Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/320 E. 2019/447 K. 28.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/320
KARAR NO : 2019/447
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/11/2017
NUMARASI : 2015/224 Esas 2017/1304 Karar
DAVA : Ticari Şirket (Pay Defteri Kaydına İlişkin)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 28/03/2019
Davanın reddine ilişkin hükmün davacılar vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili ; davacıların mirastan ıskat edilen babaları …. babası …. 07/06/2007 tarihinde vefat ettiğini, geriye mirasçı olarak 2008 yılında vefat eden eşi ….ile çocukları …. kaldığını, muris …. ikinci eşi … ve bundan olma çocuklarının baskısı ile düzenlediği vasiyetnamesi ile çocuklarından … mirasından ıskat ettiğini, …. bu vasiyetnamenin iptali hakkında İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/439 esas sayılı dosyası ile iptal davası açtığı, bu davanın reddedilerek kesinleştiğini, bunun üzerine ıskat nedeniyle yasal mirasçı olan davacıların İstanbul 8. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/492 esas sayılı dosyası ile açtıkları dava sonucunda veraset belgesi aldıklarını, muris …. aile şirketi olarak kurduğu ….Sanayi ve Tic A.Ş.’nin en büyük hissedarları olduğunu, …. baskıları ile muris …ve … kendilerinden olma çocuklarının üzerine hisselerini muvazaalı olarak devrettikten sonra bu davalıların fazlalaşan hisse senetlerine dayanarak sermaye arttırımı yoluna gittiklerini, ayrıca şirketin zarar ettiği gerekçesiyle murisin taşınmaz mallarını sattıklarını ve bu satış tutarlarının bir kısmını şirkete bir kısmını da kendi hesaplarına aktardıklarını, davalıların miras haklarını kaçırması, haklarının kaybolmasına neden olduğunu, diğer mirasçılar yararına muvazaalı işlemlerde bulunduğunu,dava konusu hisse senetlerinin muvazaalı olarak davalılara devredildiği sabit olmakla birlikte ayrıca bu devir işlemlerinin eski TTK nun 520. maddesine uygun olarak devredilip devredilmediğini, pay defterleriyle ilgili olarak defterleri inceleme imkanları olmadığından tespit edemediklerini, mahkemece bu defterler incelendiğinde hisselerin yasaya uygun devredilip devredilmediği yönünde de inceleme ve araştırma yapılmasını, yasalara uygun bir devir işlemi yapılmadığı takdirde hisse senetlerinin devir işlemlerinin bu yönden de iptaline karar verilmesini talep ettiklerini beyanla, muris …. davalılara muvazaalı olarak devrettiği hisse senetleri ile ilgili devir işlemlerinin iptaline, bu dava konusu hisse senetlerinin veraset ilamı gereğince payları oranında hissedarlar adına tesciline, pay defterine kaydedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: 1-Davalılar …. ve …. vekili; mahiyeti tenkis veya muris muvazaası hukuksal sebebine dayalı olan davada görevli mahkemenin İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, davanın eksik harcının tamamlattırılması gerektiğini, tenkis veya muris muvazaası hukuksal sebebine dayalı açılması gereken davada, tenkis talebinin zamanaşımına uğradığını, muris muvazaasının da münhasıran taşınmazlara ilişkin bulunduğunu, davacıların muvazaa iddiasını yazılı delille ispat etmek zorunda olduğunu beyanla, muris muvazaası Yargıtay içtihadı birleştirme kararında belirtildiği gibi “münhasıran taşınmazlara ilişkin” bulunduğundan, muvazaa iddiasının yazılı delille ispat edilemediğinden,davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. 2-Davalılar ….San ve Tic AŞ, … vekili; davacıların muvazaa iddiası ile açtıkları davada hak düşürücü sürenin geçtiğini, bu sebeple TMK 571 mad hükümlerince davanın reddini talep ettiklerini, davacıların muris muvazaası hukuki nedenine dayandığını, kök muris ….muvazaalı işlemlerle kendisine ait hisseleri diğer mirasçılara devrettiğini iddia ettiğinden, yapılan işlemlerde şirketin herhangi bir şekilde taraf gösterilmesinin mümkün olmadığını , yine davacıların taleplerinin kabulune karar verilse dahi şirket pay defterine tescil yönünde bir karar verilmesinin de mümkün olmadığını, davacıların dayandıkları veraset ilamının(İstanbul 8. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 23.09.2014 tarih 2014/492 esas, 2014/ 595 karar sayılı ilamı) hatalı olup, miras paylarının hatta mirasçı olup olmadıklarının dahi tartışmalı olduğunu, hatta davacıların İstanbul 12. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2004/318 esas, 2015/188 karar sayılı mirasçılık belgesini de mahkemeden gizlediklerini,davacıların babaları …. şirketin sermaye artışı kararlarında olumlu oy kullandığını, cevap dilekçesi ekinde sundukları genel kurul tutanaklarında davacıların babalarının …. asaleten toplantılara katıldığının hazirun cetvelindeki imzası ile sabit olduğunu, toplantı tutanaklarında sermaye artırımı ile ilgili kararların da dahil, kararların ittifakla alındığını, herhangi bir itiraz ve karşı oy olmadığının görüldüğünü, sermaye artışı kararının alındığı genel kurula bizzat katılarak olumlu oy kullanan …. herhangi bir talepte bulunmamışken, 40 yıl sonra oğullarının talepte bulunmasının TMK 2.maddesindeki dürüstlük kuralına aykırı olduğunu , görev ve husumet yönünden inceleme yapılarak davanın reddine, esasa girilmesi kanaatine varılırsa davacı taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir. 3-Davalı … vekili, davalı …’ın 1985 yılında davalı şirketteki hisselerini devretmek suretiyle şirketten ayrıldığını, davalı …’ın bu tarihten sonra yapılmış hiçbir hisse devri ve buna dayalı muvazayaa veya zarara uğratmaya yönelik davacı iddialarını kabul etmediklerini, davacı …’ın aktif husumet ehliyeti bulunmadığını, davacıların 2007 yılında vefat eden muris …. oğlu …. çocukları olup, murisin 1995 yılında düzenlemiş olduğu vasiyetname ile davacıların babası …. mirastan ıskat ettiğini ve bu ıskatın iptali davasının reddedilerek kesinleştiğini, murisin vasiyetname ile…. karşı olan olumsuz tutumunu da açıkça ortaya koyduğunu, bu halde … mirasçısı kabul edilmesinin mümkün olmadığını, ayrıca davanın muris muvazaasına dayanmakla, görevli mahkemelerin Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu,ayrıca zamanaşımı itirazında bulunduklarını, davacının taleplerinin hukuka aykırı olduğunu, davacı vekilinin hisse senetlerinin devir işlemlerinin iptali ile mirasçılara miras payları oranlarında tescilini ve pay defterine kayıt talep ettiğini, ancak Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatları ile sabit olduğu üzere, anonim şirketlerde murisin vefatı ile şirket hisselerinin doğrudan mirasçılara geçmeyeceğini, miras paylaşımına dek tereke adına kayıtlı kaldığını, bu nedenle davacının taleplerinin hukuken mümkün olmadığını beyanla, haksız ve hukuki mesnetten yoksun davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.İhbar olunan …. Sanayi AŞ vekili:davacıların ihbar talebinin usul ve yasaya uygun olmadığını, davanın 50 yıl öncesinden gelen iddia ve akraba olan taraflar arasındaki kişisel husumetlere dayalı olduğunun anlaşıldığını, davacıların, daha fazla menfaat elde etme amacıyla dava açtıklarını ve ihbar olunan şirketi de davaya dahil etmeye çalıştıklarını, davalı şirketin, ihbar olunan …’nin hakim hissedarı olmakla birlikte ihbar olunan şirketin ayrı bir tüzel kişiliği, iştigal konusu ve faaliyetlerinin mevcut olup, davalı şirketin sorunları ile doğrudan bir ilgisi bulunmadığını, ihbar olunan şirketin bankalardan temin ettiği kredilerden ihtiyaca göre davalıya kaynak sunmakta olup, destek sağladığını, davalının ihbar olunandan aldığı kira ve kar payından başkaca ciddi bir geliri olmadığını, dolayısıyla ihbar olunan şirkete kaynak aktarılması değil, ihbar olunan şirket sayesinde davalıya gelir aktarımının söz konusu olduğunu, hal böyle iken ihbar olunan şirketin hakim ortağı olan davalı hakkında açılan dava ve mevcut tedbir kararının ihbar olunan şirketi çok ciddi zarara uğrattığını beyanla, ihbar olunan şirketin dava ile herhangi bir ilgisinin bulunmadığını beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; davalı şirkete ilişkin inceleme yapılırken murisin hissedar olduğu 1964 ve 1985 yılları arasındaki dönemle, hisselerini devrettiği 1985 yılından sonraki dönemin ayrı ayrı değerlendirildiğini, davacıların ve davalıların kök murisi olan …. 1985 yılında davaya konu şirkette olan 3.800 adet hissenin 1.200 adedinin davacıların ıskat edilen murisi…., 800 adedinin …. 1.000 adedini …’a, 800 adedini de …. satmak suretiyle ortaklıktan ayrıldığının celbedilen sicil kayıtları ve genel kurul tutanakları ile anlaşıldığı, davacıların ıskat edilen murisi …. mal kaçırmanın tam tersine …. yasal miras hakkı olan 2/10’dan daha fazla bir hissenin bırakıldığı, dolayısıyla söz konusu satış işleminin bir an için gerçekte satış değil, bağış olduğu varsayılsa dahi, burada davacıların hakkını engelleyecek yada mirastan daha az pay almasını sağlayacak bir işlemin bulunmadığı, bu itibarla bu satış yönünden davacıların muvazaa iddiasının yerinde olmadığı kanaatine ulaşıldığı, davaya konu şirkette 1985 yılından sonraki pay değişikliklerinin tamamen şirketin işleyişi ile alakalı olan sermaye arttırımları ve sermaye arttırımına katılmalar ile bağlantılı olduğu, bu itibarla bu dönem içinde kök muris …. muvazaaya konu olabilecek herhangi bir işleminin de bulunmadığı, bu dönem içinde şirket hisselerinde meydana gelen işlemlerde herhangi bir muvazaanın da tespit edilemediği, davacıların davasının söz konusu şirket hisselerinin devrinde muvazaaya dayalı bir işlem olmaması, muvazaa iddiasının davacılar tarafından ispatlanamaması, kök muris … söz konusu şirketteki hisselerinin satışına ilişkin 1985 yılında yapılan işlem dışında başkaca bir satış işleminin bulunmaması, 1985 yılında yapılan satış işleminde ise davacıların iddialarının aksine kök muris tarafından davacıların ıskat edilen murisi …. yasal miras hissesinden daha fazla bir hisse oranının devredilmiş olduğu gerekçesiyle subut bulmayan davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ :Davacılar vekili ; 1-şirketin 1964 yılında kurulan bir aile şirketi olduğu, 1983 yılına kadar murisin çocuklarının hisseleri eşit olmasına rağmen,bu yıl yapılan sermaye artışı sonucunda şirket sermayesinin 100.000.000 TL(eski), ye , pay adedinin de 20.000’e çıkarıldığı, bunun sonucunda, muris … 2200 pay sahibi, 2. eş …. 1800 pay sahibi olduğu, …’ın hissesinin 143 ten 5600 hisseye çıktığı, rüştüne eren 2. eşten olma oğlu …’a 5.600 hisse verildiği, yine rüştüne eren 2. eşten olma kızı … ve …’in eşi …. 800’er hisse verildiği, davacıların babası …. ise artırılan sermaye nedeniyle hissesinin 1600’e yükseldiği, görüleceği üzere hisselerin büyük bölümünü üzerinde bulunduran kök muris …. ve 2. eşi … 1983 yılındaki sermaye artışı ve toplam pay artışı sonucunda, hiçbir bedel alınmadan sanki satılmış gibi göstererek 2. eşten olma …’ın hissesini 143’ten 5600’e çıkarırken, o zamana kadar pay sahibi olmayan ve henüz rüştüne eren ve bu hisselerin karşılığını kesinlikle ödeme gücüne sahip olmayan …’a 5600 pay verildiğini, yine dağıtımda mirasçı çocuklar yönünden büyük haksızlıklar yapılarak 2. eşinden olma …’e( eşiyle birlikte) 1600 pay, ilk eşinden olma kızı …. 1600 pay, ilk eşinden olma ….sermaye artışlarıyla birlikte payının 1600 paya yükseltildiğini, 1984 yılındada davacıların babası …. murisin isteği üzerine 1.600 olan paylarının tamamını muris …. bedelsiz iade ettiğini, bu iade sonucunda da muris …. yükseldiğini, mahkemece 1983 yılında yapılan bu hisse devirlerinin evveliyatının hiç göz önüne alınmadan murisin şirketten ayrılırken üzerinde bulundurduğu 3800 paydan 1200 payın davacıların babası ….’a verilmesinin adaletli olduğunu kabul etmesinin ve gereksiz yere oranlama yaparak … miras payı 2/10 iken yaklaşık 3,2/10 oranında satılan hisseden verildiğinin ileri sürülmesinin hatalı ve adalete aykırı olduğunu ,mahkemece …. sanki yeni bir hisse dağıtımı yapılmış gibi bir düşünce ile hareket edildiğini, oysa muris … isteği üzerine bedelsiz olarak …. tarafından iade edilen 1600 hisseden 1200 hissenin geri verildiğini, mahkemenin 1985 yılından evvel 1983 yılında yapılan sermaye artışı sonucunda oluşan toplam 20000 payın nasıl ve ne şekilde dağıtıldığını, pay defteri,diğer ticari defterleri incelemeden, bu pay dağıtımı hiç yokmuş gibi kabul ederek murisin 1985 yılında şirketten ayrılırken üzerinde kalan 3800 paya göre muvaza davasını değerlendirmesi ve davanın reddine karar verilmesinin hatalı olup bozulması gerektiğini, 2-Mahkemenin, dosyaya sundukları İstanbul 12. Sulh hukuk Mahkemesinin 2014/318 esas sayılı mirasçılık belgesi ile hisse değerlendirmesi yapması gerekirken,ilk sundukları fakat hatalı olan İstanbul 8. Sulh Hukuk Mahkemesi’nce verilen 2014/492 esas sayılı mirasçılık belgesiyle karar verilmesinin hatalı olduğunu ,3-Eksik ve hatalı bilirkişi raporunun hükme esas alındığını, davalı şirketin ticaret sicil müdürlüğünden celbedilen kayıtlar dosyada klasör halinde bulunduğu halde bunları dikkate almadığı, takdir yetkilerini aşarak muvaaza konusunda fikir beyan ettiklerini,4-Davalı tarafın mahkemece 4 kez süre verilmesine rağmen pay defterini dosyaya sunmadığından mahkemece ara karar doğrultusunda HMK 220 maddesi gereği işlem yapılması ve davanın kabulü gerekirken, Yargıtay 11. HD.nin 2013/11162 esas, 2014/304 karar sayılı kararı doğrultusunda devir işleminin geçerliliğinin pay defterine kaydina bağlı olduğu halde, defterler olmadan davanın reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, 5-Davalılar tarafından hisse bedellerinin ödendiğine dair bir belge sunulmadığını, murisin 2. eşinden olma çocukları …. ve …’ın diğer mirasçıları aleyhine yapılan muvazaalı işlemler sonucunda özellikle 1980’de 1990 yılları arasında muris adına kayıtlı tüm taşınmazları ve şirket hisselerini kendi adlarına intikalini yaptıklarının belgeler, tapu kayıtları, mahkeme kararları ve tanık beyanları ile sabit olduğunu, Sarıyer 1. AHM’nin 2007/458 sayılı dosyasıyla ve İstanbul 16. AHM’nin 2014/438 sayılı dosyasıyla muris tarafından davalı …’a devredilen taşınmazların devirlerinin muvazaalı olduğu için iptaline, yine İstanbul 12. AHM’nin 2012/74 esas sayılı dosyası ile muvazaalı olarak …’a devredilen taşınmaz değerlerinin ödenmesine karar verildiğini,yine aynı yönde Bakırköy 3. AHM’nin 2016/443 esas sayılı dosyası ile davalılar …. ve …’a devredilen 4 adet taşınmaz satışının muvazaa nedeyle iptali için açtıkları dava ve ilgili tapu kayıtlarını da ibraz ettiklerini, 6-Davalılar …. ve …’ın okullarını yeni bitirip babalarının şirketinde çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra (1980-1990) arasında, bu kadar taşınmazı ve çok büyük değerdeki şirket hisselerini satın almalarının mümkün olmadığını, bu hisselerin taşınmazlar gibi muvazaalı devredildiğini, davalıların İstanbul 16. AHM’nin 2014/438 sayılı dosyasında kendi tanıkları olarak dinlettiği ve davalı şirketin genel müdürü olan …. ifadesinden, şirket hisselerinin bedelsiz olarak muvazaalı şekilde devredildiğinin anlaşıldığını, yine Bakırköy 3. AHM’nin 2016/443 esas sayılı dosyasında davalı şirket yöneticilerinden …. beyanında murisin, şirketin tüm hisselerinin maliki olduğunun, bunların mirasçılarına dağıttığının, ancak bilabedel muvazaalı olarak devredilen bu hisse senetlerinin eşit olarak dağıtılmadığının açık ve kesin olduğunu, ibraz edilen bu tanık beyanları, mahkeme kararları, tapu kayıtları ile hisselerin bedelsiz muvazaalı olarak davalı … ve …’a ve diğer mirasçılara veraset ilamındaki oranlarının dışında eşit olmayan şekilde adaletsiz olarak devredildiklerinin sabit olduğu halde davanın reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu ve kararın bozulması gerektiği ,ileri sürülerek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını, talepleri gibi karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Taraflar arasındaki dava; davacıların kök murisi …. tarafından, muvazaalı olarak davalılara devredildiği iddia edilen, davadışı ….Sanayi ve Ticaret AŞ’de bulunan muris hisselerine yönelik devrin iptali ile işbu hisse senetlerinin veraset ilamındaki( İstanbul 12. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 12.03.2015 tarihi 2014/318 esas, 2015/188 karar sayılı mirasçılık belgesi) miras payları oranında, mirasçılar adına tescili ve pay defterine kaydedilmesi talebine ilişkindir. Davacılar; davalı … San ve Tic A.Ş.’nin, ortak muris …. tarafından kurulduğunu, …. söz konusu şirketteki hisselerini, davacılardan mal kaçırarak mirastan mahrum bırakmak amacıyla (davacıların murisi ve aynı zamanda kök muris …. mirasçısı olan ve mirastan ıskat edilen … mal kaçırma) diğer davalılara muvazalı olarak devrettiğini, muvazaalı devir sebebiyle ve daha sonradan sermaye arttırımı yoluna gidilmek suretiyle, davacıların şirketteki hisselerinin azaltılmaya çalışıldığı ileri sürülerek muvazaalı hisse devir işlemlerinin iptali ile mirasçılar adına pay defterine kayıt ve tescili talep etmiş,tüm davalılar birbirine benzer savunmalarla, mahkemenin görevsiz olduğunu, muris muvazasına yönelik içtihadı birleştirme kararının taşınmazlara yönelik olup AŞ hisse devrinde uygulanamayacağını, davada zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin dolduğunu, muvazanın yazılı delillerle ispatlanması gerektiğini, kök murisin mirastan ıskata yönelik düzenlediği vasiyetnamede davacılardan … hakkındada olumsuz değerlendirmede bulunduğundan ıskatın onuda kapsaması nedeniyle bu davacının aktif dava ehliyetinin bulunmadığını,şirketin bu davada pasif husumet ehliyetinin bulunmadığını, davacıların ve mirastan ıskat edilen babalarının, çoğu sermaye artırımlarına katılıp olumlu oy kullandıktan ve aradan yıllar geçtikten sonra, davacıların muvazaya yönelik taleplerinin TMK.nun 2. maddesindeki dürütlük kuralına uymadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.Dosya kapsamının değerlendirilmesinde ; davalı şirketin, 1964 yılında tarafların kök murisi …. tarafından 3.600.000 (eski) TL sermaye ve 672 pay ile 5 ortaklı aile şirketi olarak kurulduğu, kuruluşta muris …. 195 pay, ikinci eş …. 195 pay ve ondan olma çocuğu …. ve birinci eşinden olma çocukları …. eşit olarak 94 payla ortak olarak gösterildiği, murisin ve eşi …. paylarını satarak şirketten ayrıldıkları 1985 yılına kadar ilki 1972 yılında olmak üzere,1982 ve 1983 yıllarında 3 kez sermaye artırımına gidildiği, 1972 yılında sermayenin 5.000.000(eski)TL’ye, pay adedinin 1000’ e çıkarıldığı, … 286 pay,…. 285 pay, çocuklar …. 143 pay sahibi olduğu ve bu sermaye ve pay oranının 1982 yılındaki sermaye artırımına kadar aynen korunduğu,1982 yılındaki sermaye artırımı ile sermayenin 10.000.000 TL’ye pay adedinin 2.000’ e çıkarıldığı, bu sermaye artırımına önceki hissedarlardan …. katılmadığı, dışarıdan murisin …. olma çocukları …. ve ….’in hissedar olarak şirkete dahil oldukları,bu sermaye artırımı sonucu muris …’nün 643 pay,…’nin 642 pay,…’ın 143 pay,…’in 143 pay,….’un 143 pay,….’un 143 pay,…’in 143 paya sahip olduğu,1983 yılında yapılan sermaye artırımı ile sermayenin 100.000.000-TLye , toplam payın 20.000 ‘e çıkartıldığı, muris …’nün 2200 pay, ….’nin 1800 pay , ….’un 5.600 pay,….’un 5.600 pay, … 800 pay, …. 1.600 pay, ….’ in 1600 pay, ….(…. kocası karısının 800 hissesini devraldı) da 800 pay ile hissedar olduğu görülmüştür. Davacıların babası ıskat edilen …. bu sermaye arttırımına katıldığı ve akabinde bu şirketteki 1.600 paylık hissesini 1984 yılında yapılan işlemle kök muris …. devrettiği ve ….hissesinin 3800 paya çıktığı görülmüştür. 04.07.1985 tarihli Anonim Şirket Hisse Devir Anlaşmaları başlıklı adi yazı belgelerle, kök muris …. şirketteki 3.800 hissesinin tamamını kendi çocukları arasında satış yaptığı, bu kapsamda 1200 adet payın 6.000.000- TL bedelle …., 800 adet payın 4.000.000 -TL bedelle ….’e, 1000 adet payın 5.000.000 -TL bedelle ….’a, 800 adet payın 4.000.000 TL bedelle ….’e sattığı,yine … ’ın da toplam 1800 hissesinin 1400 adedini 7.000.000 TL bedelle ….’a, 400 adedini de 2.000.000 TL bedelle …. sattığı,böylece İkinci eş ….n hisselerini kendi çocuklarına sattığı,baba muris …. ikinci eşten olma …. pay satmadığı, … hissesinin çoğunu ……. satarak kök muris … ve eşi ….’nin tüm hisselerinin,nominal değerleri üzerinden tüm mirasçılar pay alacak şekilde mirasçılara paylaştırıldığı, satışların şirket yönetim kurulunca onaylandığı, bu tarihten(1985) sonra kök muris … ve ikinci eşi ….’nin şirketle ortaklık bağının kesildiği anlaşılmıştır. Bu satışlardan sonra, …’ın 5.600 adet olan hissesinin 7.000 adete, …’a ait olan 5.600 adet olan hissenin 7.000 adete , … ait 800 adet hissenin 1.600 adede çıktığı, ….. ait 800 adet hissenin aynı kaldığı, davacıların babası …. da daha önceki şirketteki hisselerini devretmiş olmasına rağmen kök muris tarafından yapılan hisse devri sonucu yeniden 1.200 adet hisseye sahip olduğu, ….ait 1.600 adet hissenin de 2.400 adete çıktığı görülmüştür. 1985 yılından sonra yapılan işlemlerde kök muris …. dışındaki diğer hissedarların sermaye arttırımlarına katılması, hisselerin devredilmesi gibi hisse değişimlerinin bulunduğu, yapılan bu sermaye arttırımlarına davacıların murisi … zaman zaman katıldığı, zaman zaman ise sermaye arttırımlarına katılmadığı görülmüştür. Davada, kök muris …’nün, davalı şirketteki hisselerinin, muvazalı olarak davalılara(özellikle ikinci eş …. olma çocuklar …,….ve ….’e) gerek hisse devri gerekse sermaye artırımları ile devredildiği iddia edilmektedir. Kök muris 1964 yılında davalı şirketi, ikinci eşi ve ondan olma çocuğu …, birinci eşten olma çocukları …. ve … ile birlikte kurmuş, 1982 yılındaki sermaye artırımında ikinci eşten olma diğer çocukları …. ve ….’i şirkete ortak etmiş, 1983’teki sermaye artırımnda ….’in hissesinin yarısını devrettiği damadı …. dışardan şirkete ortak olmuş,1984 yılında davacıların babası …. hisselerini babası kök muris ….’ye devrettiği ve bu devrin bedelsiz olduğuna dair dosyada delil olmadığı,1985 yılnda da kök muris sermaye artırımları ve hisse devri(…’ın 1600 hissesi) sonucu oluşan toplam 3800 hissesini yukarıda açıklanan pay adedi ve bedelller üzerinden çoğunu(1200 Pay) davacıların babası …. başta olmak üzere ,…..(ikinci eşten olma) dışındaki diğer çocuklarına satarak 1985 yılında şirket ortaklığından ayrılmıştır. Kök muris …..’nün muvazalı devirleri dava konusu yapıldığına göre onun şirketin kuruluşundan ortaklıktan ayrıldığı tarihlere(1964-1985) kadarki hisse devirleri incelenerek muvaza bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekecektir. Murisin tüm hissesini devrederek ortaklıktan ayrıldığı ve dolayısıyla devredecek hissesinin bulunmadığı 1985 sonrası dönemin irdelenmesinin bir gereği ve sonuca katkısı bulunmamaktadır.Bu açıklamalardan sonra, 1964-1985 dönemleri bakımından,davalı şirketin ticaret sicil kayıtlarından izlenebildiği ve taraflarında kabulünde bulunan ortakları,bunların pay adet ve oranları ve bu pay adet ve oranlarının oluşum süreci ve şekli gözetildiğinde, murisin paylarının tamamen sattığı tarihe kadarki süreçte murisin başlangıçta şirketin toplam(672 adet) hissesinden 195 payının sahibi olduğu, 1972,1982 ve 1983 tarihlerinde yapılan sermaye artışları ile murisin payının 2200’e çıktığı, 1984 te davacıların babası ….’ın payının satış yoluyla devri sonucu murisin payının 3800 olduğu ve bu toplam payınıda 1985 te çocuklarına sattığı gözetildiğinde, murisin tek hisse devir işleminin 1985 yılındaki satış olduğu, hisselerdeki nominal ve oransal artış ve azalışların sermaye artırımlarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.Anonim şirketlerde, bedelli ve bedelsiz sermaye artışları, şirketlerin amaç ve hedeflerini gerçekleştirebilmek, ekonomik büyümeyi sağlayabilmek, değişen ve gelişip çeşitlenen ekonomik süreçte karlılıklarını artırmak, rekabet ortamına ayak uydurabilmek vb gerekçelerle yetkili organlarca ve TTK.nun 456 vd maddelerinde belirtilen usullerle yapılır. Bedelli sermaye artırımına katılma zorunluluğu bulunmamaktadır. Ayrıca hukuka aykırı olarak alınan kararlara karşıda yasal sürede iptal davası açılabilir. Bu kapsamda, davacıların babası ….’ın 1982 hariç 1972 ve 1983’teki sermaye artırımlarına katıldığı, bir itirazının bulunmadığı, bu hususta iptal davası açtığının iddia ve ispat edilmediği dolayısıyla bu sermaye artışlarının muvazalı devir olarak irdelenemeyeceği açıktır.Bu durumda, kök muris …. hisselerini satarak ortaklıktan ayrıldığı 1985 yılındaki satış işlemine bakıp, bu işlemin muvazaalı yapılıp yapılmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.İrade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, satış sözleşmesi tarihi olan 1985 tarihi itibarıyla yürürlükte olan 818 sayılı BK’nun 18. maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddede, “bir aktin şekil ve şartlarını tayinde, iki tarafın gerek sehven, gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki maksatlarını aramak lazımdır” hükmüne yer verilmiştir.O halde muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır şeklinde tanımlanabilir. Bir başka ifadeyle, irade açıklamasında bulunan taraflar bu açıklamanın kendisine yapıldığı kişi, irade açıklamasının sonuç doğurmaması konusunda anlaşmışlar, yalnız gerçek bir hukuki işlemin bulunduğu görünüşünü yaratmayı istemişlerse, muvazaadan söz edilir. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada muvazaa kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide, gerek uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır. Şu halde, özellikle mevsuf (nispi) muvazaada ilke olarak görünüşteki işlemin altına saklanan ve tarafların gerçekleştirmek istedikleri işlem (gizli sözleşme) geçerlidir. Bu geçerliliğin, tarafların gerçek ve uygun iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklandığı ve onun, muvazaalı hukuki işlemin altına gizlenmiş olmasının, ilke olarak geçerliliğini etkilemediği her türlü duraksamadan uzaktır. Ne var ki; muvazaada, gizli işlem şekle bağlıysa ve bu gizli işleme ilişkin irade açıklamaları şekle uygun yapılmamışsa, görünüşteki işlem yapılırken yasaların öngördüğü şekle uyulmuş olması, gizli işlemdeki şekle aykırılığı gidermez. Bu durumda, görünüşteki işlem tarafların gerçek iradelerini yansıtmadığından her hangi bir sonuç doğurmadığı gibi, gizli işlem dahi şekle aykırılıktan dolayı geçersizdir. Nitekim bu ilke, 07.10.1953 gün ve 8/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında çok açık bir şekilde dile getirilmiş; tapuda kayıtlı taşınmaz malın muvazaalı satış işlemiyle miras hakkından yoksun edilen kimselerin dava hakkına ilişkin uyuşmazlığın irdelendiği 01.04.1974 gün ve 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da, tüm mirasçıların görünüşteki satış sözleşmesinin BK’nun 18.maddesine dayanarak muvazaalı olduğu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilecekleri sonucuna varılmıştır. Hemen belirtilmelidir ki; taşınmaz mallar dışındaki değerlerde, eş söyleyişle taşınır mal, alacak ve haklarda, zilyetliğin geçişi yollarından olan kısa elden teslim, zilyetliğin havalesi ve hükmen teslim ile bağışlama yapılabileceği, burada özel olarak bir biçim öngörülmediği kuşkusuzdur. Nitekim BK’nun 237/1. maddesi, “Elden bağışlama, bağışlayanın bir şeyi bağışlanana teslim etmesiyle vücut bulur.” hükmünü amirdir.Şu durumda, taşınmazların şekil şartına bağlı olmaksızın elden bağışlanabilme olanağı bulunmadığı halde; taşınır mallar ve alacakların zilyetliğinin devri konusunda bir geçerlik şekli öngörülmediğinden, hukuken taşınır eşya niteliğinde sayılan değerlerin bağışlanması ya da bağış amacıyla bedelsiz olarak devredilmesi işlemi hukuken geçerlidir. Anonim şirket hisse(senede bağlanmamış) devrinin geçerli olmasının yazılı şekil koşuluna bağlı olduğu kuşkusuzdur. Aynı hükümler gereği hisse bağışlanmasına dair sözleşmelerin de yazılı yapılması zorunludur.Görüldüğü gibi hisse devrinin nitelikleri itibariyle mülkiyetlerinin devri taşınır ve taşınmazlardan farklı olarak, özel bir düzenleme ile yazılı geçerlilik koşuluna bağlanmıştır. Bunun sonucu olarak, alıcı ancak satış senedinde belirtilen hukuki neden gereğince hisse senedinin mülkiyetini kazanabilecektir. O nedenle, satış ise satış, bağış ise bağış sözleşmesinin yazılı olarak düzenlenmesi sonucunda devri gerçekleşebilecektir. Eğer bu konuda yanlar arasında bir danışıklık varsa, gerçekte bağış yapıldığı halde görünürde geçerli olarak yazılı devir sözleşmesi ile satış gibi gösterilmişse ve gerçek iradeleri yazılı olarak düzenlenen senette birleşmemiş olması nedeniyle hisse senedine ilişkin mülkiyet de devralan alıcıya geçmeyecektir. Yanların gerçek iradeleri ile senede yansıyan görünürdeki iradeleri birleşmediğinden, geçerli hukuki bir sonuç ortaya çıkmış sayılmayacak ve delillerin imkân vermesi koşulu ile BK 18. maddesi anlamında danışıklı bir işlemin varlığının kabul edilmesi gündeme gelecektir. Bu sonuçta işlemin iptaline neden olacaktır(Yargıtay 11.HD. 18.09.2017 tarih ve 2017/2861E,2017/4477K)Anonim şirketler için önemli bir kavram olan “pay”, üç anlamda kullanılır. Bunlardan ilki esas sermayenin bir parçasını ifade etmesidir. Esas sermayenin pay sayısına bölünmesi sonucu oluşan ve nominal (itibari) değeri olan her bir birim birer payı oluşturur. Pay sayısının ve nominal değerinin esas sözleşmede gösterilmesi zorunludur. Bir diğer anlamıyla pay; pay sahipliği konumunu yani ortaklık sıfatını ifade eder. Ortaklık sıfatından kaynaklanan hak ve borçlar paya bağlıdır. Pay elde edilirken ortaklık sıfatı da kazanılmış olur. Üçüncü anlamıyla pay; bir kıymetli evrak niteliğindeki pay senetlerini (hisse senetlerini) ifade eder. Hamiline düzenlenmiş paylar hariç olmak üzere, payın bir senede bağlanması zorunluluğu yoktur. Senede bağlanmamış paylar “çıplak pay” olarak adlandırılmıştır (Fatih Bilgili, Şirketler Hukuku, 2.bası, 2012, s.240,241).Payın devri konusuna gelince; bilindiği üzere, sözleşme tarihi itibariyle yürürlükte olan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 416. ve 417.maddeleri hükmü uyarınca, nama yazılı pay senetlerin devri için, bir temlik beyanı veya senedin arkasında tam bir cironun yapılması, ayrıca senet üzerindeki zilyetliğin devir ve teslimi gerekir.Anonim şirket tarafından henüz pay senedi ihraç edilmemiş olması ve ilmühaber dahi çıkarılmaması, anonim şirkette pay devrine engel teşkil etmeyecektir. Anonim ortaklığın çıplak paylarının devri konusunda 6762 sayılı TTK’da bir hüküm bulunmamakta olup, payın devredilebilirliği ilkesi uyarınca, çıplak payın da senede bağlanmış paylar gibi serbestçe devredilebileceği, bu devrin 818 sayılı BK.nun 162 ve devamı (6098 sayılı TBK 183) maddelerine göre alacağın temliki hükümleri çerçevesinde olacağı kabul edilmiştir (Hayri Domaniç, Anonim Şirketler Hukuku ve Uygulaması, s,1325; Hasan Pulaşlı, Şirketler Hukuku Şerhi, cilt II, s.1261).(YHGK.nun 12.11.2014 tarih ,2014/11-801E,2014/891K sayılı ilamı)Somut uyuşmazlık yazılı açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde, davacıların kök murisinin 1985 yılında davaya konu şirkette olan 3.800 adet hissenin 1.200 adedinin davacıların ıskat edilen babaları …., 800 adedini … , 1.000 adedini …’a, 800 adedini de … satmak suretiyle ortaklıktan ayrıldığı anlaşılmıştır. Her ne kadar davacı taraf ,söz konusu satış işlemlerinin mirasçı …. ve kendilerinden mal kaçırma kastı ile muvazaalı yapıldığı ileri sürülmüş ise de, söz konusu devir işleminden anlaşılacağı üzere bu satış işlemi ile kök muris …., sahip olduğu 3.800 adet hissenin en büyük kısmını oluşturan 1.200 adedini davacıların babaları … satış yapmıştır.Taraflarca dosyaya sunulan İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 22.05.2018 tarih, 2018/72 esas, 2018/266 karar sayılı mirasçılık belgesinin iptali ile muris hissesinin belirlenmesi kararı ve davacı tarafın hükme esas alınması gerektiğini ileri sürdüğü İstanbul 12.Sulh Hukuk Mahkemesinin 12.03.2015 tarih, 2014/318, esas, 2015/188 karar sayılı kararlarında belirlenen paylarından daha fazla hisseyi, murisin, davacıların babalarına sattığı, dolayısıyla burada bırakın davacıların ıskat edilen murisi … mal kaçırmayı, tam tersine …. yasal miras hakkı olan 9/60 dan daha fazla bir hissenin bırakıldığı,murisin davalı şirketteki tüm hissesini eşi …. hisseleriyle beraber sağlığında tüm mirasçılarına yukarıda açıklanan nominal bedeller ve hisse miktarları üzerinden ve satış yapmak suretiyle paylaştırdığı, dolayısıyla miras bırakanın sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yaptığından, şirket hisselerinin satışına münhasır olarak mal kaçırmak kastından söz edilemeyeceği ve bu nedenle 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı(Yargıtay 11. HD.nin 17.10.2014 tarih2013/11910E,2014/15921K, Yargıtay 1. HD.17.09.2014 tarih 2014/3223E,2014/14325 K sayılı ilamı), söz konusu satış işleminin bir an için gerçekte satış değil, bağış olduğu kabul edilse dahi, burada davacıların hakkını engelleyecek yada mirastan daha az pay almasını sağlayacak bir işlemin bulunmadığı, bu itibarla bu satış yönünden davacıların muvazaa iddiasının yerinde olmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Diğer taraftan,eTTK.nun 520.maddesi limited şirketlerde hisse devrine ilişkin getirilmiş bir şekil şartı olup,anonim şirketlerin hisse devirlerinde bu maddenin uygulanma kabiliyetini bulunmadığının, anonim şiketlerin hisse devirleriyle ilgili olarak yukarıda açıklanan kurallarla açıkça belirlendiği,dolayısıyla şirketin pay defterlerinin ibraz edilmeden karar verilmesinin sonuca bir etkisinin bulunmadığı,yine murisin miras hisselerini belirleyen doğru veraset ilamı olan İstanbul 12.Sulh Hukuk Mahkemesinin 12.03.2015 tarih, 2014/318, esas, 2015/188 karar sayılı dosyasında davacıların hisse oranlarının daha az olması nedeniyle mahkemece daha fazla miras payı öngören İstanbul 8.SHM.nin veraset ilamı esas alınarak yapılan yorumda sonuç itibarıyla esasa etkili bir durumun ortaya çıkmadığı anlaşıldığı, dolayısıyla bu iki hususa ilişkin istinaf sebepleride yerinde değildir.Yukarıda açıklanan tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönündeki kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, HMK 353(1)b-1 maddesi uyarınca davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,Alınması gereken 44,40- TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 35,90- TL harcın mahsubu ile bakiye 8,50- TL harcın davacılardan alınarak hazineye gelir kaydına,İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, hükümden sonra davalı … gider avansından karşılanan 39,-TL posta masrafının davacıdan alınarak davalı …’a ödenmesine, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi.28/03/2019