Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/1365 E. 2022/233 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1365
KARAR NO: 2022/233
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/03/2019
NUMARASI: 2018/326 Esas 2019/323 Karar
DAVA: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/02/2022
Davanın reddine ilişkin kararın davacı … davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin uzun süreden beri yetkili satıcısı (bayii) olarak çalıştığını, davalının 01/12/2017 tarihinde gönderdiği e- mail ile fesih bildirimi yaptığını, müvekilinin 12/12/2017 tarihinde noter aracılığı ile bu fesih bildirimini kabul etmediğini bildirdiğini, davalı şirketin 14/12/2017 tarihli ihtar ile satış yetkisinin kaldırıldığını bildirerek stokların iadesini istediğini,müvekkilinde bulunan ürünlerin bedeli önceden ödendiğinden stokların müvekkilinin malı olduğunu, müvekkilinin davalının ürettiği ilaçları sattığını, ürünlerini tercih edilebilir kıldığını, müşteri portföyünü oluşturduğunu, davalının Kasım 2017 tarihinden itibaren müşterilerine gönderdiği bildirimlerde müvekkili hakkında yanıltıcı beyanlarda bulunduğunu, bu beyanların haksız rekabet oluşturduğunu, müvekkilinin haksız fesih nedeniyle denkleştirme isteğinin bulunduğunu,haksız rekabet nedeniyle uğranılan zararın, portföy tazminatının belirlenerek fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere şimdilik 10.000-TL belirsiz alacak davası açtıklarını ,maddi tazminatların ticari faiziyle tahsilini ve 50.000-TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, davacının 10.000-TL maddi ve 50.000-TL manevi tazminat talebinde bulunduğunu, maddi tazminat talebinde birden çok kalem isteğe yer verdiğini, taleplerin ayrıştırılması gerektiğini, davacının müvekkilinin tek satıcısı veya bayisi olmadığını, davacının dayandığı 15/08/2013 tarihli e-mailin TTK 19. madde kapsamında bağlayıcılığı bulunmadığını, müvekkilinin dava dışı şirketin Türkiye’deki tek satıcısı olduğunu ve ürünleri yurt içinde diğer şirketlere de sattığını, müvekkili ile davacı arasında bayilik ilişkisi bulunmadığını, davacının iddiası gibi bir hukuki ilişki bulunsa dahi fesih için haklı neden bulunduğunu, davacı şirket çoğunluk hissesinin müvekkilinin rakibi şirkete satılması nedeniyle ilişkiye devam edilemeyeceğinin bildirildiğini, haksız rekabet oluşmadığını ve portföy tazminatı talebinin de reddi gerektiğini, müvekkilinin e-mailinin haksız rekabet teşkil etmediğini, manevi tazminat talebinin de reddi gerektiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI: Mahkemece,davacı ile davalı arasındaki ticari ilişkinin davalının savunmasının aksine bağımsız bir alım-satım ilişkisinden daha kapsamlı ve sıkı olduğu, süresiz bir bayilik ilişkisinin bulunduğu,dağıtım ağı ilişkilerinde sağlayıcı ile dağıtıcı arasındaki güven ilişkisinin çökmesi durumunda tarafların haklı nedenle dağıtım ilişkisini sona erdirebileceği,ticaret sicil dosyası kapsamından davacı şirketin yönetim kurulu üyelerinin değiştirilerek, 2017 yılı içinde davalının rakibi olan dava dışı şirket yönetim kurulu üyelerinden bazılarına görev verildiği, her iki şirketin yönetim kurulundaki bu durum gözetildiğinde sakıncaların davalı açısından gerçekleştiği sonucuna ulaşıldığı, davalının bayilik ilişkisini sonlandırmasının haklı nedenle gerçekleştiği,belirsiz süreli bayilik ilişkisinin olağan fesih yoluyla sona erdirilmesinin her zaman mümkün olduğu,feshin haklı nedenlere dayandığı kabul edildiğinden bu husus üzerinde durulmasına gerek olmadığı; Davacı, davalının kendi müşterilerine gönderdiği bildirimlerde kendisi hakkında yanıltıcı ve güven sarsıcı ifadelerde bulunduğunu ve sanki piyasadan çekildiği izlenimi yarattığını ve böylece haksız rekabette bulunduğunu iddia etmiş ise de; mailde artık davacının dağıtım ağı içerisinde yer almadığını ve davacıyla olan ticari ilişkisini sona erdiğini bildirdiği,davalının dağıtım ağı kurmasındaki amacın ürünlerin düzenli bir şekilde alıcıya ulaşması olduğu, dağıtım ağından çıkan bir dağıtıcıyı müşterilerine haber vermekte ve müşterilerin söz konusu ürünleri nereden temin edebilecekleri konusunda bilgilendirme yapmasında haklı bir menfaati bulunduğu, mail içeriğinin ” ilk olarak ticari ilişkinin sona erdiğini,davacıya bugüne kadar olan emekleri için teşekkür ettiği ve “yeni oluşumlarında başarılar dileriz” ifadesini kullanmaktadır. Bu ifadenin yanıltıcı veya aldatıcı olup olmadığının açıklamanın orta yetenekteki muhatabı esas alınarak değerlendirilmesi gerektiği,gönderilen mailde dürüstlük kuralına aykırı bir yön bulunmadığı gibi yanıltıcı veya gereksiz yere incitici beyanda bulunmadığı anlaşıldığından haksız rekabetin gerçekleşmediği anlaşıldığından tüm tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: 1-Davacı vekili; bilirkişilerin bayilik ilişkisi kabul etmelerine rağmen bu bayilik hususunu eksik yorumladıklarından bayilik portföy tazminatı talebini de görmezden geldiklerini, bilirkişi raporunun 10.sayfasının 5.maddesinde sözü edilen ve davalının sunduğu faturaların tarafına tebliğ edilmediğini, 3 nolu delilde belirtilen müşteri portföy listesindeki firmalardan satışların miktarının sorulması talebine rağmen firmalara müzekkere yazılmadığını, mahkemece kararda raporun aynısının yazıldığını, gerekçesiz kararın kaldırılması gerektiğini, davacının bayilik portföy tazminatını hak etmediği kanaatlerini kabul etmediklerini, davalının sunduğu faturaların dosyada olmadığını ve tebliğ edilmediğini, taraf defterleri üzerinde de inceleme yapılmadığını, davacı firmanın hisselerinden satın alan firmanın söz sahibi olacak şekilde yer almadığını ve yönetimin eski şekilde devam ettiğini, davalının fesih ihbarının haklı nedene dayanmadığını, vekalet ücreti yönünden yapılan hesaplamaya da itiraz ettiklerini, kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. 2-Davalı vekili; taraflar arasında bayilik vb.ilişki bulunmadığını, yalnızca münferit satım sözleşmeleriyle gerçekleştirilen bir alım-satım ilişkisi olduğunun aşikar olduğunu, ayrıca sürümü destekleme faaliyetine ilişkin olarak müvekkili şirketin davalı şirkete herhangi bir talimat vermediğini, davacı tarafın bilirkişi raporuna süresinde itiraz sunmadığını,tüm deliller ile fatura delillerinin dilekçeye ekli olarak ibraz edildiğini, tebligat zarfı üzerinde yazan cevap dilekçesi ve ekleri açıklamasından da tebliğ edildiğinin görüleceğini, TTK m. 122/1 uyarınca taraflar arasındaki sözleşme denkleştirme talep edebilmek için, müvekkili şirketin haksız feshi gerektiğini, TTK’nın 122. madde hükmünün hiçbir şartının somut olayda gerçekleşmediğini, keza gerçekleşmiş olsaydı bile davacı tarafın söz konusu hükme dayanarak portföy tazminatı talep edilebilmesinin olanaksız olduğunu, taraflar arasında bayilik ilişkisi olduğunu kabul manasında olmamak üzere ilişkinin feshinin haklı sebebe dayandığını, müvekkilinin e-mailinin haksız rekabet oluşturmadığını, manevi tazminat talebinin mesnetsiz olduğunu, davacının zararını, müvekkili şirketin kusurunu ve illiyet bağını ispatlayamadığını, kararın düzeltilerek onanmasına, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Davalı tarafından davacıya gönderilen 12.12.2017 tarihli ihtarname ile ” taraflar arasında akdedilen yazılı bir sözleşme bulunmadığı, şirketin hisselerinin önemli bir bölümü müvekkili şirketin dahil olduğu şirketler grubunun rakibi olan bir şirkete satıldığı, bu hal ile müvekkili şirketin ekonomik varlığını tehlikeye koyan bir hal sözkonusu olduğunu ,satış yetkisinin kaldırıldığı davacıya bildirilmiştir. Davalı şirket tarafından ilaç şirketlerinden oluşan müşterilerine gönderdiği 1.12.2017 tarihli e-mail ile ” Değerli İş ortaklarımızın dikkatine “… ürünlerinin distrübütörlüğünü aldığımız 1 kasım 2012 tarihinden bu yana palet altı taleplerinizi karşılayan alt dağtıcımız … ile işbirliğimizi sonlandırmış bulunmaktayız, 1 aralık 2017 tarihi itibariyle hem palet altı,hemde palet miktarlarındaki hammadde taleplerinin … olarak biz kırşılıyor olacağız. … Ailesine işbirliğimiz süresince gösterdikleri destek ve yakınlıkları için teşekkür eder, kendilerine yeni oluşumlarında başarılar dileriz” demişlerdir. Taraflar arasında yazılı bir bayilik sözleşmesi bulunmamaktadır. Davalı münferit olarak alım satım ilişkisi olduğunu ileri sürse de ; bizzat davalı maili ile belirtildiği üzere ilişki 2012 yılında başlamış, red edilmeyen 15.8.2013 tarihli yazıda palet altı miktarların tedariği için davacının yetkili bayii olduğu diğer şirketlere davalı tarafından bildirilmiştir. Bu tesbitler karşısında taraflar arasında yazılı olmayıp fiilen sürdürülen, münferit satış sözleşmesi kabul edilemeyecek boyutta bir bayilik ilişkisinin bulunduğunun kabulünde isabetsizlik görülmemiştir. Davalı yazılı olmayan satış yetkisini, mail ile sona erdirdiklerini bildirdikten sonra keşide ettiği ihtarname ile şirket hisselerinin rakip şirkete geçtiği, bu sebeble ilişkinin devam edemeyeceğini ihtar ile bildirmiş, davalı açıkça red etmese de devir edilen hisselerin çoğunluk teşkil etmediğini ileri sürmüştür. Ticaret sicil kayıtlarında yapılan tesbitler davacının bu duruma karşı çıkmaması da gözetildiğinde davacı -bayiinin sözleşmesi rakip şirkete hisse devri yapılması nedeniyle fesih edilmiş olup; feshin haklılığı gözetildiğinde davacının portföy tazminatı talep hakkı bulunmadığı sonucuna varılmaktadır. 6102 sayılı TTK’nın 122. maddesinde açıkça denkleştirme istemi olarak tanımlanan, doktrinde de genel olarak portföy tazminatı olarak da ifade edilen bu tür tazminat, acentelik sözleşmesinin sona ermesinde acentenin kusurunun bulunmaması koşuluyla talep edilebilir. Davacının hisselerinin rakip şirkete devri davalı bakımından ilişkinin sonlandırılması için haklı sebeb olup davacının portföy tazminatı talep hakkı olmadığından bayilik benzeri bir ticari ilişkinin davacıya tekel hakkı verip vermediğinin de tartışılması gerekmemektedir. TTK’nin 55/(1)-a-1 maddesinde “Başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini, fiyatlarını, faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek” haksız rekabet olarak düzenlenmiştir. “6102 sayılı TTK’nin 55/(1)-a-1 maddesi anlamında kötülemeden bahsedilebilmesi için ortada sözlü, yazılı veya resimli şekilde bir açıklama (beyan) olmalıdır. Bu açıklamanın başkalarının şahsı, emtiası, iş mahsulleri, faaliyetleri yahut ticari işleri hakkında olması; nihayet bu beyanın yanlış, yanıltıcı veya lüzumsuz yere incitici olması gerekmektedir. Yanlış açıklama (beyan), içeriği gerçekle bağdaşmayan, belirli bir vakıa veya olay ya da durum hakkında içeriği objektif olarak yanlış olan açıklamalardır. Yanıltıcı beyan, mahiyeti, tarzı ve içeriği birlikte değerlendirildiğinde açıklamanın muhatabının hataya düşmesine sebep olabilecek, yanlış izlenim bırakabilecek açıklamalardır. Gereksiz yere incitici beyan ise içeriği doğru olmakla birlikte ölçüsüz bir şekilde ve amacını aşarak kişi, faaliyetleri, iş ürünleri vb. hakkında olumsuz intiba yaratan açıklamalardır. Gerçeğe uygun olmayan açıklamalar objektif olarak doğruluğu ve yanlışlığı tespit edilebilen açıklamalardır. Olaylar/olgular hakkındaki her türlü kötüleyici nitelikteki yanlış açıklamalar haksız rekabet olarak değerlendirilecektir. Açıklama gerçek ise bu durumda haksız rekabetten bahsedilemez. Yanıltıcı açıklamadan kastedilen ise açıklamanın takdim ediliş tarzının, seçilen sözcüklerin resimlerin veya yapılan karşılaştırmanın hedef kitlede veya kişilerde bıraktığı genel izlenim neticesinde açıklama konusunun olduğundan değişik ve olumsuz algılanmasıdır. Gereksiz yere incitici beyanlar, amacını aşan değer yargılarını ifade etmektedir. Amacın aşılmasıyla birlikte gerçek dahi olsa açıklamalar, gerçek dışı veya gerçeğe uymayan, gerçekle bağdaşmayan veya gerçeğe ters hâle gelmektedir. Zira burada gerçek olmasına rağmen açıklama amacını aşan bir durum ortaya çıktığından bu açıklama (beyan) gereksiz yere incitici olmaktadır. Somut olayın özelliklerine göre genel olarak toplumda ve özellikle hedef alınan muhatabın algılama seviyesi dikkate alındığında gerçek dahi olsa teamülün kabul ettiği tolerans sınırı aşılması halinde açıklama;TTK’nin 55/(1)-a-1 maddesi gereğince haksız rekabet teşkil edecektir. Bir açıklamanın “yanlış” olup olmadığı tespit edilirken yegâne ölçüt gerçekle bağdaşıp bağdaşmadığı iken, “yanıltıcı” olup olmadığı veya “gereksiz yere incitici” olup olmadığı tespit edilirken kullanılacak ölçüt açıklamanın orta yetenekteki olağan muhatabıdır. Bir açıklamanın belirli kişi veya kişiler tarafından ne şekilde algılandığı değil, açıklamanın orta yetenekteki olağan muhatabının algılama şekli önemlidir.”(Yargıtay HGK nun 2017/2475 esas ,2021/246 karar sayılı 11.3.2021 tarihli emsal ilamı ) Haksız rekabet iddiaları bakımından üçüncü şahıs şirketlere gönderilen mail içeriğinin gereksiz yere incitici beyan olup olmadığının üzerinde durulmalıdır. Somut olayda, davacı, davalının kendi müşterilerine gönderdiği bildirimlerde kendisi hakkında yanıltıcı ve güven sarsıcı ifadelerde bulunduğunu ve sanki piyasadan çekildiği izlenimi yarattığını ve böylece haksız rekabette bulunduğunu iddia etmiştir. Davalının, dava dışı 3. kişilere gönderdiği mailde artık davacının dağıtım ağı içerisinde yer almadığını ve davacıyla olan ticari ilişkisini sona erdirdiğini bildirdiği anlaşılmaktadır. Davalının dağıtım ağından çıkan bir alt dağıtıcı ile ilişkisinin sona ermesini, ürünleri nereden temin edebilecekleri konusunda bilgilendirme yapmasında haklı bir menfaati bulunmaktadır.Davalı, davacıya bugüne kadar olan emekleri için teşekkür etmekte ve “yeni oluşumlarında başarılar dileriz” ifadesini kullanmıştır. Davacının davalı ile işbirliğinin sona erdiğinin bildirilmesi yine davacının sektörden çıkacağı şeklinde algılanması , lüzumsuz yere incitici beyan olarak kabulü mümkün görülmemiştir.Haksız rekabet teşkil eden bir beyan bulunmadığından haksız rekabetin tesbiti ve buna dayalı maddi ve manevi tazminat isteklerinin reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir. Davacı vekili ,davalının cevap dilekçesi ekinde sunulan davalı delillerinin tebliğ edilmediğini ileri sürülmüş ise de,cevap dilekçesi ve eklerinin davacı vekiline tebliğ edildiği anlaşıldığından davacı vekilinin bu hususa ilişkin istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Davacı vekili hükmedilen vekalet ücretinin hatalı olduğunu ileri sürmüş ise de ; hata bulunmadığı ,maddi ve manevi tazminat talepleri bakımından ayrı ayrı maktu vekalet ücretine hükmedildiği anlaşılmakla davacı aleyhine hatalı hesaplanmış vekalet ücreti bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle davanın reddine yönelik taraf vekillerince ileri sürülen istinaf nedenleri yerinde görülmemiş,davacı … davalı vekilinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı … davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Davacıdan alınması gereken 80,70-TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 44,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30-TLharcın davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davalıdan alınması gereken 80,70-TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 44,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30-TL harcın davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, Davacı … davalı tarafından sarf edilen giderlerin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz yasa yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi.17/02/2022