Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/704 E. 2019/226 K. 21.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/704
KARAR NO : 2019/226
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/02/2018
NUMARASI : 2016/1014 2018/68
DAVA : Limited Şirket Yöneticisinin Azli
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 21/02/2019
İlk derece mahkemesince davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü.
DAVA: Davacı vekili, tarafların murisi olan … 10/04/2016 tarihinde ölümü üzerine dava dışı …. Tic. Ltd. Şti.’ne ait sermaye payı dahil tüm malvarlığının mirasçılarına intikal ettiğini, murisin ölümünden bir kaç gün önce aldığı ileri sürülen bir kararla davalının şirkete müdür olarak tayin edildiğini, ancak bir süre sonra davalının şirketin mali durumunun bozuk olduğundan, kredi ve sair ticari borçları ödemede güçlük çekildiğinden bahisle ortaklardan şirkete finansman sağlamalarını talep ettiğini, oysa şirketin son derece kârlı ve başarılı bir işletme olduğunu, durumdan şüphelenen müvekkilinin şirketin defter ve kayıtlarını incelemek istemesine rağmen davalının belgeleri göstermekten imtina ettiğini, yapılan araştırmalar sonucu murisin vefatından sonra davalının kanuna aykırı işlemler yaparak kanundan ve sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal ettiği, elde edilen gelirleri ticari defter ve kayıtlara intikal ettirmediği, şirket kasası ve banka hesaplarında bulunan paraları keyfi şekilde sarfettiği, fiktif alacaklar yarattığı, gerçek dışı kayıtlarla şirketi borçlandırdığı şeklinde duyumlar alındığını, bunun üzerine müvekkilinin 29/06/2016 ve 28/09/2016 tarihli ihtarnamelerle davalıdan şirkete ait bazı kayıt ve belgelerin talep edildiğini, bu ihtarlara cevap vermeyen davalının 04/10/2016 tarihli ihtarname ile toplantı çağrısı gönderdiğini, bu ihtarnamede şirketi tatil etme noktasına getirdiğini ikrar ettiğini, ayrıca bu olağanüstü genel kurul çağrısının hukuki bir kıymetinin de olmadığını, zira TMK 599., 640 ve 701 maddeleri uyarınca miras ortaklığı mirasın tümü üzerinde söz konusu olduğundan tereke payları ayrılmaksızın ortaklığa dahil olan mirasçılara ait olduğunu, dolayısıyla iştirak halinde mülkiyet devam ettiği sürece TMK 702 uyarınca kanunda veya sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça gerek yönetim gerekse tasarruf işlemleri için ortakların oybirliği ile karar vermeleri gerektiğini, bu nedenle davalıya gönderilen 19/10/2016 tarihli ihtarname ile davalı ile diğer mirasçıların birlikte karar almalarının mümkün olmadığının bildirildiğini, davalının kusurlu davranışlarının TTK 630/2 maddesi uyarınca haklı sebep teşkil ettiğini ileri sürerek TTK 630/2 maddesi uyarınca davalının idare ve temsil yetkisinin kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili, müvekkilinin babasının yanında ve şirkette yetişmiş olması nedeniyle muris tarafından alınan 25/03/2016 tarihli karar ile 10 yıllığına şirketi münferiden temsile yetkili kılındığını, davacı iddialarının haksız olduğunu, müvekkilinin 04/10/2016 tarihli ihtarla şirketin son durumu ve işleyişi ile ilgili bilgilendirme yapmak için tüm ortakları 20/10/2016 tarihinde toplantıya çağırdığını, ancak sadece davacının toplantıya katılmadığını, toplantıda şirkete ait defter ve belgeler üzerine inceleme yapıldığının, bilançodaki olumlu gelişmelerin takdire şayan görüldüğünün belirtilip imza altına alındığını, şirketin satılan malının %80’inin üretildiği döner ocağının yenilenmesi ve bu nedenle kredi alınması gerektiğini, ancak davacının toplantıya katılmaması nedeniyle şirket hisselerinin mirasçılar adına intikali sağlanamadığından kredi sorununu çözme yolunda karar alınamadığını, ayrıca diğer mirasçıların her bir mirasçı adına miras hisse payına düşen oranda tescil yapılması talebi olmasına rağmen davacının diğer mirasçılarla bir araya gelmemesi sebebiyle bunun mümkün olmadığını, yine toplantıda şirket yeminli mali müşaviri tarafından düzenlenen raporda herhangi bir usulsüzlük olmadığının ve şirketin kar elde etmekte olduğunun tespit edildiğini, müvekkilinin şirketi zarara uğratacak herhangi bir işleminin olmadığını, şirketin borçlarında azalma olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve bilirkişi incelemesi sonucunda, tarafların ortağı olduğu dava dışı şirket kayıt ve belgelerinde davacı iddiasını destekleyecek bilgi veya belgeye rastlanılmadığının tespit edildiği, davalı şirket müdürünün yönetim ve temsil yetkisinin kaldırılmasını gerektirecek mali olumsuzlukların bulunmadığı, muris … vefatı sonrasında şirketin ekonomik durumunun öncesine oranla bozulmadığı, şirketin mali yapısının güçlü olduğu, zarar etmediği, davalı müdürün yönetim görevini kanun ve esas sözleşme hükümlerine göre yürütmediğine, özen ve bağlılık yükümlülüğüne aykırı hareket ettiğine dair somut bir veriye rastlanmadığı, davacının ortak sıfatıyla bilgi alma ve inceleme hakkını ayrı dava açmak sureti ile kullanabileceği, kaldı ki davacının genel kurul çağrılarına rağmen genel kurul toplantılarına icabet etmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Davalının şirketin faaliyetlerini tatil edecek noktaya geldiğini kendisinin 04/10/2016 tarihli ihtarnamede ikrar ettiğini, davalının bu beyanları karşısında başkaca hiçbir şey araştırmadan davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, sadece fiktif kayıtlarla tutulduğu aşikar olan muhasebe kayıtları incelenerek düzenlenen rapora dayanılarak davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığını, 2-Davalının yasaya aykırı olarak hesap verme yükümlülüğünden kaçındığını, 3-Davalının murise ait henüz paylaşılmamış tereke içerisindeki iştirak halinde malik bulunan şirket hissesini mirasçıların elbirliği ile alacakları kararın aksine kendiliğinden müşterek mülkiyete çevirerek tescil ve ilan ettirmiş olmasının yasaya aykırı işlem olarak değerlendirilmesi gerektiğini, 4-Mahkemenin gerekçe olarak dayandığı rapordaki tespitlerin eksik ve yapılan değerlendirmelerin hatalı olduğunu, özellikle her yıl karının artıran bir şirketin davalının yönetimde bulunduğu kısa sürede hiçbir ekonomik sebep yokken %33 gibi büyük bir oranda kar kaybına uğradığının rağorda tespit edildiğini, taleplerine rağmen stok sayımı yapılmadığını, kayıtlara göre 2016 yılında 5.500.000 TL değerinde stoklarda mal görünürken birden 1.500.000 TL’ye düştüğünün görüldüğünü, dolayısıyla şirketin karı olmadığı gibi mevcut karın stok kaybından kaynaklandığını, bu nedenle stok sayımı yapılarak kayıtlarla örtüşüp örtüşmediğinin tespitinin istenildiğini, ancak talebin reddedildiğini, kayıtlardan alınan örneklerin de dosyaya konulmadığını, 5-Davalının şahsi harcamalarını, yurtdışı gezi masraflarını ve bir kısım paraları hukuka aykırı bir şekilde diğer mirasçılara aktardığı yönündeki iddialarının ve bunun ispatı için banka kayıtlarının celbi taleplerinin mahkemece talep gösterilmeden reddedildiğini belirterek hükmün kaldırılmasını ve davanın kabulünü talep etmiştir.
GEREKÇE:Dava, haklı nedenlerle limited şirket müdürünün azli istemine ilişkindir.Şirketin ticari sicil kayıtlarında; 17/12/2002 tarihinde ticaret sicile tescil edilerek kurulduğu, şirketin kayıtlı sermayesinin hali hazırda 3.600.000- TL olduğu, 04/11/2013 Tarih 2013/02 sayılı genel kurul kararına göre şirket hissedarlarından ….. hissesini diğer hissedar ….. devrederek ortaklıktan ayrıldığı ve tarafların murisi ….şirketin tek ortağı olarak kaldığı, 01/03/2016 tarih 2016/01 sayılı genel kurul kararı ile şirket müdürlüğüne 10 yıl süreyle davalı … atandığı, şirketi her hususta münferit imzası ile temsil ve ilzam etmek üzere kendisine yetki verildiği, şirketin tek ortağı olan …. 10/04/2016 tarihinde vefat ettiğinden mevcut mirasçılık belgesine göre geriye mirasçı olarak eşi …., kızı ….., oğlu … ve kızı …’nun kaldıkları, her birinin ortaklık payının 1/4 olduğu, yargılama sırasında 20/04/2017 tarihinde yapılan şirket genel kurul toplantısı ve alınan kararlar uyarınca veraset ilamına göre şirket hisselerinin …. mirasçıları adına eşit oranda tescil ve ilanına karar verildiği,şirkete davalı …’un tekrar 20 yıl süreyle münferit imzası ile temsil ve ilzam etmek üzere müdür olarak atandığı görülmüştür. 6102 sayılı TTK’nın 630/2. maddesi uyarınca her ortak, haklı nedenlerin varlığı halinde limited şirket yöneticilerinin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını mahkemeden talep edebilirler. Anılan maddenin sonraki fıkrasında ise; yöneticinin, özen ve bağlılık yükümü ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal etmesinin veya şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneği kaybetmesinin haklı sebep olarak kabul olunacağı düzenlenmiştir. Bu durumda, davacının öncelikle şirket müdürünün azli veya temsil yetkisinin sınırlandırılmasını gerektiren haklı sebeplerin varlığını ispat etmesi gerekmektedir. Ayrıca haklı sebebin hiç şüphesiz dava tarihi itibariyle mevcut olması gerekmektedir.Öncelikle TTK’nu 596/1 maddesi (6762 sayılı TTK 521)“Esas sermaye payının, miras, eşler arasındaki mal rejimine ilişkin hükümler veya icra yoluyla geçmesi hâllerinde, tüm haklar ve borçlar, genel kurulun onayına gerek olmaksızın, esas sermaye payını iktisap eden kişiye geçer.” hükmünü haizdir. Bu yasa hükmü uyarınca Limited Şirketlerde murisin ölümü üzerine payları, hiçbir işleme gerek kalmaksızın kendiliğinden kanuni miras paylarına göre bölünerek mirasçılarına intikal ettiğinden, iştirak hükümlerinin uygulanmasına gerek bulunmamaktadır (Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin emsal niteliğindeki 17/05/2013 tarihli 2012/8781 E., 2013/10235 K. sayılı ve 20/12/2011 tarihli 2010/5905 E., 2011/17291 K. sayılı kararı). O halde davacının, murise ait henüz paylaşılmamış tereke içerisindeki şirket hisselerinin iştirak halinde olduğu ve mirasçıların elbirliği ile alacakları karar olmadan müşterek mülkiyete çevrilmesi suretiyle davalı tarafça yasaya aykırı işlem yapıldığı yönündeki iddiası yerinde görülmemiştir. Davacının diğer iddialarına yönelik olarak ise; öncelikle dava dışı şirket tarafından ortaklara hitaben düzenlenen Bakırköy ….Noterliği’nin 04/10/2016 tarihli ….. yevmiye nolu ihtarnamesi incelendiğinde, murisin vefatı tarihinde şirketin piyasaya olan cari borçları yanında muhtelif bankalara kredi borçları olduğunun, büyük kısmının ödendiğinin, ancak bankaların çalışma kuralları gereği yeni kredi kullanımının mümkün olmadığının, şirketin önemli üretim aracı olan döner ocağın yenilenmesi gerektiğinin ve bu nedenle finans temin araç ve yöntemlerinin görüşülmesi gerektiğinin, şirketin faaliyetlerine devam etme koşullarının oluşturulamaması halinde işçilerin kıdem tazminatının ödeme koşullarının tartışılması gerektiğinin, şirketin vergi borcu yapılandırma kapsamında bulunup bulunmadığının tartışılması ve şirket hisse sorununun çözümü gerektiğinin bildirildiği görülmüştür. Yine şirketin yeminli mali müşaviri tarafından düzenlenen 13/12/2016 tarihli raporda, şirketin mali yükümlülüklerini yerine getirmekte olduğu, kâr etmekte olduğu, sermayede azalma olmadığı, borçlarını zamanında ödeme kapasitesine sahip olduğu, usulsüz harcamalara rastlanılmadığı yönünde tespitlerde bulunulduğu görülmüştür.Ayrıca çağrıya rağmen davacının, şirketin 20/10/2016 tarihli genel kurul toplantısına katılmadığı, diğer mirasçıların ise katıldıkları anlaşılmaktadır. 20/10/2016 tarihli toplantı tutanağı incelendiğinde, şirketin defter ve belgeleri üzerinde incelemeler yapıldığının, 6.ayın sonu itibariyle verilen kurumlar geçici vergi beyannameleri ile oluşan maliyetlerin tetkik edildiğinin, murisin vefatından sonra özellikle sabit maliyetlerde meydana gelen azalma, banka kredi borçlarının düzenli olarak geri ödenmesi ve kredi riskinin belirgin düşüşü, şirket bilançosundaki olumlu gelişmelerin takdire şayan görüldüğünün, bankaların mevzuat ve uygulamaları nedeniyle yeni kredi hiç kullanılamadığının, bundan kaynaklı ciddi nakit sorunu yaşandığının, miras paylaşım sorunu giderilene kadar varislerin şirketi finanse etmeleri gerektiği kanaatine varıldığının, şirketin satılan malının %80inin üretildiği döner ocağının yenilenmesi gerektiğinin, ancak tüm ortaklar toplanıp karar alamadığından buna ilişkin kredi sorununun çözülemediğinin, yine vergiye ilişkin af yasasıyla ilgili karar alınabilmesi için de tüm ortakların toplantıya katılmaları gerektiğinin belirtildiği görülmüştür.İlk derece mahkemesince alınan gerekçeli ve denetime elverişli bilirkişi heyet raporu ile, şirketin 2011 ve 2016 yılları arasında kâr elde ettiği, şirketin mali yapısının güçlü olduğu, ilgili yıllarda zarar oluşmadığı, dava konusu yılda ise bir önceki yıla nazaran %33 oranında kârında azalma olduğu, 2011 yılından itibaren dava konusu 2016 yılına kadar özkaynaklannda sürekli bir artışın olduğu ve 31.12.2016 tarihinde 5.434.252,65 TL öz kaynaklar ile kaydi değerlerle güçlü bir mali yapıya sahip olduğu, davalı yanın yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal ettiği, elde edilen gelirlerin ticari defter ve belgelere intikal ettirilmediği, şirket kasası ve banka hesaplarındaki paraların keyfi olarak harcandığı yönündeki davacı iddialarına ilişkin somut bir veriye rastlanılmadığı, genel olarak davacı yanın şirketin yönetimden kaynaklı olarak kötüye gittiği iddialarını destekleyecek nitelikte bulgulara rastlanmadığı gibi şirketin pozitif bir mali yapı sergilediği, ticari faaliyetlerinin olumlu olduğu kanaatine varıldığı tespit edilmiştir. Davacı tarafça stoklarda sayım yapılmadığından bahisle rapora itiraz edilerek hukukçu bilirkişinin de yer alacağı yeni bir heyetten rapor alınması talep edilmiş ise de, raporda likidite oranının yeterli olduğunun , hatta bir önceki yıla göre yükseldiğinin, stoklar dahil edilmeden dönen varlıklarının kısa vadeli borçlarını ödeme kabiliyetinde olduğunun tespit edilmiş olması, ayrıca kar azalması tespit edilmiş ise de kâr azalmasının ne kadarının murisin ölümünden sonraki döneme ilişkin olduğunun net olmaması, murisin ölüm tarihi ile dava tarihi arasındaki sürenin kısalığı, şirketin önemli üretim kaynağının yenilenmesi için krediye ihtiyaç olduğu ve şirketin mevcut durumuna ilişkin diğer hususların görüşülmesi gerektiği kendisine bildirilmesine rağmen davacının şirket toplantılarına katılmamış olması, şirketin bilgi ve belgelerinin kendisine gösterilmediği yönünde iddiada bulunulmasına rağmen bu konuda dava açma hakkının kullanıldığına dair bilgiye rastlanılmamış olması, rapordaki tespitlerin genel olarak olumlu yönde olması karşısında davacının yeni bir heyetten rapor alınması talebi yerinde görülmemiştir.Ayrıca davacı tarafça delil olarak banka kayıtlarına açıkça dayanılmamış ancak 19/04/2017 tarihli dilekçe ile celbi istenmiş ise de, o dilekçede hangi nedenle talep edildiğinin açıklanmamış olması, dosyaya banka ödeme dekontlarının delil olarak sunulmuş olması, bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde davalının şahsi harcamaları ve yurtdışı gezi masraflarıyla ilgili olarak bu kayıtların celbi yönünde açık bir talepte bulunulmamış olması ve en önemlisi bu konudaki iddiasının duyuma dayalı soyut nitelikte bir iddia olması karşısında bu yöndeki istinaf sebebi de yerinde görülmemiştir.O halde tüm dosya kapsamı dikkate alındığında davacının, davalı müdürün özen ve bağlılık yükümlülüğünü ağır bir şekilde ihlal ettiği ve azli için haklı sebeplerin oluştuğu yönündeki iddiasını ispat edemediği sonuç ve kanaatine varılmış olup, ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönündeki kararında bir isabetsizlik görülmemiştir. Yukarıda açıklanan gerekçelerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 44,40-TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 35,90- TL nin mahsubu ile bakiye 8,50- TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına, İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına,Gerekçeli kararın bir örneğinin taraflara tebliğine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile HMK’nun 361/1 maddesi uyarınca, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi. 21/02/2019