Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/302 E. 2019/412 K. 21.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/302
KARAR NO : 2019/412
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/11/2017
NUMARASI : 2016/85 Esas 2017/1045 Karar
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 21/03/2019
Davanın reddine ilişkin hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili ; davacının, 2007 yılında dava dışı …. ile birlikte yemek servisi hizmetleri sağlayan …Ltd. Şti.’ni kurduklarını; davacının 10 yıl süre ile şirket müdürü seçildiğini; akabinde davalı …’ın 10/03/2009 tarihinde bir kısım paylarını alarak, şirkete %50 ortak olduğunu; davalı …’ın sahte imza ile hisselerini, 29/06/2009 tarihinde dava dışı … devrettiğini; söz konusu devir işleminin davacının bilgisinin olmadığı bir ortaklar kurulunda sahte imza atılarak onandığını; daha sonra davalıların, şirket karar defterini, şirket merkezinden çıkartarak ortaklar kurulu kararını pay defterine kaydettiğini; davacı tarafından, ortaklar kurulu kararının iptali istemiyle açılan davada; Kadıköy 2. ATM’nin 03/02/2011 tarihli kararı ile ortaklar kurulu kararının iptaline karar verildiğini; aynı davada, karşı dava olarak açılan şirket feshi talebinin kabul edilerek, şirketin feshine ve tasfiyesine karar verildiğini; bunun üzerine şirketin tasfiyesinin gerçekleştirilerek ticaret sicilinden terkin edildiğini;sahte imzalar ile yapılan pay devri neticesinde şirketin karar alamaması sebebiyle, şirketin hiçbir işlem yapamadığını,davacının, şirket müdürü olarak yaptığı ticari işlere konu birçok çekin, … tarafından ciro edilmeye, ele geçirilmeye çalışıldığını davalı … ve …’ın haksız eylemleri neticesinde, davacının uğradığı maddi zararın tespitine, davalıların haksız fiilleri kapsamında fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla,şimdilik 10.000-TL zararının, faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :Davalılar vekili; davacının 2009 yılındaki fiillerden dolayı zarar gördüğünü iddia ettiğini; bu sebeple (1) yıllık zamanaşımı süresinin geçmesi nedeniyle davanın usulden reddi gerektiğini; davacının, şirketi birlikte yönettiği eşi …, davalı … adına eşi …’dan 400.000- TL civarında elden nakit aldığını; bu paraların bir kısmı ile Tuzla Piyade Okulu Gata Yemek İhalesi’nin alındığını; bir kısmı ile de şirketin borçlarının ödendiğini; bunun karşılığında da davalılara müşteri çeki ve senetleri verildiğini; çek ve senetlerinin davalı tarafından takibe konulduğunu; bu borçların dosya dışında haricen ödendiğini; şirketin borçlandığını,davalı …’ın banka hesaplarına vergi idaresince konulan haciz neticesinde durumun anlaşıldığını; şirketin tek yetkili müdürünün davacı,fiili yöneticisinin ise davacının eşi … olduğunu; varsa zararın ve şirketin feshinin sebebinin davacı olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; zararı talep edebilecek olanın şirket tüzel kişiliği olduğu; ortakların, şirketin zarara uğraması sebebiyle, uğradıkları dolayısıyla zararın yansıma zarar niteliğinde bulunduğu; nitekim 6762 sayılı TTK.m.309 ile 6102 sayılı TTK.nun. 555. maddesi uyarınca şirket yöneticilerinin kusurları ile şirkete vermiş oldukları zararlar sebebiyle,ortakların açtığı davada; zararı kendilerine ödenmesini talep edemeyeceklerinin düzenlendiği; somut olayda, davacının,şirketin zarara uğraması sebebiyle kendisinin de zarara uğradığı iddiasının kabul edilebilir olmadığı; ortakların sorumluluğunun sşirkete karşı, sermaye borcu ile sınırlı olduğu;şirket lehine ödemelerin, davacının şirketten alacağı niteliğinde olacağını, karar defterinin, davalıların elinde bulunduğu ve davalı …’ın payların devrine yönelik devir sözleşmesi yaptığı dikkate alındığında; davalıların hukuka aykırı olarak …’ın paylarının dava dışı 3.kişiye devrinin gerçekleştirildiğinin söylenebileceği; TMK.m. 6 uyarınca, davalı … tarafından şirkete ait çek ve senetlerin hukuka aykırı olarak elde edildiğinin ispat yükünün davacıya ait olduğu, davacı tarafından bu iddianın kanıtlanamadığı; davacının, şirket müdürü olarak ortaklar kurulu kararına ihtiyacı olmaksızın şirket işlerini yürütmesinin ve şirketin uğradığı iddia edilen zararları önlemesinin mümkün olduğu; kaldı ki dosyada davacı tarafından ortaklar kurulunun toplantıya davet edilmesine rağmen, nisap sağlanamadığı için ortaklar kurulunun toplanamadığı veya karar alınamadığına ilişkin bir kanıt bulunmadığı; davacının ortaklar kurulunun toplanamaması sebebiyle, şirketin zarara uğradığı iddiasının temelinin bulunmadığını; bu açıdan şirketin uğramış olduğu zararlar ile …’ın paylarını hukuka aykırı olarak devretmiş olması arasında herhangi bir illiyet bağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili; Kadıköy 1.ATM’nin 2009/708 Esas 2012/1299 Karar sayılı ilamında davalı …’ın meşru hamil olmadığı tespit edilmiş ve davalının çekin ibrazından sonra ciro silsilesine aslında var olmayan bir ciro eklemek suretiyle tahrifat yaptığı belirlenmişken;çeki hukuka aykırı olarak elinde bulundurmadığının kabulünün, hukukun ve adaletin işlevsiz kalmış olması demek olduğunu, ortakların şirketin borçlarından sorumlu olmamasının mutlak olmadığını, vergi, SGK primi gibi şirkete ait kamu borçlarının varlığı halinde, bunların şirket tüzel kişiliğinden tahsil edilemediği halde önce şirketin yasal temsilcisinden sonra dava ortaklarından tahsil edileceğini, kaldı ki şirketin vergi ve SGK borçlarının ödenemediğinin davalının dilekçesinde de belirtildiği, işbu hususun şirketin zarara uğratılması neticesinde müvekkilinin de zarara uğratıldığının ispatı olduğunu, mahkemece müvekkilinin yüzde elli payı olduğu gerçeği göz ardı edilerek tek başına ortaklar kurulunda karar almaya kabil olduğunun varsayıldığını mahkeme kararının kaldırılarak yeniden yargılama yapılmasınave davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE :Dava ; davacı ile davalılardan …’ın %50 hisselerle ortak oldukları, dava dışı … San. Ve Tic. Ltd….nin, mahkeme kararıyla fesih ve tasfiyesine karar verilmesi ile sonuçlanan süreçte ,davalıların haksız fiilleri sonucu dava dışı şirketin ve dolayısıyla davacının maddi zarara uğratılması nedeniyle açılan maddi tazminat istemine ilişkindir.Davacı taraf,16.03.2009 tarihinde davalı …’ın %50 hisse ile ortak olduğunu, kalan %50 hissenin de kendisine ait olup aynı zamanda şirketin 10 yıllığına müdürü olduğunu, davalı …’ın sahte imza ve hukuka aykırı olarak şirketteki mevcut hisselerini 29.06.2009 tarih 21575 sayılı onaylı sözde ortaklar kurulu kararıyla dava dışı … devrettiğini ve bu kararın 03.07.2009 tarihli ticaret sicil gazetesinde tescil ve ilan edildiğini, bu ortaklar kurulu kararının iptali için Kadıköy 2. ATM sine 2009/862 esas sayılı dosyasında açtıkları davaya karşı davalıların şirketin fesih ve tasfiyesini talep ettiklerini, mahkemece 03.02.2011 tarih ve 2011/43 karar sayılı kararla, tarafların kabulü doğrultusunda her iki davanın kabul edilerek, ortaklar kurulu kararının iptaline ve şirketin fesih ve tasfiyesine karar verildiğini, davalıların şirket karar defterini şirket merkezi dışına çıkarmaları sonucu dava dışı şirketin ileriye dönük bir karar alamaması ve kredi temin edilememesi, ticari faaliyetlerini yerine getirememesi, yine diğer davalı … şirkete ait çekleri kasadan çalarak şirkete karşı icra takipleri yapması sonucu şirketin dolayısıyla davacının zarara uğradığı,bu kapsamda GATA Askeri Hastane yemek iş sözleşmesinin ve Tuzla Piyade Okulu yemek için sözleşmesinin iptalin sebeb olduğunu,yine şirkete ait çalınan çeklerle ilgili takip dosyalarına yapılan ödemeler nedeniyle zarara uğradığını, kredi ile alınan araçları için ödeme yapmak zorunda kaldıklarını ileri sürerek, davalıların haksız fiilleri sonucu uğradıkları zararın tesbitiyle şimdilik 10.000 TL’lik zararın faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş, davalılar ise davacının şirket müdürü olduğunu ,borca batık şirketi kar eden şirket olarak gösterip davalı …’nin şirkete ortak olmasını sağladığını,davacının şirket adına ne iş ve işlem yaptıysa zararın şirkete ait olduğunu ve yine davacının yaptığı usulsüz işlemlerin sorumluluğununda kendisine ait olduğunu, şirket borçlarından sadece şirketin sorumlu olduğunu, ileri sürerek davanın reddine verilmesini talep etmiştir.Tüm dosya kapsamına ve taraflarında imzalarını içeren ön inceleme duruşma tutanağındaki tespite göre, davalıların haksız fiilleri sonucu şirketin zarara uğraması dolayısıyla davacının dolaylı (yansıma) zararını, kendi adına şirket ortağı davalı … ile ortak olmayan davalı …”den talep ettiği anlaşılmaktadır. Ortakların dava açma hakkı, doğrudan doğruya zarar ve dolaylı zarar durumuna göre değişiklik gösterir. Ortağın veya 3. kişilerin şirkete haksız fiilleriyle verdikleri zararlar ,diğer ortaklar ve alacaklıların da dolaylı zarar görmesine yol açar. Zira, bu tür tasarruflar payları oranında ortakları etkiler. Başka bir anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, ortakların dolaylı zararı olarak sonuç doğurur. Davacı taraf dava dilekçesinde açıkça, davalı şirketin SGK ve vergi gibi kamu borçlarını ödeyerek zarara uğradığını iddia etmese ve inceleme tutanağında uyuşmazlık tespitine bir itirazda bulunmasa da, delilleri arasında ödediğini iddia ettiği SGK ve vergi borçlarına ilişkin çizelge ve dekontları sunmuş olmakla, davalıların eylemleri sonucu şirketin kamu borçlarını ödediği ve kamu borçlarından doğan zararı da talep ettiği,dava dilekçesi eklerinde ödediği borçları detaylandırıp, dilekçede bunlara atıf yaparak bu borç kalemlerinden doğan zararları da talep ettiği anlaşılmaktadır.213 sayılı VUK’nun 10. maddesi, şirketin tahakkuk etmiş vergi borçlarının ödenmesinden kanuni temsilcilerin sorumlu olduğunu, bu ödevin yerine getirilmemesi halinde borcun kanuni temsilcilerin mal varlığından tahsil edileceğini, bu durumda kanuni temsilcinin asıl vergi yükümlüsü olan şirkete rücu hakkının bulunduğuna işaret etmektedir.6183 sayılı Kanun’un 35. maddesinde, limited şirketin kamuya olan borçlarının şirketten tahsil edilememesi veya tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması hallerinde, bu borçtan şirket ortaklarının hisse oranlarına göre doğrudan ve müteselsil sorumlu olacakları; aynı kanunun Mükerrer 35. maddesinde ise aynı koşulların varlığı halinde kamu borcunun kanuni temsilcilerin kişisel mal varlığından tahsil edileceği, kamu alacağı kendisinden tahsil olunan kanuni temsilcinin yaptığı ödemeyi tüzel kişiliğe rücu edebileceği hükmü yer almaktadır.Bu durumda, ispat yükü üzerinde olan davacı yan, öncelikle, şirketin kanuni temsilcisi sıfatıyla VUK’nun 10. ve 6183 sayılı Yasa’nın 35. maddesi dairesinde davadışı şirkete ait vergi ve SGK borcunun şirketten tahsili imkanı bulunmaması nedeniyle şirketin yasal temsilcisi sıfatıyla kendisinden, bir diğer söyleyişle, kendi mamelekinden tahsili cihetine gidildiğini ve ödeme yapmak suretiyle şirket ortaklarına karşı rücu hakkının doğduğunu yasal olarak kanıtlamakla yükümlüdür.Davacı yanca bu yolda ibraz olunan kanıtlar ve mahkemece yapılan araştırma çerçevesinde, davadışı limited şirkete ait sicil kayıtlarından, davacının şirketin %50 ortağı ve aynı zamanda müdürü olduğu,davalı …’ninde %50 payla şirketin diğer ortağı olduğu diğer davalının ise şirket ortağı davalının eşi 3. kişi sıfatına sahip olduğu ait olduğu anlaşılmaktadır.Sicil kayıtları uyarınca, davadışı limited şirketin tasfiye halinde olduğu olduğu görülmektedir.Dosyada mevcut kamu borç ödemelerine ilişkin belge ve dekontlarda, davacı … ve davacının eşi … isimlerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.Kamu alacağı niteliğindeki vergi-SGK borcunun limited şirketten tahsil edilememesi veya tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması halleriyle sınırlı olarak, bu borç bakımından, yukarıda açıklanan 6183 sayılı Kanun’un 35. ve Mükerrer 35. maddeleri çerçevesinde, şirket kanuni temsilcisi ile şirket ortakları, ortağın kamu alacaklısına sorumlu olduğu miktar (sermaye payına isabet eden tutar) üzerinden, TBK 162(818 sayılı Kanun’un 141/2. maddesi) ve TTK’nin 7. maddesi uyarınca kanundan kaynaklanan nedenlerle ilgili kamu idaresine karşı müteselsil borçlu durumundadırlar. Bu durumda, anılan yasal koşulların varlığının kanıtlanması halinde, müteselsil borçlulardan biri tarafından (kendi malvarlığından) yapılan ödeme nedeniyle bu borçlu tarafından TBK 167 ve 168 (818 sayılı Kanun’un 146 ve 147. maddeleri) gereğince, diğer borçlulara rücu imkanı ortaya çıkabilecektir. Ödemenin kanuni temsilci tarafından yapılması halinde ise, 6183 sayılı Kanun’un Mükerrer 35. maddesi ile TBK 168(818 sayılı BK’nin 147/2. ) maddesi uyarınca, kanuni temsilcinin öncelikle şirkete rücuda bulunması gerektiği, ancak sonuç alamaması durumunda şirket ortaklarına rücu hakkını kullanabileceği, aksi takdirde ise fiilinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olacağı açıktır.(Yargıtay 11. HD.nin 05/02/2018 tarih, 2016/12207 esas, 2018/771 karar sayılı ilamı)Somut olayda, şirketin fesih ve tasfiyesine karar verildiğine göre, şirketin ödeme gücünün olmadığının ve dolayısıyla şirkete başvurudan sonuç alınamayacağının, bu nedenle davacı şirket temsilcisi tarafından, şirket adına kendi şahsi mal varlığından yapıldığı ispat edilebilen kamu borcu ödemelerinin, ortak olan davalıdan sermayesi ile sınırlı olarak istenebileceği açıktır. Davalı …’nin şirket hisselerini devrine ilişkin ortaklar kurulu kararı mahkemece iptal edilmiş olup ortaklığı halen devam etmektedir. Bu durumda dosyadaki bilirkişi raporunun aksine, sorumluluğunun ortaklık tarihinden itibaren dava tarihine kadar değerlendirilmesi gerekmektedir. Dosya kapsamında davacı tarafından sunulan kamu borcu ödemelerine ilişkin tüm deliller, şirketin tasfiyesinin tamamlanıp tamamlanmadığı da araştırılarak,gerektiğinde tasfiye memurundan da bilgi istenip,şirket kayıtları ile ve tüm dosya kapsamındaki deliller karşılaştırılıp ,davacı tarafından yapıldığı iddia edilen kamu borcu ödemelerinin şirket kaynaklarından yapılıp yapılmadığı,ortak olan davacıdan borç alınarak mı yapıldığı,şirketin ödeme gücünün bulunup bulunmadığı hususlarının belirlenmesi gerekmektedir. Mahkemece, taraflarca davanın esasıyla ilgili deliller tamamen toplanıp herbiri değerlendirilmeden karar verilmesi yerinde olmamıştır.Bu nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/85 Esas-2017/1045 Karar Sayılı, 15/11/2017 Tarihli kararının, HMK.’nın 353(1)a-6 maddesi gereği kaldırılmasına,”Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine” karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜNE, İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/85 Esas-2017/1045 Karar Sayılı, 15/11/2017 Tarihli kararının, HMK.’nın 353(1)a-6 maddesi gereği KALDIRILMASINA; “Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine”Davacı tarafından yatırılan 35,90 TL peşin istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 353(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 21/03/2019