Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/41
KARAR NO : 2018/1447
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/09/2017
NUMARASI : 2014/410 Esas 2017/868 Karar
DAVA : Genel Kurul Kararının İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 22/11/2018 (17/12/2018 yazım tarihli )
Davanın kısmen kabulüne ilişkin hükmün davacılar ve davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA : Davacılar vekili davalı şirket hisselerinin muris müteveffa … tarafından 2002 yılında satın alınan bir şirket olduğunu, şirketin 2007 yılında Dubai Altın borsasına,Eylül 2011’de de Londra Külçe altın piyasaları birliği listesine girdiğini, 15/04/2008 tarihinde yapılan B grubu pay sahipleri genel kurulunda sermayenin 10.000.000-dan 30.000.000-a çıkarıldığını, artırılan 20.000.000-TL sermayenin 1/2 nin kararının tebliğinden itibaren 1 ay içerisinde, 1/2 nin ise kararının tescilinden itibaren 3 ay içerisinde ödenmesinin kararlaştırıldığını, murisin Afrikada sıtmaya yakalanarak 12/05/2008 tarihinde vefat ettiğini, sermaye artışı ödeme tarihlerine ömrünün yetişmediğini, 15/04/2008 tarihli genel kurul kararında alınan sermaye artışı sonucunda oluşan sermaye yapısına göre …’ın 30.000.000-TL sermayede 11.734.343,70- TL payının bulunduğunu, sermaye artışı sonrasında …’ın kendi payı ve kardeşi… ve …’ın kullanmadıkları hakları ile ortaya çıkan rüçhan hakkını kullanarak nereden bulunduğu belli olmayan 12.142.895,80- TL yatırarak hissesinin %33,51 den %51,63’e çıkardığını, şirketin finansal tablolara yansıyan rakamların 10-15 katı fazla kar ettiğini, ancak bu karın hissedarlara dağıtılmayıp ….’ın kendi adına kurduğu ve kontrolündeki şirketlere aktarıldığını,genel kurulda görüşülecek konularla ilgili sorular yöneltilerek bilgi istenildiğini,şirket yönetiminin TTK nın 428. Maddesi gereğince hazır edilmesi gereken belgeleri hazır etmediğini, 05/09/2012 tarihinde yapılan 2009 yılına ait olağan genel kurul toplantısında alınan 6,7,8 nolu 2010-2011 yılları genel kurulun 6,7,8,9 nolu kararların iptallerini talep ettiklerini, 6 nolu karar ile YK üyelerine huzur hakkı ödenmesine karar alındığını, huzur hakkının artırılmasına ilişkin haklı bir neden bulunmadığından iptali gerektiğini,7 nolu karar ile kendi ile işlem yapma ve rekabet etme yasağının kaldırılmasına karar verildiğini, 8 nolu karar ile özel denetçi taleplerinin reddine karar verildiğini,murisin 2008’de yapılan sermaye artışında 12.142.895- TL ödeme yaptığını,eksik kalan 1.520.000-TL’yi davacıların ödediği, ….’ın 9.990.000- TL sermaye koyarak … Kıymetli Madenler San. Ve Tic. adına bir şirket olduğunu, bu şirketin daha sonra davalı şirketin markası olan …”ı gasp ederek kullandığını, daha sonra da ismini …Pazarlama ve A.Ş olarak değiştirdiğini, bununla da yetinmeyerek….Pazarlama Tic. A.Ş isimli yeni bir şirket kurduğunu, davalı şirketin Y.K başkanlığının maliyetine gram altınları kendi kurduğu şirkete sattığını, bu şirketin de yüksek karda kuyumculara ve şirketlere sattığını, bu şekilde davalı şirketin elde etmesi gereken karı kendi şirketine aktardığını, yine ….’ın davalı şirketin imal ettiği …’ı …l üzerinden İspanya’ya sattığını, davalı şirketin kendisinin yapacağı işlemleri bu şekilde ….’ın sahip olduğu şirketler üzerinden yapılarak bu şekilde haksız kazanç elde edildiğini, sermaye artışına ilişkin 3 nolu karar ile artırılan sermayeye neden gerek duyduğu hususunun açıklanmadığını,LBMA üyeliği nedeniyle artırım yapıldığının açıklandığını ancak bu yönde şirkete bir bildirim yapılıp yapılmadığının açıklanmadığını, 10.252.146,59-TL’nin karşılanacağı kaynağın açıklanmadığını, 2.747.853,41 TL’lik kardan karşılanacak kısmında nasıl hesaplandığının açıklanmadığını, sermaye artışının iyi niyetli olmadığını, 05/09/2012 tarihinde yapılan B grubu pay sahipleri genel kurul toplantısında alınan 3 nolu kararlarında da iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili; usulüne uygun olarak çağrının yapıldığını, 15 gün öncesinde tüm finansal tablolar faaliyet raporu, denetim raporunun paydaşların incelemesine sunulduğunu, davacılar vekilinin 31/08/2012 günü talep etmiş olduğu belgelerden hazır olanların verildiğini, diğerlerinin de sonradan incelenebileceği bildirildiği, 6. Maddede huzur hakkının artırılmasına karar verildiğini, TTK 395 ve devamı maddeleri gereğince izin verilmesine ilişkin 7 nolu kararın usul ve yasaya uygun olduğunu, TTK nın 436. Maddesine uygun olarak karar alındığını, bu kararın alınmasında yönetim kurulu üyelerinin katılamayacağına dair bir yasal engel bulunmadığını, 8 nolu kararda davacıların şirkete özel denetçi tayin edilmesi talebinin reddine ilişkin kararın da esas sözleşme ve iyi niyet kurallarına aykırı olmadığını, davalı şirketin hazine tarafından denetlendiğini, denetim raporları alındığını, 2010 ve 2011 yıllarına ait toplantılarda alınan kararların iptaline ilişkin iddiaları yönünden de yukarıda belirtmiş oldukları gerekçelerin geçerli olduğunu, iptal sebebi bulunmadığını, sermaye artırımına ilişkin 3 nolu kararında esas sözleşmeye ve iyiniyet kurallarına uygun olduğunu, sermaye artışının yasal mevzuat gereği zorunluluktan ve şirket menfaatleri ile ticari planlama gereğince objektif nedenlerden doğduğunu, müvekkili şirketin LBMA üyeliğinin devam etmesi için sermaye artışının gerekli olduğunu,artırılan sermayenin %87’sinin şirket bünyesinden karşılandığını davanın öncelikle usulden aksi halde esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI : davanın kısmen kabulü ile 05/09/2012 tarihinde yapılan 2009 yılı Olağan Genel Kurul toplantısında alınan gündemin 7 nolu maddesinin ve aynı tarihte yapılan 2010 ve 2011 yıllarına ait Olağan Genel Kurul toplantılarında alınan gündemin 8 nolu maddesinin rekabet yasağının kaldırılmasına ilişkin kararın yasaya aykırı olduğu gerekçesi ile iptallerine, bunun dışında kalan maddeler yönünden iptal istemlerinin reddine karar verilmiştir.Yargılama sırasında Davacı tarafın özel denetçi atanmasına ilişkin davasının bu dava ile birlikte görülmesi usulen mümkün olmadığından özel denetçi tayinine ilişkin (2009 yılı 8 nolu ,2010-2011 yılı 9 nolu karar) HMK nın 167. Maddesi gereğince dosyadan tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ : 1-Davalı vekili;davacıların miras yolu ile hissedar olduklarını, davacı annenin kendi lehine bile olsa şirket tarafından alınan her genel kurul kararına muhalefet ettiğini, müvekkil şirketin 2009 ile 2010 ve 2011 yıllarına ait olağan genel kurul toplantılarının 05.09.2012 tarihinde yapıldığını, davacıları temsilen avukatların katıldığını,şirket YK başkanı …ın hissedar olduğu diğer hiçbir şirketin toplantıda oy kullanmadığı halde hatalı bir gerekçe ile iptal kararı verdiğini, YK üyelerine TTK 395 ve 396.maddelerinde bildirilen izinlerin verilmesine dair 2009 yılına ait genel kurul toplantısında alınan 7 ve 2010-2011 yıllarına ait genel kurul toplantısında alınan 8 nolu kararın iptaline ilişkin kararın hatalı olduğunu, YK üyelerine TTK 395 ve 396.maddelerinde sayılan izinlerin verilmesi, YK üyeleri ile şirket arasında kişisel nitelikte bir iş yada işlem olmadığından oydan yoksunluk halinin söz konusu olmadığını belirterek kararın kaldırılmasına ve davanın tümüyle reddine karar verilmesini talep etmiştir.
2-Davacılar vekili ; gerekçeli kararda dava tarihinin yanlış yazıldığını, davanın 04.12.2012 tarihinde açıldığını,kayyım atanmasına ilişkin dosyanın neticelenmesinin beklendiği,basit yargılamaya tabii davada 50.duruşmada karar verildiği, murisin vefatının ardından şirketin 5 sene içerisinde kar dağıtmadığını, YK Başkanı ….’ın malvarlığında açıklanamaz artış meydana geldiğini,şirketin 2009,2010 ve 2011 yıllarına ait genel kurul toplantılarında; müvekkilinin usulüne uygun olarak davet edilmediğini, bilgi alma haklarına riayet edilmediğini detaylı bilgi almasının engellendiğini, YK üyelerinin 3 yıllık süre boyunca genel kurul yapmaktan kaçındığını, davalı şirkete dava konusu genel kurullar öncesi gönderilen ihtarname ve şirkete sunulan dilekçede sermaye artışına neden gerek duyulduğu hakkında yazılı olarak bilgi verilmesinin talep edildiğini, davalı şirketin ise cevap vermek yerine genel kurul toplantısında bir takım soyut açıklamalar yapmakla yetindiğini, gerekçeli kararda belirtilen LBMA yazısının sonradan dosyaya dahil edilmiş bir delil olduğunu, mahkemenin sonradan oluşturulan bir tavsiye kararını dikkate alarak hüküm kurduğunu, kanunun emredici düzenlemelerini ihlal ettiğini, kar dağıtmama kararı gerekçesinin LBMA’i tavsiyesi ve olası kur artışı olarak gösterildiğini belirterek mahkemenin “davacının bunun dışında kalan taleplerinin reddine” şeklindeki ne olduğu dahi açıkça anlaşılmayan kararın kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE :1- TTK 436-(1) maddesi uyarınca pay sahibi ,kendisi ,eşi,alt ve üstsoyu veya bunların ortağı oldukları şahıs şirketleri ya da hakimiyetleri altında ki sermaye şirketleri ile şirket arasında ki kişisel nitelikte bir işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu yada hakemdeki davaya ilişkin müzakerelerde oy kullanamaz. Madde içeriği dikkate alındığında YK üyeleri bu nitelikteki oylamalarda oydan yoksundur.Katılmaları başlı başına kararın iptalini gerektirmemekte ise de YK üyesinin oyunun kararın alınmasında neticeye etkili olması gerekmektedir. Dava konusu olayda ….’ın oy kullandığı,çoğunluk hissesine sahip olduğundan kararın alınmasında neticeye etkili olduğu anlaşılmaktadır. Davalı vekilinin iptaline karar verilen 2009 yılı genel kurulunun 7 nolu, 2011 ve 2012 yılları genel kurulunun da 8 nolu kararlara yönelik istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.
2- Davacılar vekili toplantıya çağrının usulsüz olduğu bu sebeble tüm kararların iptali gerektiğini ileri sürmüştür.Genel kurul toplantısına çağrıda usulsüzlük olsa bile, salt bu nedenle genel kurul kararlarının iptali gerekmeyip aynı zamanda, alınan kararların yasaya, anasözleşmeye veya objektif iyiniyet kurallarına aykırı olduğunun da iddia ve ispat edilmesi gerekmektedir. Çağrıda usulsüzlük yalnızca toplantıya katılmadan iptal davası açma hakkı verdiğinden, davacıların da vekaleten toplantıda hazır bulundukları anlaşılmakla çağrıda usulsüzlük yapıldığı iddiasına dayanamayacakları ,bu sebeble kararların iptali gerektiğine yönelik istinaf nedeni yerinde olmayıp ,kayyım atanmasına ilişkin dosyanın neticelenmesinin beklendiği,basit yargılamaya tabii davada 50.duruşmada karar verilmesi hususları istinaf nedenleri olmadığından karşılanmamıştır.
Davacılar vekili 2009 yılı genel kurulunda alınan 2009 yılı 6,7 ve 8 nolu kararın iptalini talep etmiştir.2009- 2010-2011 nolu 6 nolu kararlar YK üyelerine verilen huzur hakkına ilişkindir.Huzur hakkı TTK nın 394. maddesinde düzenlenmiş olup ,genel kurulca alınacak kararda huzur hakkının kaybedilmesi veya artırılmasında şirketin mali yapısının gözetilmesi, yapılan iş ve tayin edilen huzur hakkının orantılı olması gerekmektedir. Somut olayda, YK üyelerine her toplantı için 1200 -TL huzur hakkı ödenmesine karar verilmiştir. Tayin edilen miktar edilen şirketin mali yapısı dikkate alındığında orantılı ve dengeli bir huzur hakkı tayin edildiği , 2012 yılında yapılan genel kurulda geçmişe yönelik bir karar alınamayacağı ileri sürülmüş ise de; 2009 yılı genel kurulunun zamanında yapılmaması bu döneme ilişkin karar alınamayacağı anlamına gelmediği,yapılan faaliyet ve harcanan emek ve mesai ile ilgili daha sonra yapılan genel kurulda karar alınmasında herhangi bir yasal engel bulunmamaktadır.
2010-2011 yıllarına ait genel kurul gündeminin 7 nolu maddesi yönetim kurulu ve murakıpların seçimine ilişkindir. Yönetim kurulu başkanı olarak seçilen ….’ın daha önceki faaliyetleri, manipülasyon iddiaları ve şirketin mal varlığının hakim olduğu şirketlere aktarıldığı iddiaları ileri sürülerek yönetime seçilmesine muhalefet edilmiştir. Bu iddialar ile ilgili genel kurulda bir ibra kararı alınmamıştır. Ancak iddiaların varlığına ilişkin genel kurulun yapıldığı tarih itibariyle somut verinin mevcut olmadığı genel kurulun bu konuda karar alma ve takdir yetkisi çerçevesinde karar alındığı anlaşıldığından istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.
5.9.2012 tarihli olağanüstü genel kurul ve B grubu pay sahipleri genel kurulunda alınan 3 nolu kararlar bakımından yapılan incelemede : Davacılar vekili tarafından tavsiye kararlarına uyma zorunluluğu olmadığı ileri sürülen LBMA hakkında inceleme yapılmak gerekmiştir.İhtilaf bu noktada yoğunlaşmaktadır. Ulaşılan tüm kaynaklarda (LBMA)nın anlatımının benzer olduğu tesbit edilmiştir.” Açılımı – Londra Külçe Piyasası Birliği- olup kıymetli madenler piyasasını düzenleyen bir kurumdur. Ayrıca diğer piyasa düzenleyicilerinin orta noktasıdır. London Bullion Market yani Londra Külçe Piyasaları Birliği 1987 yılında kurulmuştur. Esas olarak 1919 yılında kurulmuş ve işleyen Londra Altın Piyasası’nın onay verme görevini üstlenmiştir. Londra Altın Piyasasını belirleyen kuruluşlar günde iki kere olmak üzere toplanarak dünya altın fiyatları arasında referans fiyat olacak altın sabit fiyatını belirlerler.
Londra Külçe Piyasaları Birliği’nin görevi altın ve gümüş için olmak üzere rafinaj standartlarını belirlemektir. Yanı sıra LBMA’in piyasaların koordinasyonu, takas ve teslimat, kıymetli maden saklama ile ilgili standartları belirleme ve bilgi dokümanları hazırlama gibi farklı görevleri de vardır. Londra Külçe Piyasaları Birliği’ne dünyadaki bankalar, ticari kuruluşlar, altın üretimi yapan şirketler, üretim yapan kuyumcular ve borsalar üye olmak için başvurabilirler. Londra’da yerleşik olan firmalar için tam üyelik verilir. Londra piyasasına direkt işlem yapmayan ancak piyasa ile bağlantı halinde olan kuruluşlar için geçerli olan uluslar arası ortak üyelik sistemi vardır.
Londra Külçe Piyasaları Birliği’nin listelediği rafinaj standartları listesine giren, bu birliğin onayladığı altın ve gümüşler ve bunları üreten rafineriler dünya çapında kabul görür. Dünyadaki altın ve gümüş üreten rafineriler birliğin listesinde yer alabilmek için başvuruda bulunurlar. Başvuruda bulunmak için bile belli kriterler istenmektedir. Birlik bu rafinerilerin ürünlerini zorlu testlerden geçirir. Kendi markası ile altın veya gümüş üretimi yapan firmaların genel yapısına ve finansal durumlarına bakılır. Başvuru yapan firmanın en 5 yıldır faaliyette olması gerekmektedir. Bu firmaların son 3 yılda yıllık altın külçe üretiminin en az 10 ton olması kriterler arasındadır. Firmalar üretim yaptıkları külçelerin fotoğraflarını ve çizimlerini de gönderirler. Bu LBMA’in fiziki standartlarını ve işaretlerini üzerinde bulundurduğunun kontrolü için gereklidir. Külçe örnekleri gönderilen Londra Külçe Piyasaları Birliği bunları her yönden inceler ve rapor çıkarılır. Başvuruda bulunan firmanın tüm özellikleri kriterlere uyarsa rafineri listesine girmeye hak kazanır. İstanbul Altın Borsası da dünyada en güvenilir rafineriler listesi olan LBMA’in listesini baz olarak almıştır. Borsada işlem gören tüm altınların Londra Külçe Piyasaları Birliği rafineri listesinde yer alması gerekmektedir.”şeklinde anlatılmaktadır.
Herhangibir rafinerinin LBMA nın good delivery listesinde yer alabilmek-başvurabilmek için belli bir sermayeye sahip olma zorunluluğu bulunduğu ,esasen sermaye artırımına da bu sebeble gidildiği davalı tarafça savunulmuştur.Davalı şirketin eylül 2011 de Londra Külçe Altın Birliği’ne üye olduğu dava dilekçesine yazılmıştır.Finansal zorunluluklar nedeniyle sermaye artırımına gidildiği savunulmadığına göre şirketin finansal durumunun sermaye artırımını zorunlu kılmadığı hususunda bilirkişi raporu bulunduğu ,rapora aykırı karar verildiği iddiaları yerinde bulunmamaktadır.Listeye girebilmek kadar listeden çıkartılma riskini davalı şirketin gözönünde bulundurarak bir uyarı dahi almadan asgari sermaye kriterini yerine getirmesi beklenen davranıştır.Yukarıda açıklandığı üzere LBMA nın altın piyasasının yöneticisi pozisyonunda olduğu ,listeye girebilmenin altın ticaretinde var olmanın bir koşulu olduğu ,tavsiyesine uyulmayabilecek her hangi dernek olmadığı anlaşılmaktadır. Şirketin sermayesinde devamlı olarak kur baskısının etkisi gözönünde bulundurulduğunda davacı ortakların kar dağıtımı yapılmamasından muzdarip oldukları anlaşılmakla birlikte listedeki yeri korumanın sermaye kriterinin koşulsuz sağlanması olduğu gözetildiğinde ,sermaye artırımının gerekçesinin açıklanmadığı ,bilgilendirilmediklerine ilişkin sebeblerin de kararın iptaline gerekçe olamayacağı ,LBMA nın listesindeki rafinelerin ve üyelik koşullarının da kamuya arzedildiği , davalı şirketin işlem yaptığı veya yapacağı İstanbul Altın Borsası da dahil olmak üzere listedeki rafinelerin ürünlerinin tüm dünyada kabul gördüğü ,İstanbul Altın Borsasının LBMA nın listesini esas aldığı ve sadece adı geçen tarafından sertifika verilen üreticilerin 400 ons külçe altın üretme lisansı olduğu gerçeği gözönüne alındığında davacılar vekilinin LBMA nın herhangibir dernek olduğu ,istediği kriterlerin tavsiye niteliğinde olduğu iddiaları doğru değildir.Davalı şirketin ana faaliyeti itibariyle Türkiyede dahi altın borsasında veya bankalarda işlem yapabilmek için listedeki rafinerilerden olması gerekmektedir. LBMA kriterine uyabilmek için ve bu ölçüyü aşmayacak şekilde sermaye artırımı yapıldığının anlaşılmasına göre yeterince bilgilendirilmedikleri iddiasıyla sermaye artırım kararına yönelik iptal istemi yerinde değildir.Öte yandan sermaye artırımının sadece %13’lük kısmının nakit olarak 24 taksitle ödemesinin kararlaştırıldığı, bu miktar dikkate alındığında dürüstlük kuralına aykırı bir durumun olmadığı,LBMA tarafından iletilen bir talebin bulunduğu genel kurulda belgelenmemiş ise de bu durum neticeye etkili değildir. Bu husus dile getirilmiş ve tartışılmıştır. Kararın daha sonradan dosyaya sunulması da kritere uyma gerekliliğini ortadan kaldırmamaktadır. Davacılar kararın dürüstlük kuralına aykırı olduğunu ileri sürmekte iseler de dava dilekçesinde açıkça 15/04/2008 tarihli genel kurulda da sermayenin 10.000.000-TL den 30.000.000- TL ye çıkarıldığı yazılıdır.Bu sermaye artışında da davacıların murisi … YK başkanıdır. Oran olarak çok daha yüksek bir oranda sermaye artırmış ve daha yüksek bir oranda nakit olarak ödenmesi kararlaştırılmış,alınan kararın dürüstlük kuralına aykırı olduğunu ileri sürmek mümkün değildir.
15.4.2008 tarihinde yapılan sermaye artırımı için öngörülen bedelin davacılar adına önce diğer ortak tarafından karşılandığı anlaşılmakta ,daha sonra ödenen bu miktarın kendilerinden iade talep edildiği ileri sürülmekte ise de davacılar adına ödenen meblağın geri istenmesi de olağan davranıştır.Davacıların sermaye artırımına katılmaları sağlanarak bu suretle pay oranlarını korumaları sağlanmış olduğundan ,sermaye artırımının davacıları zararlandırma kastı olmadığını göstermesi bakımından üzerinde durulması gereklidir.Davaya konu iptali istenilen sermaye artırımı kararının bir kısmı sermaye enflasyon düzeltmesi farklarından bir kısmı da kardan karşılanmak suretiyle nakit olarak ödenmesine karar verilen kısmın toplam artırılan sermayeye oranı gözetildiğinde davacılar vekilinin sermaye artırımına ilişkin alınan 3 nolu kararların da iptal koşulları taşımadığı sonucuna varılarak davanın kısmen kabulune ilişkin hükme yönelik davacılar ve davalı şirket vekilinin ileri sürdükleri istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden istinaf başvurularının ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle:
Davacılar vekilinin ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
Alınması gereken 35,90- TL harçtan davacılar tarafından peşin yatırılan 31,40- TL harcın mahsubu ile bakiye 4,50- TL istinaf harcının davacılardan alınarak hazineye gelir kaydına,
Alınması gereken 35,90- TL harçtan davalı tarafından peşin yatırılan 31,40- TL harcın mahsubu ile bakiye 4,50- TL istinaf harcının davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
İstinaf yoluna başvuran taraflarca yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine,
HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 22/11/2018