Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/268 E. 2018/1299 K. 25.10.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/268
KARAR NO : 2018/1299
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/10/2017
NUMARASI : 2015/648 E.-2017/824 K.
DAVA : Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/10/2018
İlk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince ve davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA
Davacı vekili, davalı bankanın müvekkili hakkında kambiyo senetlerine özgü icra takibi başlattığını, ancak takibin haksız ve kötüniyetli olarak başlatıldığını, zira davalının teminat olarak verilen açığa imzalı, miktarı ve vade tarihi boş olan senedi anlaşmaya aykırı olarak doldurup takibe konu ettiğini, senet üzerindeki para miktarı, birimi ile tanzim tarihi ve vade tarihi arasındaki 7 yıllık zaman farkının bu iddialarını ispat ettiğini, ayrıca müvekkilinin 2013 yılında asıl borçlu şirketin ortaklığından ayrıldığına ve kefalet sorumluluğunun sona erdiğine ilişkin davalı bankaya göndermiş olduğu ihtarnameye banka herhangi bir cevap vermediği gibi senet hakkında da bilgi vermediğini, senedin geçerli olduğu kabul edilse bile tanzim tarihi itibariyle değerinin tespitinin gerektiğini, senet üzerinde imza yaşı ve mürekkep yazı yaşı incelemesi yapılması gerektiğini ileri sürerek müvekkilinin bonoya dayalı icra takibi nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, davalı aleyhine %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili, davacı iddialarının haksız olduğunu, dava konusu senedin borca mahsuben verilmiş bir senet olduğunu, davacının senedin teminat senedi olduğu ve anlaşmaya aykırı bir şekilde doldurulduğu yönündeki iddialarını yazılı delille ispat etmesi gerektiğini, ayrıca iş bu davadan sonra müvekkili ile asıl borçlu şirket ve diğer aval veren … arasında protokol akdedildiğini ve borçluların takip konusu borcu kabul ettiklerini, davacı tarafça sözü edilen ihtarın müvekkiline tebliğ edilip edilmediğinin dahi belirsiz olduğunu, tebliğ edildiği kabul edilse bile davacının ortaklıktan ayrılmasının aval veren olarak imza attığı senetlerle ilgili sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağını savunarak davanın reddini ve davacı aleyhine %20’den az olmamak üzere tazminata hükmedilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, iş bu davadan sonra düzenlenen protokolde dava dışı asıl borçlu şirketin takip konusu borcu kabul ettiği, davacının senedin teminat senedi olduğu ve anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu yönündeki iddialarını ispatlayamadığı, bunun yanında davacının dava açmakta kötüniyetli olduğunun ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine, davalının tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
DAVACI VEKİLİNİN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;
1-Takibe konu senedin teminat senedi olduğunu,kambiyo vasfı taşımadığını,zira davalı vekilinin cevaba cevap dilekçesinde borcun 22/07/2008 ve 24/05/2010 tarihli sözleşmelerden doğduğunu belirttiğini, yani dava konusu senedin 22/07/2008 tarihli genel kredi sözleşmesi uyarınca düzenlendiğini, ancak düzenlendiği tarihte doğmuş bir borç olmadığından teminat olarak verildiğinin açık olduğunu, bilirkişi raporunda da senedin teminat senedi olduğunun belirtildiğini, mahkeme kararının gerekçesinde de 22/07/2008 tarihli sözleşmenin imzalandığı tarihte senedin düzenlendiği belirtilerek teminat olarak düzenlendiğinin kabul edildiğini,
2-Davalının borcun 2.657.641,21 TL olduğunu iddia ettiğini, ancak buna rağmen senedin 4.100.000 TL olarak düzenlendiğini, dolayısıyla teminat olduğunun açık olduğunu,
3-Bankanın kayıtları üzerine yerinde inceleme yapılarak 4.100.000 TL alacağı olup olmadığının tespitinin gerektiğini,
4-Dosyada genel kredi sözleşme metinlerinin bulunmadığını, sözleşmelerin ve senet nazım kayıtlarının celbi gerektiğini,
5-Davalının davaya süresinde cevap vermediğini, dolayısıyla protokolün delil olarak kabulünün mümkün olmadığını, kaldı ki müvekkili imzasını içermediğini, banka ile diğer borçluların borcu müvekkiline ödettirmek amacıyla bu protokolü imzaladıklarını,
6-Yine diğer borçluların da icra hukuk mahkemesinde takibin iptali talebiyle dava açmış olduklarını,
7-Senedin anlaşmaya aykırı doldurulduğu ve tahrifat iddialarının hiç incelenmediğini,
8-Kötüniyet tazminatı ve takibin durdurulması taleplerinin de haklı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
DAVALI VEKİLİNİN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili katılma yoluyla istinaf dilekçesinde özetle, davacının davasında kötüniyetli olduğunun açık olduğunu, dolayısıyla davacı aleyhine tazminat şartlarının oluştuğunu belirterek kararın bu yönden kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE
Dava, teminat olarak verildiği ve anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu ileri sürülen bonoya dayalı icra takibi nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Davacı vekili bononun teminat amacıyla verildiğini iddia etmiş, davalı taraf ise bononun teminat amacıyla değil asıl borçlu şirkete kullandırılan kredilere ilişkin borca mahsuben verildiğini savunmuştur.
Kural olarak bono “kayıtsız ve şartsız muayyen bir bedeli ödemek vaadini” içermektedir. Bunun aksini iddia eden tarafın bononun teminat amacıyla verildiğini HMK’nun 200’üncü maddesi uyarınca senetle ispat etmesi gerekir..(Yargıtay 19.HD’nin 27/01/2015 tarihli 2014/10822 E., 2015/1076 K. sayılı emsal kararı) Yine TTK hükümlerine göre açığa bono düzenlenmesi mümkün olup, bononun boş kısımlarının anlaşmaya aykırı doldurulduğunu iddia eden borçlunun bu iddiasını yazılı delille kanıtlaması gerekir. (Yargıtay 19.HD’nin 17/11/2016 tarihli 2016/4254 E., 2016/14849 K. sayılı emsal kararı)
Öte yandan TTK’nun 702/2 maddesi “Aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da aval verenin taahhüdü geçerlidir.” hükmünü içermektedir. Somut olayda davacı dava konusu bonoda aval veren konumunda olduğundan, anılan hüküm karşısında davacının senedin teminat olarak verildiği ve anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu yönündeki iddiaları dinlenemez.(Emsal: Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 20/09/2017 tarihli 2016/11415 E., 2017/6074 K. sayılı kararı; 20/03/2017 tarihli 2016/7655 E., 2017/2238 K. sayılı kararı; 21/11/2016 tarihli 2016/7157 E., 2016/14900 K. sayılı kararı)
Her ne kadar davacı tarafça, senedin ‘1.100.000-TL’ olan tutarının ‘4.100.000-TL’ olarak tahrif edildiği yönündeki iddialarına ilişkin bilirkişi incelemesi yaptırılmadığı ileri sürülmüş ise de, dava dilekçesinde bu yönde bir iddiada bulunmamış olan davacının dilekçeler teatisi aşamasının tamamlanmasından sonra 22/04/2016 tarihli dilekçesi ile dile getirdiği ve davalı tarafça açıkça muvafakat edilmediği belirtilen bu iddia ve talep de haklı görülmemiş olup ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönündeki kararı isabetlidir.
Yukarıda açıklanan hususlar gözetildiğinde davacı vekilinin istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.
Davalı vekilinin istinaf istemine gelince; İİK 72/4 maddesine göre, dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir nedeniyle alacağını geç almış bulunan alacaklı lehine tazminata hükmedilmesi gerekir. Ancak yerel mahkemece verilen herhangi bir ihtiyati tedbir kararı olmadığından davacı aleyhine tazminat şartları oluşmadığı anlaşılmakla, mahkemece davalı vekilinin tazminat talebinin reddinde de isabetsizlik bulunmamaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle her iki taraf vekilinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurularının HMK.’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
Taraflarca yatırılan peşin karar harçlarının mahsubuna başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
İstinaf yoluna başvuran taraflarca yapılan giderlerin üzerlerinde bırakılmasına,
Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nun 361/1 maddesi uyarınca oybirliği ile Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi. 25/10/2018