Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/581 E. 2019/43 K. 17.01.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/581
KARAR NO : 2019/43
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/12/2017
NUMARASI : 2013/328 Esas 2017/1137 Karar
BİRLEŞEN DOSYA: İSTANBUL 10.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ 2014/156 Esas 2015/198 Karar
DAVA : Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ:17/01/2019
Davanın kısmen kabulune ilişkin hükmün asıl ve birleşen dava davalı vekilince istinafı üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
ASIL DAVA: Davacı vekili, müvekkilinin televizyon kanalları tarafından, Avrupa ülkeleri ile İsrail’deki operatörler nezdinde münhasır acenta olarak tayin edildiğini, bu sözleşmelere dayalı olarak bu ülkelerde bulunan operatörler ile sözleşme yapılarak Türk kanallarının kablo, uydu, dijital yayıncılar gibi platformlar üzerinden dağıtım ve yayımının sağlandığı,bu kapsamda davalı ile yapılan sözleşme ile adı geçen ülkelerde pazarlama faaliyetinin davalı aracılığıyla sürdürüldüğü,ancak bir süre önce davalının eylemleri ile haksız rekabette bulunduğunu öğrendiklerini ,davalının müvekkilini aradan çıkartarak müvekkilinin müşterisi bulunan televizyon kanallarıyla yaptığı sözleşmeleri sonlandırmaya çağırdığını ,3 temmuz 2013 tarihinde aktivite raporunu doğrudan kanallara göndermek suretiyle devreden çıkartma faaliyetine başladığını ,13 temmuz 2013 tarihinde müvekkili ile ilişkisinin sona erdiği ,davacının vergi ödemediğini ,15 temmuz 2013 tarihinde “Avrupa” konulu e-posta mesajında dağıtım sözleşmelerinin davalıya temlik edilebileceğini bildirdiğini ,müvekkiline ödeme yapılmaması halinde tv kanallarının iki katı para kazanacağı ve müvekkilinin vergisel sorunları bulunduğunu yazdığını ,17 temmuz 2013 tarihli mesajda da vergisel sorunları nedeniyle Avrupa dışında sözleşme imzalayamayacağını ,kanal temsilcilerinin bildirimi ile durumdan haberdar olan müvekkilinin durumu davalıdan sorduğunu ancak yanıt alamadığını , 29 ekim 2013 tarihli e-posta ile yine müvekkilinin finansal durumu hakkında yanlış bilgiler vererek Avrupa ile sözleşmenin kendisiyle imzalanmasını isteyerek haksız menfaat peşine düştüğünü , davalının müvekkilinin müşterisi tv kanallarıyla temas kurarak vergi ödememek ile itham etmesi ve kötülemesi nedeniyle haksız rekabette bulunduğu, güveni suistimal eden davranışları nedeniyle taraflar arasındaki sözleşmeyi haklı olarak sona erdirmek zorunda kaldığı, müvekkilinin müşterileri ile bizzat sözleşme yapabilmek için haksız rekabette bulunduğundan haksız rekabetinin tespitine ve men’ine, 150.000-TL manevi tazminata hükmedilmesine, maddi tazminat isteminin saklı tutulmasına, müvekkili ile sözleşmeyi ihlal eden davranışları nedeni ile sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir.
ASIL DAVADA CEVAP: Davalı vekili; davacının Türkiye’de bazı TV kanallarına medya hizmetleri sağladığı, 2004 yılında davacı şirketin kanallarının Avrupa ülkeleri ve İsrail’de yayınlanması için ortaklık ilişkisine girildiğini, hak edilecek ücretin %50’si ile anlaşıldığını, bu şekilde ilişkinin yıllarca devam ettiği ,ancak davacının 2013 yılı içinde ortaklık yükümlülüklerini yerine getirmediğini, 8.11.2013 tarihinde imzasız sözleşmeyi yazılı fesih beyanı ile sona erdirmek istediği,sözleşmenin 7.2 maddesi ile Brüksel mahkemelerinin yetkili kılındığını müvekilinin tüm işlemleri adi ortaklık yararına yaptığı,adi ortaklık sözleşmesinin yazılı olarak yapılması gerekmediğini ,davacının sözleşmeyi fesih beyanı üzerine ilişkinin bittiğini kanallara duyurduğunu,müvekkilinin bildirimleri ortaklık ilişkisi sona erdikten sonra yaptığını ,davacının ihlallerinin de müşteri kanallara bildirildiğini ,beyanların incitici olmadığı,müvekkilinin kanallar ile ilişkiyi Avrupa ve İsrailde sürdürmek istemesi kanallara karşı mevcut yükümlülüklerini sürdürmeye yönelik olduğu,eylemlerin hukuka uygun olup haksız rekabet teşkil etmediğini öncelikle yetkisizlik kararı verilmesini ,aksi halde davanın esastan reddini istemiştir.
BİRLEŞEN DAVA: Birleşen davada davacı vekili ; sözleşmenin feshedildiği 8.11.2013 tarihli bildirimden sonra müvekkilinin bilgisi dışında …Avrupa kanalı ile görüşerek bu görüşmede ….Avrupa dışındaki diğer kanallar ile de müvekkilinin imzaladığı sözleşmelerin sonlandırılmasına çalışılacağı bilgisi verildiği ve 22.1.2014 tarihinde bütün kanallara e-posta göndererek sözleşmelerin değiştirildiği izlenimi vererek artık kanallara ödeme yapamayacağını bildirerek davacı şirketin de işbirliği yapması gerektiğini bildirmesi nedeniyle kanallardan uyarı aldığını ve kanallara taahhüdü nedeniyle ödeme almasa da ödeme yapmak zorunda kaldığını ,ayrıca internet sitesinde davacının acentesi olduğu kanalları gösterdiğini müşterilerin kendileri yerine davalı ile iletişim kurduklarını davalının fesihten ve davadan sonra da haksız rekabetine devam ettiğini TTK 54. ve 55. maddeleri gereğince davalının haksız rekabet teşkil edecek eylemleri olduğunu, müşterisi kanallar ile sözleşme yapmak amacı ile hareket ettiği , haksız rekabetin tesbiti ve meni ile 150.000-TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline ve içerik sağlayıcısının siteden çıkarılmasına karar verilmesini istemiştir.
BİRLEŞEN DAVAYA CEVAP : Birleşen dava yönünden davalı iddialarının asılsız olduğu, dava konularının aynı olup 2. kez bu dava ile manevi tazminat talep edemeyeceği, adi ortaklık ilişkisinde davacının üzerine düşen görevi yerine getirmediği,davanın derdestlik nedeniyle reddi gerektiğini , haksız rekabet oluşmayacağı nedenle davanın reddi istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece taraflar arasında 2004 yılından beri bir ticari ilişkinin bulunduğu, her ne kadar adi ortaklıktan bahsedilmiş ise de davacının imzasının bulunmadığı sözleşme nedeniyle adi ortaklığın kabulüne yeterli olmadığı ,sözleşmenin uygulanış biçimi itibariyle bir acentelik sözleşmesi olarak kabul edildiği ,ticari ilişki devam ederken davalının davalı tarafçada inkar edilmeyen e-posta yolu ile yapılan davacı şirkete yönelik ifadelerin, eylemlerin TTK 55/1 maddesi anlamında kötüleme teşkil ettiği, bunların bilgilendirme olarak değerlendirilemeyeceği, haksız rekabet teşkil ettiği, bunun taraflar arasındaki iş ilişkisini çekilmez hale getirerek fesih beyanı ile sonuçlandığı, birleşen davanın da fesih sonra davalının devam eden eylemlerine ilişkin olup davalının eylemlerinin haksız rekabet olarak nitelğinde olduğu asıl ve birleşen dosyada davalının haksız rekabet teşkil eden eylemleri ile davacının manevi zarara uğradığı,asıl davada sözleşmenin haklı sebeble feshedildiğinin tesbitine, asıl ve birleşen davada haksız rekabetin tesbiti ve meni ile her iki dosyada da ayrı ayrı 15.000’er TL manevi tazminata hükmedilerek, davalının birleşen dosyada içerik sağlayıcı sitesindeki içeriğinin çıkarılması talebinin yargılama aşamasında konusuz kaldığı nedenle bir karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek haksız rekabetin tesbiti ile ,her bir dosyada 15.000-TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Asıl ve birleşen dava davalı vekili ; milletlerarası yetki itirazlarının bulunduğu, sözleşmenin 7. 2. maddesinde Brüksel Mahkemelerinin yetkili kılındığını ,MÖHUK 47. maddeye uygun sözleşme bulunduğunu, ilişkinin bir adi ortaklık ilişkisi olup acentelik olarak kabulünün doğru olmadığını,davacının kanallar ile imzaladığı sözleşmeler doğrultusunda davalının yurt dışındaki operatörler ile imzalanmasında davacıya yardımcı olacağı şeklinde anlaşıldığını, hukuki ilişkinin acenteliği aşan boyutta olduğunu, gönderdikleri e-postaların hatalı değerlendirildiğini, yine eylemlerin hatalı değerlendirilip haksız rekabet olarak nitelendirildiğini, müvekkilinin adi ortaklık tasfiyesi sonrasında davacı ile çekişmenin sona erdirilip kendisi ile devam edilmesi halinde kanalların kazancının artacağını, ancak kendisiyle çalışmaya son verilip davacı ile de devam edilmesi halinde ise arta kalan gelir operatörlere aktarılacağından korsanla mücadelenin daha etkin hale geleceğini ifade ederek seçim yapılmasını sağlayıcı objektif sonuçları göz önüne serdiğini, usul ve yasaya aykırı kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Davacı şirket Avrupada yayın yapan TV kanallarıyla acentelik sözleşmesi akdetmiş ve bu sözleşme ile bölge olarak tarif edilen Avrupa’nın bir kısım ülkeleri ile İsrailde kanalların bölge dahilinde digital ve analog kablo yayını ve DSL çerçevesinde dağıtımına yönelik hizmetlerin tedarikini üstlenmiştir.Çeşitli kanallara ait sözleşme suretleri dosyaya sunulmuş ,sözleşmelerin tümünde benzer hükümlere yer verildiği tesbit edilmiştir.Bu sözleşmelerde davalıya da yer verildiği ; …’nın herhangi bir izin almadan ortak firması davalı …. dan hizmet alabileceği, hizmetlerin verilmesinde kablo operatörü dağıtıcı firmalarla yapılacak müzakerelerde … nın hizmetlerinden yararlanacağı, ancak yapılacak tüm işlem ve sözleşmelerde …’nın taraf olacağı ,… veya herhangi birinin…. adına taraf olmayacağı taahhüt edilmiş olup sözleşmenin izin alınmadan temlik veya devir edilemeyeceği kararlaştırılmıştır. Davanın tarafları arasında ticari ilişkinin 2004 yılından itibaren yazılı bir sözleşmeye bağlanmadan devam ettiği hususu çekişmesizdir. Yurtdışı operatörler ile sözleşmelerin davacı … tarafından imzalandığı yine sunulan sözleşme suretlerinden anlaşılmış,esasen bu durum davacının imzaladığı acentelik sözleşmesi ile üstlendiği bir yükümlülüktür. İlişki de davacının acentesi olduğu Türk TV kanallarının yurt dışında yayınını sağlayacak operatörler ile … arasında sözleşmesel ilişki kurulmasına aracılık etmek,sözleşmelerin müzakeresini yürütmek şeklinde uygulandığı gözetildiğinde ilk derece mahkemesinin TTK 102 kapsamında acentelik olarak kabul edilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.Bu kapsamda davacının yurtdışı operatörler ile imzaladığı sözleşmelerde davalının sözleşmeleri müzakere ve şartaların belirlenmesi için davalıdan hizmet aldığı anlaşılmaktadır.Yazıya bağlanmayan ticari birliktelik 8.11.2013 tarihinde davacı şirket tarafından yapılan fesih bildirimi ile sona ermiş olup fesih gerekçesi davacının devreden çıkartılmaya çalışılarak haksız rekabette bulunulması ,davalının kar payını haksız olarak uhdesinde tutarak davacıya ödenmemesi olarak gösterildiği anlaşılmaktadır.Elde ki asıl dava da davacı tarafça yapılan fesih bildiriminden evvel davalının haksız rekabet eylemlerinin tesbiti ve meni talep edilmektedir.İlk davanın açılış tarihi 6.12.2013 olup bu tarihe kadar davalının haksız eylemde bulunduğu tarihler belirtilerek davaya konu edilmiştir.Bu bağlamda 3 temmuz 2013 tarihinde başlayan ve davacının temsilcisi olduğu kanallara aktivite raporlarının doğrudan gönderilmesinin ardından …. Avrupa ve Eurostar temsilcilerine gönderdiği 13.7.2013 tarihli mailde ; şirket temsilcisi(…ın) kirli çamaşırları ortaya çıkararak ciddi çizgiyi aştı, …’nın Türkiye’de vergi ödemediği, Türk Devleti bunu öğrenirse ortada … diye birşey kalmayacağı, faturalar Hollanda standartlarına uygun olsa da resmi nitelik taşımadıkları,paranın İsviçreye gittiği, yine Eurostar temsilcisine gönderdiği 15.7.2013 tarihli e-mailde ; mevcut dağıtım anlaşmalarının kolaylıkla (…)ya temlik edilebilir,… kanallarla olan sözleşmelerden kolaylıkla çıkabilir, sözleşmeler … ya devredildiği takdirde kanalların gelirlerinin 2 katına çıkabileceği , davalının vergisel problemi olmadığından gelirleri daha kısa süre de ödeyebileceği “nin beyan edildiği anlaşılmaktadır.15.7.2013 tarihli maile karşılık ;paylaşımların etik olmadığına dair Eurostar yetkilisinin beyanı üzerine davalı şirket yetkilisinin cevabi mailinde vergi denetimine tabii tutulursa neler olabileceğini düşünebiliyormusunuz,yaptığım bazı araştırmalara göre …’ın (davacı şirket yetkilisi)yerinde olmak istemezdim diye cevap verdiği ve devamında 17.7.2013 tarihli mailde ise “Avrupa dışında ki operatörlerin … ile anlaşma yapmasını sağlayamadığını yazdığı anlaşılmaktadır.Yine müşterilere gönderilen 3.çeyrek Avustralya raporunda ; …. için yapılan araştırmaların şok edici ve bir operatörün araştırma yapması halinde …’nın hiç şansı kalmayacağı,şu anda elinde olan bilgilerle ya ….ya da …’nın bırakacağını ,… bırakırsa gelirlerin kanallara gideceğini ,yine 20.10.2013 tarihinde kanallara gönderilen mailler ile davacının 3 adet sözleşmesinin feshedilip yeni sözleşme göndermediğini ,davacının korsanlara karşı bir şey yapmadığını ,davacı ile nasıl çalışmaya devam edeceğini bilemediğini , kanallar ile Avrupa’da çalışmaya devam etmek istediğini bildirdiği; neticede bu sürecin davacının fesih bildirimi ile sonlandığı ve elde ki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.Davalı vekili “yetkili mahkemenin Brüksel Mahkemeleri olduğu” nu da istinaf sebebi olarak ileri sürmüş ise de MÖHUK’un “Yetki anlaşması ve sınırları” başlıklı 47. maddesi hükmü ile Türk mahkemelerinin yer itibariyle yetki kurallarının münhasır yetki esasına göre tayin edilmediği hâllerde, tarafların, aralarındaki yabancılık unsuru taşıyan ve borç ilişkilerinden doğan bir uyuşmazlığın yabancı bir devletin mahkemesinde görülmesini kararlaştırmalarının Türk Hukuku bakımından geçerli olacağı düzenlenmiştir. Yabancı devlet mahkemesine yetki tanıyan anlaşmanın Türk hukuku bakımından hukuki değer taşıması için öncelikle yazılı ve taraflar arasında yabancılık unsuru taşıyan ve borç ilişkisinden doğan bir uyuşmazlığa ilişkin olmalıdır. Sözleşmenin davacı tarafça imza edilmediği davalının kabulünde olduğundan yetkiye ilişkin ileri sürülen istinaf sebebi yerinde olmayıp ,haksız rekabetin işlendiği yer itibariyle mahkeme yetkili bulunduğundan yetki itirazının reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır.TTK 55-(1)a-1 maddesinde; başkalarını veya onların mallarını ,iş ürünlerini ,fiyatlarını ,faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek,1-b)sözleşmeyi ihlale veya sona erdirmeye yöneltmek haksız rekabet hallerinden sayılmıştır. Davalı aradaki ilişkiyi adi ortaklık olarak tanımlamakta ve bildirimleri kanallar ile imzalanan sözleşmeler kapsamında adi ortaklığın yükümlülüklerini yerine getirmek çerçevesinde yaptığını ve bilgilendirme yükümlülüğü çerçevesinde yaptığı bildirimlerin haksız rekabet teşkil etmeyeceğini savunmaktadır. Ancak kanalların muhatabı acentelik sözleşmeleri ile davacı şirket olup davalı şirketin bu sözleşmelerde hizmet alınacak ortak olduğu ,kanallara karşı bir yükümlülüğünün olmadığı da anlaşılmaktadır.Davalının yukarıda sayılan e-posta yazışmalarında bildirdiği beyanlarının doğruluğu yönünde bir delil sunulmamıştır.Buna göre “davacının kirli çamaşırlarının ortaya çıktığı ,davacının Türkiye de vergi ödemediği ,faturalarının resmi nitelik taşımadığı,vergi incelemesi yapılırsa davacının hiç şansı kalmayacağı,Avrupa sözleşmelerinden ….’nın kolaylıkla çıkartılabileceği ,çıkartıldığı takdirde kanalların gelirlerinin iki katına çıkacağı ve …’dan daha erken zamanda ödeme yapılacağına yönelik beyanların” haksız rekabet teşkil eden gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek kapsamında bulunduğu, ifadelerin bilgilendirme sınırında kabul edilemeyeceği , esasen kanallar sözleşmesel bağı olmadığı halde bildirimleri yapmasının davacının sözleşmelerinin feshi suretiyle kanallarla sözleşme yapma amacını taşıdığı sonucuna varılmaktadır.Esasen davalı şirket yetkilisi amacını 30.9.2013 tarihli mailiyle ortaya koymuş ; davacı şirket yetkilisine “en iyi seçeneğin . nın Avrupada imzacı konumuna geçmesi ve …’nın gelirini elde etmeye devam etmesi olduğunu” belirtmiştir.Buna göre Avrupada ki yayın hakları ile ilgili olarak kanalların davacı ile imzalanan sözleşmelerin sonlandırılmasına çabaladığı, bu amaca yönelik olarak davacı şirketi devam eder şekilde kötülediği kanaatına varılmıştır.Asıl davada davacının haksız rekabette bulunulduğu ileri sürülen yazışmaların tamamı kanal yetkilileri ile yapılmıştır. Kanal yetkililerine yazılan yazılarda davacı ile olan ticari ilişkisi kapsamında değil ,davacının temsilcisi olduğu kanallarla olan ilişkisinin sonlandırılması,yani davacının tv kanallarıyla imzaladığı acentelik sözleşmelerinin sonlandırılması talebine ilişkindir.Bu sebeble davacı ve davalının ticari ilişkisine dahil olmayan bir konuda sonuca ulaşabilmek ve davacının müşterileri ile doğrudan sözleşme imzalamak arzusunda olup ,davacı ile davalının arasında ki ilişki ister acentelik ister adi ortaklık olsun davalının eylemlerinin haksız rekabet teşkil ettiği neticesini değiştirir bir yönü bulunmamaktadır.Zira kötüleme eylemi işbirliği içerisinde davranması gereken hizmet veren’in veya ortağın artık Avrupada imzacı konumuna geçmek istediği ve yayın hakkı sahibi kanalların müşterisi olmasını sağlama çabalarından ibaret görülmüştür. Birleşen dosyada ise davalı davacının fesih bildiriminden sonra ve asıl davanın açıldığı 6 aralık 2013 tarihinden sonra ;17 aralık 2013 tarihinde …’nın davalının verdiği hizmet ile sözleşme imzaladığı dağıtıcı operatörlere gönderdiği mektupta “…’nın iş yapma şeklinin profesyonellikten uzak olduğu ,… nın desteği olmadan geçmişte olduğu şekilde hizmet verilemeyeceğinden korktuğunu , … nin …’yı işin dışında bırakmak ve … ile işbirliğine devamı istediğini bildirdiği , bu sebeble … nin beyanını dikkate alarak Türk kanalları ile yapılan görüşmeler sonuçlanıncaya kadar yapılacak işlemleri ertelemeleri gerektiği bildirilmiş ,yine kanallara gönderdiği 22 ocak 2014 tarihli e-posta ile davacının operatörlerle olan sözleşmeleri değiştirmeye çalıştığı bir kısım operatörlerin davacıya ,bir kısmının davalıya ödeme yapacağını beyan ettiği ,ancak bir kısmının da hiç ödeme yapmayacağını söylediklerini bu durumu düzeltmek için elinden geleni yaptığını,ancak …’nın da gayret göstermesi gerektiğini beyan ettiği ,buna göre dava tarihinden sonra devam eden haksız rekabet eylemlerinden dolayı birleşen davanın açıldığı anlaşılmaktadır.Esasen davalının elde ki asıl davanın açılmasından sonra;operatörlere gönderdiği mektuplar ile davacının profesyonellikten uzak olduğu , … tarafından sözleşmelerin … ya kaydırılacağı ,kanallarla görüşmeler tamamlanmadan bir işlem yapmamalarını isterken kanallara da operatörlerin bir kısımının ödeme yapmayacağını beyan ederek kötüleme ve sözleşmelerin sonlandırılması çabalarına devam ettiği anlaşıldığından ilgili e-posta yazışmalarına devam eden davalının ilk davanın açılış tarihinden sonra ki eylemlere ilişkin olmaları nedeniyle ayrı bir dava ile haksız rekabetin tesbiti ve menii ile ayrıca manevi tazminat talep edilebileceği ,ilk açılan dava ile derdest olduğu itirazının da dinlenemeyeceği sonucuna varılmaktadır. Anlatılan nedenlerle her iki davanın kabuluyle haksız rekabetin tesbiti ve menii ile her bir davada 15.000-TL manevi tazminata hükmedilmesinde isabetsizlik olmayıp ,davalı vekilinin hükme yönelik istinaf sebebleri yerinde görülmemiş davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle:
Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
Asıl ve birleşen davada ayrı ayrı hesaplanan toplamda alınması gereken 2.049,30-TL istinaf karar harcından davalı tarafından peşin yatırılan 1.055,90-TL nin mahsubu ile bakiye 993,40-TLharcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,Davalı tarafından yapılan istinaf yargı giderinin davalı üzerinde bırakılmasına, hükümden sonra davacı yan gider avansından karşılanan 46-TL posta masrafının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 17/01/2019