Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/710 E. 2020/39 K. 16.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/710
KARAR NO: 2020/39
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/12/2017
NUMARASI: 2015/451 Esas- 2017/1522 Karar
DAVA: Tazminat (Tek Satıcılık Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 16/01/2020
Davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü.
DAVA: Davacı vekili, paslanmaz çelik imalat ve ihracatı yapan davalı …A.’nın ürünlerinin Türkiye piyasasında ilk kez 1979 yılında hisselerinin tamamı …’e ait olan dava dışı …’in çabaları ile satılmaya başlandığını, adı geçen şirketin davalının Türkiye’deki tek yetkili satıcısı olduğunu, bu satışlar sayesinde müşteri portföyünün büyük ölçüde gelişmesi üzerine davalının ısrarlı talepleri sonucu bu iki şirketin 1999 yılında joint venture sözleşmesi ile %75’i …’a, %25’i davalıya ait olmak üzere müvekkili şirketi kurduklarını, davalının vergisel nedenlerle hiçbir zaman müvekkili üzerinden doğrudan satış yapmayı tercih etmeyip satış faturalarını … adına düzenlediğini, ardından da asıl müşteriyi bulup ilgili siparişi davalı tarafa ileten müvekkili adına tekrar faturaladığını, davalının ürünlerinin münhasır distribütörlüğünü de Türkiye piyasasında müvekkiline verdiğini, dolayısıyla 20 yıl boyunca … ve ardından 15 yıl boyunca da … Tic. A.Ş. bünyesi altında toplam 35 yıl boyunca davalının Türkiye’deki münhasır distribütörü olarak faaliyet gösteren müvekkilinin davalının Türkiye piyasasında marka ve ürünlerinin tanınıp satışlarının artmasına bizzat ve tek başına hizmet verdiğini, ancak davalının müvekkiline önceden ihbarda bulunmaksızın ve gizlilik kurallarını da ihlal ederek müvekkilinin oluşturduğu portföyündeki müşterilere doğrudan gönderdiği 26.05.2009 tarihli e-posta ile Türkiye’ye bizzat ve doğrudan satış yapacağını bildirdiğini, müvekkilinin uyarısı üzerine davalının müvekkilinin Türkiye’deki münhasır distribütör olarak çalışmaya devam edeceğini kabul edip ardından müşterilere düzeltme görüntüsünde bir yazı yollamış ise de, doğrudan satış yapmak için irtibata geçmeye devam ettiğini ve müvekkilinin ticari itibarının sarsılmasına neden olduğunu, ardından da müvekkilinin tüm uyarılarına rağmen müvekkilinin müşteri çevresine doğrudan satış yapmaya yönelik olarak davalı … Metal San. Ve Tic. Ltd. Şti.’ni kurduğunu ve ürünleri daha ucuz fiyatla daha yüksek kalitede bu şirket üzerinden satmaya başladığını, müvekkiline ise kendisi ile rekabet edemeyeceği kadar düşük kalitede kusurlu ve yüksek fiyatlı ürünleri gecikmeli sevkiyatlarla ulaştırdığını, müvekkilinin tüm müşterilerini kaybederek faaliyet konusunu icra edemez duruma geldiğini, bu nedenle müvekkilinin münhasır distribütörlük ilişkisini 09.07.2014 tarihli ihtarname ile haklı sebeple tek taraflı olarak sonlandırmak zorunda kaldığını, davalıların distribütörlük sözleşmesinden kaynaklanan yükümlülüklerine, haksız rekabet kurallarına, hakkaniyete aykırı davrandıklarını, TTK’nun 122.m. uyarınca müvekkilinin portföy tazminatı talep hakkının doğduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalılarının eylemleri nedeniyle müvekkilinin çıkmaza girmesinden dolayı münhasır distribütörlük ilişkisinin haklı nedenle feshedildiğinin tespitine, şimdilik 2.568.812-USD portföy tazminatının davalı …A.’dan avans faiziyle tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili, müvekkili … ile … arasında akdedilen 09.09.1999 tarihli sözleşme uyarınca davacının müvekkili adına Türkiye’de distribütörlük faaliyeti göstermesine ilişkin esasların hüküm altına alındığını, sözleşmede tahkim şartının bulunması nedeniyle tahkim ilk itirazında bulunduklarını, öncelikle bu ilişkinin tarafı olmayan müvekkili … Ltd. Şti.’ne husumet yöneltilemeyeceğini, davacı iddialarının haksız olduğunu, zira davacıya hiçbir zaman münhasır distribütörlük verilmediğini, bu hususun 09.09.1999 tarihli sözleşmenin 11.maddesinde de hüküm altına alındığını, bu maddeye göre davacıya münhasır yetki verilmesi bir yana, tarafların açıkça davalının Türkiye’de doğrudan veya üçüncü kişiler vasıtasıyla kendi ürünlerinin pazarlama ve satışını gerçekleştirebileceğini kararlaştırdıklarını, bu madde uyarınca müvekkilinin tek yükümlülüğünün önceden davacıya haber vermek olduğunu ve müvekkilinin bu yükümlülüğüne her zaman uyduğunu, müvekkilince doğrudan satış yönteminin seçilmesinin tek sebebinin davacının gerekli başarıyı sağlayamaması olduğunu, oysa müvekkilinin davacı şirkette ortak olmasının amacının bu şirket vasıtasıyla kâr elde etmek olduğunu, uzun süreli bir distribütörlük ilişkisi olduğunun doğru olduğunu, ancak bu faaliyetin sadece süreden ötürü münhasır nitelik kazanmayacağını, davacı tarafından gönderilen e-postalarda sürekli münhasır distribütör oldukları ifade edilse de müvekkili tarafından davacıya gönderilen hiçbir e-postada bu hususun teyit edilmediğini, ayrıca müvekkilinin davacıya yüksek fiyatlı düşük kalite mal temin etmesinin de söz konusu olmadığını, müvekkilinin siparişe uygun ürün gönderdiğini, davacının sözleşmeyi feshinin haklı nedene de dayanmadığını, tazminat şartlarının oluşmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, 09/09/1999 tarihli sözleşmenin davalı … ile … arasında akdedilen davacı şirketin kurulmasına yönelik bir sözleşme olduğu, bu sözleşmede her ne kadar tahkim şartı var ise de bu tahkim şartının o tarihte kurulmamış bir davacı şirket için uygulanmasının mümkün olmadığı, 6102 sayılı TTKnun 122.maddesinde düzenlenen portföy tazminatına ilişkin hükmün hakkaniyete aykırı düşmedikçe tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi halinde de uygulanabileceği, davalı … Metal San ve Tic Ltd Şti yine davacı gibi diğer davalı şirket …’nın ürettiği ürünleri Türkiye pazarına satışı yapan başka bir şirket konumunda olduğu, dolayısıyla davalı … Metal San Tic Ltd Şti’den denkleştirme isteminde bulunulamayacağı,davacı ile davalı … arasında tek satıcılık yada bayilik ilişkisine yönelik olarak düzenlenmiş herhangi bir sözleşme mevcut bulunmadığı, davalı …’nın da aynı zamanda davacı şirketin belli bir oranda hissedarı olduğu, davacı şirketin 1999-2009 yılları arasında davalı şirkete ait ürünlerin satışı hususunda distribütörlük yaptığı, 2009 yılından sonra bizzat davacı dilekçeleri ve taraflar arasındaki yazışmalar dikkate alındığında, önce davalı …’nın Türkiye’ye doğrudan doğruya mal verdiği ve yine 2012 yılının başında diğer davalı … Metal San ve Tic Ltd Şti’nin kurulduğu ve bu şirket aracılığıyla da mal satışının yapıldığı, ancak gerek 1999-2009 yılları arasında davacı ile birlikte aynı zamanda … üzerinden satış yapıldığının belirtildiği, dolayısıyla davacının belirtilen süre içerisinde davalı …’nın Türkiye’de münhasıran tek satıcı konumunda olmadığı, söz konusu davacının satış hakkının münhasırlık içermediği, bu itibarla davacı tarafın denkleştirme tazminatı talep etme şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle davalı … Metal San. Ve Tic. Ltd. Şti.’ne yönelik davanın husumet yokluğundan reddine, davalı …’na yönelik davanın esastan reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Mahkemenin 09.09.1999 tarihli sözleşmenin müvekkilini bağlamadığı gerekçesiyle davalının tahkim itirazını reddettiğini, ancak buna rağmen bilirkişi heyetince bu sözleşme dikkate alınarak hatalı değerlendirme yapıldığını, 2-Davalının müvekkilinin Türkiye distribütörü olduğunu kabul ettiğini, müvekkili şirketin kurulması ile …’nın sahip olduğu münhasır yetkinin müvekkiline geçtiğini, müvekkilinin 2000 yılından bu yana münhasır distribütör olarak faaliyet gösterdiğini ve bu hususun davalı bölge müdürü tarafından müvekkili şirket yetkililerine gönderilen 22.06.2000 tarihli e-posta ile yazılı olarak teyit edildiğini, 3-Müvekkilinin kuruluş amacının davalıya ait ürünlerin satılması olduğunu, her ne kadar vergisel sebepler, gümrük uygulamaları ve operasyonel nedenlerle müvekkilinin kurulması sonrası da ürün satışı hisselerinin tümü …’e ait … üzerinden devam etse de, …’nın müvekkilinin kurulmasından sonra müşterilerle irtibata geçmediğini ve sadece müvekkili ile davalının çözüm ortağı olarak hareket ettiğini, gümrük işlemlerini direkt kendisi yapmak isteyen müşterilerin … üzerinden mal aldığını, ancak tüm bu satışları da müvekkilinin organize ettiğini, 4-Davanın davalı … Metal san. Ve Tic. Ltd. Şti. yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle reddinin doğru olmadığını, zira adı geçen davalının davalı …A. tarafından müvekkilini bertaraf etmek amacıyla kurduğu bir şirket olduğunu, davalı… ‘nın müvekkilinin müşterilerini bu şirkete yönlendirdiğini, zararın hesaplanması için davalı … Metal san. Ve Tic. Ltd. Şti. kayıtlarının incelenmesi gerektiğini, her iki davalının tazminattan müteselsilen sorumlu olduklarını belirterek hükmün kaldırılmasını ve davanın kabulünü istemiştir.
GEREKÇE: Dava, münhasır distribütörlük (tek satıcılık) sözleşmesinden kaynaklanan portföy(denkleştirme) tazminatının tahsili istemine ilişkindir. MÖHUK 24.m. “(1)Sözleşmeden doğan borç ilişkileri tarafların açık olarak seçtikleri hukuka tâbidir. Sözleşme hükümlerinden veya hâlin şartlarından tereddüde yer vermeyecek biçimde anlaşılabilen hukuk seçimi de geçerlidir…. (4)Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde sözleşmeden doğan ilişkiye, o sözleşmeyle en sıkı ilişkili olan hukuk uygulanır….” şeklinde düzenlenmiştir. Somut olayda, davalı, kendisi ile … arasında akdedilen 09.09.1999 tarihli sözleşme uyarınca davacının davalı adına Türkiye’de distribütörlük faaliyeti göstermesine ilişkin esasların hüküm altına alındığını, bu tarihten itibaren gerçekleştirilen tüm distribütörlük faaliyetlerinin ve buna bağlı işlemlerin bu esaslar çerçevesinde ifa edildiğini, yine bu sözleşmede İspanya ülkesi hukukunun uygulanmasının kararlaştırıldığını ileri sürmüştür. Ne var ki söz konusu sözleşme davalı ile davacının hissedarı olan dava dışı … arasında akdedilmiş olup konusu davalı ürünlerinin satılması için davacı şirketin kurulmasıdır. Davacı henüz tüzelkişilik kazanmadan önce düzenlenmiş olan ve tarafı olmadığı bir sözleşmenin davacıyı bağlamayacağı açık olup, taraflar arasındaki ticari ilişkinin mahiyeti dikkate alındığında ise Türk Hukukunun uygulanması gerektiği kabul edilmiştir. TTK’nun 122/5 m. uyarınca bu hüküm, hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanacaktır. TTK 122.m. uyarınca tazminat talep edebilmek için, öncelikle karşı tarafla tek satıcılık vb. bir ilişki içinde olunduğunun ispatı gerekir. Tek satıcılık sözleşmesi; üretici ile tek satıcı arasındaki ilişkileri düzenleyen, üreticinin mallarını belirli bir bölgede tekel şeklinde satmak üzere tek satıcıya göndermeyi üstlendiği, tek satıcının da kendisine gönderilen malların sürümünü artırmak için kendi adına ve hesabına faaliyette bulunduğu, taraflar arasında sürekli borç ilişkisi doğuran isimsiz bir sözleşmedir. (Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 28.09.2016 tarihli 2016/5707 E., 2016/12723 K. sayılı emsal kararı). TTK 122/4 m. uyarınca denkleştirme istem hakkının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmesi gerekmekte olup, taraflar arasındaki ilişkinin 09.07.2014 tarihinde sona erdiği tarafların kabulünde olduğundan istem hakkının hak düşürücü sürede ileri sürüldüğü kabul edilmiştir. Davacı taraflar arasında münhasır distribütörlük yani tek satıcılık ilişkisi olduğunu ileri sürmüş ise de, davalı bunu inkar etmiş, davacıya hiçbir zaman münhasır satış yetkisi verilmediğini belirtmiştir. Tarafların da kabulünde olduğu üzere davalının ürünlerinin Türkiye’de satışı davacı ile ortak hissedara sahip … tarafından yapılmakta iken, tarafların hissedarı oldukları davacı şirket kurulmuştur. Taraflar arasındaki ilişkiyi düzenleyen yazılı bir sözleşme bulunmadığından, davacı tarafça dosyaya sunulan yazışmalar incelenmiştir. Davacı tarafça 28.05.2009 tarihli yazışmalarda davalının davacının tek satıcısı olduğunu kabul ettiği ve müşterilerine bu yönde düzeltme mesajları gönderdiği ileri sürülmüş ise de, yazışmalar incelendiğinde davacının kendisini münhasır satış temsilcisi olarak tanımladığı, ancak davalının bu yönde bir tanımlama yapmadığı, sadece uzun süreli ticari ilişkilerinden söz ettiği görülmüştür. Yine 22.06.2000 tarihli davalı e-postasında davacının yetkili acente olduğundan söz edildiği görülmüş olup, davacı tarafça istinaf aşamasında söz konusu e-postanın davacının tek yetkili acente olduğuna dair farklı bir tercümesi sunulmuş ise de, davalı tarafın da açıkça itirazına uğrayan bu farklı tercümeye itibar edilmemiştir. Dosya kapsamında mevcut diğer e-posta yazışmaları incelendiğinde de davacıya münhasır satış yetkisi verildiği kanısını oluşturacak düzeyde bir delile rastlanılmamıştır. Davalı tarafça …’e hitaben yazılan 11.11.2009 tarihli yazıda da, Türkiye’de kurulacak şirketin davacıyı etkilemeyeceğinin, davalının ürünlerini direkt olarak veya … Grubunun dışındaki üçüncü kişiler vasıtasıyla ve hatta 1999 yılında akdedilen anlaşmanın uygulamaya konulmasından çok önceden beridir pazarlamasını zaten yapmakta olduğunun, bu durumun … tarafından bilinmekte ve zaten kabul edilmekte olduğunun, aslında bu durumun spesifik olarak söz konusu anlaşmanın bir parçasını teşkil etmekte olduğunun, davacı ile uzun yıllar çalışma niyetleri olduğunun belirtildiği görülmüştür. Öte yandan bizzat davacı tarafça davacı şirket kurulduktan sonra da bir takım vergisel nedenlerle ürün satışının hisselerinin tümü …’e ait … üzerinden devam ettiği kabul edilmiştir. Davacı, …’nın kendisinin kurulmasından sonra müşterilerle irtibata geçmediğini ve sadece kendisi ile davalının çözüm ortağı olarak hareket ettiğini, gümrük işlemlerini direkt kendisi yapmak isteyen müşterilerin … üzerinden mal aldığını, ancak tüm bu satışları da kendisinin organize ettiğini ileri sürmüş ise de, bu iddianın yani davacı ile … arasındaki iç ilişkinin ispata muhtaç olduğu, salt davacı ile …’nın ortak hissedarlarının olmasının da tek bir şirket olarak kabul edilmelerini sağlamayacağı, ilişkinin dışarıdan görünen haliyle davacının tek yetkili satıcı olmadığı, … ile birlikte satış yaptığı kabul edilmiştir. Ayrıca davacı, davalının 2009 yılından itibaren direkt satış yapma girişimlerinde bulunmaya başladığını, bir süre engellense de söz konusu satışları yaptığını, 2011 yılında ise davacıyı bertaraf etmek için davalı … Metal Ltd. Şti.’ni kurduğunu ve bu şirket üzerinden de rekabeti bozacak şekilde satış yapmaya başladığını ileri sürmüş ise de, davacının bu tarihten sonra 09.07.2014 tarihli ihtarnamesine kadar davalıya bu şirket üzerinden satış yapılmasına itiraz ettiğine dair bir ihtarına da dosya kapsamında rastlanılmamıştır. 09.09.2009 tarihli davacı şirketin kurulmasına ilişkin sözleşmenin 11.maddesinde de davalı ürünlerinin Türkiye içinde direkt olarak veya davacı dışındaki üçüncü kişiler vasıtasıyla bu konuda davacıyı önceden bilgilendirmek hakkını haiz olarak pazarlanabileceği kabul edilmiş olup, dolayısıyla davacı şirket kurulurken hissedarların iradesinin de davacıya münhasır satış yetkisi verilmemesi yönünde olduğu açıktır. Bu durumda davacı, davalı …A.’nın münhasır distribütörü(tek satıcısı) olduğu yönündeki iddiasını ispat edememiş olup, TTK 122.m. uyarınca portföy(denkleştirme) tazminatı şartları oluşmamıştır. Bununla birlikte davalı … Metal San. Ve Tic. Ltd. Şti., taraflar arasındaki distribütörlük ilişkisinin tarafı olmadığından, iş bu davada bu davalıya husumet yöneltilemeyeceği açıktır. O halde ilk derece mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş olup, açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 54,40-TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 35,90- TL nin mahsubu ile bakiye 18,50- TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına, İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın birer örneğinin taraflara tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 16/01/2020