Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2019/1251 E. 2019/982 K. 10.07.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1251
KARAR NO : 2019/982
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/12/2017
NUMARASI : 2015/20 E.-2017/976 K.
DAVA: Tazminat (Bayilik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 10/07/2019
İlk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü.
DAVA:Davacı vekili, taraflar arasında davalının müvekkili bayii olarak faaliyette bulunması amacıyla mülkiyeti TCDD’na ait taşınmaz üzerine akaryakıt/lpg satış ve servis istasyonu kurulması konusunda 25.07.2013 tarihli 5 yıl süreli bir Protokol imzalandığını ve böylece bayilik ilişkisi kurulduğunu, ancak davalının 07.07.2014 tarihinde fesih ihbarnamesi göndererek Protokolü feshettiğini ve feshin 31.07.2014 itibariyle hüküm ifade edeceğini bildirdiğini, ancak feshin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, bu durumda Protokolün 13.maddesi uyarınca haksız fesih nedeniyle davalının 500.000-USD cezai şart ile 4 yıllık mahrum kalınan kâra ilişkin tutarı ödemesi gerektiğini, ayrıca davalının kendisine mubayaa edilen mallar nedeniyle 157.179-TL ödemekle yükümlü olduğunu, kâr mahrumiyeti alacağının belirsiz alacak niteliğinde olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, 500.000-USD cezai şart alacağının, 157.179-TL mubayaa edilen mallara ilişkin alacağın ve şimdilik 10.000-TL mahrum kalınan kârın tazminine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davacı vekili 06.10.2016 tarihinde sunduğu talep artırım dilekçesinde, mahrum kalınan kâr taleplerini 515.624,12-TL olarak artırdıklarını bildirmiştir.
CEVAP:Davalı vekili, davacının sözleşmenin başından itibaren fiyatlama politikalarındaki yanlışlıkları, yapılan kampanyaların sınırlı olması, çevredeki diğer bayilere verilen desteğin müvekkiline verilmemesi ve hatalı satış stratejileri gibi hususların müvekkilinin sözleşme yapmaktaki menfaatini yok ettiğini, müvekkilinin sürekli zarar etmekte olduğunu, dolayısıyla ilişkinin devamının müvekkili açısından imkansız hale geldiğini ve bu nedenle feshin haklı olduğunu, ayrıca genel işlem koşullarına aykırı bir sözleşme olduğunu, sözleşme geçerli sayılsa bile talep edilen cezai şartın tenkisinin gerektiğini, kusurlu olan davacının kâr mahrumiyeti talebinin de haksız olduğunu, kaldı ki açılan dava sonucu müvekkilinin taşınmazdan tahliyesine karar verildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ GEREKÇE VE KARAR ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davalının 31.07.2014 tarihinde Protokolü haksız olarak feshettiği, Protokolün 13/a. maddesi uyarınca davacının haksız fesih nedeniyle 500.000-USD cezai şart ile ayrıca mahrum kalınan kâr talep edebileceği, 500.000-USD’nin davalının ekonomik mahvına neden olmayacağı, davacının sözleşmenin kalan süresi içibn mahrum kaldığı kâr tutarı 515.6241,12-TL olarak hesaplanmış olmakla birlikte, yeni bir bayilik ihdas edilmesi bakımından makul sürenin sektörel özellikler ve yasal işlemler dikkate alınarak üç ay olduğu kabul edilmek suretiyle yapılan hesaplama sonucu ise mahrum kalınan kârın 25.355,27-TL olduğu ve davacının bu tutardaki mahrum kalınan kâr talebinde haklı görüldüğü, ayrıca mubayaa edilen mallar yönünden fatura içerik ve kapsamlarıyla miktarlar dikkate alındığında davacı talebinin yerinde olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 500.000-USD cezai şartın dava tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4-a maddesi uyarınca işleyecek faiziyle, 157.179-TL mubayaa edilen malların değerine ilişkin alacağı ile 25.355,27-TL mahrum kalınan kâr alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle davalıdan tahsiline, fazla istemin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesinin, müvekkilinin kâr kaybı alacağı bakımından bilirkişi raporundaki müvekkili aleyhine olan seçimlik hesaplamayı dikkate aldığını, oysa bu hesaplamanın hükme esas teşkil edebilmesinin mümkün olmadığını, Yargıtay HGK’nun 12.06.1996 tarihli 1996/11-372 E., 1996/485 K. sayılı kararında da belirtilen hususların aksine, ilk derece mahkemesinin hiçbir araştırma yapmadan bilirkişinin gerekçesiz biçimde görüş bildiren raporuna dayanarak müvekkilinin kâr yoksunluğunu 3 ay ile sınırlı tuttuğunu, kaldı ki müvekkilinin dava konusu akaryakıt istasyonunun bulunduğu bölgede başkaca bir istasyon açmadığını, bu hususun ıslah dilekçesi ekinde sunulan belgeden de anlaşılmakta olduğunu belirterek hükmün mahrum kalınan kâr alacaklarına ilişkin kısmının kaldırılarak talepleri gibi karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE: Dava, bayilik sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle oluşan cezai şart, mahrum kalınan kâr ve mubayaa edilen malların bedeline ilişkin alacakların tazmini istemine ilişkindir.Davalı, davacının edimlerine yerine getirmemesi nedeniyle sürekli zarar etmekte olduğunu, bu nedenle sözleşmeyi haklı nedenle feshettiğini, ayrıca taleplerin haksız olduğunu savunmuş, ilk derece mahkemesince yukarıda açıklanan gerekçelerle davacının cezai şart ve mubayaa edilen mallara ilişkin alacak taleplerinin kabulüne, mahrum kalınan kâr alacağı talebinin ise kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davacı vekilince reddedilen mahrum kalınan kâr alacağı yönünden istinaf edilmiştir. Hüküm davalı tarafça istinaf edilmediğine göre davalının 07.07.2014 ve 08.07.2014 tarihli ihtarnameler ile sözleşmeyi 31.07.2014 tarihi itibariyle feshinin haksız olduğu hususu kesinleşmiştir.Bununla birlikte taraflar arasında akdedilen ve yeni bir bayilik ilişkisi kurulmasını öngören 25.07.2013 tarihli 5 yıl süreli Protokolün 13/a maddesi uyarınca, sözleşmenin davalı tarafından haksız feshi halinde, davalı 500.000-USD cezai şart yanında, sözleşmenin vaktinden önce sona ermesi nedeniyle davacının kâr mahrumiyetini tazmin etmeyi kabul ve taahhüt etmiştir. Kâr mahrumiyeti süresinin hesabında, öncelikle davacının dava konusu taşınmaz için yeni bir bayilik sözleşmesi yapıp yapmadığı ve yeni bir istasyon kurup kurmadığı tespit edilmeli, yeni bir bayilik ilişkisi kurulmamış ise kâr mahrumiyeti süresinin, fesihten sözleşmenin sonuna kadar olan bölüm için değil, davacının aynı bölgede benzer bir bayilik kurabilmesi için gerekli makûl süre belirlenerek ve brüt kâr değil net kâr dikkate alınarak hesaplanması gerekir(Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 11.04.2019 tarihli 2018/2661 E., 2019/2508 K. sayılı ve 15.12.2015 tarihli 2015/3689 E., 2015/16904 K. sayılı emsal kararları). Somut olayda, sektörel bilirkişinin de yer aldığı bilirkişi heyetince yapılan inceleme sonucu düzenlenen 24.05.2016 tarihli bilirkişi raporunda mahrum kalınan kâr alacağına ilişkin olarak, hem sözleşme süresinin sonuna kadar mahrum kalınan kâr, hem de davacının aynı bölgede benzer bir bayilik kurabilmesi için gerekli makûl süre 3 ay olarak tespit edilip 3 ay için mahrum kalınan kâr hesaplanmıştır. Dava konusu istasyonun bulunduğu bölge (Üsküdar/Harem/Otogar karşısı) de dikkate alındığında davacının objektif kriterlere göre belirlenen bu 3 aylık süre içinde yeni bir bayilik kurabileceği açık olup, davacının henüz bir bayilik kurmamış olduğu yönündeki subjektif değerlendirmesine itibar edilmemiştir. O halde ilk derece mahkemesince 3 aylık makûl süre dikkate alınarak hesaplanan 25.355,27-TL mahrum kalınan kâr alacağına hükmedilmesinde bir isabetsizlik görülmemiş olup, açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 44,40-TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 35,90- TL nin mahsubu ile bakiye 8,50- TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına, İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına,Gerekçeli kararın birer örneğinin taraflara tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 10/07/2019