Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/735 E. 2019/227 K. 21.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/735
KARAR NO : 2019/227
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/11/2017
NUMARASI : 2015/1076 2017/982
DAVA : İtirazın İptali (Genel Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 21/02/2019
İlk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı-temlik alan vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü.
DAVA:Davacı-temlik eden …. Bank vekili, müvekkili ile dava dışı ……. Ltd. Şti. arasında akdedilen 04/11/2011 ve 24/07/2012 tarihli Genel Kredi Sözleşmelerinin davalılar tarafından müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzalandığını, sözleşmeler uyarınca kullandırılan kredilere ilişkin borcun ödenmemesi üzerine hesap kat edilerek borçlulara ihtarname gönderildiğini, ancak ödeme yapılmadığını, alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibinin davalıların haksız itirazları ile durduğunu ileri sürerek itirazların iptali ile takibin devamına, icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı-temlik alan ….. A.Ş. vekili, yargılama sırasında dava konusu nakdi alacağın müvekkiline temlikine dair sözleşme sunmuş ve davanın kabulünü istemiştir.
CEVAP:Davalılar … ve … vekili, müvekkillerinin talep edilen tutarda borçlarının olmadığını, tahsilatların tamamının borçtan düşülmediğini, oranının fahiş olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir. Davalı … vekili, müvekkilinin dava dışı asıl borçlu şirketteki hisselerini 24/01/2012 tarihinde davalı …’a devrettiğini ve devir işleminim 02/02/2012 tarihli ticaret sicil gazetesinde yayımlandığını, ayrıca davacı banka tarafından gönderilen 09/03/2015 tarihli ihtarnameye şirket ortaklığından ayrılma nedeniyle 20/10/2014 tarihinde kullandırılan krediden sorumlu olunmadığı yönünde cevap verildiğini, kaldı ki 24/07/2012 tarihli sözleşmede müvekkilinin imzasının olmadığını, 04/01/2011 tarihli sözleşmedeki imza ve yazıların ise müvekkiline ait olmadığını, 04/01/2011 tarihli sözleşmenin imzalandığı kabul edilse dahi TBK 583 ve 584 maddeleri uyarınca kefaletin geçersiz olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yanlar arasında 04/01/2011 tarihli 1500.000-TL bedelli genel kredi sözleşmesi ile 24/07/2012 tarihli ve 1.250.000-TL limitli genel kredi sözleşmesi imzalanmış olup davalılardan …’ın 04/01/2011 tarihli sözleşmede adına atfen imzasının bulunduğu, ancak 24/07/2012 tarihli genel kredi sözleşmesinde imzasının bulunmadığı, davalı … 2011 tarihli genel kredi sözleşmesindeki imzanın kendisine ait olmadığını belirterek imza inkarında bulunmuş ise de yapılan grafoloji incelemesinde imzanın adı geçen ait olduğunun anlaşıldığı, ancak adın geçenin asıl borçlu şirketteki hissesini devretmesinden sonra 24/07/2012 tarihinde yeni bir genel kredi sözleşmesinin imzalandığı ve dava konusu kredinin bu sözleşme kapsamında kullandırıldığı, dolayısıyla davalı …’a yönelik alacak talebinin yerinde görülmediği, diğer davalılar yönünden ise davacının alacak talebinde haklı olduğu, denetime açık olan bilirkişi raporunun hükme esas alınması gerektiği, buna göre davacının bu davalılardan takip tarihi itibariyle 334.388,10-TL asıl alacak olmak üzere toplam 364.377,83-TL nakdi ve çek taahhüt kredisinden dolayı 1.200-TL gayrinakdi depo talebi alacağı olduğu gerekçesiyle davalılar … ve …’a yönelik davanın kısmen kabulüne, davalı …’a yönelik davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:Davacı-temlik alan vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Borçlunun icra dosyasına yapmış olduğu itiraza ve huzurdaki davaya süre yönünden itiraz ettiklerini,2-Her ne kadar borçlu şirket hisselerini devrettiğinden bahsetmiş ise de , şirket hisselerinin hangi tarihte ve kime devredildiği, hisseleri devralan ile borçlu arasındaki akrabalık bağı araştırılması gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesinin doğru olmadığını,3-Borca ve takibe konu genel kredi sözleşmesinin davalı … tarafından müteselsil kefil olarak kabul edilip imzalandığını, …’ın genel kredi sözleşmesini imzaladığı tarihte şirket ortağı olduğunu ve şirket işlerinin devamı amacıyla sözleşmede imzasının bulunduğunu, dava konusu icra takibinin davalının imzaladığı genel kredi sözleşmesi ve taksitli krediden kaynaklanmakta olduğunu,4-Her ne kadar kefil, şirket hissesini devrettiğini, kefillikten çekildiğini ve bu sebeple kefalet sorumluluğunun bulunmadığını iddia etmekte ise de Yargıtay HGK kararlarına göre kredi borcunun bir tarihte tamamen ödenmiş olmasının kredi sözleşmesini sona erdirmeyeceği için bu ödemeden sonra borçluya yeni bir kredi kullandırılmasının yeni bir borç ilişkisi niteliğinde olmadığını, dolayısıyla kefilin sorumluluğunun bu yeni kredi açısından da süreceğini, dolayısıyla davalının iddialarının ve dayanaklarının yersiz olduğunu, kredi sözleşmesi cari hesap şeklinde süresiz düzenlendiğinden şirket hisselerini devreden kefil, geçerli bir kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonra tek taraflı olarak kefaletini geri alamayacağını, sorumluluğunun devam edeceğini, dolayısıyla davalı …’ın müşterek ve müteselsil borçlu sıfatıyla imzaladığı genel kredi sözleşmesi ile kefil olduğu borcun sözleşmedeki limiti ve kendi temerrüdünün sonuçlarından sorumlu olduğunu belirterek hükmün kaldırılmasını ve davanın kabulünü istemiştir.
GEREKÇE:Dava, Genel Kredi Sözleşmesinden kaynaklanan nakdi alacağın tahsili ve gayrinakdi alacağın depo edilmesi amacıyla başlatılan icra takibine vâki itirazların iptali istemine ilişkindir.Yargılama sırasında dava konusu nakdi alacağın temlikine ilişkin sözleşme sunulmuş olup, temlik dava konusu gayrinakdi alacağı kapsamadığından(ve temlik tarihi itibariyle gayrinakdi alacağın nakdi alacağa dönüştüğü yönünde bir iddia da ileri sürülmediğinden) davacı bankanın da gayrinakdi alacak yönünden davacı sıfatının devam ettiği kabul edilmiştir. Dosya kapsamında mevcut delillerden, davacı banka ile dava dışı ……… Ltd. Şti. arasında akdedilen 04/11/2011 tarihli 1.500.000-TL bedelli Genel Kredi Sözleşmesinin tüm davalılar tarafından, 24/07/2012 tarihli 1.250.000-TL bedelli Genel Kredi Sözleşmesinin ise davalılar … ve … tarafından müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzalandığı,sözleşme hükümlerinin ihlal edildiğinden bahisle 09/03/2015 tarihi itibariyle hesap kat edilerek borçlu kefillere ihtarname gönderildiği ve 10/04/2015 tarihi itibariyle davalılar hakkında ilamsız icra takibi başlatıldığı tespit edilmiştir. Öncelikle davalı … müşterek borçlu müteselsil kefil olarak imzalamış olduğu 04/01/2011 tarihli Genel Kredi Sözleşmesinin TBK’nun 583 ve 584 maddesi hükümlerine aykırı olarak düzenlenmesi nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürmüş ise de, olayda sözleşmenin düzenlendiği tarih itibariyle yürürlükte olan 818 sayılı BK hükümleri uygulanacağından ve buna göre kefaletin geçerli olduğu anlaşılmakla, davalının bu yöndeki savunması yerinde görülmemiştir.Yine davalının 24/01/2012 tarihinde asıl borçlu şirketteki hisselerini devretmiş olmasının da, kefil olarak sorumluluğuna bir etkisi bulunmamaktadır. O halde uyuşmazlık, dava konusu kredinin hangi kredi sözleşmesi/sözleşmeleri uyarınca kullandırıldığı, buna bağlı olarak davalının herhangi bir sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.25/04/2016 tarihli bilirkişi ek raporunda, dava konusu BCH kredisi 20/10/2014 tarihinde kullandırılmış olan 687.600-TL’lik krediden kalan borç olduğundan temerrüt faizinin 24/07/2012 tarihli sözleşme koşullarına göre belirlenmesi gerektiği, zira dava konusu kredinin 24/07/2012 tarihli sözleşme kapsamında kullandırıldığının değerlendirilmekte olduğu, nitekim 04/01/2011 tarihli sözleşme varken ve limit açığı yokken 24/07/2012 tarihli sözleşmenin imzalanmasına gerek olmadığı belirtilmiş, davacı banka vekili ise rapora karşı yasal sürede sunduğu beyan dilekçesinde, ek raporda borcun 24/07/2012 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırıldığı konusunda değerlendirme yapıldığını, ancak TBK 589.maddesi uyarınca davalının kefalet sözleşmesi kurulduktan sonra borçlunun borçlarının tamamından sorumlu olduğunu, dolayısıyla davalının sonraki sözleşmede imzasının bulunmamasının ileride doğacak borçlardan sorumlu olmayacağı anlamına gelmediğini belirtmiş olup, davacı banka vekilinin bu beyanı ile dava konusu kredinin 24/07/2012 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi uyarınca kullandırıldığını kabul ettiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davalı …’ın müşterek borçlu müteselsil kefil olarak imzasını içermeyen 24/07/2012 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi uyarınca kullandırılan krediden dolayı sorumluluğunun bulunmadığı açık olup(Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 20/12/2018 tarihli 2018/2708 E., 2018/6783 K. sayılı emsal kararı), ilk derece mahkemesince bu davalıya yönelik davanın redddinde bir isabetsizlik görülmemiştir.Yukarıda açıklanan gerekçelerle davacı-temlik alan vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;Davacı-temlik alan vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 44,40-TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 35,90- TL nin mahsubu ile bakiye 8,50- TL harcın davacı-temlik alandan alınarak hazineye gelir kaydına, İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına,Gerekçeli kararın birer örneğinin tüm taraflara tebliğine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile HMK’nun 361/1 maddesi uyarınca, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi. 21/02/2019