Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/261 E. 2018/1449 K. 22.11.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/261
KARAR NO : 2018/1449
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/11/2016
NUMARASI : 2014/197 Esas 2016/842 Karar
DAVA : Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 22/11/2018
Davanın reddine ilişkin hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili, davalı taraf ile müvekkili davacı firma arasında, davalının ünvanı … Bank olduğu dönemde 02/10/2007 tarihli ve 10.000,- TL bedelli, 25/10/2007 tarihli ve 1.500.000 USD bedelli, … olduğu dönemde 30/04/2008 tarihli 20.000,-TL bedelli, 22/07/2008 tarihli 150.000,-TL bedelli, 29/06/2009 tarih ve 10.000 USD bedelli genel kredi sözleşmeleri ve muhtelif dövize endeksli spot kredi sözleşmeleri imzalanarak kredilerin kısım kısım kullanıldığını, davalı tarafın muhtelif tarihlerde ve toplam kullanılan 180.000,-TL ve 1.510.000 USD bedelli kredilerin geri ödenmesi esnasında, gerek fazla faiz işletmek ve temerrüt faizlerini yanlış hesaplama, kur hesaplarını yanlış yapma, USD olarak yatırılan ödemelerin TL’ye sonrada USD ye çevrilmesi suretiyle komisyon alma, hesapta bulunan nakit parayı yedinde tutarak kredili mevduat hesabından para çekmek ve yüksek oranlı faizler işletmek suretiyle ve kalan anapara ve faiz alacaklarını yanlış hesaplayarak müvekkilini zarara uğrattığını, bu nedenle müvekkilinin davalı tarafa fazla ödemeler yapmak zorunda kaldığını, söz konusu kredilerin teminatı olarak verilen ipoteği borç tam olarak bitmeden fek etmeyerek ipoteğin varlığını haksız ve mesnetsiz ödemenin yapılması için koz olarak kullandığını, müvekkilinin hesabının kapatılması aşamasında müvekkilinden fazladan 21.751,11 USD para tahsil edilerek daha sonra bunun iade edildiğini, bu hususun davalının basiretli tacir gibi davranmadığının açık göstergesi olduğunu, davalının sistemsel hatalar var şeklindeki bahane ile müvekkilinden farklı farklı meblağlar talep ettiğini, davalı tarafın müvekkilinin yaptığı ödemeleri düşürerek ve kur farkından yararlanarak müvekkilini zarara uğrattığını, bu hususların taraflar arasındaki mail yazışmalarında belli olduğunu, davalı tarafın sabah 08:36’da kredi taksit tutarını öğrenmek isteyen, ödeme yapacağını bildiren müvekkiline akşam 16:00 itibariyle dönerek ve bu ödemeyi sonraki güne sarkıtmak suretiyle yüksek oranda faiz tahsilatı yaptığını, davalı tarafın gerek taraflar arasındaki sözleşmeye gerek piyasa rayiçlerine aykırı şekilde döviz kredisine sürekli %12 gibi yüksek oranlı faiz uyguladığını, sabit ödemeli krediyi müvekkili davacının onayı olmaksızın rotatif krediye çevirmesi ve yine fazla alınan 70.000 USD’nin sonraki ödemelere mahsubu suretiyle zarara uğrattığını, davalının buna benzer haksız işlemleri ve basiretli bir tacir gibi hareket etmemesi ve yanlış hesaplara dayalı işlemler yapmasını gösteren e-mail dökümlerini sunduklarını, bu şekilde haksız mesnetsiz ve kötü niyetli şekilde tahsil edilen fazla para ve masrafların belirlenmesi suretiyle şimdilik 1.000,-TL’nin temerrüt tarihi olan 29/04/2014 tarihinden itibaren işletilecek ticari temerrüt faizi ile birlikte müvekkili davacıya ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
CEVAP: Davalı banka vekili cevabında, 500.000-TL zararı olduğunu ihtar edip, davayı 1.000,-TL olarak açmasının kötü niyetli olup, harcın tamamlattırılması gerektiğini, tarafların mutabakatı ile akdedilmiş olan sözleşmeye uygun olarak tahsil edilmiş olan faiz, masraf ve komisyonlarının hukuki dayanağının olmadığı şeklindeki iddianın gerçeği yansıtmadığını, davacıya kullandırılan kredilerin ilk açılışından itibaren davacı firmaca düzenli olarak ödenmediğini, devamlı vade tarihlerinde firmaya nakit rotatif TL kredi açılarak vadelerindeki kredi bedellerinin tahsile çalışıldığını, bilahare de tarafların karşılıklı mutabakatı ile de tüm borcun dövize endeksli kredi (DEK) olarak hesaplanıp, yeniden yapılandırma yoluna gidildiğini, bu yeniden yapılandırma tutarının meblağının faiz oranının, tarafların karşılıklı mutabakatı ile güncel faiz oranları üzerinden yapıldığını, bu oranların yüksek olduğunun iddia edilmesinin dönem şartlarının değerlendirilmemesinden kaynaklandığını, keza davacı firmaca kullanılan kredinin DEK kredisi olması nedeniyle firmaca yapılan geri ödemelerin kur bağlanarak yapıldığını, firmanın hesabında yabancı para cinsinden bakiye olması durumunda banka alış-satış kuru ile işlemler gerçekleştirildiğini, bu şekilde yapılan tüm işlemlerin bankacılık teamüllerine uygun olduğunu, banka lehine tesis edilen ipoteklerin fekkinin ancak bankaya olan tüm borçların ödenmek suretiyle fekedileceği basit bir bankacılık kuralı ve teamülü iken tüm borçları ödemeden ipoteğin fek edilmemesinin koz olarak kullanma olarak değerlendirilmesinin çarpıtma olduğunu, davacının dava dilekçesinde belirttiği 42.000 USD fazladan para ödendiği iddiasının mantıkla izah edilemeyecek bir iddia olduğunu, bu nedenlerle davanın reddine, yargılama ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, bilirkişiler hesaplamaları ve raporları ile taraflar arasında mevcut olan kredi sözleşmeleri ve hesap hareketleri ile usulüne uygun yapıldığı, faiz,komisyon vergi ve masrafların haklı, zorunlu makul belgeli olduğu tespit edildiği, Bilirkişi hesaplamaları ile ödemelerin tutarlı olduğunun anlaşıldığı, haksız ve fazla ödeme tespit edilemediği , davacı vekili de ödemelerin fazla ödemesi itirazı olduğu doğrudan haksız işlem şartına değinmediğinin anlaşıldığı, davacı ödemelerini mevzuat ve kredi sözleşmeleri hükümlerine uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili istinaf dilekçesinde; açılan davada kredi ödemesi kapsamında, davacı şirket tarafından yapılan ödemelerin o günün piyasa koşulları dikkate alınmak suretiyle yürütülen faiz oranlarının ve alınan masrafların tek tek hesapların fazla ödeme yapılıp yapılmadığının belirlenmesini istemelerine rağmen, her iki bilirkişi raporunda da bilirkişilerin detaylı inceleme ve hesaplama yapmadan bankanın kendilerine verdikleri açılış kapanış bilgilerini raporlarına yapıştırmak suretiyle yanlış kanaate vardıklarını, geri ödemelerde yaşanan gecikmelerin maliyeti arttırmış olduğunu belirtmelerine rağmen, buna dair bir hesaplama yapılmadığını, böyle bir hesaplama yapmadan kredi ve bankacılık mevzuatına aykırı bir işlem yapılmadığı yönündeki saptamanın doğru olmadığını, bilirkişilerin detaylı inceleme ve hesaplama yapmadan müvekkilinin alacağı olup olmadığını belirlemesinin mümkün olmadığını, bu nedenlerle alınan raporların hükme esas alınamayacağını, yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınması gerektiğini, banka kayıtlarının hiçbir hesaplama yapılmaksızın uzmanlık bilgisi kullanılmadan oluşturulmasına karşı itirazda bulunmalarına rağmen yerel mahkemenin gerekçeli kararda bilirkişi raporlarının tüm itirazların değerlendirilerek oluşturulduğu kanaatine varması ve hükmünü sadece raporların son sayfasında yer alan “davacının davalıdan herhangi bir alacağı olmadığı” kanaatine dayandırarak oluşturmasının Anayasanın 141 ve HMK 297 maddelerinin amaçladığı anlamda gerekçeli kararın taşıması gereken hususları barındırmadığını, bu durumun adil yargılama hakkının ihlali olup yerel mahkeme kararının kaldırılması gerektiğini ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE :Dava ,genel kredi sözleşmeleri kapsamında,davalı bankanın,haksız, mesnetsiz ve kötü niyetli şekilde sözleşme ve bankacılık teamüllerine aykırı olarak, tahsil edildiği iddia olunan fazla para ve masrafların iadesi olup,yerel mahkemece,1.si tek bankacı,ikincisi ise 3 bankacıdan oluşan iki adet bilirkişi raporundaki tespitlere göre, davacı şirketin,davalı banka nezdinde yer alan cari hesap ve kredi hesaplarına bağlı gerçekleşen tüm bankacılık muamelelerin usulüne uygun yapıldığı, muhasebeleştirildiği, kayıt edildiği, raporlandığı ve belgelerin saklandığının tespit edildiği, davalı banka tarafından davacı şirket hesaplarından alınan faiz, komisyon vergi ve masrafların haklı, zorunlu, makul ve belgeli olduğunun saptandığı, davacı şirkete davalı bankanın bir kusuru, zarar sorumluluğu ve ödeme yükümlülüğü bulunmadığı, davacının davalıdan herhangi bir alacağının olmadığı gerekçesi ile davacının davasının reddine karar verilmiş olup,davacı tarafça,bilirkişilerin detaylı inceleme ve hesaplama yapmadan müvekkilinin alacağı olup olmadığını belirlemesinin mümkün olmadığı, bu nedenlerle alınan raporların hükme esas alınamayacağı, yeni bir bilirkişi heyetinden tüm kredi sürecine ilişkin detaylı hesaplama içeren rapor alınması gerektiği ileri sürülerek istinaf başvurusunda bulunulmuşsa da, alınan 1. raporda,tek tek taraflar arasındaki bütün kredi ilişkisi irdelenip hesap yapılarak,davalı bankaca usul ve hukuka ve taraflar arasındaki sözleşmelere ve bankacılık teamüllerine uygun işlem yapıldığı,davacı şirket hesaplarından alınan faiz, komisyon vergi ve masrafların haklı, zorunlu, makul ve belgeli olduğunun saptandığı,heyet raporunda da aynı görüşün tekrar edildiği gözetildiğinde, usul ve hukuka uygun olan ve birbirini teyit eden iki bilirkişi raporu doğrultusunda davacının davasını reddeden yerel mahkeme kararı yerinde olduğundan, HMK 355 maddesi gereği istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucu,istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle:
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
Alınması gereken 35,90- TL harçtan davacı tarafından peşin yatırılan 31,40- TL harcın mahsubu ile bakiye 4,50- TL istinaf harcının davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına,
Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine,
HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi.22/11/2018