Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/277 E. 2018/1349 K. 01.11.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2018/277
KARAR NO : 2018/1349
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/10/2017
NUMARASI : 2014/1185 E.- 2017/917 K.
DAVA : Ticaret Unvanına Tecavüzün Tespiti-Yasaklanması Terkini
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 01/11/2018
İlk Derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA
Davacı vekili, müvekkili şirketin “… Tic. Ltd. Şti.” unvanıyla 18/10/2006 tarihinde tescil ve ilan edildiğini, davalı şirektin ise “…Tic. Ltd. Şti.” unvanıyla 08/03/2007 tarihinde tescil ve ilan edildiğini, bu süreçte iki şirket arasındaki unvan benzerliğinden dolayı şirketlerin karıştırılmaya başlandığını, bunun üzerine 2009 yılında davalıya ihtarname gönderilerek gerekli ihtarların yapıldığını ve bunun sonucu olarak karışıklığa neden olan durumların giderildiğini, ancak davalının unvanını 08/07/2013 tarihinde “…” olarak değiştirdiğini, bu unvan değişikliğinden sonra şirket unvanlarının ve faaliyet alanlarının benzer olması nedeniyle şirketlerin daha çok karıştırılmaya başlandığını, özellikle ilaç depoları arasında, kargo teslimatlarında, tahsilatlarda ve sevkiyatlarda karışılıklık yaşandığını, bunun üzerine 30/01/2014 tarihinde davalıya ihtarname gönderilerek unvanını değiştirmesinin talep edildiğini, ancak davalının olumsuz cevap verdiğini ileri sürerek davalının müvekkilinin unvanına yaptığı tecavüzün tespitine, davalı unvanının kullanılmasının yasaklanmasına, davalının unvanının ticaret sicilinden silinmesine, ticaret unvanının kullanıldığı malların ve araçların imhasına, kararın gazetede ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili, davanın makul sürede açılmadığını, davacı iddialarının da haksız olduğunu, tarafların satış ve pazarlamasını yaptığı ürünlerin tamamının birbirinden farklı olduğunu, bugüne kadar ürün siparişlerinde, sevkiyatlarda, faturalarda ve müşteri çevrelerinde bir karışılıklık veya haksız rekabet durumu oluşmadığını, sağlık sektöründe çalışan firmaların sipariş takiplerinin şirket isimleri değil, ürün isimleri üzerinden yapılmakta olduğunu, şirketlerin logolarının da farklı olduğunu, davacı şirketin “… ” olarak, müvekkilinin ise “… İlaç” olarak tanındığını, müvekkilinin 2007 yılından beri “…” ibaresini kullanmakta olduğunu, davacının müvekkilinin limited şirketten anonim şirkete geçiş sürecini kendi çıkarına kullanmaya çalışmakta olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, her iki şirketin de sağlık ve ilaç alanında ticari faaliyette bulunmakta oldukları, davacı şirket ile davalı şirket 2007 yılından 2013 yılına kadar “limited şirket” iken, 2013 yılında davalı şirketin unvan değişikliğine gittiği ve anonim şirket olduğu, her iki şirket ticari unvanında benzer ibarelerin daha fazla olduğu 2007-2013 yılı arasında bu hususta herhangi bir dava açılmadığı, dava tarihi itibariyle tarafların ticaret unvanlarındaki tek benzerliğin “…” ibaresi olduğu, taraf şirketlerin ticari unvanları bariz olarak birbirlerinden farklı olup karışıklık meydana gelmesinin mümkün olmadığı, dava tarihinden sonrasına ilişkin belgeler esas alınarak hazırlanan bilirkişi heyet raporuna itibar edilmediği, kaldı ki basit adres hataları, tarih ve ticaret unvanların sehven yanlış yazımlarının bir tacirin ticaret unvanının terkini gibi ağır bir sonuç doğuran tescil işlemi için yeterli olmadığı, dolayısıyla ticaret unvanının terkini koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;
1- Davalı 2007 yılında ticaret unvanını kullanmaya başladıktan sonra müvekkilinin 20/03/2009 tarihli ihtarname ile ticraet unvanının karşılıklığa neden olacak olması nedeniyle kaldırılmasının talep edildiğini, ancak yapılan görüşmeler sonucu davacının Tıbbi Ürünler davalının ise Sağlık Hizmetleri konusunda faaliyet gösterecekleri dikkate alınarak dava açılmadığını, zaten bir sorun yaşanmadığını, ancak davalının 02/07/2013 tarihinde ticari unvanını değiştirerek İlaç ve Sağlık Ürünlerinde faalite göstereceğini bildirdiğini, unvan değişikliğinden sonra her iki firmanın da ağırlıklı olarak ilaç sektöründe çalışması sebebiyle müşteriler nezdinde iltibas çıkmaya başladığını,
2- Kök ve ek rapordaki iltibasa ilişkin tespitlere itirazlarının olmadığını,
3- Mahkemenin her iki şirketin de sağlık ve ilaç alanında faaliyette bulundukları yönündeki gerekçesinin yukarıda açıklanan nedenle hatalı olduğunu, baştan beri bu faaliyet alanlarının varlığının kabulünün doğru olmadığını, davalının ilaç sektörüne girmesi üzerine karşılıklığın başladığını,
4- Davanın ticaret unvanı değiştirildikten sonra yasal sürede açıldığını,
5- İlaç şirketlerinin ilaç firması anlamına gelen “…” kelimesini kullandıklarını, dolayısıyla her iki firmanın unvanındaki ek kısmının aynı olduğunu,
6- İltibasa ilişkin delillerin dikkate alınmamasının doğru olmadığını,
7- Müvekkilinin üstün hak sahibi olduğunu belirterek kararın kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE
Dava, ticaret unvanı aleyhine tecavüzün tespiti, unvanın kullanılmasının yasaklanması ve ticaret sicilinden terkini istemine ilişkindir. Davacı, tarafların ticaret unvanları ve iştigal alanları arasındaki benzerlik nedeniyle karışıklıklar yaşanması üzerine 20/03/2009 tarihinde davalıya ihtarname gönderilerek unvanın kullanılmasının durdurulmasını talep ettiklerini, ancak taraflar arasında yapılan görüşmeler sonucunda iştigal alanlarındaki farklılık da dikkate alınarak sorunların giderildiğini ve dava açılmadığını, ancak davalının 2013 yılında nevi ve unvan değişikliğine gitmesi sonucu ticaret unvanındaki faaliyeti gösteren unsurun değiştiğini ve bu tarihten sonra yaşanan karışıklıların arttığını, bunun üzerine davalıya yeniden ihtarname gönderilerek unvan değişkliği talebinde bulunulduğunu ve akabinde iş bu davanın açıldığını ileri sürmüş, davalı ise davanın makul sürede açılmadığını, ayrıca iddia edildiği gibi karşılıklık yaşanmadığını savunmuştur.
Somut olayda uyuşmazlık davalı şirketin unvanın davacı şirketin ticaret unvanı yönünden iltibasa neden olup olmadığı, ticaret unvanına tecavüzün bulunup bulunmadığı ve bu hakkın uzun süreli sessiz kalma nedeniyle kayba uğrayıp uğramadığı noktalarında toplanmaktadır.
İlk derece mahkemesince yukarıda belirtilen gerekçe doğrultusunda davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı şirketin ticaret sicil kayıtlarına göre; 12/10/2006 tescil tarihinde, “… Limited Şirketi” unvanı ile İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’nun …sicil numarası ile kurulduğu, durumun 18/10/2006 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edildiği görülmüştür.
Davalı şirketin ticaret sicil kayıtlarının incelenmesinde, 02/03/2007 tescil tarihi itibariyle “…Limited Şirketi” unvanı ile İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu’nun … sicil numarası ile kurulduğu, durumun 08/03/2007 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edildiği, davalı şirketin 02/07/2013 tarihinde İstanbul Ticaret Sicil Memurluğuna tescil ettirilmek suretiyle nevi değişikliğine gittiği ve değişiklik sonucu unvanının “… Anonim Şirketi” olduğu, bu değişikliğin 08/07/2013 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edildiği görülmüştür.
Ticaret unvanının korunmasına ilişkin düzenleme, eldeki davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6102 Sayılı TTK’nın 52 ve devamı maddelerinde yer almış, tacirler için büyük önemi haiz, ticari işletme devri ve ticari işletme rehnine konu olan ticaret unvanı, bu hali ile kendine has özel koruma tedbirlerine tabi tutulmuştur. Bu türden açılan davalarda Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin yerleşik uygulaması gereğince, terkini talep edilen şirkete ait ticaret unvanının ayrıca ek alıp almadığı, tacirlerin iştigal sahalarının benzer olup olmadığı, unvanların genel görünüm itibari ile benzer olup olmadıkları ve bu benzerliklerin üçüncü kişiler açısından karışıklığa neden olup olmayacağı hususları incelenip değerlendirilmektedir.
Öte yandan bir başka tacire ait ticaret unvanının terkinini talep eden tarafın davasını belirli ve makul bir süre içinde açması gerekir. Ticaret unvanları tescil ve ilana tabi bulunduğundan makul sürenin hesabında bunun da nazara alınması icap eder. Makul sürenin geçirilmesi halinde sessiz kalma nedeni ile hak kaybı oluşur. Uzun süreli sessiz kalma suretiyle hak kaybı, TTK’da düzenlenmiş değildir. Bu durum Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin uygulaması ile hukukumuza yerleşmiş olup, yasal dayanağı da TMK’nin 2. maddesidir. Sessiz kalma yolu ile hak kaybının oluşması için öncelik hakkı sahibinin kullanımdan haberdar olması gerekmekte ise de sessiz kalmanın kaç yıl sonra hak kaybına yol açacağı ile ilgili kesin bir süre vermek mümkün değildir. Burada önemli olan öncelik hakkı sahibinin sonraki kullanıma bir süre katlanmış olmasıdır. Bu itibarla bu sürenin belirlenmesinde somut olayın özelliklerinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu sürenin belirlenmesinde de esas alınacak olan dürüstlük kuralıdır. Sessiz kalma yoluyla hak kaybının gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilirken, öncelik hakkının sahibinin sonraki tescil veya kullanımdan haberdar olduktan sonra izlediği yol ve sergilediği tavır önemlidir (Yargıtay 11. HD, 21.12.2017 tarih, 2016/6803 E., 2017/7532 K. Sayılı ilamı).Öte yandan terkin talep eden tarafın, sessiz kalma ve göz yumma kast ve iradesi olmasa dahi geçen süre zarfında ticaret unvanının terkini talep olunan tacirin, yapmış olduğu belirli yatırımlarla müşteri çevresi oluşturması, işletmesini geliştirerek belirli kesimlerce tanınır hale getirmesi de mümkündür. Bu açıdan bakıldığında, davanın ihmal yolu ile de geç açılıp hak kaybına uğranması mümkün hale gelebilecektir.(Yargıtay 11.HD , 03.04.2013 tarih, 2013/974 E., 2013/6703 K. sayılı ilamı)
Somut olayda, davacı taraf eldeki davayı davalı şirketin ticaret siciline tescilinden yaklaşık olarak 7 yıl sonra açmıştır. Davacı her ne kadar davalının unvan ve nevi değişkliğine gittiği 08/07/2013 tarihine kadar sorun yaşanmaması nedeniyle dava açılmadığını, ancak unvan değişikliği sonrası unvandaki faaliyeti gösteren unsurların dolayısıyla çalışılan sektörün de değişmesi nedeniyle karışıklığın arttığı ileri sürmüş ise de, bizzat davacı tarafça davalıya hitaben düzenlenen 20/03/2009 tarihli ihtarda tarafların aynı sektörde çalışmaları ve ticaret unvanlarındaki benzerlik nedeniyle ileri noktalarda karışılıklar yaşandığı ileri sürülmüş olup davacı tarafça bu ihtardan sonra sorunun ne şekilde giderildiğine dair makul bir açıklama yapılmadığından, davacının davalı unvanının iltibasa neden olduğunu düşünmesine rağmen uzun süre kullanımına göz yumduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki 20/03/2009 tarihli ihtar düzenlenmeden çok önce davacının davalı unvanından haberdar olduğu da anlaşılmaktadır.Ticaret sicilinin herkese açık olduğu dikkate alındığında da aksinin kabulü mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla davacının, davalı unvanının 2013 yılında değişmesinden sonra karışıklık ve iltibas başladığı yönündeki iddiasına itibar edilmemiştir.
O halde, davacının sonraki tescil veya kullanımdan haberdar olduktan sonra takındığı tavır ve izlediği yol ile tüm dosya kapsamı gözetildiğinde, iş bu davanın makul süre içinde açılmadığı anlaşılmaktadır, dolayısıyla ilk derece mahkemesinin gerekçesi yerinde değil ise de toplanan delillere göre davanın reddi yönündeki karar isabetli olduğundan, gerekçesi düzeltilmek suretiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Hükmün gerekçesi düzeltilmek suretiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
Peşin harcın karar harcına mahsup edilmesine başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına,
Gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğine ,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nun 361/1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 01/11/2018