Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/784 E. 2019/567 K. 18.04.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/784
KARAR NO : 2019/567
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/02/2018
NUMARASI : 2015/1034 E.- 2018/107 K.
DAVA : Tazminat(Bankacılık İşleminden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/04/2019
İlk derece mahkemesince asıl ve birleşen davaların reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü.
ASIL DAVA:Davacı vekili, müvekkilinin 6 yıl süresince iyi niyet ve güvenle davalı ile çalıştığını ve yüksek miktardaki mevduatını bankaya emanet ettiğini, ancak bu güvene karşılık bankaca mevzuat hükümlerine aykırı onlarca işlem yapıldığını, hatta bu usulsüz işlemlerin müvekkiline ait olmayan imzalarla gerçekleştirildiğini, 29.07.2015 tarihinde davalı banka personelleri tarafından 1.644.804-TL zararı olduğu, ödenmemesi halinde 4.500.000-TL’na ulaşacağı hususunda ikna edilerek müvekkilinin iradesinin fesada uğratıldığını ve kendisine bir takım belgeler imzalatıldığını, daha sonra müvekkilinin zararın kendi bilgisi ve onayı olmayan mevzuat hükümlerine aykırı işlemlerden kaynaklandığını anladığını ve ilgili belgeler incelendiğinde birçok belgede müvekkili ile eşi ve oğlunun imzalarının taklit edildiğinin görüldüğünü, ayrıca müvekkiline yapılan işlemlerle ilgili olarak açıklayıcı bilgi.verilmediğini, riskler konusunda aydınlatılmadığını, bankaların güven müessesesi olmasından dolayı hafif kusurlarından dahi sorumlu olduklarını,işlemlerin usulüne uygun olarak yapıldığına dair ispat yükünün bankaya ait olduğunu, yapılan işlemlerin ilgili Tebliğ hükümlerine de aykırı olduğunu,müvekkilinin zarara uğradığını ileri sürerek 5.163.236-TL’nin ticari avans faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA: Davacı vekili, sözde vade tarihi olan 31/12/2015 tarihinde müvekkili hesabından davalı banka tarafından toplam 522.200-TL haksız ve hukuka aykırı tahsilat yapıldığını ileri sürerek 522.200-TL’nin ticari avans faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, davacı ile tüm işlemlerin taraflar arasında imzalanmış olan Bankacılık İşlemleri Sözleşmesi ile Türev Ürünler Çerçeve Sözleşmesileri kapsamında yapıldığını, davacıya imzası karşılığında risk bildirim raporlarının gönderildiğini, tüm türev işlemlere ilişkin işlem dekontu ve senaryo analizlerinin, banka sistemine güncellenmek suretiyle kaydedilmiş olan e-posta adresine gönderildiğini, davacının imzalarını reddettiği dekontlar başta olmak üzere ihtilaflı tüm işlemlere ait imzalı dekontların taranmış kopyalarının söz konusu e-posta adresinden banka müşteri temsilcisine gönderildiğini ve işlemlerin gerçekleştirildiğini, davacının TÜÇS imzalamasından ve işlemlerin yapılmasından 3 yıl sonra bu haksız davayı açtığını, davacı yanın kendi iradesi ile yapmış olduğu türev işlemlerinden doğan zararlarından dolayı bankayı sorumlu tutma çabasının TMK 2. maddesinde yer alan dürüstlük ilkesine tamamen aykırı olduğunu, davacının internet bankacılığı üzerinden 2013-Ocak 2015 döneminde yüzlerce kez döviz alım satımı yapıldığını, hesap bilgi ve hareketlerinin izlendiğini,hesaplarını ve varlıklarını devamlı olarak gözlemleyen ve işlemler yapan davacının banka tarafından yapılan türev işlemler sonucu hesaplarında meydana gelen hareketleri görmemesinin mümkün olmadığını, davacının 2009 yılından itibaren yaptığı türev işlemlerden 2.979.766,67- TL gelir elde ettiğini, sözleşmelerin mevzuata uygun olduğunu, deneyimli bir piyasa oyuncusu olan davacının sözleşmeyi formalite icabı okumadan imzalamış olamayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, davalı banka kayıtlarında icra edilen opsiyon işlemlerinin 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 4-i maddesinin bankalara verdiği yetki kapsamında olduğu, söz konusu opsiyonların organize piyasalarda gerçekleştirilen işlemler olmadığı, tarafların serbest iradesi ve sözleşme serbesti ilkesi çerçevesinde imza edilen Türev Ürünler Çerçeve Sözleşmesine uygun tezgah üstü piyasa işlemi oldukları ve SPK mevzuatı hükümlerine tabi olmadığı, işlemlerin sözleşme hükümleri uyarınca davacının güncellemesi ile sisteme kaydedilen e-posta adresleri üzerinden yazışma yolu ile gerçekleştirildiği, doaya kapsamında taranmış ve e-posta ile gönderilmiş kopyalarla birlikte, ıslak imzalı kopyaların da bulunmasından dolayı işlemlerin davacı yanın bilgi ve onayı ile gerçekleştirilmiş olduğunun anlaşıldığı, davacının icra ettiği opsiyon işlemlerinde yasa ve bankacılık mevzuatına aykırılığa rastlanılmadığı, sözleşmede davacıya ortaya çıkabilecek tüm riskler ile zararların ayrıntılı bir şekilde anlatılmış olduğu, davacının davalı bankada icra ettiği işlemlerin yoğunluğundan da anlaşılacağı cihetle son derece riskli olan opsiyon işlemleri hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olduğu, davacının çeşitli bankalar nezdinde senelerdir türev işlemleri gerçekleştirmekte olduğu da göz önüne alındığında sıradan bir yatırımcı olmadığı, yüksek gelir elde etmek amacıyla riskli bir alanda tezgah üstü piyasa koşullarına göre opsiyon işlemleri yapmayı tercih etmiş olduğu, uğradığını ileri sürdüğü zararların davalı bankaca iradesinin fesata uğratılması yoluyla oluştuğu yönünde tespitte bulunulmadığı, dolayısıyla davacı iddialarının ispatlanamadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Bankacılar tarafından imza taklidi yapılan işlemlerin temdit edilerek zararın artmasına yol açan teminat mektubu niteliğindeği “nakit teminat için bloke ve rehin talimat maktupları” üzerinde ısrarla imza incelemesi talep etmelerine rağmen bu yönde inceleme yapılmadığı gibi neden yapılmadığına ilişkin bir gerekçe de gösterilmediğini, 2-SPK mevzuatının dava konusu işlemlere uygulanacağı hususunun yargı kararı ile kesinleştiğini, BDDK’nın da aynı yöndeki görüşünün dosyada mevcut olduğunu, ancak mahkemece işlemlerin SPK mevzuatına uygun olup olmadığının incelenmediğini, 3-İşlemlerin içyüzünün, müvekkilinin bilgisi, onayı ve irade fesadı olup olmadığının aydınlatılması için telefon görüşmelerinin de incelenmesi gerektiğini, ancak incelenmediğini, 4-Bankanın hiçbir vekaletnamesi bulunmayan müvekkili yakını …. yetkili görüp müvekkili adına her türlü işlemi yapmasına izin verdiğini, bu şekilde objektif özen yükümlülüğüne aykırı davrandığını,5-Bahsi geçen türev işlemlerin internet bankacılığı ile yapılabilecek işlemler olmadığını,6-Müzayeka ile imzalanan belgeler dışında müvekkilinin imzaladığı belge bulunmadığını, 7-Bilirkişi raporunun objektif olmadığını,müvekkilinin hesabına yatan prim tutarlarının dahi incelenmediğini, 8-BK 28.maddesi anlamında aşırı yararlanma halinin söz konusu olduğunu belirterek asıl ve birleşen davaya ilişkin hükmün kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Asıl ve birleşen dava, taraflar arasında imzalanan “Türev Ürünler Çerçeve Sözleşmeleri” çerçevesinde, davalı bankanın haksız ve usulsüz işlemleriyle gerçekleştirilen opsiyon işlemleri sonucu oluşan davacı zararının tazmini istemine ilişkindir.Her ne kadar davacı gerçek şahıs ise de, yapılan işlemlerin boyutu dikkate alındığında davacının tüketici vasfını haiz olmadığı, dolayısıyla Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğu kanısına varılmıştır. Taraflar arasında opsiyon işlemlerine dair sözleşme ilişkisi bulunduğu, bu kapsamda 15.09.2009 ve 26.09.2012 tarihli sözleşmelerin imzalandığı ihtilafsızdır. Davacı, bankanın bir çok usulsüz işlem yaptığını, banka personeli tarafından iradesi fesada uğratılarak 29.07.2015 tarihli ve çeşitli referans numaralarına sahip opsiyon kullanımına ilişkin yazıların imzalattırıldığını, bu belgelerin imzalattırılma nedeninin kendisinin imzası taklit edilerek düzenlenen çok sayıdaki opsiyon işlem dekontu ve forward başlıklı senaryo analizleri olduğunu, ayrıca çok sayıdaki Nakit Teminat İçin Bloke ve Rehin Talimat Mektuplarındaki imzaların da sahte olduğunu, bu belgelere sahte imza atılmasının nedeninin ise dolar kurundaki anormal artış nedeniyle kendisinin ciddi bir zarara uğradığının kendisinden gizlenmesi olduğunu, ayrıca davalı bankanın bilgi verme ve aydınlatma yükümlülüğünü gereği gibi yerine getirmediğini, SPK mevzuatı gereğince de edimlerini yerine getirmediğini ileri sürerek uğradığı zararın tazminini talep etmiştir.Davalı ise, bankanın opsiyon işlem dekontları tahtında gerçekleştirdiği işlemlerin SPK mevzuatı kapsamında aracılık faaliyeti olmadığını, davacıya sözleşmede risklerin bildirildiğini, buna ek olarak her işlem için işlem dekontu, senaryo analizi ve opsiyon bildirim yazıları ile işlemin detay ve muhtemel riskleri hakkında bilgilendirildiğini, tüm bu belgelerin davacıya imzalatıldığını, 29.07.2015 tarihinde davacının imzaladığı belgelerin kendisince daha önce imzalanmış opsiyon işlem dekontlarından kaynaklanan opsiyon haklarının kullanılacağına dair bildirim yazıları olduğunu, bankanın bu bildirimi davacıya faks yoluyla veya adresine göndermek suretiyle de yerine getirebileceğini, dolayısıyla bu belgeleri imzaya zorlamaları için bir neden olmadığını, kaldı ki işlem dekontlarının ve senaryo analizlerinin davacıya e-posta ile gönderilmiş olduğunu, dekontların davacı tarafından imzalandığını ve kopyalarının davacı tarafından bankaya aynı e-posta adresinden geri gönderildiğini, sözleşme uyarınca davacının bankaya tanımlı e-posta adresinden yaptığı bildirimlerin geçerli olacağını, davacının hesaplarına yatan opsiyon primlerini ve kullanılan opsiyon haklarından kaynaklanan tahsilatları internet bankacılığı üzerinden izlediğini, ayrıca feri nitelikteki bloke ve rehin talimat mektuplarının davacının talepleri ile ilgisinin olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.Davacının ne şekilde zarara uğratıldığının ve ileri sürülen iddiaların anlaşılabilmesi için opsiyon işlemlerinin teknik olarak ne anlama geldiği hususunun açıklığa kavuşturulması gerekir. İlk derece mahkemesince alınan heyet raporunda da bu husus ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Opsiyon anlaşması şu şekilde işlemektedir: Opsiyon satıcısı (olayımızda davacılar), ilerideki bir tarihte belli bir kur üzerinden belli bir miktar döviz satmayı taahhüt eder; opsiyon alıcısı (olayımızda davalı banka) ise belirlenen tarihte, belirlenen miktarda dövizi satın almayı taahhüt eder. Sözleşme aşamasında karşılıkla para alış verişi olmaz. Yapılan şey bir taahhüdün verilmesi ve alınmasından ibarettir. Opsiyon alıcısı banka, satıcının verdiği satım taahhüdü karşılığında opsiyon satıcısına “opsiyon pirimi ” denilen bir bedeli peşin olarak öder. Bu işlemle opsiyon alıcısı, döviz kurunun ileride aşırı yükselmesinin yarattığı riski bertaraf etmiş olur. Opsiyon satıcısı ise, kararlaştırılan vadede döviz kurunun, vade tarihinde piyasada oluşacak gerçek döviz kurundan daha düşük olacağı beklentisiyle bu satım taahhüdünde bulunur ve kararlaştırılan kur ile piyasada vade tarihinde oluşacak kur tutarı arasındaki fark kadar kazanç elde edeceği inancıyla bu işleme girer. Aslında, opsiyon satıcısı bir risk almaktadır. Opsiyon alıcısının ise zararı, ödediği opsiyon primi kadar olacaktır. Çünkü, opsiyon alıcısı bankanın cayma hakkı vardır. Cayma halindeki zararı ise, satıcıya peşin olarak ödediği opsiyon primi kadardır. Opsiyon alıcısı banka, aldığı bu opsiyon taahhüdünü piyasadaki müşterilerine opsiyon primi karşılığında devretmekte ve banka, ödediği primle aldığı prim arasındaki fark kadar bankacılık kazancı elde etmektedir.Bu bağlamda somut olaya döndüğümüzde; davacının ilk iddiası banka personeli tarafından telefonla aranarak zarara uğradığının ve zararın ödenmemesi halinde ciddi anlamda artacağının bildirilmesi üzerine kendisinin iradesi fesada uğratılarak 29.07.2015 tarihli ve çeşitli referans numaralarına sahip opsiyon kullanımına ilişkin yazıların imzalattırıldığı, daha sonra bu belgelerin imzalattırılma nedeninin kendisinin imzası taklit edilerek düzenlenen çok sayıdaki opsiyon işlem dekontu ve forward başlıklı senaryo analizleri olduğunu öğrenmesidir. Davacı bu vadeli işlemlerin kendisinin bilgisi ve onayı dışında gerçekleştirildiğini ileri sürmekte ise de, sözleşmede bankaya bildirilen e-posta adreslerinden yapılan bildirimlerin geçerli sayılacağı kabul edilmiş, söz konusu işlem dekontları ve senaryo analizlerinin davacı tarafından sisteme tanımlanan e-posta adreslerinden davacıya gönderildiği, davacı tarafça imzalanarak kopyalarının aynı adresten banka adresine geri gönderildiği , ayrıca belgelerin ıslak imzalı kopyalarının da bulunduğu anlaşılmakta olup, bu durumda bu işlemlerin davacının bilgi ve onayı ile gerçekleşmiş olduğu kabul edilmiştir. Denetime açık ve hüküm kurmaya elverişli nitelikte görülen bilirkişi raporu da bu yöndedir.Dolayısıyla davacının telefon görüşmelerinin incelenmesi de gerekli görülmemiştir. Esasen bankanın böyle bir sahte işlem yapmasında da hukuki menfaati yoktur. Çünkü opsiyon işlemlerinde satıcı her hangi bir ödeme yapmamakta, alıcı Banka prim ödemesini peşin yapmaktadır. Bu işlemlerin sahte taahhütlerle bilerek Banka tarafından yapılması, hayatın olağan akışına da uygun değildir. Davacı bazı işlemlerde vekaletnamesi bulunmayan oğlu …. vekil olarak kabul edilip işlem yapılmasının doğru olmadığını ileri sürmekte ise de, bizzat oğluna ait e-posta adreslerini banka sistemine tanımlayan, şifresini oğlu ile paylaşan ve uzun yıllar boyunca oğlunun kendisini adına işlem yapmasına ses çıkarmayan davacının bu iddiası da haklı görülmemiştir. Yine davacı çok sayıdaki Nakit Teminat İçin Bloke ve Rehin Talimat Mektuplarındaki imzaların da sahte olduğunu, bu belgelere sahte imza atılmasının nedeninin ise dolar kurundaki anormal artış nedeniyle kendisinin ciddi bir zarara uğradığının kendisinden gizlenmesi olduğunu, bu belgelerle kendisinin bilgisi dışında vade öteleme işlemi yapıldığını, öteleme için kendisinin ödemesi gereken tutarın kendisi lehine prim olarak tanımlandığını, kendisinden herhangi bir tahsilat yapılmadığı için durumdan haberdar olmadığını ileri sürmekte ve bu belgelere yönelik imza incelemesi talep etmekte ise de; sözleşme hükümleri doğrultusunda müşteriden talep edilen bu belgeler risk içeren türev işlemler sonucu doğabilecek banka alacağının müşteri tarafından ödenmesini temin etmek amacıyla müşterinin yeteri kadar mevduatının bloke edilmesini ve işlem sonunda doğrudan banka tarafından tahsil edilmesini sağlayan teminat mektupları olup, doğrudan zarar iddiasının dayanağını teşkil eden opsiyon işlemlerinin yapılmasına yönelik bir belge niteliğinde değildir. Kaldı ki aktif bir internet bankacılığı kullancısı olduğu anlaşılan davacının opsiyon işlemlerine ilişkin vade öteleme de dahil tüm işlemleri bu sistemden takip etmesi mümkün olup, 2012 yılından itibaren yaklaşık 3 yıl süreyle kendisinin bilgisi dahilinde olan vadelerin ötelendiğinden haberdar olmadığı yönündeki iddiası inandırıcı olmadığı gibi, bu vade öteleme işlemlerine herhangi bir itirazda bulunmayan davacının bu davadaki iddiası dürüstlük kuralına da aykırıdır. Davacı sözleşme konusunda yeterince bilgilendirilmediğini ve aydınlatılmadığını ileri sürmekte ise de, davacının gerek sözleşme gerekse işlem dekontu, senaryo analizi ve opsiyon bildirim yazıları ile yapılacak işlem ve riskleri hususunda yeterince bilgilendirildiği açık olup, kaldı ki uzun yıllardır bu işlemleri yapan davacının bu iddiası da inandırıcı görülmediği gibi; davacının son derece riskli olan opsiyon işlemleri hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olduğu, sıradan bir yatırımcı olmadığı dikkate alındığında aşırı yararlanma iddiası da dinlenemez. Davacı dava konusu işlemlere SPK mevzuatının uygulanacağını ileri sürmekte ise de, dosya kapsamında mevcut başka bir işlem kullanıcısına yönelik SPK cevabi yazısında belirtildiği ve bilirkişi raporunda da açıklandığı üzere davalı banka kayıtlarında icra edilen opsiyon işlemlerinin 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 4-i maddesinin bankalara verdiği yetki kapsamında olduğu, söz konusu opsiyonların organize piyasalarda gerçekleştirilen işlemler olmadığı, tarafların serbest iradesi ve sözleşme serbesti ilkesi çerçevesinde imza edilen Türev Ürünler Çerçeve Sözleşmesine uygun tezgah üstü piyasa işlemi oldukları ve SPK mevzuatı hükümlerine tabi olmadığı kabul edilmiştir. Davalı bankanın bir özen kurumu olduğu açık olup, davacı tarafça davalı bankanın özensiz davrandığına ilişkin bir husus kanıtlanamamıştır.O halde ilk derece mahkemesin asıl ve birleşen davaların reddi yönünde vermiş olduğu kararda bir isabetsizlik bulunmamakta olup, açıklanan gerekçelerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;Asıl ve birleşen dava davacısı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Asıl ve birleşen davalarda ayrı ayrı alınması gereken 44,40’er-TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 35,90’er- TL’nin mahsubu ile bakiye toplam 17- TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına, İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın birer örneğinin taraflara tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 18.04.2019