Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/2570 E. 2020/1231 K. 26.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2570
KARAR NO : 2020/1231
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/09/2018
NUMARASI: 2016/615 Esas – 2018/893 Karar
DAVA: İtirazın İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 26/11/2020
Davanın kısmen kabulüne ilişkin hükmün davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; İstanbul … İcra Dairesinin… esas sayılı dosyada müteselsil kefil olan …’in ferileri ile birlikte borcun tamamına itiraz ettiğini, söz konusu borcun miktarının, bahsi geçen kredi hesabının kat edildiğinin , ayrıca borcun bir günlük süre içinde ödenmemesi halinde belirtilen temerrüt faiz oranından işleyecek faiz bsmv ve ihtarname masrafı ile birlikte tahsili için yasal yollara başvurulacağının borçluya müvekkili tarafından Ankara … Noterliği’nin 06/08/2015 tarihli ihtarnamesi ile bildirildiğini, söz konusu borcun müvekkili banka ile dava dışı … arasında imzalanan kredi sözleşmesine davalının kefil olmasından kaynaklandığını, davalının sözleşmenin tarihinin bulunmadığından bahisle kefilin sorumlu bulunduğu azami miktar ve tarih belirtilmediğinden kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğunu belirterek tüm borca itiraz ettiğini, davalının imzasının bulunduğu kredi genel sözleşmesinde davalı tarafından kefil olunan miktarın 500.000-TL. olduğu belirtilerek 20/11/2015 tarihli sözleşmenin imzalandığını, kefalete ilişkin tüm şekli şartların sağlandığını belirterek, davalının itirazının iptali ile takibin devamına, %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; icra takibinin 6008997016 nolu kredi için yapıldığını, bu kredinin 20/01/2015 tarihli kredi sözleşmesine bağlı olarak kullandırıldığını, müvekkilinin bu krediye ait kredi sözleşmesinin kefili olmadığını, icra dosyasına ibraz edilen kredi sözleşmesinde kanunun kefalete ilişkin şekli şartlarının mevcut olmadığını, müvekkilinin kefil olarak imzasının bulunmadığını, müvekkiline ihtarname tebliğ edilmediğini, dava dilekçesi ekine dava konusu kredi ile ilişkisi bulunmayan müvekkiline ait 20/10/2011 tarihli eski bir sözleşmenin konulduğunu, davacının bu şekilde mahkemeyi yanıltmaya çalıştığını, banka olarak güven ilişkisini zedelediğini belirterek, davanın reddi ile davalı lehine tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; davacı tarafça asıl borçlu ve davalı kefile ihtarname gönderilerek toplam 55.946,23.TL.tutarında borca ilişkin hesabın kat edildiği, ihtarnamenin tebliğ edilememesi nedeni ile davalı kefilin temerrüdünün takip tarihinde gerçekleştiğini, 06/08/2016 kat tarihinden temerrüt tarihine kadar akdi faiz uygulanması gerektiği, davalı tarafça icra takibine konu kredi sözleşmesi ile mahkemeye ibraz edilen kredi sözleşmelerinin farklı olduğu iddia edilse de , bilirkişinin banka kayıtlarında yaptığı inceleme neticesinde icra takip talebinde belirtilen 6008997016 no.lu kredinin dosyaya ibraz edilen kredi sözleşmesine dayanak olan kredi olduğuna yönelik tespiti dikkate alındığında, davalının bu yöndeki savunmasına itibar edilemeyeceği, bilirkişi hesaplamalarının da sözleşme ve yasal mevzuata uygun ve yerinde görüldüğü gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne ve davacı yararına icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Davalı vekili; kök bilirkişi raporunda davalının borçlu olmadığının tespit edildiğini, davacı vekilinin de rapora karşı beyan dilekçesinde bilirkişinin hukuki ilişkiyi nitelendirmesine itirazlarının bulunmadığını beyan ettiğini, dolayısıyla davacı vekilinin, müvekkilinin borçlu olmadığını kabul ettiğini ve müvekkili yararına usuli kazanılmış hak oluştuğunu, bu nedenle davanın reddi gerekirken kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığını, takibe dayanak kredinin 20.01.2015 tarihli kredi sözleşmesine bağlı olarak kullandırıldığını, söz konusu sözleşmede müvekkilinin imzasının bulunmadığını, ancak davacının mahkemeyi yanıltarak ısrarla bu sözleşmeyi sunmadığını, davacının takip dayanağı belgeden başka bir belgeye dayanmasının mümkün olmadığını, davacının sözleşme aslını sunmayarak davayı kanıtlayamadığını belirterek, davanın reddi ile kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, genel kredi sözleşmesine dayalı alacağa ilişkin icra takibine yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir.Somut olayda; davacı banka ile dava dışı asıl borçlu arasında 20.10.2011 tarihli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, davalının da sözleşmeyi müşterek borçlu müteselsil kefil olarak imzaladığı, sözleşmede kredi limiti ile kefalet limitinin belirlendiği, kefaletin geçerli olduğu, kredi borcunun ödenmemesi üzerine asıl borçlu tarafından davacı bankaya başvurularak yapılandırma talep edildiği, bu kapsamda asıl borçlu ile 21.01.2011 tarihli yapılandırma protokolü ile yeni bir sözleşme daha imzalandığı, protokolde davalının kefaletinin bulunmadığı, protokolün 7. maddesinde protokole aykırılık halinde daha önce imzalanan kredi sözleşmesi gereğince bankanın hukuki işlem başlatma hakkının bulunduğunun belirtildiği, yapılandırmaya rağmen borcun ödenmemesi üzerine hesabın 31.07.2015 tarihi itibariyle kat edildiği, ancak kat ihtarının davalıya tebliğ edilemediği, bu nedenle davalının 27.08.2015 takip tarihi itibariyle temerrüde düştüğünün kabulünün gerektiği, davacı tarafından İstanbul … İcra Dairesinin …esas sayılı dosyasıyla ilamsız takip başlatıldığı, asıl borçluya kullandırılan kredi kapsamında doğan borçlar nedeniyle, davacının davalıdan 48.367,15- TL asıl alacak, 4.575,53- TL işlemiş faizi, 228,78- TL BSMV ve 177,19 TL masraf alacağı bulunduğunun tespit edildiği anlaşılmaktadır. Sözleşmesinin imzalandığı tarihte yürürlükte olan 818 sayılı BK’nın 484. maddesi uyarınca kefalet sözleşmesinin geçerli olması için yazılı şekilde yapılması ve kefilin sorumlu olduğu kefalet limiti olarak, belirli bir miktarın gösterilmesi gereklidir. Müşterek borçlu ve müteselsil kefiller, asıl borçlunun borcundan (asıl borçlunun temerrüdü dahil) kefalet limiti ve kendi temerrütlerinin hukuki sonuçları ile sorumludur. Somut olayda hem kredi limiti ve hem de kefalet limiti açıkça gösterilmiş olmakla, kefalet geçerlidir.Davalı vekilince, kök bilirkişi raporunda davalının borçlu olmadığının tespit edildiğini, davacı vekilinin de rapora karşı beyan dilekçesinde bilirkişinin hukuki ilişkiyi nitelendirmesine itirazlarının bulunmadığını beyan ettiğini, dolayısıyla davacı vekilinin, müvekkilinin borçlu olmadığını kabul ettiğini ve müvekkili yararına usuli kazanılmış hak oluştuğunu ileri sürmüştür. Ancak bilirkişi tarafından kök raporda dosyayla ilgisiz genel kredi sözleşmesine atfen davalının borçlu olmadığını mahkemenin takdirine sunmuş olup, davalı kefilin kefalet sorumluluğunu da tespit ederek davacının isteyebileceği tutarı da hesaplamıştır. Bu nedenle davacı vekilinin rapora karşı beyan dilekçesinde rapordaki hukuki nitelemeye itirazlarının olmadığı yönündeki beyanının, usuli kazanılmış hak olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde değildir.Yine davalı vekilince takibe dayanak kredinin 20.01.2015 tarihli kredi sözleşmesine bağlı olarak kullandırıldığı, söz konusu sözleşmede müvekkilinin imzasının bulunmadığı, ancak davacının mahkemeyi yanıltarak ısrarla bu sözleşmeyi sunmadığı, davacının takip dayanağı belgeden başka bir belgeye dayanmasının mümkün olmadığı, davacının sözleşme aslını sunmayarak davayı kanıtlayamadığı ileri sürülmüştür. Oysa takip ve dava konusu borcun kaynağı davalının kefalet imzasının bulunduğu 20.10.2011 tarihli genel kredi sözleşmesi olup, davacı tarafça sunulan sözleşme ise borç yapılandırması ile birlikte düzenlenen sözleşmedir. Bu husus bilirkişi ek raporunda tespit edilmiş, davacı banka tarafından dosyaya ibraz edilen yazıda da bu husus doğrulanmıştır. Yukarıda da açıklandığı üzere asıl borçlu tarafından yapılan yapılandırma başvurusu sonucunda borcun ödenmemesi üzerine dayanak genel kredi sözleşmesi gereğince hesap kat edilerek işbu davaya konu takip başlatılmıştır. Dolayısıyla davacı bankanın sehven başka bir kredi sözleşmesi de sunmuş olması, davalı borçlunun sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Bu nedenle davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Öte yandan İİK’nın 67. maddesi uyarınca açılan itirazın iptali davasında alacaklının takipte haksız ve kötü niyetli olduğunun belirlenmesi ve alacağın likit olması halinde, istem varsa alacaklı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilebilir. Ancak somut olayda reddedilen kısım yönünden davacı bankanın kötü niyetli olduğu kanıtlanamamıştır. Davalının cevap dilekçesinde kötü niyet tazminatı talep etmesine rağmen mahkemece bu hususta olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması doğru değildir. Ancak bu husus davalı vekilince istinaf nedeni olarak ileri sürülmediğinden, bu hususa değinmekle yetinilmiştir.
Açıklanan nedenlerle davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle:
Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
Davalıdan alınması gereken 3.644,24-TL istinaf karar harcından davalı tarafından peşin yatırılan 912-TLnin mahsubu ile bakiye 2.732,24-TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
İstinaf yoluna başvuran davalı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına,Hükümden sonra davacı yan gider avansından karşılanan 42-TL posta masrafının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 362(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 26/11/2020