08/2014 tarihinde kapatıldığı ve davalının kefilliğinin sona erdiği, 18/04/2014 tarihinde 500.000-TL tutarında yeni bir genel kredi sözleşmesi imzalandığı, davalı kefilin iş bu sözleşmede ve … Sözleşmesinde kefaleti olmadığı, davacı banka tarafından …’e açılan taşıt kredisi, borçlu cari hesap kredisi ve bussiness kredi kartı ile çek taahhütnamesine dayalı asıl borçluya sonradan kullandırılan krediler üzerinden alacak talebinde bulunulduğundan, 18/04/2014 tarihli 500.000-TL’lik yeni genel kredi sözleşmesinde imzası olmayan davalı kefilin sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Temlik alan davacı vekili; temlik eden banka ile … arasında akdedilen genel kredi sözleşmesini davalının müşterek borçlu-müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, kat ihtarına rağmen kredi borcunun ödenmemesi üzerine İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasında ilamsız takip başlatıldığını, aksi sözleşmede açıkça kararlaştırılmadıkça kefaletin sözleşme tarihinden sonraki borçları kapsadığını, davalının müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı sözleşmenin, davaya konu diğer kredi sözleşmelerine dayanak sözleşme olup, davalının kefil sıfatının işbu sözleşmeler yönünden de devam ettiğini, temlik eden banka tarafından dava dışı şirkete kullandırılan tüm kredilerin, davalı tarafın kefil sıfatıyla imzaladığı kredi sözleşmesine istinaden kullandırıldığını, sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imzalayan kefilin, sözleşmede belirttiği tutarda sorumlu olduğunu, bu sorumluluğun borçlu ile banka arasında imzalanan kredi sözleşmesi ile sınırlı kalmayıp, borçlu tarafından yapılacak diğer kredi ve bankacılık işlemlerinde de aynı tutarla sınırlı kalmak üzere sorumluluğunun bulunduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağa dayalı takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir. Kefalet sözleşmesi, alacaklı ile kefil arasında kurulan ve alacaklıya kişisel güvence sağlayan bağımsız nitelikte bir borç ilişkisidir. Kefalet sözleşmesi kişisel bir teminat sözleşmesidir. Diğer sözleşmeler gibi kefil ile alacaklının karşılıklı ve birbirine uygun iradelerinin birleşmesi ile meydana gelir. Bu sözleşme ile kefil, asıl borçlunun borcunu alacaklıya karşı ifa edememesi tehlikesini kişisel olarak üstlenmektedir. Müteselsil kefil kendi temerrüdünün sonuçlarından sorumlu olup, kefilin temerrüdü için hesap kat ihtarının tebliğ edilmesi gereklidir. Kefiller, kendi temerrüdünün sonuçlarından kefalet limiti kapsamında asıl borçlunun borcu kadar sorumludur. Somut olayda; davacı banka ile dava dışı asıl borçlu … 76.000-TL limitli 21.08.2013 tarihli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, bu sözleşmeyi davalının da müteselsil kefil olarak imzaladığı, sonrasında yine aynı borçlu ile davacı banka arasında 18.04.2014 tarihli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, ancak davalının sonradan imzalanan işbu sözleşmede kefaletinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hükme esas alınan ek bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere; davalı tarafından imzalanmış 21.08.2013 tarihli sözleşme kapsamında asıl borçluya taşıt kredisi kullandırıldığı, bu kredi borcunun 05.08.2014 tarihinde kapatıldığı, davalının imzası bulunmayan 18.04.2014 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamında ise ise asıl borçluya başka bir araç için taşıt kredisi ve borçlu cari hesap kredisi kullandırıldığı, business card ile çek defteri verildiği, takip ve dava konusu alacakların da işbu ikinci sözleşme kapsamında kullandırılan krediler ile çek yasal sorumluluk bedellerinden kaynaklandığı tesbit edilmiştir. Davalının kefalet imzasının bulunduğu kredi sözleşmesi mevcut ve aynı sözleşmeye dayalı olarak davalı kefilin sorumluluğu devam ederken, davacı bankanın yeni kredi sözleşmesi düzenlemesi nedeniyle, iradesinin önceki sözleşmenin devamı değil, yeni sözleşme yapmak olarak yorumlanması gerektiği, dolayısıyla davalının imzasının bulunmadığı yeni sözleşmenin önceki sözleşmenin devamı olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı kabul edilmelidir. Nitekim takip konusu tüm borçların doğumu, davalının imzası bulunmayan ikinci sözleşme sonrasına isabet etmektedir. Bu nedenle davalının, kefalet imzasının bulunmadığı sonraki sözleşmeden kaynaklanan dava konusu borçtan sorumlu tutulamayacağı yönündeki hükümde isabetsizlik bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, istinaf nedeni yerinde görülmeyen davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Temlik alan davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 59,30-TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 44,40- TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90- TL harcın temlik alan davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına, İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, davalı gider avansından karşılanan 32,40-TL posta masrafının temlik alan davacıdan alınarak davalıya verilmesine, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde oy birliğiyle karar verildi. 09/12/2021