Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/2559 E. 2020/1363 K. 24.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2559
KARAR NO: 2020/1363
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/06/2018
NUMARASI: 2014/18 2018/765
DAVA: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
BİRLEŞEN İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİNİN 2016/228 ESAS SAYILI DOSYASINDA
DAVA: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 24/12/2020
Davanın kısmen kabulüne ilişkin hükmün davacı ve davalılar vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
ASIL DAVA: Davacı vekili; davacı ile dava dışı … AŞ. arasında imzalanan genel kredi sözleşmelerine istinaden şirkete ticari kredi kullandırıldığını, davalı …’ın genel kredi sözleşmesini müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığını, kredi borçlusunun kredi koşullarına uymaması, borcun zamanında ödenmemesi sebebi ile kredi hesaplarının kat edilerek Eyüp …Noterliğinin 21/11/2013 tarihli ihtarnamesinin keşide edildiğini, ihtarnamenin tebliğine rağmen herhangi bir ödeme yapılmadığını, ödenmeyen kredi alacağının tahsilini teminen borçlu firma ve kefil hakkında İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyası üzerinden 28/11/2013 tarihinde 1.466.721,66-TL alacağın ödenmesi ve 24.035-TL gayrinakdi çek kredisinin yasal sorumluluk bedelinin depo edilmesi talebiyle genel haciz yolu ile icra takibi başlatıldığını, davalı borçlu …’ın itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek, davalının itirazının iptali ile takibin devamına, icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; dava konusu alacağın dayanağı olarak gösterilen genel kredi sözleşmesi ve hesap kat ihtarından anlaşılacağı üzere, işlemlerin şube tarafından yürütüldüğünü, şubenin merkeze bağlı olmakla birlikte dış ilişkilerinde bağımsız olduğunu, buna karşılık davanın işlemlerde ve icra dosyasında taraf ehliyeti olmayan … Bankası AŞ. adına açıldığını, davanın banka merkezi adına açılmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu,aynı ihtarname ile alacağın asıl borçlu ve kefillerden talep edilmesinin TBK’nın 590/3 maddesinde yer alan yasal düzenlemeye aykırı olduğundan, kefalet alacağının davalı yönünden henüz istenebilir olmadığını, müvekkilinin kefalet sözleşmesindeki yazıların kendi eli ürünü olup olmadığını hatırlamadığını, kefaletin bu yönüyle geçerli olduğunu, eş rızasının sözleşme tarihi sonrasında ve müvekkili yanıltılmak suretiyle alındığını, bu durum fark edilerek tarihin düzeltilmeye çalışıldığını, bu nedenle kefaletin geçersiz olduğunu, asıl borçlu daha önce temerrüde düşürülmeden aynı ihtar ile borçlu ve kefilin temerrüde düşürülmesinin mümkün olmadığını, bu nedenle müvekkili açısından alacağın muaccel olmadığını, sözleşmedeki kefalet limitinin asıl borçlunun sorumluluğundan fazla olması nedeniyle hükümsüz olduğunu, 70 yaşında ve ağır şeker hastası olan müvekkili yanıltılmak suretiyle alınan imza nedeniyle kefaletin TBK’nın 30. maddesi kapsamında geçersiz olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA: Davacı vekili; davacı ile davalı şirket arasında imzalanan genel kredi sözleşmesi ve gayrinakdi çek kredisi sözleşmesine istinaden davalı şirkete ticari kredi kullandırıldığını, dava dışı …’ın genel kredi sözleşmesi ve gayrinakdi çek kredisi sözleşmesini müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığını, ödenmeyen kredi alacağının tahsil ve tasfiyesini teminen borçlu firma ve kefil hakkında İstanbul 34. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/524 D.İş sayılı dosyasından ihtiyati haciz kararı alınmasını müteakip İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası üzerinden 28/11/2013 tarihinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.466.721,66TL alacağın ödenmesi ve 24.035-TL gayrinakdi çek kredisi yasal sorumluluk bedelinin depo edilmesi talebiyle genel haciz yolu ile icra takibi başlatıldığını, davalı şirketin İstanbul 3. İcra Mahkemesinin 2014/26 esas sayılı dosyası üzerinden ödeme emrine ilişkin tebligatın usulsüz olduğu yönündeki şikayeti üzerine mahkemece 31/12/2015 tarih ve 2015/1129 karar sayılı kararı ile şikayetin kabulüne ve ödeme emrinin iptaline karar verildiğini, karar gereğince borçlu şirkete yeniden ödeme emri tebliğ edildiğini, davalının borca, faize ve tüm ferilerine itiraz ettiğini ve takibin durduğunu, itirazın haksız ve mesnetsiz olduğunu belirterek, davalı şirketin itirazının iptali ile takibin devamına, alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili davaya cevap vermemiş, yargılama sırasında davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; davacı ile birleşen dosya davalısı … Tic. A.Ş arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinin şirket adına ve kefil olarak şirket yetkilisi olan … tarafından müteselsil kefil sıfatıyla imzalandığı, keza yine şirket yetkilisi olması sebebiyle eş rızası gerekmemesine rağmen eş rızasının da alındığı, yaptırılan bilirkişi incelemesinde kefalet el yazılarının davalının eli ürünü olduğunun belirtildiği, davacı banka tarafından davalı şirkete kullandırılan kredinin geri ödenmemesi üzerine her iki davalı hakkında icra takibi başlatıldığı, borçlularca icra takibine farklı tarihlerde itiraz edildiği, bu nedenle davacı tarafından her bir davalı için ayrı ayrı itirazın iptali davası açıldığı ve her iki davanın birleştirildiği, her ne kadar davalı şirket hakkında İstanbul 2. ATM’nin 2016/1215 esas sayılı dava dosyasında iflas kararı verilmiş ise de, söz konusu iflas kararının İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2018/916-2018/838 sayılı kararı ile kaldırıldığı, yargılamanın halen derdest olduğu, iflas dosyasının da kapatıldığı, , bilirkişi raporlarına göre davacının her iki davalıdan icra takip tarihi itibariyle 1.445,722,12- TL asıl alacak, 4.417,48 TL işlemiş faiz, 220,87 TL BSMV olmak üzere toplam 1.450.360,47 -TL alacaklı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacı yararına icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama sırasında davaya konu çeklerin davacıya iade edildiği gerekçesiyle de gayri nakdi alacağa ilişkin dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: 1-Davalılar vekili; işlemlerin şube tarafından yürütülmüş olması nedeniyle davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığını, aynı ihtarname ile alacağın asıl borçlu ve kefillerden talep edilmesinin TBK’nın 590/3 maddesinde yer alan yasal düzenlemeye aykırı olduğundan, kefalet alacağının davalı yönünden henüz muaccel müvekkilleri hakkında ikinci kez ödeme emri çıkarılması sonucunda müvekkilinin yeniden itiraz hakkı doğduğundan ilk ödeme emri ve itiraz ortadan kalkmış olmakla davanın konusuz kaldığını, kefalet limitinin sözleşmedeki tutardan fazla olması ve kefalet sözleşmesindeki yazıların müvekkilinin eli ürünü olmaması nedeniyle kefaletin geçersiz olduğunu, yazı incelemesine ilişkin rapora yönelik itirazlarının mahkemece dikkate alınmadığını, eş rızasının sözleşme tarihinden sonra alındığı hususu ispat edilmesine rağmen bu hususun dikkate alınmadığını, müvekkilinin kefalet iradesiyle hareket etmemesine rağmen banka görevlilerince hataya düşürülmesi sonucunda kefalet sözleşmesinin TBK’nın 30 maddesi gereğince geçersiz olduğunu, müvekkili şirket yönünden ise temerrüt olgusu bulunmamasına rağmen kredilerin doğrudan geri çağrılmasının keyfi bir uygulama olup aksinin davacı tarafından ispatlanması gerektiğini belirterek, kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. 2-Katılma yoluyla istinaf yoluna başvuran davacı vekili; hükme esas alınan %8,25 akdi faiz oranının hatalı olup sözleşmenin 21/C maddesi uyarınca %11 oranının dikkate alınması gerektiğini, temerrüt ve takip tarihi arasındaki gün hesabı yanlış olup 6 gün alınması gerektiğini, ihtiyati haciz vekalet ücretinin 244 TL olmayıp 245 TL olduğunu, kat ihtarına itiraz edilmemiş olması nedeniyle bu tutarı esas alan bilirkişi raporunun 1. maddesinde yapılan hesaplamaya itibar edilmesi gerektiğini, bu nedenle toplam 1.465.468,44-TL üzerinden karar verilmesi gerektiğini, genel kredi sözleşmesinin 35. maddesi uyarınca kredinin muaccel hale gelmesinin sözleşmeye ve genel bankacılık uygulamaları ile yasaya uygun olduğunu belirterek, kararın 1.465.468,44TL olarak düzeltilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, genel kredi sözleşmesine dayalı takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir. Somut olayda; davacı banka ile davalı … AŞ. arasında 08.01.2013 tarihli genel ticari kredi sözleşmesi ile gayri nakdi çek kredisi sözleşmesi imzalandığı, sözleşme gereğince davalıya 11.01.2014 vadeli spot kredi kullandırıldığı, davalı …’in her iki sözleşmeyi müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı, hesabın davacı banka tarafından 21.11.2013 tarihinde kat edildiği, kat ihtarının borçlu ve kefile 21.11.2013 tarihinde tebliğ edildiği, 1 günlük ödeme süresinde ödeme yapılmaması nedeniyle her iki davalının da 23.11.2013 tarihinde temerrüde düştüğü, borcun ödenmemesi üzerine her iki davalı hakkında İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyası ile ilamsız takip başlatıldığı, davalı kefilin açtığı dava sonucunda ödeme emri tebliğ tarihinin İcra Hukuk mahkemesince düzeltildiği, davalı kefilin düzeltilen tebliğ tarihine göre ödeme emrine yasal süresinde itirazı üzerine takibin durdurulmasına karar verildiği ve kefil olan davalı hakkında işbu asıl davanın açıldığı, yine davalı borçlu şirket tarafından açılan dava sonucunda ödeme emri iptal edilmekle yeni ödeme emri düzenlenmesini müteakip takibe yeniden itiraz sonucunda birleşen davanın açıldığı, hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, 1.445,722,12- TL asıl alacak, 4.417,48- TL işlemiş faiz, 220,87- TL BSMV olmak üzere toplam 1.450,360,47-TL üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır. Bir merkeze bağlı olduğu halde müstakil sermayesi ve muhasebesi bulunan veya muhasebesi merkezde tutulduğu halde kendi başına ticari işlem yapan yerler şube sayılır. Şube kendi başına işlem yapabilirse de bu işlemden doğan hak ve borçlar merkeze ait olmakla, somut olayda şubenin açtığı kredi nedeniyle davacı banka genel müdürlüğünce dava açılması mümkündür. Bu nedenle davalılar vekilinin davacı bankanın aktif husumet ehliyeti bulunmadığı yönündeki istinaf sebebi yerinde değildir. Sözleşme tarihi itibariyle uygulanması gereken TBK’nın 583. maddesine göre kefalet sözleşmesinin geçerli olması için; yazılı şekilde yapılması, kefilin sorumlu olduğu azami miktar ile kefalet tarihinin belirtilmesi, müteselsil kefalet halinde bu ibarenin kefilin el yazısı ile yazılması, ayrıca aynı yasanın 584. maddesi gereğince kefilin evli olması halinde yazılı eş rızasının da alınması zorunludur. Bu kapsamda davalının imzaladığı kefalet sözleşmesinin yasanın aradığı tüm şekil şartlarını taşıdığı ve geçerli olduğu sabittir. Davalı tarafça kefalet sözleşmesindeki yazıların davalı kefilin eli ürünü olmadığı ileri sürülmüşse de, mahkemece yazı incelemesi yaptırılmak suretiyle alınan bilirkişi raporu ile kefalet sözleşmesindeki yazıların davalının eli ürünü olduğu tespit edilmiştir. Sözleşme tarihi itibariyle uygulanması gereken TBK’nın 584. maddesinin 28.03.2013 tarihli değişiklik öncesi, somut olayda eş rızası zorunludur. Eş rızasına ilişkin tutanağın tarih kısmında 08.01.2013 olarak düzeltme mevcutsa da, eşin tarih düzeltmesine ilişkin ikinci bir imzası alınmıştır. Eş rızasının sözleşme tarihi sonrası başka bir tarihte verildiğine yönelik başkaca bir delil de bulunmamasına göre, verilen eş rızası da geçerlidir. Kefalet sözleşmesi asıl sözleşmeden bağımsız bir sözleşme olup, limit belirtilmesinin amacı kefilin en fazla sorumlu tutulabileceği tutarın önceden bilinmesinin sağlanmasıdır. Bu kapsamda kefalet limitinin asıl borçlunun sorumlu olduğu tutardan fazla olması, kefaletin geçerliliğini etkilemez. Bu nedenle somut olayda kefalet sözleşmesinin bu nedene dayalı olarak geçersiz kabul edilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla müşterek borçlu ve müteselsil kefil olan davalı, asıl borçlunun borcundan (asıl borçlunun temerrüdü dahil) kefalet limiti ile ve kendi temerrüdünün hukuki sonuçları ile sorumludur. Davalı vekilince, kefalet sözleşmesinin TBK’nın 30. maddesi gereğince hükümsüz olduğunu ileri sürmüştür. Bilindiği üzere sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın, sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan yanılmanın esaslı kabul edilebilmesi için, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, yani hem yanılgıya düşen taraf yönünden, hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Davalı basiretli bir tacir olarak yetkilisi olduğu şirket adına çekilen krediye şahsen de kefil olmuştur. Bu durum ticari hayatın olağan işleyişine uygun olup, davalının kefalet sözleşmesini hata sonucu imzaladığına yönelik hiçbir delil de bulunmamasına göre, davalı vekilinin bu konuda ileri sürdüğü istinaf nedeni de yerinde değildir. TBK’nın 586. maddesi uyarınca, kefil yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse, alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir. Somut olayda asıl borçlu ile birlikte kefile de kat ihtarı tebliğ edilmiş olup, verilen sürede borcun ödenmediği de sabittir. Taraflar arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinin 14/d maddesi hükmü ile borçlu şirketin iflasına ilişkin dava bulunması da dikkate alındığında, asıl borçlu ile birlikte kefile de kat ihtarı tebliği, davalı kefilin temerrüde düşmesi için yeterlidir. Yukarıda da açıklandığı üzere davalı kefil hakkında bir adet ödeme emri düzenlenmiş olup, ödeme emrinin İstanbul 21. İcra Hukuk Mahkemesinin 2013/1088 esas sayılı dosyasında verilen karar düzeltilen tebliğ tarihi itibariyle vaki itiraz üzerine kefil hakkında dava açılmıştır. Dolayısıyla düzenlenmiş ikinci bir ödeme emri bulunmamaktadır. Yine davalı borçlu şirkete gönderilen ilk ödeme emrinin iptali sonucunda ikinci ödeme emri düzenlenerek tebliğ edilmiş, bu ödeme emrine itiraz üzerine ise birleşen dava açılmıştır. Dolayısıyla davalı vekilinin tarafından açılan dava sonucunda ödeme emri iptal edilmekle yeni ödeme emri düzenlenmesini müteakip takibe itiraz sonucunda birleşen davanın açılmış olduğu hususu dikkate alındığında, davalı vekilinin davanın konusuz kaldığı iddiası yerinde olmamakla birlikte; HMK’nın 357/1. maddesi uyarınca davalı tarafça ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen bu hususun istinaf nedeni olarak dinlenme olanağı da yoktur. Kredinin vadesinden önce kat edilerek geri çağrıldığı hususu tartışmasızdır. Ancak sözleşmenin 35/b maddesi hükmü ile, “…borçlunun taahhütlerini yerine getirmemesi, banka veya diğer finans kurumlarına olan borçlarını ödemede temerrüde düşmesi…. hallerinde kredinin muaccel hale geleceğinin ve hesabın kat edilmesine bankanın yetkili olduğunun” kabul edilmiş olması nedeniyle, davacının spot kredinin vadesi dolmadan kat ihtarı suretiyle krediyi geri çağırma yetkisinin bulunduğu kabul edilmelidir. Taraflar arasındaki sözleşmede akdi ve temerrüt faiz oranları açıkça belirtilmemekle birlikte, uyuşmazlığa konu kredi 11.01.2014 vadeli spot kredi niteliğinde olup, fiilen uygulanan faiz oranının %8,25 olduğu tespit edilmiştir. O dönem itibariyle davacı banka tarafından ilan edilen cari faiz oranı ise %11’dir. Ancak yukarıda da belirtildiği üzere kredi, vadesinden önce geri çağrılarak takibe konu edilmiştir. Bu durumda davalının sözleşme gereği vade sonuna kadar sorumlu tutulabileceği faiz oranı, krediye fiilen uygulanan %8,25 oranındaki faiz oranıdır. Uygulanacak temerrüt faizi konusunda ise, sözleşmenin 6/a, 21/c ve 36. maddesi hükmü ile uygulanacak temerrüt faiz oranlarına dair davacı banka yönergesi doğrultusunda, cari akdi faiz oranı olan %11 oranının %100 fazlası olan %22 oranı temerrüt faizi esas alınarak yapılan hesaplama doğrultusunda karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı vekilince itiraz edilmeyen kat ihtarındaki tutar üzerinden davanın kabul edilmesi gerektiği ileri sürülmüştür. Ancak kat ihtarındaki tutar, mahkeme açısından bağlayıcı olmayıp, tespit edilecek gerçek alacak tutarı esas alınmalıdır. Kat ihtarında gayrı nakdi alacak da talep edilmiş olup, çeklerin yargılama sırasında davacıya teslimi sonucunda gayrı nakdi alacak yönünden davanın konusuz kaldığı tespit edilmiştir. Hükme esas alınan bilirkişi raporundaki temerrüt gün sayısı hesabı doğru olup, alacak tutarı da hükme esas alınan bilirkişi raporuyla 1.445,722,12 -L asıl alacak, 4.417,48 TL işlemiş faiz, 220,87 TL BSMV olmak üzere toplam 1.450.360,47 TL olarak tespit edilmiş olmakla, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde değildir. Açıklanan nedenlerle,istinaf sebebleri yerinde görülmeyen davacı vekili ile davalılar vekilinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı ve davalılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Davacıdan alınması gereken 54,40 TL istinaf karar harcının peşin alınan 71,80-TL harçtan mahsubu ile 17,40- TL fazla yatırılan harcın istek halinde davacıya iadesine, Davalılardan alınması gereken 99.074,12-TL istinaf karar harcından, davalılar tarafından yatırılan 24.768,53 nispi harcın mahsubu ile eksik kalan 74.305,59- TL harcın davalılardan alınarak hazineye gelir kaydına, Davacı ve davalılar vekilince yapılan istinaf yargı giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 362/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 24/12/2020