Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/2616 E. 2021/237 K. 18.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2018/2616
KARAR NO : 2021/237
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/06/2018
NUMARASI : 2014/817 Esas 2018/696 Karar .
DAVA: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 18/02/2021
İlk derece mahkemesince verilen hükmün davacılar ve davalılar vekillerince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Asıl ve birleşen dosya davacılar vekili; davalılardan …’in yasal acentalık ve irtibat bürosu yetkisi olmaksızın davalılardan … Tic.Ltd. Şti. adı altında menkul kıymet alım – satım faaliyetinde bulunarak Sermaye Piyasası Kanununa aykırı davrandığını, davalının uzun bir süre müşteriler adına işlem yaparak güvenlerini kazandığını, ancak 2004 yılının son aylarında davacı müşterilerine ait hisse senedi bedellerini verememeye başladığını, bunun üzerine 04/11/2004 tarihinde davacılar ile davalı … arasında bir toplantı yapıldığını, davalının yazılı olarak her bir davacıya ait hisse senetlerini 31/12/2005 tarihindeki kapanış değerleri üzerinden nakden ödeyeceğini taahhüt ettiğini, ancak davalının bu taahhüdünü yerine getirmediğini, en son şirketin faaliyet adresini terk ederek ortadan kaybolduğunu, davalının izinsiz olarak hisse senedi alım – satım işlerini 2001 yılının Ekim ayına kadar eski adı … AŞ. olan davalı … (sonradan …) …AŞ üzerinden, 2001 yılı Ekim ayı ile 2004 yılı Ekim döneminde ise davalılardan … Kıymetler AŞ. üzerinden yaptığını, bu şirketlerin de SPK’nın ilgili tebliğine aykırı davranışta bulunmak suretiyle, davalının izinsiz yüksek hacimli sermaye piyasası işlemleri yaptığını bilmelerine rağmen bildirim yükümlülüğüne uymadıklarını, bu nedenle diğer davalıların da zarardan sorumlu olduklarını belirterek, her bir davacının menkul kıymetlerdeki hisse senetleri adetleri ile bunların 04/11/2004 tarihinden sonraki sermaye artırımı sonucu ortaya çıkacak menkul kıymetler ve temettü ödemeleri ile birlikte iadesine karar verilmesini, bunun mümkün olmaması halinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, asıl davada her bir davacı için 1.000-TL maddi tazminatın; birleşen davalarda ise 31.650-TL ve 7.500-TL maddi tazminatın 04.11.2004 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
ISLAH:Davacı vekili 04.01.2016 tarihli dilekçesiyle dava değerini ıslah yolu ile artırarak; davacı … için 68.853,54 TL, … için 261.600-TL, … için 15.974-TL, … için 233.919-TL, … için 96.775-TL, … için 325.910-TL, … için 120.314-TL, …’na 16.720-TL, … için 16.244-TL, … için 55.289-TL olmak üzere toplam 1.217.641,54 TL tazminatın 04/11/2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı … vekili; davacıların tüm iddiaları 2004-2005 yıllarına ait olup davanın zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin kendisi ve davacılar adına borsada işlem yaptığını, davacıların işlemler sonucunda uzun bir süre kar elde ettiklerini, kar elde edilen dönemde müvekkilinin işlem yapma yetkisinin olmamasının önem taşımadığını, ancak zarar edilince bunun gündeme getirildiğini, ortada müvekkilinden kaynaklanan bir zarar olmadığını, 2001 krizinden sonra hisse senetlerinin değer kaybetmesi sonucunda borsada zarar edildiğini, davacıların baştan beri müvekkilinin yasal acenta olmadığını bilerek kendisine bu yetkiyi verdiklerini, davacıların zarar etmesiyle müvekkilinin faaliyet yetkisinin olmaması arasında illiyet bağı bulunmadığını, sektörün özelliğinden dolayı kar kadar zararın da muhtemel olduğunu, davacıların bunu bilebilecek durumda olduklarını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Menkul Değerler vekili; davanın zamanaşımına uğradığını, davacılar ile müvekkili arasında akdi veya başka bir hukuki ilişki bulunmadığını, davacıların iddia ettiği zararın …’in müvekkili nezdindeki hesabı kapatmasından çok sonra meydana geldiğini, bu davalının acente boyutunda faaliyet yürüttüğünün müvekkili tarafından bilindiğine dair delil bulunmadığını, bu nedenle müvekkilinin SPK tebliğine aykırı davranışından söz edilemeyeceğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı … vekili; davanın zamanaşımına uğradığını, SPK raporunun kesin delil olma özelliğinin bulunmadığını, davalı …’in o dönem sadece yoğun hisse alım satımı yapan biri olarak bilindiğini, diğer davalının müvekkili şirketin acentesi olmadığını, müvekkili çalışanlarının bu kişinin başkaları adına işlem yaptığı konusunda bilgilerinin bulunmadığını, davacıların, davalıların acente olmadığını bilmelerine rağmen işlem yaptıklarını, konuyla ilgili olarak açılmış olan ceza davalarının bekletici mesele yapılması gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Tasfiye Halinde … davaya cevap vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; hükme esas alınan rapor gereğince oluşan zararın sebebinin, davalı …’ın davacılardan aldığı paraları spekülatif amaçlı, kısa vadeli hisse senedi alım – satımında değerlendirmesiyle oluştuğunun tespit edildiği, davalılardan Abdullah’ın yasal bir aracı kurum olmadığının davacılarca bilinmesine rağmen davacıların davalı … üzerinden işlemleri devam ettirerek kusurlu davrandığı, ancak bu zarar anlaşıldıktan sonra tarafların 04/11/204 tarihinde tutanak imzalamaları ve tutanak şeklindeki protokol ile hisse senetlerinin 31/12/2005 tarihi itibariyle ulaşacakları değerlerin ödenmesinin davalı … tarafından taahhüt edilmiş olması sebebiyle, artık davacıların kusurları sebebiyle en azından davalı … yönünden indirim yapılmayacağı kanaatine varıldığı, öte yandan davalı …’ın yasal bir aracı kurumu olsa idi davacıların aldıkları risklere katlanmaları düşünülebilir ise de, davalı …’ın yasal kurul olmamasına rağmen olmuş gibi işlem yapmasından dolayı ve sırf bu nedenle zararla ilgili nedensellik bağının kurulduğu, … bu işlemlerinden dolayı zararların doğduğu, olayla ilgili İstanbul 16. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/358 esas sayılı dosyasında … ile birlikte işlem yapan davalılar hakkındaki tespitler ve tüm dosya kapsamına nazaran, davalı …’ın … Ticaret Ltd. Şti. ile birlikte hareket ettiği, bu şirket tarafından … kendi isim ve kaşesini kullandığının bilinmemesinin mümkün olmaması sebebiyle söz konusu şirketin zarardan sorumlu olacağı, yine aracı kurumlar olan diğer davalı şirketlerin de …’in gerçekleştirmiş olduğu olağan dışı işlem hacmi dolayısıyla onun faaliyetlerinden şüphelenmeleri ve bu konuda SPK’ya bildirimde bulunmaları gerektiği halde bulunmamaları ve … ile birlikte menkul kıymetler sahasında işlem yapmaları sebebiyle, … dışındaki tüm davalıların da davacıların zararından sorumlu oldukları, ancak onların davacıların kusurundan yararlanmaları gerektiği, bu nedenle davacıların zararının %50’sinden … ile birlikte sorumlu tutulmaları gerektiği gerekçesiyle, asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ : 1-Davacılar vekili; SPK Tebliğinin aracı kurumlara bazı özen yükümlülüğü yüklediğini, aracı kurumların hesap ilişkisine girdikleri kişi ve kurumlar hakkında gerekli araştırmaları yapmak ve bunların birden fazla kişi adına işlemde bulunduklarının tespiti halinde bu kişilerin komisyon tahsil edip etmedikleri, sermaye piyasası işlemleri için mekan ve teknik donanım sağlayıp sağlamadıklarını tespit etmek zorunda olduklarını, izinsiz aracılık faaliyeti yapıldığının tespiti halinde bunlarla hesap ilişkisini sonlandırarak SPK’ya bildirimde bulunmanın zorunlu olduğunu, …’in izinsiz olarak davacılar adına hisse senedi alım satımı yaptığını ve izinsiz hisse senedi alım satımlarını yetkili aracı kurumlar vasıtasıyla gerçekleştirdiğini, işlemlere aracılık yapan diğer davalı kurumların da bu hususu bildiklerini, aracı kurum yetkililerinin bu şirketin hukuka aykırı olarak faaliyette bulunduğundan haberlerinin olduğuna dair beyanlarının mevcut olduğunu, ancak davalı aracı kurumların SPK’ya bildirim yükümlülüğüne uymadıklarını, davalı şirketlerin komisyon ve prim adı altında menfaat elde ettiklerini, SPK raporunda da şirketlerin tebliğlere aykırı hareket ettiğinin tespit edildiğini, bu nedenle zarardan tüm davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını, hükme esas alınan rapordaki davacıların spekülatif amaçlı kısa vadeli hisse senedi işlemleri yaptığına dair dosyada hiçbir ifade, belge yokken ve gerekçe gösterilmeyen kanaatin neden hükme esas alındığının anlaşılamadığını, ancak davacıların uzun vadeli düşünerek hisse senedi yatırımı yaptığını, davacıların …’in acente olmadığını bildiğini gösteren en ufak bir delil olmadığını, ayrıca zararın bir kısmının dolaylı yoldan müvekkillerine bölüştürülmüş olmasının da bozmayı gerektirdiğini belirterek, kararın kaldırılarak davanın talepleri gibi kabulüne karar verilmesini istemiştir. 2-Katılma yoluyla istinaf yoluna başvuran davacı … vekili; hükme esas alınan bilirkişi raporundaki tespitlerin aksine davacıların karşı kusuru olmadığı gibi zararın tamamından tüm davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını, bilirkişi raporu ve yerel mahkemece birçok somut delilin gözden kaçırılmış olduğunu, müvekkilinin müterafık kusurunun söz konusu olmadığını, davalı …’in müvekkiline davalı şirketlerin acentesi olduğunu beyan ettiğini, davalı şirketlerin de buna uygun ortamı tahsis ettiklerini, tüm davalıların hukuki sorumluluğunun müşterek ve müteselsil sorumluluk olduğunu, raporlarda bütün davalıların kusurlu olduğunun tespit edildiğini belirterek, kararın kaldırılarak tüm alacak kalemleri yönünden tüm davalıların müşterek ve müteselsil sorumluluğu olacak şekilde davanın tam kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. 3-Davalı … vekili; davanın zamanaşımına uğradığını, ıslaha karşı da zamanaşımı definde bulunduklarını, ancak zamanaşımı itirazlarının incelenmediğini, müvekkilinin borsada yatırım yapan bir kişi olduğunu, davacılar kâr ederken müvekkilinin borsada işlem yapma yetkisinin olup olmadığı hususu önem arz etmezken, hisse senetlerinin değeri düşüp zarar edildiğinde kötü niyetli olarak zararı müvekkiline ödetmeye çalıştıklarını, ortada müvekkilinden kaynaklanan bir zarar bulunmadığını, zararın 2001 krizinden sonra hisselerin değer kaybetmesi sonucu oluştuğunu, müvekkilinin faaliyette bulunma yetkisinin olup olmadığının tamamen SPK ve ceza davasını ilgilendiren bir konu olup, davacıların iddia ettikleri zarar ile bu yetki belgesine sahip olup olmama arasında illiyet bağı bulunmadığını, davacıların zararlar doğmuş ise hukuki sorumluluğun davalı aracı kurumlar olduğunu, müvekkilinin komisyoncu olarak davacıları zarardan koruma taahhüdü bulunmadığını, müvekkilinin komisyoncu olarak üzerine düşeni yaparak vekalet görevinin gereklerini yerine getirdiğini, davanın tümden reddi gerekmekte ise de aksi var sayılsa bile faiz başlangıcının ancak dava ve ıslah tarihinden itibaren yasal faiz olabileceğini, hükmedilen harcın hatalı olduğunu, yargılama giderlerinden bilirkişi ücretlerinin de hatalı olduğunu belirterek, kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. 4-Davalı … A.Ş. vekili; davalı …’in müvekkili şirket nezdinde 10/10/2001 tarihinde hesap açtırdığını ve 2003 yılına kadar hisse senedi alım-satım işlemi yaptığını, hesap açıldığında kendisiyle aracılık sözleşmesi imzalandığını, davacının yegane delili olan SPK Denetleme Dairesi’nce hazırlanan 08/06/2007 tarihli raporun kesin delil olma özelliği bulunmadığını, rapordaki görüşlerin davalı …’in tuttuğu yanlış kayıtlara ve gerçek dışı beyanlara dayandığını, müvekkilinin davalı …’ın birden fazla kişi adına komisyon alarak işlem yaptığını, acente gibi çalıştığını tespit edemediğini, sadece yoğun hisse alım satımı bulunan bir müşteri olarak bilindiğini, davalının işlem hacminin müvekkilinin toplam işlem hacmi içindeki payının dikkate değer olmadığını, davalı …’in hiçbir zaman müvekkili şirketin acentesi olmadığını, davacıların bu durumu bilmesine rağmen işbirliği içerisinde işlemlerini sürdürdüğünü, davacı zararlarının nasıl meydana geldiği konusunda dahi açıklık olmadığını, bilirkişi heyetinin davacıların karşı kusuru (müterafik kusur) olduğunu açıkça ortaya koyduğunu belirterek, kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.5-Davalı …Ş. vekili; davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerekirken mahkemece zamanaşımı itirazları değerlendirilmeden müvekkiline sorumluluk yüklenmesinin hukuka aykırı olduğunu, davacılar ile müvekkili şirket arasında herhangi bir akdi veya başka ilişki bulunmadığını, müvekkiline husumet yöneltilmesi mümkün olmadığı gibi davacıların 1998-2001 arası dönemde davalı … ile işlem yaptıklarını ispatlaması gerektiğini, bu konuda bir delil bulunmadığını, işlemler bu dönme sonrasında yapılmışsa zarardan müvekkilinin değil, diğer davalı aracı şirketin sorumlu tutulması gerektiğini, zarara kimin tarafından neden olunduğunun davacılar tarafından ispat edilememesi nedeniyle müteselsil sorumluluk doğduğunun kabulünün mümkün olmadığını, davanın başından beri ileri sürdükleri zamanaşımı ve husumet itirazlarının dikkate alınmadığını, zararın oluşumuna davalılar neden olmasına rağmen müvekkilinin sorumlu tutulmasının hatalı olduğunu, hükümde zararın paylaştırılmasında da hataya düşüldüğünü belirterek, kararın kaldırılarak davanın reddine, dava kısmen kabul edilse dahi zararın daha yüksek oranda bir kısmından diğer davalıların sorumluluğuna hükmedilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE : Dava, davalı … tarafından davacılar adına gerçekleştirilen izinsiz sermaye piyasası işlemleri sonucunda uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Somut olayda; davalı …’in şahsen ve kurucu ve yöneticisi bulunduğu … şirketi aracılığıyla, borsada işlem yapmaya ilişkin faaliyet izni olmaksızın acente gibi davranarak ve seans odası oluşturarak davacılar adına borsada hisse alım satım işlemleri gerçekleştirdiği, davacının bu işlemleri aracı kurum olan diğer davalılar … ile … aracılığıyla gerçekleştirdiği, bu doğrultuda 1994-2001 arasında davalı …, 2001-2004 arasında ise davalı … ile işlem yapıldığı, davalı …’in, müşterisi olan davacıların talimatı ve bilgisi dışında gerçekleştirdiği hisse alım satım işlemleri sonucunda davacıların zarara uğradıkları, bu nedenle davalı … ve … zarardan sorumlu tutulmaları gerektiği; borsada işlem yapan aracı kurumların ilgili SPK tebliğleri doğrultusunda izinsiz aracılık faaliyeti yapıldığının tespiti halinde bu kişi veya kuruluşla hesap ilişkisini sona erdirerek SPK’ya bildirimde bulunmasının zorunlu olduğu, aksi durumda söz konusu işlemlerden doğacak hukuki ve cezai sorumluluğun aracı kuruma ait olacağı, bu kapsamda davalı … (…) yöneticilerinin daha önce davalı … ile acentelik konusunda görüşme yaptıkları, … birkaç arkadaşının parasını yönettiğini bildikleri yönündeki beyanları, … Yatırım yöneticilerinin davalı … ile bürosunda görüşmeleri, şubeyi su basması üzerine şube faaliyetlerinin birkaç gün davalı …’ın iş yerinde sürdürülmesi, …’in davalı aracı kurumlar nezdindeki işlem yoğunluğu ve çeşitliliği birlikte değerlendirildiğinde, davalı aracı kurumların diğer davalının faaliyet izni olmaksızın aracılık faaliyeti yürüttüğünü bilmelerine rağmen, SPK tebliğine aykırı olarak SPK’ya bildirimde bulunmayarak işlem yapmaya devam etmek suretiyle kusurlu oldukları anlaşılmaktadır. Olay ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın 50. ve 51. maddelerinde birden çok zarar verenin zarar görene karşı müteselsil sorumluluğu hükme bağlanmış olup, adı geçen kanunun 50. maddesinde “Birden ziyade kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri takdirde müşevvik ile asıl fail ve fer’an methali olanlar, tefrik edilmeksizin müteselsilen mesul olurlar. Hakim, bunların birbiri aleyhinde rücu hakları olup olmadığını takdir ve icabında bu rücuun şumulünün derecesini tayin eyler. Yataklık eden kimse, vakı olan kardan hisse almadıkça yahut iştirakiyle bir zarara sebebiyet vermedikçe mesul olmaz.” hükmü, 51. maddesinde ise “Müteaddit kimseler muhtelif sebeplere (haksız muamele, akit, kanun) binaen mesul oldukları takdirde haklarında, birlikte bir zarar vukuuna sebebiyet veren kimseler hakkındaki hükümlere göre muamele olunur. Kaideten haksız bir fiili ile zarara sebebiyet vermiş olan kimse en evvel, tarafından hata vaki olmamış ve üzerine borç alınmamış olduğu halde kanunen mesul olan kimse en sonra, zaman ile mükellef olur.” hükmü düzenlenmiştir. Eldeki davada, davalılar yukarıda özetlenen eylemleri itibariyle haksız fiil hükümlerine göre sorumludur.Müteselsil sorumluluk, zarar görene, diğer borç ilişkilerine oranla zarar verenler karşısında güçlü ve ayrıcalıklı bir durum sağlar. Buna göre, zarar gören tazminatın tamamını, dilediği takdirde zarar verenlerin tamamından talep edebileceği gibi, bir kısmından veya sadece birinden de talep edebilir. (Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt I, 1998, s.811) Dolayısıyla, müteselsil sorumluluk hükümleri de somut olayda değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekmektedir. Öte yandan Dairemizce davalı Tasfiye Halinde … Tic. Ltd. Şti.’nin şirket ticaret sicil kaydının incelenmesinde; şirketin ilk derece mahkemesindeki yargılama devam ederken 28/05/2012 tarihinde sicilden terkin edildiği görülmüştür. Terkin kayıtları sicil tarafından dosyaya gönderilmesine rağmen bu kayıtlar dikkate alınmamış, terkin edilen şirket hakkında da davanın kısmen kabulune karar verilmiştir. Taraf ehliyeti dava şartı olup davanın her aşamasında re’sen nazara alınması gerektiğinden mahkemece davacıya davalı şirketin ihyası için süre verilip ihya davası açıldığında o dava sonucu beklenerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, taraf ehliyetini kaybadan sicilden terkin edilen şirket aleyhine hüküm verilmesi doğru görülmemiştir.Yukarıda açıklanan nedenlerle, işin esası ve tarafların istinaf başvuruları incelenmeksizin, taraf teşkilindeki eksiklik re’sen incelenmek suretiyle hükmün kaldırılmasına ,taraf teşkilinin tamamlanmasının ardından esas hakkında bir karar verilmesi için, HMK 353(1)-a-4 maddesi uyarınca hükmün kaldırılmasına ve dava yeniden görülmek üzere dosyanın ilk derece mahkmesine gönderilmesine dair karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle: Asıl ve birleşen davalarda davacılar ve davalılar vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/817 Esas- 2018/696 Karar sayılı 21/06/2018 tarihli kararının, HMK.’nun 353(1)a-4 gereği KALDIRILMASINA; “Asıl ve birleşen davaların yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemesine GÖNDERİLMESİNE”İstinaf yoluna başvuran davacılar ve davalılar tarafından yatırılan peşin istinaf karar harcının (Davacılar 35,90-TL, davacı … 35,90-TL, davalı … 10.298,80-TL, davalı …. A.Ş. 10.397-TL, davalı …Ş. 10.397-TL) istek halinde kendilerine iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 353(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.18/02/2021