Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/1291 E. 2021/1741 K. 25.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1291
KARAR NO: 2021/1741
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/03/2019
NUMARASI: 2016/1077 Esas – 2019/365 Karar
DAVA: Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARŞI DAVA:Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/11/2021
Asıl davada davanın kabulüne, karşı davanın reddine ilişkin verilen kararın davalı/karşı davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı/karşı davalı vekili; davalı tarafından müvekkili aleyhine İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyası ile faturaya dayalı olarak 263.070,42-TL’nin tahsili için ilamsız takip başlatıldığını, müvekkilin davalıya herhangi bir borcunun bulunmadığını, söz konusu faturaların Amir Yatırım … AŞ’ye kesilen faturalar olup müvekkilinin şahsı ile bir ilgisinin olmadığını, müvekkilinin söz konusu şirketin yetkilisi olup ayrı bir tüzel kişiliği bulunan şirketin borcundan şahsen sorumlu olmadığını, TTK gereği ortakların şirket borçlarından sorumlu olmayıp sadece taahhüt ettikleri sermaye paylarını ödemekle yükümlü olduklarını, bu nedenle davalının müvekkiline karşı icra takibi başlatmasının hukuki gerekçesi olmadığını, ayrıca takipte talep edilen işlemiş faizin de yasal dayanağının bulunmadığını belirterek, müvekkilinin İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı icra takibine konu faturalardan kaynaklı olarak 263.070,42-TL borçlu olmadığının tespiti ile davalının %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı/karşı davacı vekili; müvekkili ile davacının tek pay sahibi ve yönetim kurulu başkanı olduğu … AŞ arasında, ticari satım nedeniyle ilişki olduğunu, malların dava dışı şirkete teslim edildiğini, ancak fatura bedellerinin ödenmediğini, her ne kadar ticaret şirketleri ortaklarından bağımsız ayrı birer tüzel kişilik olsa da, tüzel kişilik perdesinin arkasına sığınmış tek veya büyük ortağın sorumluluğuna gidilerek, onun bu tüzel kişilik perdesinin korumasından haksız yere faydalanmasını ve böylelikle sorumluluktan ve takipten kurtulmasını önlemek amacıyla, pay sahibi ile tüzel kişinin mal varlıklarının ayrılığı ilkesinin bertaraf edileceğinin kabul edildiğini, davacının …’ın tek ortağı ve yetkilisi olduğunu, davacının yetkilisi olduğu şirketin tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak davacının da borçtan sorumlu olduğunun kabulünün gerektiğini, ayrıca davacının kötü niyet tazminatı talebinin dayanağının bulunmadığını belirterek, davanın reddi ile müvekkili şirket lehine %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
KARŞI DAVA: Davalı-karşı davacı vekili; şirkete satılan mallara ilişkin fatura bedellerinin tahsili için İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyası ile davacı/karşı davalı … ve … hakkında icra takibi başlatıldığını, davacının hem kendi adına hem de yetkilisi olduğu şirket adına itiraz ettiğini, şirketin süresinde olan itirazı ile takibin durduğunu, bu nedenle İstanbul 15. ATM’nin 2017/76 esas sayılı dosyası ile itirazın iptali davası açıldığını, davacı/karşı davalı …’in, TTK’nın yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna ilişkin hükümleri kapsamında, müvekkili şirketin zararından sorumlu olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, TTK.’nın anonim şirketlerde yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu düzenleyen 553. maddesi kapsamında davalının sorumlu olacağını, davalının pek çok kişiyi dolandırarak alacaklı durumuna düşürdüğünü, 29.08.2016 tarihine kadar binlerce çek ödeyerek piyasada güven oluşturduğunu, sağladığı güven ile ileri vadeli çekler vererek mal alımı yaptığını, bu tarihten itibaren çekleri ödemeyerek mallarla birlikte ortadan kaybolduğunu, tüm bunlar güz önüne alındığında davacı/karşı davalının kötü niyetli ve şirket faaliyetlerini kendi çıkarları için yürüttüğünün aşikar olduğunu, ayrıca dava dışı şirketin tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak davacı/karşı davalının bu yönden de sorumluluğunun araştırılması gerektiğini belirterek, davacı/karşı davalının icra takibine konu alacak bakımından müvekkili şirketin uğradığı zarar karşısında sorumluluğunun tespiti ile bu zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
KARŞI DAVAYA CEVAP: Davacı/karşı davalı vekili; karşı dava süresinde açılmadığı gibi karşı dava açma şartlarının da oluşmadığını, davalar arasında bağlantı bulunmadığını, karşı dava tazminat davası olup, davanın açılabilmesi için gerekli zarar şartının gerçekleşmediğini, dava dışı … aleyhine İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyası ile başlatılan takibe yönelik itiraz üzerine itirazın iptali davası açıldığını, davalı/karşı davacının bu dosya üzerinden henüz itirazın iptalini sağlayıp, takibine devam edip alacağın tahsili için gerekli işlemleri yapmadan ve yaptığı işlemlerin neticesinde alacağını tahsil edemediğine dair aciz vesikası alıp zarara uğradığını ispat etmeden tazminat davası açamayacağını, dava dilekçesinin sorumluluk nedenleri ve talep sonucu bakımından açık olmadığını, müvekkilinin dava dışı şirketin idaresinde kötü niyeti ve de kusuru bulunmadığı dışı şirketin ekonomik nedenlerle ödeme güçlüğü yaşadığını,mal kaçırma durumunun da mevcut olmadığı, dava dışı şirket ticareti terk etmemiş olup, vergi yükümlülüğünün devam ettiğini belirterek, karşı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; davacı aleyhine, şirketin borcu nedeniyle davalı tarafından icra takibi başlatıldığı ve takibin kesinleştiği, davacının, dava dışı borçlu şirket …’ın yönetim kurulu üyesi olduğu, TTK’nın 329. maddesi gereği anonim şirket pay sahiplerinin, sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumlu oldukları, anonim şirketlerin ticari işleri nedeniyle alacaklılarına karşı sorumluluğunun şirketin mal varlığı ile sınırlı olduğu, tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin uygulanmasının için ortada hile ya da hakkın kötüye kullanılması durumunun bulunması gerektiği, somut olayda ise davacının hileye başvurduğu ya da bir hakkı açıkça kötüye kullandığı somut olarak ispatlanamadığından, aksi yöndeki bilirkişi görüşüne itibar edilmediği ve asıl davanın kabulünün gerektiği; yönetici sorumluluğu bakımından öncelikle uğranılan zararın doğrudan zarar mı, yoksa dolayısıyla zarar mı olduğunun tespitinin gerektiği, davalı/karşı davacı tarafça, karşı davalı …’in, dava dışı şirketin yönetim kurulu üyeliği görevi sırasındaki eylemleri sebebiyle şirketi zarara uğrattığı, dava dışı borçlu şirketi idare edemediği, şirketin kararlarını kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendirdiği,şirketin mali durumu hakkında güven teşkil ederek yanıltıcı davranışlarda bulunarak alacaklılarını zarara uğrattığı, şirketin borçlarını ödeyemez hale getirdiği ileri sürülmüş olmakla, oluşan zararın dolaylı zarar olduğu, şirketin doğrudan zarara uğradığı hallerde, alacaklılar ve pay sahiplerinin uğradığı zararın, dolayısıyla zarar olarak kabul edildiği, ortaklar veya alacaklıların da doğrudan zarara uğramaları mümkün olup, alacaklının veya pay sahibinin doğrudan zararının, şirketin zararında bağımsız olarak ortaya çıkan zarar olduğu,alacaklının uğradığı zararın dolaylı zarar olarak kabul edilmesi gerektiği, davalı yönetim kurulu üyesi ve yetkilisinin, salt dava dışı şirkete borcunun olmasının, kusurlu olduğunu ve şirketin zarara uğradığını göstermediği, dava dışı şirketin borca batık olmaması, şirketin yönetim kurulu üyesi ve yetkilisi olan …’in şirkete sermaye borcunun olmaması ve dava dışı şirketin halen faal olduğunun tespiti nedeniyle davacı/karşı davalı yönetim kurulu üyesinin sorumluluğuna gidilemeyeceği, kaldı ki ortada bir zararın bulunduğu kabul edildiğinde dahi, davalı/karşı davacı alacaklının dava dışı şirketten alacağını tahsil edememesinden kaynaklı zararının dolaylı zarar olduğu, şirket malvarlığının korunmaması durumunda zarara uğrayanın bizzat şirket olup, pay sahibinin veya alacaklının zararının dolaylı zarar olması, dava dışı şirket ile ticari ilişki çerçevesinde oluşan davalı/karşı davacının alacağını dava dışı şirketten tahsil etmek için gerekli tüm yasal yolların tüketmediğinin ve icra takibinin devam ettiğinin görülmesi, esasında şirket yöneticisinin sorumluluğu için şirkete karşı tüm yasal yolların tüketilmesinin zorunlu olmaması ile birlikte, davacının alacağını tahsil edememesinden kaynaklanan zararının dolaylı zarar olması sebebiyle, bu zararın TTK’nın 553. maddesi uyarınca ancak şirkete ödenmesinin istenebileceği, alacaklının uğradığı dolaylı zararın kendisine ödenmesini talep etmesinin mümkün bulunmadığı, şirketten tahsil edilemeyen alacağın alacaklının doğrudan zararı olarak kabul edilemeyeceği gerekçesiyle, asıl davanın kabulü ile karşı davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:Davalı/karşı davacı vekili; alınan bilirkişi raporunda, dava dışı şirketin vergi beyannamelerinde ve bilançolarında yapılan inceleme sonucunda tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulanabileceği yönünde emareler bulunduğunun tespit edildiğini, davacı/karşı davalının … unvanlı bir şirket kurarak hissesini kısa süre sonra akrabasına devrettiğini, müvekkili tarafından …’a satılan malların bu şirket tarafından online olarak satışa çıkarıldığını, dava dışı borçlu şirket ile davacı/karşı davalının organizasyon ve malvarlığının birbirine karıştığını, şirketin tek ortağı olan davacı/karşı davalının şirketin içini boşalttığını, şirketin borçlarını ödeyemezken davacının şirkete borçlu olmasının akla olağan dışı senaryolar getirmesi gerektiğini, şirketin defterlerinin çaldırıldığı da dikkate alındığında, davacının şirket perdesini kullanarak alacaklılarından gizlendiğinin anlaşıldığını, somut olayda hile ve hakkın kötüye kullanılmasının mevcut olduğunu, bu nedenle asıl davanın reddine karar verilmesinin gerektiğini; asıl davada ileri sürdükleri gerekçelerin karşı dava bakımından da dikkate alınması gerektiğini, müvekkilinin Amir Yatırım’dan alacaklı olduğunun İstanbul 15. ATM’nin 2017/76 esas 2018/805 karar sayılı kesinleşmiş ilamıyla sabit olduğunu, alacağın tahsil edilememesinin nedeninin, davacının tek başına şirketi kötü yönetmesi ve şirket mal varlığını kendi menfaatine kullanması olduğunu, ödeme güçlüğü içindeki şirketin ortağının şirkete yüklü miktarda borçlu olmasının, şirketin mal varlığının ortağa aktarıldığına işaret ettiğini, karşı dava bakımından da tüzel kişilik perdesinin aralanması suretiyle sorumluluğun belirlenmesi gerektiğini belirterek, kararın kaldırılarak asıl davanın reddi ile karşı davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Asıl dava, borçlu şirketin tek ortağı ve yetkilisi bulunan davacının, dava dışı şirketin borcundan dolayı davalıya borçlu olmadığının tespiti; karşı dava ise aynı takip konusu alacağın yönetici sorumluluğu ve tüzel kişilik perdesinin aralanması suretiyle borçlu şirketin tek ortağı ve yetkilisi olan karşı davalıdan tahsili istemine ilişkindir. Somut olayda; davalı/karşı davacı şirket tarafından, fatura alacağına istinaden dava dışı … AŞ ile şirketin tek yetkilisi bulunan davacı/karşı davalı aleyhine İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyası ile ilamsız takip başlatıldığı, davacı/karşı davalının takibe itirazının süresinde olmaması nedeniyle takibin davacı/karşı davalı bakımından kesinleştiği, dava dışı borçlu şirketin itirazı nedeniyle duran takip bakımından ise davalı/karşı davacı tarafından İstanbul 15. ATM’nin 2017/76 esas sayılı dosyasında itirazın iptali davası açıldığı, mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın 261.652,65-TL asıl alacak bakımından kısmen kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır. TTK’nın 329/2 maddesine göre; anonim şirket pay sahipleri, sadece taahhüt ettikleri sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumludur. Somut olayda takip konusu borç, ayrı tüzel kişiliğe sahip …’a satılan malların bedelinden kaynaklanmakla, kural olarak şirketin ortağı ve yetkilisi olan davacı/karşı davalının, sırf bu nedenle dava dışı şirketin borcundan sorumlu tutulması mümkün değildir. Ancak davalı/karşı davacı, asıl davada savunma olarak tüzel kişilik perdesinin aralanması suretiyle davacının, ortağı ve yetkilisi bulunduğu dava dışı şirketin borcundan sorumlu tutulması gerektiğini ileri sürmektedir. Öğreti ve uygulamada kabul edilen tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi; bazı şartların varlığı halinde, tüzel kişilik ve mal ayrılığı ilkesi dikkate alınmadan mevcut tüzel kişiliğin arkasına saklanan gerçek veya tüzel kişinin borçtan sorumlu tutulmasını ifade etmektedir. Mal varlığının bağımsızlığı ve sınırlı sorumluluk ilkelerinin istisnası olan tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi, ancak istisnai ve sınırlı durumlarda titizlikle uygulanması gereken bir teoridir. Bu teoriye ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı, istisnai olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. (Yargıtay 11 HD 23.02.2021 tarih ve 2020/2970 esas, 2021/1603 karar sayılı ilamı) Eldeki davada; mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda, davacının yetkilisi ve tek ortağı olduğu dava dışı şirketin sermayesinin 2.000.000-TL olduğu, şirketin borca batık olmadığı, ancak davacının,şirkete 2016 yılında 3.629.079,62-TL, 2017 yılında ise 3.437.490,51-TL olmak üzere şirket sermayesinin iki katına yakın bir tutarda borçlu olduğu tespit edilmiştir. Bu durumda dava dışı şirketin tek ortağı olan davacı/karşı davalının, tüzel kişilik kavramının arkasına saklanarak dürüstlük kuralına aykırı davranışlarla şirket sermayesini üzerine geçirdiği, kendisine tanınan ortaklık ve yönetim hakkını kötüye kullanarak davalı/karşı davacıyı zarara uğrattığı kabul edilmelidir. Bu nedenle menfi tespit istemine ilişkin asıl davanın reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi isabetsizdir. Davalı/karşı davacı, aynı alacak için, yine tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesi ve ilave olarak yönetici sorumluluğu kapsamında karşı davayı açmıştır. Bilindiği üzere her davada, dava açanın hukuki yararının bulunması dava şartıdır. Hukuki yarar ise, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için, davacının bu davayı açmakta veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte bir çıkarının bulunması anlamına gelir. Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan, korunan, bir yararı olmalı; hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalıdır. Hukuki yarar HMK’nın 114. maddesi gereği dava şartı niteliğinde olup, yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden dikkate alınması zorunludur. Somut olayda davalı-karşı davacı tarafından davacı-karşı davalı aleyhine dava konusu fatura alacağına dayalı olarak ilamsız takip başlatılmış ve takip kesinleşmiş olsa da; davalı-karşı davacının aynı nedenle alacaklı olduğunu iddia ederek bu alacağının ilama bağlanmasında, işbu dava sonucunda alınacak hükme maddi hukuk bakımından tanınan sonuçlar nedeniyle hukuki yararının bulunduğu kabul edilmelidir (Yargıtay 11 HD’nin 2019/4990-2020/2736 sayılı emsal ilamı). Şirket alacaklıları;kurucuların ,yönetim kurulu üyelerinin ,yönetimle görevli diğer kişilerin ,tasfiye memurlarının veya kuruluşta etkili kişilerin kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlerini kusurlu olarak ihmal etmeleri nedeniyle doğrudan zarara uğramaları durumunda ,anılan kişiler dava edebilir ve tazminatın kendilerine ödenmesini isteyebilirler .Bu dava durumuna göre ,6098 sayılı TBK nun 49.madde hükmündeki haksız fiilden doğan genel hükümlere veya anonim şirketler hukukundaki özel hükümlere (TTK 553-556maddeler)dayanabilir .Buna göre şirket alacaklılarının özellikli olarak kendilerini doğrudan zarara uğratan organ şahıslara karşı sadece hukuka aykırılığa dayanarak dava açılabileceği kuralında hiçbir değişiklik sözkonusu değildir.(Prof.Dr.Hasan Pulaşlı ,Şirketler Hukuku Şerhi s.2666) Davalı/karşı davacı tarafından ileri sürülen tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesi kapsamında ise; yukarıda açıklandığı üzere mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda, borçlu şirketin sermayesini aşan tutarda davalıdan alaçcaklı bulunduğu gözetildiğinde şirketin mali durumunun ekonomik sebeblerle ödenemediği ileri sürülse de ,şirketin malvarlığının davacı-karşı davalı üzerinde olduğu, tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, davacı-karşı davalının yönetim hakkını kötüye kullanarak davalı/karşı davacıyı zarara uğrattığı kabul edilmelidir. Bu nedenle mahkemece karşı davanın kabulü asıl alacak bakımından kabulü gerekirken reddine karar verilmesi isabetsizdir. Açıklanan nedenlerle; davalı/karşı davacı vekilinin asıl ve karşı davaya yönelik istinaf başvurusunun kabulüne, belirtilen hususlar yeniden yargılama gerektirmediğinden, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/(1)b-2 maddesi uyarınca kaldırılarak “asıl davanın reddine, karşı davanın ise kısmen kabulüne” karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalı/karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1077 Esas 2019/365 Karar sayılı 12/03/2019 tarihli kararının, HMK.’nun 353(1)b-2 gereği KALDIRILMASINA; “1-Asıl davanın kısmen kabulüne ; İstanbul …İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasında davacı- karşı davalının davalı karşı davacıya 1.417,77-TL işlemiş faizden borçlu olmadığının tesbitine ,fazla istemin reddine, 2-Karşı davanın kısmen kabulüne, 261.652,65-TL alacağın davacı-karşı davalıdan alınarak davalı-karşı davacıya verilmesine,fazla istemin reddine, İlk derece mahkemesine ilişkin olarak; Asıl davada; “Alınması gerekli 96,79-TL harcın; yatırılan 4.492,59-TL peşin harçtan mahsubu ile bakiye 4.395,80-TL fazla harcın karar kesinleştiğinde isteği halinde davacı-karşı davalıya iadesine, Davacı-karşı davalı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Davacı-karşı davalı vekili için kabul olunan kısım üzerinden takdir olunan 1.417,77-TL vekalet ücretinin davalı-karşı davacıdan tahsiliyle davacı-karşı davalıya ödenmesine, Davalı-karşı davacı vekili için AAÜT uyarınca takdir olunan 26.765,69-TL nispi vekalet ücretinin davacı-karşı davalıdan alınarak davalı-karşı davacıya ödenmesine, Karşı davada; “Alınması gerekli 17.873,49-TLnispi karar harcından peşin yatırılan 4.493-TL harcın mahsubu ile bakiye 13.380,49-TL harcın davacı-karşı davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, Davalı-karşı davacı vekili için AAÜT uyarınca takdir olunan 26.765,69-TL nispi vekalet ücretinin davacı-karşı davalıdan alınarak davalı-karşı davacıya ödenmesine, Davacı-karşı davalı vekili için red olunan kısım üzerinden takdir olunan 1.417,77-TL vekalet ücretinin davalı-karşı davacıdan alınarak davacı-karşı davalıya ödenmesine, Davalı-karşı davacı tarafından yatırılan toplam 4.524,40-TL harcın davacı-karşı davalıdan alınarak davalı-karşı davacıya verilmesine, Davalı-karşı davacı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, Karar kesinleştiğinde ve talep halinde kullanılmayan gider avansının yatıran tarafa iadesine” Davalı/karşı davacı tarafından yatırılan 4.536,99-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine, Davacı/karşı davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 25/11/2021