Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/1493 E. 2021/449 K. 25.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1493
KARAR NO: 2021/449
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/03/2019
NUMARASI: 2018/827 Esas – 2019/300 Karar
DAVA: Hisse Devrinin Pay Defterine Kaydı
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/03/2021
Davanın kabulüne ilişkin hükmün davalılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacılar vekili; müvekkilleri … ve …’ın muhtelif tarihlerde bedelsiz olarak ve emaneten …’ın kızı, …’ın ablası olan davalı …’e duydukları güvene istinaden davalı … AŞ’nin hisselerinin tamanını devrettiğini, daha sonra aile bireylerinin bir araya gelerek baba, oğul ve kız arasında adil bir paylaşım yapılmasına karar verdiklerini ve davalı … ile 05/06/2015 tarihinde hisse devir sözleşmesi imzaladıklarını, işbu sözleşmenin 2.1. maddesine göre “Devreden …, …’ın …’deki 17.600.000- TL nominal değerli hissesinin ve aynı şirketteki …’ın toplam 6.200.000- TL nominal değerli hissesinin 19/05/2010 tarihinde bedelsiz olarak emaneten devredildiğini ve muhtelif tarihlerde 6.210.478- TL nominal değerli … hissesinin aynı şekilde kendisine bedelsiz olarak emaneten devredilmiş olduğunu kabul ve beyan ettiğini, tüm bu devir işlemleri ve yapılan sermaye artırımları sonucunda 67.500.000TL’ye çıkan şirket sermayesi içinde devredenin hisselerinin 51.010.478,28 -adet olduğunu, …’in davalı … ile birleşme yoluyla devralınması sonucu …’in değerinin 528.505.080- TL olduğunun belirlendiğini, … sermayesinin de 588.505,080 TL olduğunu, davalı …’in hisseleri de bu oranda artış göstererek 428.764.660 TL sermayeye tekabül eden 42.876.466.000 hisse halini aldığını, devreden …’in kendisine emaneten devredilen …’ın 304.773.059 TL sermayeye tekabül eden 30.477.305.900 adet hissesini müvekkili …’a, 60.996.234 TL sermayeye tekabül eden 6.099.623.400 adet hissesini …’a tüm aktifi ve pasifiyle beraber bedelsiz olarak iade ettiğini, hisse bedelleri karşısında hiçbir hak ve alacağının olmadığını devralanların hisseler üzerinde diledikleri gibi tasarrufa yetkili olduklarını kabul, beyan ve taahhüt ettiğini, işbu hisse devirlerinin müvekkili …’ın lüzum gördüğü bir zamanda yapılacağının ve devralanların devre konu hisseleri şirket pay defterine, ve MKK kayıtlarına işletebileceklerini ve bu konuda yetkili olduklarının hüküm altına alındığını, tarafların Ankara 9. İdare Mahkemesinin 2014/205 esas sayılı davası ve şirket hisse değerlerinin olumsuz etkilenmemesi için hisse devirlerinin şirket kayıtlarında ve MKK nezdinde hemen yapılmaması ve şirketin onursal başkanı olan müvekkili …’ın lüzum gördüğü bir zamanda yapılması hususunda sözleşmede mutabakata varıldığını, davalının işbu hisseleri devir etmekten imtina etmesi halinde 150.000.000- TL cezai şart ödeyeceğini kabul ve taahhüt ettiğini, ancak davalı …’in kendisine emaneten ve bedelsiz olarak verilen hisseleri, imzalanan sözleşmeye ve kanuna aykırı olarak iadeden imtina ettiğini, bunun üzerine müvekkilleri tarafından Beyoğlu … Noterliğinin 31/08/2018 tarihli ihtarı ile 05/06/2015 tarihli hisse devir sözleşmesi gereğince hisselerin iadesi ve hisse devirlerinin şirket pay defterleri ile MKK ve aracı kuruma işletilmesini talep ettiklerini, ancak davalının cevabi ihtarname ile sözleşme ve altındaki imzayı reddettiğini, bahse konu hisse devir sözleşmesinin gerekli şekil şartlarına uygun olarak akdedildiğini ve sözleşmenin imzalanması ile hisse devrinin hukuken gerçekleştiğini, tarafların iradesine uygun olarak gerçekleşen hisse devri şirket defter ve kayıtlarına geçirilmesi gerektiğini, devrin pay defterine kaydedilmesi için diğer pay sahiplerinin iznine gerek olmadığını, ayrıca pay devrinin ticaret siciline tescil ettirilmesinin de zorunlu olmadığını, müvekkilleri ile davalı arasında akdedilen hisse devir sözleşmesi şekli olarak alacağın temliki hükümlerine tabi olup, tasarrufi işlem özelliği gereği, sözleşme yapıldığı anda sonuçlarını doğurduğunu belirterek, müvekkillerinin devraldıkları hisse senetlerinin üçüncü kişileri bağlayacak şekilde ticaret sicil kayıtlarına işlenmesini sağlamak amacıyla şirket pay defterlerine ve pay devrinin MKK nezdindeki kayıtlara işlenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili; müvekkilinin hiçbir şekilde taraflarla hisse devrine ilişkin bir sözleşme imzalamadığını, sözleşmenin içeriğinin sahte olduğunu ve sözleşmede müvekkiline ait olduğu ileri sürülen imzaların sahte olduğunu, davacıların müvekkili şirketin yönetiminde kusurlu ve şirketin içini boşaltan davranışlarda bulunarak daha fazla mal kaçırmaya başladıkları için dava ile hisseleri ele geçirme ümidiyle sahte sözleşme düzenleyerek afaki iddia ve taleplerde bulunduklarını, müvekkilinin şirketin borçlarını kapatma ve şirketi ayağa kaldırma çabaları karşısında davacıların şirketten malvarlığı kaçırmaya matuf davranışlarını engellediğinden baba ile kızı arasında ihtilaf doğduğunu, davaya konu hisse devir sözleşmesinin imzalandığı iddia edilen tarihde davacıların müvekkili şirketin önceki münferit imza yetkilileri olarak görev yaptıklarını, iddia olanan sözleşme döneminde davacı …’ın şirketin yönetim kurulu başkanı olduğunu, ancak … ve …’ın hukuka ayrırı işlemlerinden dolayı, SPK tarafından birçok yaptırım uygulandığını ve haklarında cezai ve hukuku süreç başladığını, bu nedenle yatırımcılar tarafından da sürekli şikayette bulunulan yönetim kurulu üyelerinden … ile …’ı yeni dönemde imza yetkilisi olarak tekrar atamadıklarını, davacıların imza yetkilerinin ellerinden alınması akabinde müvekkili …’in imzasını taklit ederek bir çok sahte belge, sözleşme, hatta geriye dönük senetler imzalayarak dava açıp icra takibi başlattıklarını, ayrıca davacıların müvekkili şirketin imza yetkilisi oldukları tarihte yine yetkilisi oldukları diğer şirketlere para aktarmak ve müvekkili şirketin içini boşaltmak adına müvekkili şirket adına takip başlattıklarını, davacıların hukuka aykırı ve suç teşkil eden davranışları nedeniyle İstanbul CBS’nin 2018/143921 sayılı dosyası ile şikayette bulunduklarını, soruşturmanın devam ettiğini, davacıların dava dilekçelerindeki taleplerinin muğlak olduğunu, davacılara süre verilerek taleplerini açık bir şekilde ortaya koymaları gerektiğini, davacıların taleplerini açıklamamaları halinde huzurdaki davanın hukuki yarar yokluğundan reddi gerektiğini, sözleşme altındaki imzanın müvekkiline ait olmadığını, ayrıca davacıların işbu davaya dayanak gösterdikleri Bursa … İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyasına dahi takibe konu ettikleri sözleşmeyi icra dosyasına ve takip taleplerine eklemediklerini ve sözleşmenin tarihine dahi atıfta bulunmadıklarını, gerçekte icra takibinin başlatıldığı tarihte dahi gerçek bir sözleşmenin olmadığını, evrakın sonradan ve sahte şekilde üretildiğini ortaya koyduğunu, davacıların 05/06/2015 tarihinde imzalandığını iddia ettikleri hisse devir sözleşmesinden doğan haklarını 3,5 yıl sonra talep etmelerinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, ayrıca kabul anlamına gelmemekle beraber bahse konu sözleşmedeki devrin talep hakkının yalnızca davacı …’a bahşedilmiş olması ve imzalandığı iddia edilen sözleşmenin yalnızca bir nüsha ve …’da kalacak şekilde düzenlendiğinin belirtilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, bir an için sözleşmenin imzalandığı değerlendirilse dahi davacıların TBK’da yer alan seçimlik haklarını kullanmış olduğu, hem pay bedeli hem de payların devrini talep etmelerinin hukuken mümkün olmadığını, açıkça icra dosyasında hisse bedeli olarak bu miktarı talep ettiklerini yazdıklarını, bu halde huzurdaki davayı açma haklarının bulunmadığını, seçimlik ceza koşulu olarak da adlandırılan cezai şartın, asıl borcun ifasıyla birlikte değil de bu borcun ifasından vazgeçilerek istenebilecek bir ceza koşulu olarak da adlandırılan, asıl borcun ifasıyla birlikte değilde bu borcun ifasından vazgeçilerek istenebilir bir ceza koşulu olduğunu, seçimlik yetkide cezayı seçen alacaklının cezayı talep ettiğine ilişkin tek taraflı beyanı borçlunun egemenlik alanına girdiği anda hükümlerini doğuracak olup, alacaklının artık asıl edimi talep edemeyeceğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; taraflar arsındaki sözleşmenin niteliği itibari ile inançlı işlem olduğu, taraflar arasında düzenlenen 05/06/2015 tarihli sözleşmesinin 1. maddesinde, davalının … A.Ş.’deki hisselerini davacılara devretmeyi taahhüt ettiği, sözleşmenin 2. maddesinde davalının dava konusu hisselerin kendisine bedelsiz olarak emaneten devir edilmiş olduğunu kabul ettiği, kendisine emaneten devredilmiş hisseyi davacılara tüm aktif ve pasifiyle beraber bedelsiz olarak iade /devir etmeyi kabul ettiği, davacı tarafça keşide edilen Beyoğlu … Noterliğinin 31/08/2018 tarihli ihtarnamesi ile hisselerin şirket pay defteri, aracı kurum, MKK ve ilgili tüm kayıtlarda 1 iş gün içinde gerçek duruma uygun hale getirilmesinin talep edildiği, davalı tarafça talebin kabul edilmediği, bu nedenle davacı tarafın dava açmakta hukuki yararının bulunduğu, sözleşmenin ilgili maddesi gereğince cezai şartın aynen ifaya ilave olarak talep edilebilmesinin mümkün olduğu, davacı tarafın seçimlik cezai şarttan farklı olarak aynen ifayı ya da cezayı şartı da talep yetkisine sahip olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davalılar vekili; davacıların iddialarına dayanak ettikleri 05.06.2015 tarihli sözleşme sahte bir sözleşme olup müvekkili tarafından böyle bir sözleşme imzalanmadığını, söz konusu sözleşmedeki imzaya ve sözleşmeye müvekkili tarafından itiraz edildiğini, aynı zamanda davacılar aleyhinde İstanbul CBS’nin 2018/143921 numaralı dosyasında sahtecilik ve dolandırıcılıktan suç duyurusunda bulunulmuş olup soruşturmanın halen devam ettiğini, savcılık dosyasında imzanın müvekkiline ait olmadığının ortaya çıktığını, ancak mahkemece alınan rapora itirazlarının hiç incelenmediğini, mahkeme tarafından alınan raporun teknik ve hukuki açıdan sakat ve eksik iken, savcılık dosyasında alınan diğer rapor ile çelişmekteyken mahkemece yeniden rapor alınmadığını, raporlar arasındaki çelişki giderilmeden hüküm tesis edilemeyeceğini, mahkemece ön inceleme yapılmadan, uyuşmazlık tespiti yapılmaksızın, imza incelemesi için delil toplanması ve bilirkişi incelemesi yapılmasının yasa ve usule aykırı olduğunu, yerleşik içtihatlar ve yasa hükmü gereğince ön inceleme yapılmadan, hiçbir şekilde bilirkişi incelemesi yapılamayacağını, ön incelemenin yasada öngörüldüğü şekilde yapılmadığını,delillerin sunulmasına yönelik süre verilmeyerek delillerinin toplanmadığını, müvekkillerinin hukuki dinlenilme ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini, davaya konu sözleşmenin aynı zamanda dolandırıcılık ve sahtecilik suçu kapsamında İstanbul CBS’nin 2018/143921 sor. numaralı dosyasına konu olmasına karşılık, soruşturma sonucu beklenmeksizin,hüküm tesisinin hatalı olduğunu, harç ikmali yapılmadan davaya devam edilmesinin de yasa ve usule aykırı olduğunu, yargılamanın devam edebilmesi ve sürdürülebilmesi bakımından ilkin harç ikmalinin yapılmasının zorunlu olduğunu, mahkemenin bu hususu nazara almadan davayı eksik harçla görmesi ve eksik teminatla tüm hisseler üzerinde tedbir kararı vermesinin yasaya aykırı olduğunu, yerel mahkeme tarafından ATK’dan rapor alınmış olup, rapora itirazlarının hiç incelenmediğini, 05.06.2015 tarihli hisse devir sözleşmesi hukuka aykırı şekilde geriye dönük olarak düzenlenmiş olup, sahte ve geçersiz olduğunu, sözleşmenin şekil şartlarına aykırı olduğunu, davacılar tarafından 05.06.2015 tarihinde imzalandığı iddia olunan hisse devir sözleşmesinden doğan hakların tam 3,5 yıl sonra talep edilmesini ticari hayatın olağan akışına aykırılık teşkil ettiği gibi, dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağına da aykırı olduğunu, bir an için sözleşmenin imzalandığının değerlendirilmesi halinde bile, davacılar TBK’da yer alan seçimlik haklarını kullanmış olup, davacıların hem pay bedeli hem de payların devrini talep etmeleri hukuken mümkün değilken bu savunmalarının hiçbir şekilde değerlendirilmediğini, davacıların davayı açmadan önce Bursa … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında hisselerin bedelini talep ettiklerini, borcun konusunun “2010 yılından itibaren muhtelif tarihlerde tarafınıza bedelsiz olarak devir ile emanet edilen hisse senetleri ve sonrasında yapılan sermaye arttırımı neticesinde elde etmiş olduğunuz emanet hisselerin … A.Ş. ile birleşmesi neticesinde oluşan emanet hisse senetleri karşılığıdır” denmek suretiyle hisse devir sözleşmesinden doğan alacak haklarını 28.05.2018 tarihinde başlattıkları icra takibi ile talep ettiklerini, davacıların seçimlik haklarını hisse bedelinden yana kullanarak hisseleri icra takibi ile para olarak talep ettiklerine göre, hisse devri talep etme haklarından feragat etmiş olduklarını, sözleşmedeki cezai şartın TBK 179/1’de düzenlenen seçimlik ceza koşulu olduğunu, kararda yer alan vekâlet ücretine ilişkin hükmün de hatalı olduğunu, davalılardan biri adına maktu vekâlet ücreti, diğeri adına ise nisbi vekâlet ücreti ödenmesine hükmedilmesinin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, somut olayda iki tane davalı var iken ve davacıların talebi nazara alındığında, vekâlet ücreti bakımından ayrım yapılamayacak iken, müvekkili … üzerinde nisbi maktu ücreti, müvekkili şirket üzerinde ise maktu vekâlet ücretinin bırakılmasına karar verilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, hisse devir sözleşmesine konu hisselerin davalı şirket pay defterine davacılar adına işlenmesi istemine ilişkindir. Taraflarca imzalanan 05.06.2015 tarihli hisse devir sözleşmesinde; devreden …’in, daha sonra … ile devir yoluyla birleşen …’te bulunan …’a ait 17.600.000 TL ve …’a ait 6.200.000 TL nominal değerli hisselerin 19.05.2010 tarihinde, ek olarak muhtelif tarihlerde 6.210.478 TL değerinde hisselerin bedelsiz olarak emaneten devredildiğini kabul ettiği, …’in yukarıda açıklanan ve kendisine emaneten devredilmiş …’ın 304.773,059 TL sermayeye tekabül eden 30.477.305.900 adet hissesini …’a, 60.996.234 TL sermayeye tekabül eden 6.099.623.400 adet hissesini …’a tüm aktif ve pasifiyle beraber bedelsiz olarak iade/devir ettiğini kabul, beyan ve taahhüt ettiği, sözleşmenin 2.3 maddesinde ise tarafların mevcut olan dava ve hisse değerlerinin olumsuz etkilenmemesi amacıyla hisse devirlerinin şirket kayıtlarında ve MKK nezdinde hemen yapılmaması, şirketin kurucusu ve onursal başkanı …’ın lüzum gördüğü zamanda yapılmasında mutabık oldukları, …’in hisseleri devir etmekten imtina etmesi halinde 150.000.000- TL cezai şart ödeyeceğini kabul, beyan ve taahhüt ettiği görülmüştür. Mahkemece yaptırılan imza incelemesi sonucunda ATK’nın 25.02.2019 tarihli raporu ile sözleşme altında davalıya atfen atılan imzanın davalının eli ürünü olduğu tespit edilmiştir. Aynı konuda davacılar hakkındaki suç duyurusu üzerine İstanbul CBS’nin 2018/143921 soruşturma sayılı dosyasında yürütülen soruşturma sonucunda, şüpheli olan davacılar hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ve karara yönelik itiraz da reddedilerek karar kesinleşmiştir. Davalılar vekilince bekletici mesele yapılması gerektiği ileri sürülen Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2019/635 esas sayılı dosyasında açıldığı anlaşılan kamu davasının ise, sahte kira sözleşmeleri düzenlendiği iddiasına dayalı olup işbu dava konusuyla ilgisinin bulunmadığı görülmüştür. Soruşturma dosyasında davaya konu sözleşme üzerinde imza incelemesi yaptırılmış, 21.01.2019 tarihli raporda imzanın davalının eli ürünü olmadığı tespit edilmişse de, inceleme sadece davalının huzurda alınan imzalarına kıyasen yapılmış olduğundan, hukuken geçerli olmadığı gibi, işbu dosyada alınan ATK raporuyla çelişkiden de bahsedilmesi olanaksızdır. Ayrıca hisse devri TBK’nın 184. maddesi uyarınca alacağın devri niteliğinde olmakla, somut olayda yazılı şekilde düzenlenen dava konusu sözleşme bu bakımdan da geçerlidir. Yargılama sırasında mahkemece ön incelemenin usulüne uygun yapılmadığı, davalı delillerinin toplanmadığı, bu kapsamda savunma hakkının kısıtlandığı ve hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiği ileri sürülmüştür. Gerçekten de mahkemece henüz ön inceleme yapılmadan sözleşme üzerinde imza incelemesi yaptırılmıştır. Ancak davanın konusu bu sözleşmenin geçerli olup olmadığına ilişkin olup, davalı tarafça da imzaya itiraz edilerek imza incelemesi talep edilmekle mahkemece bu yönde ara karar oluşturulmuştur. Davanın konusu itibariyle toplanacak başkaca sonuca etkili delil de bulunmamaktadır. Dolayısıyla iddia edilen usule aykırılık, hüküm sonucunu etkileyecek nitelikte bulunmadığından, usul ekonomisi de gözetilerek, davalılar vekilinin usule ilişkin söz konusu istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Dayanak sözleşmede davalı, hisseleri devir etmekten imtina etmesi halinde 150.000.000- TL cezai şart ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir. TBK’nın 179/1. maddesine göre “Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir.” 179/2. maddesine göre ise “Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.” Anılan yasa hükmünden de açıkça anlaşılacağı gibi, ifaya eklenen ceza koşulunda, şart gerçekleştiği takdirde alacaklı, hem ifayı hem de cezayı talep edebilecektir. TBK, “borcun belirlenen zamanda veya yerde ifa edilmemesi” hali için kararlaştırılmış ceza koşulunun, ifaya eklenen ceza koşulu niteliğinde olacağına dair bir karine koymuştur. Bu iki olasılık dışında kalacak eksik ifa hallerinde TBK’nın 179/2. maddesi değil, 179/1. maddesi hükmü uygulanacaktır. Zira kanun 179/2. maddede bütün eksik ifa hallerini değil, bunlardan sadece zaman veya yer itibariyle aykırılık teşkil edenlerin ifaya eklenen ceza koşulu olduğunu kabul etmiştir.TBK’nın 179/2. maddesi hükmü emredici nitelikte olmadığından, taraflar yukarıda belirtilen iki hal dışında kalan eksik ifalarla, bütün ifa etmeme hallerinde de ifa ile birlikte cezai şartın istenebileceğini kararlaştırabilirler. TBK’nın 179/2. maddesine göre iki halde alacaklı ceza koşulunu isteyemez. Eğer alacaklı, ceza koşulunu isteme hakkından açıkça vazgeçmişse artık bu yönde bir talepte bulunamaz. Diğer yandan alacaklı, çekince koymadan ifayı kabul etmiş veya sözleşmeden doğan edimlerini ifa etmeye devam etmişse bu takdirde de ceza koşulunu isteyemez. Anlatılan ilkeler doğrultusunda somut olaya bakıldığında; taraflarca imzalanan sözleşmeden anlaşılacağı üzere, taraflar arasındaki ilişki hukuki niteliği itibariyle inanç sözleşmesine dayanmaktadır. Dolayısıyla sözleşme gereği davalı, kendisine emaneten devredilen ve davacılara ait olduğunu kabul ettiği şirket hisselerini, talep edildiğinde devretme yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede davacılara yüklenen bir edim ise bulunmamaktadır. Ayrıca sözleşmede “….’in kendisine emaneten devredilmiş olan hisseleri … tüm aktif ve pasifiyle beraber bedelsiz olarak iade/devir ettiğini kabul, beyan ve taahhüt ettiği, … tarafların mevcut olan dava ve hisse değerlerinin olumsuz etkilenmemesi amacıyla hisse devirlerinin şirket kayıtlarında ve MKK nezdinde hemen yapılmaması, şirketin kurucusu ve onursal başkanı …’ın lüzum gördüğü zamanda yapılmasında mutabık oldukları…” yönündeki hükümleri dikkate alındığında, davalıya yüklenen hisseleri devretme yükümlülüğü için zaman sınırı da öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Bu kapsamda davacılar tarafından, sözleşmedeki hisselerin devri istemiyle davalıya hitaben 31.08.2018 tarihinde ihtarname keşide edilmiştir. Bu haliyle sözleşmede hüküm altına alınan cezai şart, ifaya ekli cezai şart niteliğinde olup, davacıların hisse devri ile birlikte cezai şart da talep edebilecekleri kabul edilmelidir. Davalılar vekili davalı şirketten maktu vekalet ücreti tahsiline karar verilmesi bakımından hükmü istinaf etmiş ise de ; davalı şirkete yöneltilen talep pay defterine kayıttan ibaret olduğu gözetildiğinde nispi vekalet ücretine hükmedilmemesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Dava konusu hisselerin kayıtlı değerleri üzerinden harcın ikmal edildiği eksik harç bulunmadığı anlaşılmakla , dava konusu hisselerin davacılara ait olduğunun kabulü ile davacılar adına kayıt ve tesciline karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiş , davalılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Davalılardan alınması gereken 6.995.996,11- TL istinaf karar harcından davalılar (davalı şirketten alınması gereken 59.30-TL harcın alınmış olduğu) tarafından peşin yatırılan 1.748.999,02- TL harcın mahsubu ile bakiye 5.246,997,09- TL harcın davalı …’den alınarak hazineye gelir kaydına, İstinaf yoluna başvuran davalılar tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, hükümden sonra davacı yan gider avansından karşılanan 37,50-TL posta masrafının davalılardan alınarak davacıya verilmesine, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 25/03/2021