Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/2521 E. 2020/1233 K. 26.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2521
KARAR NO: 2020/1233
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/07/2018
NUMARASI: 2016/99 Esas – 2018/673 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 26/11/2020
Davanın reddine ilişkin hükmün temlik alan davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; müvekkili bankanın Pendik Şubesi ile dava dışı kredi borçlusu … arasında imzalanan Genel Kredi ve Bankacılık Hizmet Sözleşmelerine istinaden, firmaya çek taahhüt kredisi, şirket kredi kartı ve ticari kredili mevduat hesabı kredilerinin açılıp kullandırıldığını, dava dışı … ve davalı …‘ün ise söz konusu sözleşmeleri müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığını, kullandırılan kredi borçlarının geri ödenmemesi üzerine hesabın kat edilerek nakit kredi borcun ödenmesi, gayrinakit borcun ise depo edilmesi için Üsküdar …Noterliğinin 18.04.2014 tarih ve …-… yevmiye numaralı ihtarnameleri ile borcun ödenmesinin ihtar edilse de ihtara rağmen borcun ödenmediğini, bunun üzerine davalı borçlu aleyhinde İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasından genel haciz yolu ile ilamsız icra takibinin başlatıldığını, davalı …’ün takibe itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek, davalının itirazının iptali ile icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; müvekkilinin alacaklı bankaya iddia edildiği gibi bir borcunun bulunmadığını, müvekkilinin davacı banka ile “tüzel kişi kredili mevduat hesabı, bir çek hesabı ve kredi kartı hesabına ilişkin” sözleşme imzalamadığını, itirazın iptali istenen alacak kalemlerinin gerek asıl alacakları yönünden, gerekse masraf ve faiz talepleri yönünden kabul edilemez nitelikte olduğunu, müvekkilinin asıl borçlu … şirketinin kredi başvurusuna ilişkin sözleşmesini kefil sıfatıyla imzaladığını, ancak bu sözleşme kapsamında sözleşmenin konusu olan 700.000.-TL kredinin zaten kullanılmadığını, bu şirketin kredi kullandırma vaadi ile öncelikle müvekkilinin 450.000-TL parayı hesap açarak mevduat olarak yatırdığını, bankanın bir müddet bu parayı kullandığını, anacak kefalet sözleşmesine ilişkin 700.000-TL’lik krediyi kullandırmadığını, sonrasında bankanın o zamana kadar doğan bütün alacaklarını bizzat yatırdığı paradan ödediğini ve alacak – borç ilişkisini sonlandırdığını, daha sonradan dava dışı borçlu şirkete kullandırılan kredilerin banka tarafından müvekkiline yapılan usulsüz icra takibi ile öğrenildiğini,bu sözleşmelerde müvekkilinin imzasının bulunmadığını, bu kredilerden kaynaklanan müvekkilinin kefilliği ve sorumluluğunun olmadığını,bankacılık hizmetleri kapsamında gerek rehin işlemlerinde gerekse kefalet işlemlerinde müvekkilinin eşinin banka huzurunda bir kabul ve ilgili sözleşmelerde de bir imzasının bulunmadığını beyan ederek, davanın reddine, müvekkili lehine %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; davalının kat ihtarnamesi ve takip konusu olan ve dava dışı kredi asıl borçlusu … firmasına kullandırılan nakit kredili mevduat hesabı ile şirket kredi kartı ve çek taahhüt kredilerinin dayanağı olan, dava dışı kredi asıl borçlusu …’ın müşteri sıfatı ile imzaladığı Bankacılık Hizmetleri Sözleşmesinde her hangi bir sıfat ile imzasının bulunmaması nedeni ile davacı bankanın İstanbul … icra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile talep etmiş olduğu 63.027,25-TL toplam nakit alacağı ile 39.200-TL çek depo talebi ile ilgili borçtan kaynaklanan bir sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Temlik alan davacı vekili; bilirkişi raporu yetersiz olup genel kredi sözleşmesinin müşteriye açılan her türlü kredinin dayanağı olduğu gibi çerçeve sözleşmesi niteliğinde olduğundan, müşteri ile olan tüm ticari işlemleri kapsadığını, dolayısıyla kredi müşterisi tarafından kullanılan tüm ürün ve hizmetler için geçerli olduğunu, kefilin de imzasıyla sorumlu olduğunu kabul ettiğini, bu nedenle kefilin borçtan sorumlu tutulamayacağına dair tespitin hukuka aykırı olduğunu, genel kredi sözleşmesinin 23. maddesinin bu yönden müşterinin kullanacağı tüm ürün ve hizmetleri kapsadığını, yine 42. madde gereğince kefilin sorumluluğu bulunduğunu, ayrıca davalı tarafından imzalanmış rehin sözleşmesi gereğince de davalının sorumluluğunun bulunduğunu, ayrıca İİK’nın 68/b maddesi uyarınca kat ihtarının ulaştığı tarih itibariyle davalının temerrüde düştüğünü, mahkemece yeterli araştırma yapılmadan karar verildiğini belirterek, kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE: Somut olayda; davacı banka ile dava dışı asıl borçlu … arasında 08.05.2013 tarihli genel kredi sözleşmesi ile bila tarihli bankacılık hizmetleri sözleşmesi imzalandığı, davalının da genel kredi sözleşmesini müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı, kefalet sözleşmesinde kefalet limiti gösterildiği gibi eş rızasının da alınmış olduğu, sözleşmeler gereğince asıl borçluya kredili mevduat hesabı açıldığı, ayrıca şirket kredi kartı tahsis edildiği ve çek taahhüt kredisi kapsamında çek kullandırıldığı, oluşan kredi borcunun ödenmemesi üzerine hesabın 17.04.2014 tarihi itibariyle kat edildiği, kat ihtarının davalıya tebliğ edilemediği, davacı tarafından 15.05.2014 tarihinde İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasıyla ilamsız takip başlatıldığı anlaşılmaktadır. Sözleşme tarihi itibariyle uygulanması gereken TBK’nın 583. maddesine göre kefalet sözleşmesinin geçerli olması için; yazılı şekilde yapılması, kefilin sorumlu olduğu azami miktar ile kefalet tarihinin belirtilmesi, müteselsil kefalet halinde bu ibarenin kefilin el yazısı ile yazılması, ayrıca aynı yasanın 584. maddesi gereğince kefilin evli olması halinde yazılı eş rızasının da alınması zorunludur. Bu kapsamda davalının imzaladığı kefalet sözleşmesinin yasanın aradığı tüm şekil şartlarını taşıdığı ve geçerli olduğu sabittir. Dolayısıyla müşterek borçlu ve müteselsil kefil olan davalı, asıl borçlunun borcundan (asıl borçlunun temerrüdü dahil) kefalet limiti ile ve kendi temerrüdünün hukuki sonuçları ile sorumludur. Davalı tarafından takip ve dava konusu borçtan davalının sorumlu olmadığı ileri sürülmüş, mahkemece de bu gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir. Gerçekten de davalının asıl borçlu ile imzalanan bankacılık hizmetleri sözleşmesinde kefil olarak imzası bulunmamaktadır. Ancak bu sözleşmenin dayanağı, çerçeve sözleşme niteliğinde bulunan genel kredi sözleşmesi olup, davalının da bu sözleşmede geçerli bir kefaletinin bulunduğu yukarıda açıklanmıştı. Genel kredi sözleşmesinin 5. maddesinde bankanın müşteriye krediyi bir veya birden fazla kredi türü için kullandırmaya yetkili olduğu, 9 ve 10. maddelerine göre krediyi çek keşidesi ve açık kredi şeklinde kullandırabileceği, 23. maddesinde bankanın nakit ve gayrı nakit kredi alacaklarının (meri mektup, aval, akreditif, çek yaprağı sorumluluk tutarı gibi) bedellerinin depo edilmesini müşteriden ve kefillerden talep edebileceği hususlarının düzenlendiği; asıl borçluya açılan kredili mevduat hesabı, tahsis edilen şirket kredi kartı ve çek taahhüt kredisinin de bu kapsamda bulunduğu, dolayısıyla bu kapsamda oluşan nakit alacaklar ile çek yaprağı sorumluluk bedeline ilişkin depo talebinden davalının müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak sorumlu olduğu kabul edilmelidir. Davacı vekilince, davalı kefilin kat ihtarının ulaştığı tarih itibariyle temerrüde düştüğü ileri sürülmüştür. Ancak kefilin temerrüde düşürülmesi için kat ihtarının tebliği zorunludur. Bu nedenle asıl borçlu açısından geçerli olan, kredi sözleşmelerindeki “adres değişikliğinin bildirilmemesi halinde kredi sözleşmesindeki adrese gönderilecek tebligatın yapılmış sayılacağına” ilişkin hükmün ve İİK’nın 68/b-1. maddesi hükmünün kefil bakımından uygulanması mümkün değildir. Bu nedenle davalının temerrüdünün takip tarihi itibariyle gerçekleştiğinin kabulü gerekir. TBK’nın 183. maddesine göre, kanun, sözleşme ve işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını almaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir. 184. maddesine göre ise, alacağın devrinin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır. Bu haliyle alacağın temliki, alacaklı ile onu devralan üçüncü şahıs arasında borçlunun rızasına ihtiyaç olmaksızın yapılabilen ve sadece kazandırıcı bir tasarruf işlemi niteliğini taşıyan şekle bağlı bir sözleşmedir. Eldeki davada yargılama sırasında dava konusu nakit alacak, davacı banka tarafından davacı … Şirketine yazılı sözleşmeyle temlik edilmiş olup, sözleşme geçerlidir. Ancak temlik sözleşmesinde açıkça banka tarafından nakit alacağın temlik edildiği, gayrı nakit alacağın ise hariç tutulduğu görülmektedir. Bu durumda temlik alan davacının gayrı nakit alacak yönünden aktif husumet ehliyeti yoktur.Buna rağmen ve gayrı nakit alacak yönünden aktif husumet ehliyeti bulunan davacı banka tarafından davanın takip edilmediği de gözetilmeksizin, gayrı nakit alacak yönünden alacak davacıya temlik edilmişcesine davanın reddine karar verilerek, davacı aleyhine yargılama giderine hükmedilmesi doğru değildir. Bu bakımdan gayrı nakit alacak yönünden davacı bankaya tebligat yapılmak suretiyle taraf teşkili sağlanarak,ehil bir bilirkişi aracılığıyla yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılarak davacının talep edebileceği nakit ve dava takip edildiği takdirde gayrı nakit alacak miktarlarının tespiti ile sonucuna göre bir karar verilmelidir. Açıklanan nedenlerle; uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile hükmün kaldırılarak, davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Temlik alan davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/99 Esas -2018/673 Karar sayılı 11/07/2018 tarihli kararının, HMK.’nun 353(1)a-6 gereği KALDIRILMASINA; “Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE” İstinaf yoluna başvuran temlik alan davacı tarafça yatırılan toplam 35,90-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda H.M.K.’nın 353(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi. 26/11/2020