Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/389 E. 2019/572 K. 18.04.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/389
KARAR NO : 2019/572
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/12/2017
NUMARASI : 2013/316 Esas 2017/884 Karar
DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/04/2019
Davanın reddine ilişkin hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA : Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı şirket arasındaki ticari ilişkiden dolayı davalı şirketin .. Bankası Ortaklar Cad.Şubesindeki … no.lu hesabına 38.000.- USD ödendiğini, ödemenin karşılığında ticari emtianın alınmadığını, söz konusu tutarın davalının kayıtlarında mevcut olduğuna dair davalının 20.04.2013 tarihli mutabakat mektubu verdiğini, müvekkili şirketin ticari emtianın alımından vazgeçtiğini, ödenen 38.000- USD’nin iadesini istediğini, yapılan şifahi ve e-posta görüşmelerinin netice vermediğini, bunun üzerine davalı şirket aleyhine İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyası ile ilamsız takip başlatıldığını, davalı tarafın itirazı üzerine takibin durduğunu; itirazın iptaline, takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının siparişi üzerine 1950 model Cadillac marka otomobilin satışı için anlaştıklarını, müvekkili şirketçe 09.11.2012 tarihinde gümrük beyannamesi ile ….. adlı firmadan ithal edildiğini, bu esnada davacı tarafından satış bedeli 38.000- usd’nin müvekkili hesabına gönderildiğinin teyit edilmesi talebi üzerine mutabakat mektubunun iyi niyetle imzalandığını, müvekkilinin yurt dışında yaptığı araştırmalar sonunda aracı koleksiyon değerinin çok altında bir bedelle temin ettiğini ancak davacının, aracın gümrük işlemleri tamamlanması aşamasında gümrük vergisini yüksek bularak aracı satın almaktan vazgeçtiğini, aracın gümrükte daha fazla bekletilmesi durumunda araca el konularak millileştirilmesi söz konusu olacağından, müvekkili tarafından tekrar transit ithalat yolu ile Kıbrıs’a gönderildiğini , davacı tarafa da aracı buradan alabilecekleri konusunda bilgi verildiğini, aracın emanet sözleşmesi ile …. Ltd. şirketinin garajında davacı adına bekletildiğini,şahsa özel tasarlanmış araç için müvekkilinin gümrük işlemleri masrafları , ardiye masrafları, lojistik şirketi masrafları gibi masraflar yaptığını, aracın ithal edildiği firmaya ödemede bulunduğunu, müvekkilinin belgeleyeceği zararlarının davacının ödediği tutarın üzerinde olduğunu,6098 sayılı B.K.mad.106’daki “Yapma veya verme edimi gereği gibi kendisine önerilen alacaklı, haklı bir sebep olmaksızın onu kabulden veya borçlunun borcunu ifa edebilmesi için kendisi tarafından yapılması gereken hazırlık fiillerini yapmaktan kaçınırsa, temerrüde düşmüş olur.” hükmüne göre davacının alacaklı temerrüdüne düştüğünü, 107.madde de ise alacaklının temerrüdü halinde borçlu, hasar ve giderleri alacaklıya ait olmak üzere, teslim edeceği şeyi tevdi ederek borcundan kurtulabilir.Tevdi yerini, ifa yerindeki hâkim belirler. Bununla birlikte ticari mallar, hâkim kararı olmadan da bir ardiyeye tevdi edilebilir” hükmüne yer verildiğini,aracın da ticari mal kapsamında olup hâkim kararına gerek duyulmadan ardiyeye sevk edildiğini, kaldı ki malı teslim almak sadece bir hak değil aynı zamanda bir yükümlülük olup bu durumda davacının bu yükümlülüğünü ihlal etmesinin “borçlu temerrüdü” hükümlerinin uygulanması sonucunu doğurduğunu,müvekkilinin seçimlik haklardahn davacı alacaklıdan gecikmiş edimi olan malın teslim alınması ve mala ait verginin ödenmesini istediğini, aynca TBK mad.111’de “Borçlunun kusuru olmaksızın, alacağın kime ait olduğunda veya alacaklının kimliğinde duraksama sebebiyle ya da alacaklıdan kaynaklanan diğer kişisel bir sebeple borç, alacaklıya veya temsilcisine ifa edilemezse borçlu, alacaklının temerrüdünde olduğu gibi, tevdi ya da sözleşmeden dönme hakkını kullanabilir.” hükmüne yer verildiğini,ticari satım sözleşmesinin davacı tarafça tek taraflı olarak feshedilemeyeceğini, müvekkilinin bu sözleşme ilişkisine güvenerek ithalat ve izin işlemlerini yürütüp sonuçlandırdığını, bir takım masraflar yaptığını, mal için verilen diğer cazip teklifleri kaçırdığını, kaldı ki sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin esas olup yükümlülüklerin iyi niyet kuralı çerçevesinde yerine getirilmesinin gerektiğini, fesih hakkının yasaya, sözleşmeye ve iyi niyet kurallanna uygun kullanılması gerektiğini, aksi takdirde karşı tarafın zararlarından sorumlu olunacağını, ithal edilen malın vergisinin alıcıya ait olduğunu, verginin yüksek oluşunun, sözleşmenin ifasını imkânsızlaştıran bir neden olarak ileri sürülemeyeceğini, kaldı ki AŞ olan davacının TTK’nun 21.maddesi gereğince basiretli bir tacir gibi davranmak zorunda olduğunu, davacının sözleşmeden dönme ötesinde, satıma ilişkin tüm işlemleri sona erip teslim aşamasına gelen malın herhangi bir ayıba ilişkin hiçbir gerekçe olmadan iadesinin de yasal mevzuat uyannca mümkün olmadığını itirazlarının haklı olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:Mahkemece; taraflar arasında, davacının talebi üzerine 1950 model Cadillac marka otomobilin alımı hususunda yazılı olmayan bir satış sözleşmesi olduğu, taraflar arasında kurulan sözleşmede aracın ithalinde ödenmesi gereken vergilerin davacıdan talep edilen 38.000-USD’ye dahil olup olmadığına yönelik bir açıklık bulunmadığının anlaşıldığı, dava konusu aracın gümrük beyannamesi tarihindeki vergilerinin karşılığının 43.619,64- usd olduğu, yine araç satıcısına ödenen 20.000-usd dikkate alındığında aracın maliyetinin 63.619,64-usd olduğu, davalının aldığı meblağ 38.000-usd dikkate alındığında aracın maliyetinin bile karşılanmadığı, taraflar arasında aksine bir anlaşma olmadığına göre, araç maliyeti vergi miktarları hayatın olağan akışına göre, dava konusu aracın gümrük vergisi ve diğer giderlerin davacıya ait olduğu, davacı tarafın tacir olduğuda dikkate alındığında, dava konusu araca ait gümrük vergisi vs. giderlerin yaklaşık maliyetlerini bilmesi gerektiği, davalının hilesi de görülmediğinden davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili; taraflar arasındaki anlaşmanın müvekkili şirketin hile yoluyla aldatılması neticesinde yapıldığından müvekkilinin sözleşme ile bağlı olmadığını, müvekkili şirketin satım işlemlerine ilişkin olarak aydınlatılmadığını, davalının sırf araç satışını gerçekleştirebilmek için hileli davranışlar ile müvekkili şirketi aldattığını, 6098 sayılı BK’nun 36.maddesinde, yanılmanın esaslı olmaması halinde dahi sözleşmenin diğer tarafınca hileli davranışlarla sözleşmenin kurulmasına yönlendirilmiş olması halinde yanılan tarafın sözleşme ile bağlı olmayacağının düzenlendiğini,hileli davranışlarla irade beyanı açıklamasına yönlendirme fiilinin aldatma olarak değerlendirildiğini, davalının aydınlatma yükümlülüğüne aykırı davranışının tek başına müvekkili şirketin yanıltılması yoluyla sözleşmenin kurulduğunun açık bir göstergesi olduğunu, davalının sözleşme görüşmeleri sırasında veya daha önce, dürüstlük kuralı uyarınca açıklaması gereken bir hususu açıklamaması, aracın gümrük vergileri ve diğer masraflarına ilişkin uyarıda bulunmamasının aldatma kastı ile hareket ettiğini gösterdiğini, ; davalının da tacir olduğu ve basiretli tacir olarak satış bedeline eklenecek tutarları açıklama yükümlülüğü bulunması gerektiğinin mahkemece göz ardı edildiği satım sözleşmesinden 13/11/2012 tarihinde cayma iradesinin davalıya ulaşmasından 5 ay sonra 20/04/2013 tarihinde davalının mutabakat metni imzalamasının açıkça sözleşmeden dönme iradesinin kabul edildiği anlamını taşıdığını, aracın piyasa fiyatının tespit edilmediğini, bilirkişi raporuna itiraz doğrultusunda aracın piyasa fiyatının belirlenmesi için yazılan müzekkere cevabında aracın görülmeden piyasa değerlemesinin yapılamayacağı şeklinde cevap verilmişse de daha sonra alınan raporlarda bilirkişilerin aracın değerini neye göre belirlediğinin tespit edilemediğini,aracın teslim alınmasına ilişkin usulüne uygun bir bildirim yapılmadığı ve hatta aracın nerede olduğunun müvekkili şirket tarafından tespit edilemediği düşünüldüğünde mahkemece verilen kararın hakkaniyete uygun düşmediğini belirterek kararın kaldırılarak davanın kabulüne ve haksız itirazın iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE:Taraflar arasındaki dava, sözlü klasik otomobil satış sözleşmesinden kaynaklı araç bedelinin iadesine ilişkin ilamsız icra takibine itirazın iptaline ilişkindir.
Davacı vekili, davalı tarafça ithal edilecek klasik otomobilin satışı konusunda davalı ile müvekkililin anlaştıklarını, araç bedeli olarak davalı satıcıya 09.11.2012 tarihinde banka kanalıyla 38.000 USD gönderdiğini, davalı tarafın aydınlatma yükümlülüğüne aykırı olarak hileli davranışlarla kendilerini yanıltıp, anahtar teslimi 38.000-usd toplam satış bedeli belirlenen araç için müvekkilinden 90.000-TL daha vergi ve gümrük masrafları adı altında para talep etmesi üzerine müvekkilinin satış sözleşmesinden caydığını ve ödediği satış bedelinin iadesini talep ettiğini, talebin yerine getirilmemesi üzerine başlattıkları ilamsız icra takibine, davalı tarafın haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürmüş,davalı taraf ise, davacıya karşı hileli bir davranışlarının veya yanıltmalarının söz konusu olmadığını, davacının basiretli bir tacir olarak alım satım vergileri ile gümrük vergi ve masraflarının alıcıya ait olduğunu bilmesi gerektiğini,davacının talebi üzerine ithal ettikleri aracı gerekçesiz olarak teslim almayan davacının alacaklı ve borçlu temerrüdüne düştüğünü,aracın ithali için gümrük işlemleri ve diğer masrafları ile lojistik şirketi masrafları yaptıklarını ve aracın ithal edildiği firmaya ödemede bulunulduğunu, haksız olarak sözleşmeyi fesheden davacının, davalının bu zararlarını ödemek zorunda olduğunu ve bu zararların toplamının davacı tarafça ödenen satış bedelinden daha fazla olduğunu, davacının sözleşmeden dönmesini kabul etmediklerini ileri sürerek davanın reddine ve davalı lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece benimsenen bilirkişi raporları doğrultusunda yukarıdaki gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir. 2918 Sayılı Yasanın 20/2-d maddesi uyarınca; trafik sicilinde kayıtlı bulunan araçların devir ve satışına yönelik sözleşmelerin resmi şekilde yapılması zorunludur. Resmi şekilde yapılmayan satış sözleşmeleri geçersizdir. Sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan 6098 TBK’nun 29/II. maddesine göre; kanunlarda öngörülen istisnalar dışında, ön sözleşmenin geçerliliği, ileride kurulacak sözleşmenin şekline bağlıdır.Kanunen öngörülen şekil şartına aykırılığın yaptırımı TBK’nun 12. maddesinin gereği mutlak butlandır. (kesin hükümsüzlüktür.) Mutlak butlan halinde yapılan hukuki işlem/ sözleşme başlangıçtan itibaren geçersiz işlem olup, zaman içerisinde geçerlilik kazanamayacağı gibi hukuki sonuç da doğurmayacaktır. Mutlak butlan (kesin hükümsüzlük) taraflarca ileri sürülmese dahi hakim tarafından re’sen nazara alınır. (Eren, F.:Borçlar Hukuku Genel Hükümler; 12. Baskı, 2010, s. 299,300; Oğuzman, M.K; Öz M. Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 10. Baskı, Cilt:1, 2012, s.155 vd.)2918 Sayılı KTK’nun 3.maddesi tescilsiz araçlarda araç sahibi olarak; aracı sahiplik belgesi ile satın alan, taşıt alım vergisini ödemiş ve elinde teknik belge ile karayolu uygunluk belgesi bulunan kişi olarak tanımlamaktadır. Tescile tabi ve ancak tescil edilmemiş aracın yetkili satıcıdan alındığı sahiplik belgesi olan fatura ile ispat edilebilir. Bu fatura, yetkili satıcı tarafından araç alıcısı adına düzenlenen belgedir. Araç mülkiyeti bu faturanın düzenlenmesi ile alıcısına geçer. Bu şekilde araç maliki (sahibi)olan kişiler tescili zorunlu ve ilk tescili yapılacak araçlarını satın alma tarihinden itibaren üç ay içinde yönetmelikte belirtilen bilgi ve belgeleri sağlayarak tescil ettirmek zorundadır.(2918 Sayılı KTK’nun md.20/a-1) Tescil için başvuran araç sahibi; sahiplik belgesi, taşıt alım vergisi belgesi, teknik belge (karayolları uygunluk belgesi)sunmak zorundadır.(Karayolları Trafik Yönetmeliği md.31/a-2) Mülkiyetin nakli için ayrıca zilyetliğin alıcıya devri koşul değildir. Bu şekilde araç sahibi olan kişi aracını trafik siciline tescil ettirmekle yükümlüdür.(Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 25.12.2012 tarih, 2012/11839 esas, 2012/ 14804 karar sayılı ilamı) .Bu açıklamalardan da açıkça anlaşıldığı üzere,2918 Sayılı Yasanın 20/2-d maddesi gereği, trafik sicilinde kayıtlı bulunan araçların satış sözleşmesinin resmi şekilde yapılması gerektiği yönünde geçerlilik şekli öngörülmüş ancak henüz somut olaydaki gibi henüz trafik siciline kayıt edilmemiş araçların satışı yönünden herhangi bir şekil şartı öngörülmemiştir.TBK.nun 12.maddesi gereği,sözleşmelerin geçerliliği ,kanunlarda aksi öngörülmedikçe, hiçbir şekle bağlı değildir. TBK.nun 209 maddesi gereği,taşınır satışı ,Türk Medeni Kanunu uyarınca taşınmaz sayılanlar dışında kalan ve diğer kanunlarda taşınır olarak belirtilen şeylerin satışıdır. Somut uyuşmazlıkta satış sözleşmesinin konusu tescilsiz araç olup taşınır niteliğinde olduğu ve kanunda aksine bir şekil şartı(yazılı şekil veya resmi şekil) öngörülmediğinden tescilsiz araç satışının sözlü sözleşme ile de yapılabileceği açıktır. Bu durumda taraflar arasındaki tescilsiz araç satışına ilişkin sözlü satış sözleşmesinin geçerli olduğu uyuşmazlık konusu değildir.Somut uyuşmazlıkta; taraflarca 09.11.2012 tarihli tarihli sözlü satış sözleşmesi yapıldığı, davalı tarafından ithalat işlemleri yapılarak gümrüğe getirilen aracın vergilerini çok bulan davacı tarafından teslim alınmayarak sözleşmeden dönüldüğü, aracın gümrükte daha fazla bekletilmesi durumunda araca elkonulup millileştirilmesi gündeme geleceğinden davalının aracı TBK 107/2 maddesi gereği temerrüde düşen davacı adına ardiyeye tevdi ettiği anlaşılmaktadır. Yukarıda belirtilen yasal hükümler ve açıklamalar çerçevesinde;dava konusu klasik oto satış sözleşmesi gereği davacının yurt dışından ithal edilmesi söz konusu olan dava konusu araca gümrük vergisi KDV vb vergilerin tahakkuk ettirileceği ve bu vergiden kendisinin (alıcının) sorumlu bulunduğunu bilmediğini tacir sıfatı gereği ileri süremeyeceği, davacının sözleşme kurulurken yanılmasının ve/veya davalının hilesine uğramasının davacı tarafından ispatlanamadığı, davacının dönmesinin davalı tarafından kabul edilmediği, davacının sözleşmeden dönmesinin haklı bulunmadığı, davacının borçlu temerrüdü nedeniyle sözleşmeyi ihlal eden sözleşen durumunda olduğundan satış bedelinin iadesi istemine ilişkin isteminin yerinde olmadığı, bu nedenle icra takibine borçlunun itirazı haklı olup davacının itirazın iptali talebinin reddine ilişkin hükümde isabetsizlik görülmediğinden,davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle:
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
Alınması gereken 44,40- TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 35,90- TL harcın mahsubu ile bakiye 8,50- TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, hükümden sonra davalı yan gider avansından karşılanan 14,-TL posta masrafının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine,
HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 18/04/2019