Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/914 E. 2020/144 K. 06.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/914
KARAR NO: 2020/144
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/02/2018
NUMARASI: 2014/1082 Esas- 2018/189 Karar
DAVA: Tazminat(Bayilik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 06/02/2020
Davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü.
DAVA: Davacı vekili, taraflar arasındaki ticari ilişki sebebiyle davalı şirket adına kayıtlı taşınmaz üzerinde müvekkili lehine tesis edilen intifa hakkının 25.06.2010 tarihinden başlamak üzere 5 yıl süre ile sınırlandırıldığını, karşılıklı iyiniyet ve Rekabet Kurulu kararları gözetilerek intifanın 25.06.2015 tarihinde sona ereceği hususunda mutabakata varıldığını, intifa hakkının tesisinden sonra müvekkilinin davalı şirketi intifa hakkının tesis edildiği yerde işletici olarak tayin ettiğini ve müvekkili ile davalı şirket arasında 25.06.2010 tarihli Bayilik Sözleşmesi ve aynı tarihli Protokol imzalandığını, ayrıca davalı tarafından aynı tarihli Satış Taahhütnamesi imzalanarak müvekkiline verildiğini, davalı …’nin ise sözleşme ve protokolü garantör sıfatıyla imzaladığını, ayrıca davalı … ile birlikte Kefaletname imzalayarak davalı şirketin borçlarına 150.000-TL limit dahilinde kefil olduklarını, sözleşmenin 5 yıl süreceği inancıyla bayiye yatırımlar yapıldığını, Rekabet Kurulunun kararı gereği 18.09.2005 tarihinden sonra düzenlenen sözleşmeler 5 yıl için grup muafiyetinden yararlanabildikleri halde davalı şirketin bu düzenlemeyi kendi lehine ancak hukuka aykırı olacak şekilde kullandığını ve sözleşmeyi 28.04.2014 tarihli ihtarname ile feshettiğini, davalıya feshin hukuka aykırı olduğunun ve cezai şart bedellerinin ödenmesi, istasyonun teslimi gerektiğinin bildirildiğini, ancak davalının istasyonu teslim etmediğini ve başka bir firma ile anlaştığını, davalının satış taahhüdüne uymamış olması nedeniyle müvekkilinin cezai şart alacağının doğduğunu, yine Protokolün 4.m. uyarınca müvekkilinin cezai şart alacağının doğduğunu, müvekkilinin mahrum kaldığı kârdan da davalının sorumlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla satış taahhüdüne aykırılıktan kaynaklanan cezai şart alacağının şimdilik 10.000-USD’sinin, Protokolün 4.m. uyarınca ödenmesi gereken cezai şartın şimdilik 10.000-USD’sinin ve sözleşmenin 46.m. uyarınca sözleşmenin erken sona erdirilmiş olması nedeniyle sözleşmenin olağan bitiş süresine göre hesap edilecek kâr mahrumiyetinin şimdilik 10.000-TL’sinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, alacak kalemlerine dava tarihinden itibaren sözleşme şartları uyarınca hesap edilen avans faizine 20 puan eklenmek suretiyle tespit edilecek faiz oranında faiz işletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar, yasal sürede davaya cevap vermemişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, Akaryakıt Bayilik Sözleşmesi 22/03/2003 tarihinde imzalanmış ve kesintisiz olarak da dikey ilişkinin devamı söz konusu olup, akdi ilişkinin başlangıç tarihi olarak 2003 yılının baz alınması gerekeceğinden ve rekabet kurulunun ilgili tebliğine göre 18/09/2010 tarihi itibariyle grup muafiyetinin sona ererek sözleşme ilişkisi geçersiz hale geleceğinden dolayı davalı yanca sözleşmenin haksız şekilde feshinin söz konusu olmadığı ve böylelikle davacının mahrum kaldığı kar kaybının bulunmadığı ve bu bağlamda cezai şart talep edilemeyeceği(Bkz. emsal içtihat Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2014/7173 Esas, 2014/11434 Karar sayılı, 18/06/2014 tarihli ilamı), bir başka deyişle dikey anlaşmalara dair kılavuz hükümlerine göre 5 yıllık rekabet etmeme yükümlülüğünün süresi hesabında başlangıç tarihi olarak taraflar arasında süregelen rekabet yasağına dayalı dikey ilişkiye başlangıç teşkil eden ilk anlaşmanın yapıldığı tarihin esas alınacağı, buna göre de olayda haksız fesih bulunmadığından davacının taleplerinin mesnetsiz kaldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; 1-Tarafların 25/06/2010 tarihinde 5 yıl süre ile bayilik sözleşmesi akdettiklerini, bununla birlikte eş zamanlı olarak 22/04/2018 tarihine kadar devam etmesi kararlaştırılan intifa hakkını ortak iradelerine uygun olarak 25/06/2015 tarihinde sona erecek şekilde kısalttıklarını, tüm işlemlerin Rekabet Kurulu kararlarına uygun olduğunu, dolayısıyla feshin hukuka uygun bir tarafının bulunmadığını, 2-Müvekkilinin satış taahhüdüne aykırılıktan kaynaklanan cezai şart talebinin haklı olduğunu, zira davalının bir çok defa uyarıldığını, yine Protokolün 4.m. uyarınca ayrıca cezai şart talep edilebileceğini, kar mahrumiyeti taleplerinin de haklı olduğunu belirterek hükmün kaldırılmasını ve davanın kabulünü istemiştir.
GEREKÇE: Dava, bayilik sözleşmesinin haksız olarak feshedildiği iddiasıyla sözleşmeden kaynaklanan cezai şart ve kâr mahrumiyeti alacaklarının tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya kapsamında mevcut deliller incelendiğinde, davalı şirket adına kayıtlı taşınmaz üzerine davacı lehine 22.04.2003 tarihinde 15 yıl süreli intifa hakkı tesis edildiği, 25.06.2010 tarihinde davacı şirket ile davalı şirket arasında 5 yıl süreli Bayilik Sözleşmesi imzalandığı ve aynı tarihte intifa süresinin 25.06.2015 tarihinde sona erecek şekilde kısaltıldığı görülmüştür. Dolayısıyla Rekabet Kurulunun kararları gereği 18/09/2005 tarihinden önce tesis edilen dikey ilişki 18/09/2010 tarihine kadar grup muafiyetinden yararlanabilecek ise de, somut olayda taraflar kendi iradeleri ile intifa süresini de yenilemiş ve bayilik sözleşme süresi ile uyumlu hale getirmiş olmakla, kararlaştırılan 5 yıl için dikey ilişkide de grup muafiyetinden yararlanılabilineceğinin kabulü gerekir. Kaldı ki aksi düşünülse bile, davalı taraf bayilik sözleşmesi süresi boyunca intifa hakkının terkin edilmesi talebinde bulunmamış olduğuna göre, devam eden bir intifa hakkı mevcut iken, salt intifa hakkı grup muafiyet süresinin sona erdiğinden bahisle davalının sözleşmeyi süresinden önce feshinin haklı olduğu kabul edilemez. Kaldı ki davalının davacı ile olan bayilik ilişkini sona erdirdikten yaklaşık 2 ay sonra başka bir firma ile bayilik sözleşmesi akdettiği, dolayısıyla iyiniyetli olmadığı da anlaşılmaktadır. Bu durumda davalının sözleşmeyi feshinin haksız olduğunun kabulü gerekmiştir. Davacı, mal alım taahhüdüne aykırılık iddiasıyla cezai şart, Protokolün 4. maddesine aykırılık iddiasıyla cezai şart ve Bayilik Sözleşmesinin 46.m. uyarınca kâr mahrumiyeti taleplerinde bulunmuştur. Mal alım taahhüdüne aykırılık nedeniyle cezai şart istemine ilişkin olarak Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatlarında, iki halde alacaklının ceza koşulunu isteyemeyeceği, eğer alacaklı, ceza koşulunu isteme hakkından açıkça vazgeçmişse artık bu yönde bir talepte bulunamayacağı, diğer yandan alacaklının, çekince koymadan ifayı kabul etmiş veya sözleşmeden doğan edimlerini ifa etmeye devam etmişse bu takdirde de ceza koşulunu isteyemeyeceği, yıllık asgari ürün alımı taahhüdü bulunmasına rağmen yıllar itibariyle bu taahhüde uyulmamış ise tedarikçi firmanın, hem ifayı hem de ceza koşulunu talep edebilmesi için takip eden yılda henüz bayiye mal vermeden önce ceza koşulu ile ilgili “çekince” bildirmesi ya da bu konuda bayiye noterden bir ihtarname göndermesi gerektiği, çekince için bir şekil şartının getirilmediği, tedarikçinin, taahhüde aykırı davranılmış olan yılı takip eden yeni yıldaki ilk fatura ve irsaliyeye koyacağı bir açıklama ile bu koşulu yerine getirebileceği, bu şekilde bir çekince konulduktan veya ihtar çekildikten sonra tedarikçi firmanın, mal vermeye devam etse bile önceki yıla ilişkin ceza koşulu alacağını sözleşme zamanaşımı süresi içinde her zaman talep edebileceği, sonraki yıllarda da aynı kuralın geçerli olduğu, bunlar yapılmadan müteakip yılın ifası gerçekleşmişse artık bir önceki yıla ait ceza koşulu istenemeyeceği, çekince konmuş veya ihtar çekilmiş olan yıllarla ilgili ceza koşulunun istenebileceği, TBK’nun 179/II. Maddesinde öngörülen hüküm, emredici nitelikte olmadığından taraflar, sözleşme serbestisi ilkesi gereğince aralarında farklı bir düzenleme yapabilecekleri, örneğin, sözleşmenin feshi halinde hem cezai şart hem de kâr mahrumiyeti ödeneceğinin kararlaştırabileceği, ancak sözleşmenin feshi halinde cezai şart ödeneceğinin kararlaştırılmış olduğu hallerde, Yargıtay HGK’nun 20.01.2013 T. 2012/19-670 E. 2013/171 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, sözleşme süresi içinde çekince konmadan uzun süre ifaya devam edilmesi üzerine borçluda, “ceza koşulu istenmeyeceği” ne dair haklı bir güven oluşmuş ise oluşan bu haklı güven ve dürüstlük ilkesi nedeniyle önceki yıla veya yıllara ait ceza koşullarının talep edilemeyeceği kabul edilmiştir. Somut olayda, malım alım taahhüdü yönünden 25.06.2010-25.06.2011 döneminde taahhüde aykırılık olmadığı tespit edilmiş, 26.06.2011-25.06.2012/ 26.06.2012-25.06.2013 ve 26.06.2013-02.05.2014 dönemlerinde ise taahhüde aykırı davranıldığı, eksik alım yapıldığı tespit edilmiştir. Öte yandan davacı, davalıya eksik alım nedeniyle uyarı yapıldığına dair 09.05.2012 ve 22.10.2012 tarihli yazılar sunmuş ise de, bu yazıların davalıya tebliğine ilişkin bir belge sunmamıştır. Ayrıca 09.05.2012 tarihli yazı ancak ilk döneme ilişkin bir uyarı yazısı olarak kabul edilebilir ise de, ilk dönem bir eksik alım olmamıştır. 22.10.2012 tarihli yazı ise 2.döneme ilişkin bir ihtar olarak kabul edilebilir ise de cezai şart talep edilebilmesi için ayrıca 3.dönemde 26.06.2012-22.10.2012 tarihleri arasında bayiye mal vermeden önce bu yazının gönderilmiş olması gerekir, ancak dosya kapsamında bu yönde bir tespitte bulunulmamıştır. 3.dönemdeki eksik alıma ilişkin olarak ise 4.dönemin başında mal verilmeden önce ihtarda bulunulduğuna dair bir delil sunulmamıştır. 4.döneme(son döneme) ilişkin bir hesaplama yapılmamış ise de (zira haksız fesih halinde son dönem de istenebilir) davacı taraf bilirkişi heyeti raporuna bu yönden itiraz etmemiş hesaplamaya itirazları olmadığını bildirmiştir. Sonuç olarak 2.döneme ilişkin olarak , 22.10.2012 tarihli uyarı yazısı gönderilmeden önce mal verilmemiş olmak koşuluyla talepte bulunulabilir ise de, yazının tebliğine ilişkin belge sunulmadığından, davacının alım taahhüdüne aykırılık nedeniyle cezai şart talebinde haklı olmadığı kabul edilmiştir. Öte yandan Protokolün 4.m. uyarınca sözleşmenin bayi tarafından sözleşme için belirlenen süreden önce haksız feshi halinde veya bayinin yükümlülüklerinden birini ihlali halinde, 100.000-USD ödemeyi kabul ettiği kararlaştırılmış olup, davalının haksız feshi nedeniyle bu madde uyarınca cezai şart talebinde haklı olduğunun, öte yandan bu davada talep edilen 10.000-USD dikkate alındığında davalının ekonomik olarak mahvına neden olmayacağının kabulü gerekmiş, diğer davalılar da garantör ve kefil olarak bu tutardan sorumlu tutulmuştur. Bayilik Sözleşmesinin 46/d maddesinde ise, bayinin cezai şarta ilaveten sözleşme sonuna kadar geçecek dönemde satış taahhütnamesine göre satması gereken toplam petrol ürünlerini miktarlarını fesih işlemi nedeniyle satamaması sonucu şirketin uğradığı tüm zarar ve ziyanı, fesih tarihinden sözleşme süresi sonuna kadar satması gereken ..beyaz ürün…siyah ürün, madeni yağ ürünleri, otogaz LPG ürünlerindeki şirket kârı esas alınarak belirlenecek toplam şirket zarar ve ziyan tutarlarını itirazda bulunmaksızın derhal ve nakden ödemeyi kabul ettiği kararlaştırılmış olup, buna göre sözleşmenin haksız feshi nedeniyle davacının kâr mahrumiyeti talebinde de haklı olduğunun kabulü gerekmiştir. Öte yandan Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatları uyarınca, kâr mahrumiyeti süresi, feshedilen sözleşmenin fesihten sözleşmenin sonuna kadar olan bölümü için değil, davacının aynı bölgede benzer bir bayilik kurabilmesi için gerekli makûl süre kadar olması gerekli olup, bilirkişi raporunda da bu süre 3 ay olarak tespit edilmiş ve kâr mahrumiyeti 11.722,71-TL olarak hesaplanmıştır, davalı bayinin bulunduğu bölge dikkate alınarak 3 aylık süre Dairemizce de uygun bulunmuş, davacının 10.000-TL kâr mahrumiyeti talebinde haklı olduğu kabul edilmiş ve diğer davalılar da garantör ve kefil olarak bu tutardan sorumlu tutulmuştur. Bununla birlikte sözleşmenin 42/2 maddesinde, bayinin borçlarına, tahsil tarihine kadar Merkez Bankası avans faiz oranına 20 puan eklenerek bulunacak faiz oranı üzerinden yıllık faiz tahakkuk ettirilmesi kabul edilmiş ise de, bu hükmün davacının sözleşme süresi içinde oluşan cari hesap alacaklarına ilişkin olduğu kanaatine varılmış olduğundan, tazminat ve kâr mahrumiyeti alacağı talebinde dikkate alınmamıştır. O halde ilk derece mahkemesince yukarıda açıklanan hususlar dikkate alınarak bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ise de, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, HMK 353(1)b-2 m. uyarınca hükmün kaldırılmasına ve davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜNE; İstanbul 14.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14/02/2018 tarihli 2014/1082 Esas 2018/189 Karar sayılı hükmünün HMK 353(1)b-2 gereği KALDIRILMASINA; “Davanın KISMEN KABULÜ ile; Protokolün 4.m. uyarınca 10.000-USD cezai şart alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi uyarınca devlet bankalarınca USD cinsinden 1 yıllık döviz mevzuat hesabına uygulanan en yüksek faiziyle ve Bayilik Sözleşmesinin 46/d maddesi uyarınca 10.000-TL kâr mahrumiyeti alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,” İlk Derece Yargılamasına ilişkin olarak; “Alınması gereken 2.131,27-TL nispi harçtan, 894,90-TL peşin nisbi harcın mahsubu ile 1.236,37-TL bakiye nispi karar ve ilam harcının davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak hazineye gelir kaydına, Davacı tarafından ödenen 894,90-TL peşin harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine, Davacı tarafından ödenen 29-TL ilk masraf, 2.550-TL bilirkişi ücreti ile 698,60- TL tebligat , müzekkere ve talimat gideri olmak üzere toplam 3.277,60-TL yargılama giderinin kabul-red oranına göre 1.951,54-TL’sinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine, kalanın davacı üzerinde bırakılmasına, Davalı taraflarca yapılan yargılama gideri olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, Davacı vekili için AAÜT uyarınca takdir olunan 4.680- TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine, Davalı … vekili için AAÜT uyarınca takdir olunan 3.400- TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’ye ödenmesine, Karar kesinleştiğinde ve talep halinde kullanılmayan gider avansının yatıran tarafa iadesine” İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan 35,90 TL peşin istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine, istinaf başvuru harcı olarak yatırılan 98,10 TL’nin hazineye irad kaydına, Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan toplam 101,50- TL istinaf yargılama giderinin kabul-red oranına göre 60,43-TL’sinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, kalanın davacı üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın birer örneğinin taraflara tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 06/02/2020