Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/2447 E. 2021/260 K. 25.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2018/2447
KARAR NO : 2021/260
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/06/2018
NUMARASI : 2015/1288 Esas 2018/574 Karar
DAVA: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/02/2021
Davanın kısmen kabulüne ilişkin hükmün davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili, taraflar arasında, 31.12.2014 tarihine kadar geçerli “Distribütörlük Sözleşmesi” imzalandığını ve bu sözleşme ile davalı şirketin tasarladığı, geliştirdiği ve pazarladığı masaüstü tüketici ve kurumsal ürünlerinin dağıtım hakkının müvekkili şirkete verildiğini, işbu sözleşmenin imzalanmasını takiben 29.03.2014,26.4.2014, 31.05.2014 , 28.06.2014, 02.08.2014, 30.08.2014, 27.09.2014, 01.11.2014, 29.11.2014, 27.12.2014 tarihli her biri 50.000-USD bedelli olmak üzere toplam 500.000-USD bedelli çeklerin davalı şirkete “avans çeki” olarak verildiğini, müvekkili şirketin sözleşme başlangıcından itibaren sözleşmeye esas ürünlerin davalı şirketten alınarak gerek bayi kanalı aracılığıyla, gerekse doğrudan nihai tüketiciye ulaştırılması noktasında distribütörlük yükümlülüklerini azami çaba ile yerine getirdiğini, müvekkili şirketin sadece davalı şirketten aldığı bu ürünlerin dağıtımı için Nisan 2014 tarihinde Ankara’da ayrı bir ofis açması ve bu ofiste 11 kişilik satış, pazarlama ve teknik servis personeli istihdam etmesinin sözleşme konusu ürünlerin dağıtıcılığına verdiği önemin bir göstergesi olduğunu, müvekkili şirketin bir çok ilde davalı şirket çalışanlarından …’nun da katılımıyla tanıtım faaliyetleri gerçekleştirdiğini, müvekkili şirketin iyi niyetli çabalarına rağmen Bireysel Internet Güvenliği Ürünleri ve Kurumsal Uç Nokta İnternet Güvenlik Ürünlerinde karşılaşılan teknik sorunlar nedeniyle son derece sıkıntıya düştüğünü, bayileri ve kurumsal müşterileri nezdinde zor durumda kaldığını, diğer taraftan sözleşme konusu ürünler içerisinde yer alan ve müvekkili şirketin özel önem verdiği Birleşik Tehdit Yönetimi (UTM) ürünlerinin bir türlü hazır hale getirilip pazara sunulamadığını, müvekkili şirketin bu ürünlerin pazarlama, satış ve satış sonrası teknik destek konularında uzman personeli olduğunu, yine bu ürünlerin satışına yoğunlaşmış bayi ağı ve geniş bir müşteri portföyünün bulunduğunu, müvekkili şirketin UTM ürünlerinin satışından oldukça stabil, yüksek satış ciroları elde ettiğini, hem internet güvenliği sağlayan, hem de erişim log kayıtlarını tutan UTM ürünlerinin pazarlamasında bu kanuni mecburiyetten gelen bir kolaylığın da söz konusu olduğunu, gerek UTM ürünlerinin pazar büyüklüğü, gerek müvekkili şirketin UTM ciroları, gerekse de müvekkili şirketin bu ürünlerin satış ve pazarlamasındaki uzmanlığı, bayi ağı ve mevcut müşteri portföyü dikkate alındığında müvekkili şirketin sözleşme kapsamındaki ürünler içerisinde en önemli ürün kaleminin UTM ürünleri olduğunu, gerek Bireysel İnternet Güvenlik Ürünleri ile Kurumsal Uç Nokta İnternet Güvenlik Ürünlerinde yaşanan problemlerin, özellikle de sandbox ve kilitlenme problemleri, gerekse UTM ürünlerinin zamanında pazara sunulamaması gibi nedenlerle zor durumda kalan müvekkili şirketin sözleşmeyi ayakta tutabilmek adına uzun uğraş verdiğini, ancak sonuç alamayınca yeni yılda sözleşmeyi devam ettirmeyeceğini beyan eden fesih yazısını gönderdiğini, sözleşmenin feshini takiben, davalı şirkette kalan avans çeklerinin iadesi gibi konularda sulh yolu ile anlaşmazlığın sonlandırılması için yapılan görüşme ve yazışmaların sonuçsuz kaldığını, Kurumsal Uç Nokta İnternet Güvenliği ESM lisans anahtarları için 21.01.2014 tarih ve A020924 no’lu 59.001,18-USD bedelli fatura ile birim fiyatı 3-USD olmak üzere 16.667 adet, 25.07.2014 tarih ve A012189 no’lu 59.000-USD bedelli fatura ile birim fiyatı 0,50-USD olmak üzere 78.800 adet ESM ürünü satın alınmasına rağmen bunlardan sadece 5.580 adedinin lisans anahtarının müvekkili şirkete verildiğini, lisans anahtarı verilen 5.580 adetlik ESM ürünlerinin, ilk faturadaki 3-USD’lik birim fiyat esas alındığında KDV dahil 19.753,20-USD tuttuğunu, her iki faturanın toplamlarının KDV dahil 118.001,18-USD olup, verilen lisans anahtarlarının bedeli çıkartıldığında gönderilmeyen eksik lisans bedellerinin tutarının KDV dahil 98.247,98-USD olduğunu, bunun dışında müvekkili şirketin sözleşme başında avans olarak verdiği 500.000-USD bedelindeki çekler ve ayrıca yaptığı ödemelerin toplamından satın aldığı malların bedeli mahsup edildikten sonra cari hesapta 355.873,05-USD alacağının bulunduğunu, müvekkili şirket tarafından cari hesaptan kaynaklanan bu alacağın iadesinin talep edildiğini, bu talebin ret edilmesi halinde bakiye tutarın tamamlanması için 20.08.2014 tarihli son ESM faturasında belirlenen fiyat üzerinden verilen ürün teslimi talebinde bulunulduğu, bu taleplerinin davalı şirket tarafından kabul edilmediğini, oysa sözleşmenin 5.1 maddesinin; “Comodo yerine getirilmeyen siparişleri yerine getirmek için elinden gelen tüm makul ticari çabaları gösterecek veya yerine getirilmeyen sipariş için ödenmiş olan meblağın geri ödenmesini sağlayacaktır” hükmünü amir olduğunu, ancak müvekkili şirketin talebinin kabul edilmediği gibi davalı şirketçe teslim edilmeyen ürünlerin bedellerinin de müvekkili şirkete iade edilmediğini, taraflar arasındaki sözleşme bittikten sonra, davalı şirket tarafından 20.02.2015 tarih ve A009447 numaralı fatura ile “Sözleşme Taahhüt Bedeli” olarak kesilip gönderilen 400.000-USD + KDV.’lik haksız faturanın, müvekkili şirket tarafından kabul edilmeyerek yasal süresi içinde 05.03.2015 tarihli ve 8145 yevmiye numaralı Ankara 18. Noterliği’nden keşide edilen ihtarname ile iade edildiğini, müvekkilinin davalı şirketten 454.119,85-USD alacağının bulunduğunu ileri sürerek 454.119,85 USD’nin 355.873,05-USD’lik kısmı için davalı şirketin temerrüde düştüğü 15.12.2014 tarihinden, 98.247,98-USD lik kısmının ise 30.12.2014 tarihinden itibaren fiili ödeme tarihine kadar devlet bankalarının USD ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı ile birlikte tahsil edilerek müvekkili şirkete ödenmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, taraflar arasında 2012 yılından itibaren ticari ilişki bulunduğunu, 2013 Haziran ayında davacının müvekkilinden tek satıcılığı üzerine almayı teklif ettiğini, 2013 Kasım ayında taraflar arasındaki davaya konu tek satıcılık sözleşmesinin imzalandığını, yine 2013 yılında karşı tarafın talebiyle sözlü olarak sınırsız ESM ürünü talebi yapıldığını ve davaya konu çeklerin teslim edildiğini, daha sonra yine e-postalardan anlaşılacağı gibi karşı tarafın sınırsız ESM talebinden vazgeçtiğini, nisan 2014 tarihine kadar bir satış yapılmadığını, bu tarihten sonra karşı tarafın verdiği çekleri geri alabilmek için sözleşmedeki “geri dönüş” maddelerini kullanabilmek için tek taraflı yerel birkaç şikayeti davalıya iletmeye başladığını, yerel de olsa davalının ilgili şikayetleri değerlendirdiği ve her seferinde karşı taraftan çözüldüğü bilgisini aldığını, taraflar arasındaki sözleşmeye göre somut iki ödeme taahhüdü bulunduğunu, birincisinin tek satıcılık sözleşmesi ekindeki ürünler açısından en az ifa yükümlülüğü sebebiyle 500.000-USD ve ikinci olarak en az 50.000 adet CIS (Antivirüs yazılımı) ürünleri alımının olduğunu, davacının, oluşturduğunu ifade ettiği satış ekibini sözleşmeden çok sonra Nisan 2014 tarihinde meydana getirdiğini, eğer varsa bu satış ekibinin de ESM, Zafiyet Testi, Anti-Spam Gateway, CIS için de yeterli sipariş vermediğini, bununla birlikte bu ekibin sadece müvekkilinin ürünleri için kurulmadığını, davacının ifade ettiği gibi müvekkilinin rakip ürünlerinin dahi satışını yaptığını, dolayısıyla davacının mağduriyetinin olmadığını, davacının daha ilk başta verdiği çekleri geri alabilmek için çeşitli eylemlere giriştiğini, davacının taahhüt ettiği rakamın yaklaşık beşte birini ancak satacak kadar gayret gösterdiğini, diğer taahhüdü olan 50.000 kutu antivirüs ürünlerinden de 16.000 adet kutu almış olup, ne kadarını sattığının taraflarınca bilinmediğini, müvekkilinin de tüm dünyada satılan ürün için muhatabın taleplerini ciddiye aldığını, yerel geliştirmeler yaptığını, sorun olduğu iddia edilen hususları çözmesine ve özel kutu maliyetlerine girmesine rağmen davacı CIS satışlarını artırmak bir yana, artık sözleşmeye dayalı olabilecek başka bahane kalmaması üzerine bu defa sözleşmeyi yenilemek istemediğini olumlu bir yazı ile bildirdiğini, müvekkilinin ürün hatası gibi gösterilmeye çalışılan konularda ne dünya çapındaki satışlarında ne de yerel müşteri hizmetleri servisinde bu şikayetleri almadığını, ayrıca UTM cihazları için sözleşme süresinde ancak sona ermek üzereyken sipariş geçmeleri için talep göndermelerinin de zarara sebep olduğunu, UTM cihazının sözleşme imzalandığı tarihte de hazır olmadığını, davacının bunu bildiğini, hatta e-posta yazışmalarından görüleceği gibi davacının da geliştirme sürecini yakından takip ettiğini, davacıya bu cihazların hazır olacağı tarih ile ilgili de bir taahhüt verilmediğini, bu sözleşmenin bir yıl için imzalanmadığını, uzun soluklu olması planlanan tek satıcılık devam ederken bu ürünlerin de piyasaya sunulduğunu, karşı tarafın her ne kadar zarar ettiğini beyan etmek için müvekkilinin UTM ürünü ile aynı nitelikte başka bir marka ile satış rakamlarını paylaşmışsa da aslında bu yaptığı satışların kendisinin dile getirdiği gibi mağdur olmadığını gösterdiğini, çünkü karşı tarafın müvekkilinin ürününün muadilini satabildiğini, davacının tüm iddiaları doğru kabul edilse dahi, taahhüt edilen CIS alımının yapılmaması, diğer ürünler için en az alımın yapılması sebepleri karşı tarafın müvekkiline karşı çok daha fazla borç altında olduğunu, sözleşmeye konu ürünlerin Türkiye dahil tüm dünyada satılması sebebiyle ürün ile ilgili davacıya bir garanti de verilmediğini, ilgili hususun ayrıntılı şekilde Tek Satıcılık Sözleşmesinin 10. maddesinde düzenlendiğini, müvekkilinin davacı için sipariş üzerine bir üretim yapmış olmadığını, zaten var olan ve olduğu gibi satılması gereken ürünlerin satışı için anlaşıldığını, müvekkilinin ürünlerinin kusurlu olduğu iddiası ile davacının fahiş 15 milyon lisans talebinin bir çelişki olduğunu, davacının gönderdiği ihtarname ile tek birim fiyattan 0,05-USD’den 15 milyon civarında ancak neye göre kategorilendirildiğini anlayamadıkları şekilde talepte bulunduğunu, davacının dilekçesine bedele dayanak yaptığı ilgili birim fiyatın 20.08.2014 tarihli fatura da aynı tarihli elektronik posta yazışmalarından anlaşılacağı gibi ücretsiz olarak tanıtımlarda dağıtılacak promosyon ESM ürünleri için stokta gösterilmek üzere kesilmesi istenen fatura olduğunu, buradaki birim fiyat olan 0,05-USD’nin göstermelik bir bedel olduğunu, bu hususun davacı tarafından bilinmesine rağmen hesaplamaların bu rakam üzerinden yaparak iyi niyetlerine gölge düşürdüklerini, 15 ay boyunca yeterli satış yapmayıp bir anda 15 milyon lisans talep edilmesinin iyi niyetle açıklanmasının mümkün olmadığını, yine aynı şekilde diğer faturalardaki bedellerin de gönderilen çeklere karşılık gelmesi ve karşı tarafın stok kaydı gerekçesi ile belirlenmiş rakamlar olduğunu, nitekim 25.07.2014 tarihli A012189 tarihli faturada davacının 0,50-USD üzerinden kesilen bedele karşılık ESM ürünlerin kendisine teslim edilmediğini belirtirken aynı faturadaki 36-USD ve 70-USD bedelli ürünlerden bahsedilmediğini, ürünün gerçek fiyatı 0,50-USD veya 20.08.2014’te olduğu gibi 0,05-USD olsaydı, aynı faturada bu rakamların bulunmayacağını, karşı tarafın 25.07.2014 tarihli A012189 tarihli faturaya konu gerçek rakamlar üzerinden geçtiği 100’er adet ESM lisansı teslim edildiğini, şu durumda 150 kat gibi fiyat farkı olan iki rakamın aynı fatura olmasının 0,50-USD ve 0,05-USD rakamlarının stok kapatmak için kesildiğinin göstergesi olduğunu, davacının halen bu bedeller üzerinden kesilen faturaya lisanslar taraflarına teslim edilmediği şeklindeki yaklaşımının dürüstlük kuralları ile bağdaşmadığını, davacıya iyiniyetle gönderilen en az edim ifa yükümlüğünü hatırlatan yazıya, 15 ay yeterli satış yapamayan ve bunun için bahanelerle gayret göstermeyen davacının birden bire süre ve bedel bakımından geçersiz 15 milyon lisans isteği ile dönülmesindeki amacın çekleri geri alma girişimi olduğunu, karşı tarafın cari hesap tablosunda müvekkili tarafından karşı tarafa kesilen 400.000-USD+KDV faturanın işlenmediğini, müvekkilinin karşı tarafa fatura kesmiş olmasının dayanağının, karşı tarafın taahhüt ettiği sözleşme olduğunu, 34 bin adet antivirüs ürünü alım taahhüdünün ihlali, portföy ve zaman kaybı gibi zararlar verdiğini, hem 500.000-USD’lik alınmayan ürün ve pazar kaybı zararının hem de alınmayan 34.000 adet kutu antivirüs zararının bir de buna faturaların KDV’leri eklendiğinde karşı tarafın alacağından daha fazla borcu ve verdiği zarar karşılığı tazminat çıktığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI : Mahkemece, sözleşmenin davacı tarafça 8.2.3 maddesi uyarınca, “Herhangi bir tarafça, kendi takdir yetkisinde olarak, başlangıç veya yenileme periyodunun sona ermesinden en az otuz (30) gün önce yazılı fesih bildiriminde bulunması” düzenlemesine uygun olarak 26.11.2014 tarihinde bildirime istinaden usulüne uygun sonra erdirildiği, taraflar arasında yapılan sözleşme ve sözleşmenin eki kapsamında “Comodo Endpoint Security (ESM)”nin verileceğinin taahhüt edildiği, bu bağlamda ESM’nin davacıya sözleşmenin geçerli olduğu tarihten itibaren kullanılabilir şekilde teslim edilmiş olması gerekmekle birlikte teslim edilmediği, davalı tarafça sözleşmedeki taahhüde bu şekilde aykırı davranıldığı, davacı tarafın sonra erdirme beyanından sonra yüklü miktarda ürün siparişi vermesinin sözleşme ilişkisi çerçevesinde dürüstlük kuralına uygun bir davranış olarak değerlendirilemeyecek ise de davalı tarafın ESM ürünlerini teslim etmediğinin de sabit olduğu, ayrıca davalı tarafça her ne kadar davacının gerekli satış performansını göstermediği, yaptığı ödemenin iadesini temin maksadıyla bahaneler ürettiğini savunmakta ise de dosya kapsamınca davalı tarafın davacıyı bu noktada temerrüde düşürdüğünün de kanıtlanamadığını, dolayısıyla bilirkişi raporunda ve mütalaada belirtildiğinin aksine davacı tarafın sözleşmeyi haksız olarak feshinden söz edilemeyeceği, davalı tarafça düzenlenen 472.000-USD bedelli fatura tarihine kadar tarafların ticari defter ve belgelerinin mali açıdan uyumlu olduğu ve davacı lehine 355.873,04-USD alacak bakiyesi verdiği, davalı tarafça sözleşmenin sonra erdirilmesi sonrasında 20.02.2015 tarih 009446 no ile davacı tarafta kaydı olmayan ve kabul edilmeyen 400.000-USD + %18 KDV 72.000-USD = 472.000-USD tutarlı “Sözleşme Taahhüt Bedeli E.S.K. hizmeti” açıklamalı fatura düzenlenmişse de davalı tarafın temerrüt halinde olması nedeniyle bu faturaya itibar edilemeyeceği, davacı tarafça her ne kadar 355.873,05-USD dışında davalı Comodo Yazılım A.Ş. tarafından düzenlenen iki adet fatura tutarı 118.001,18 USD’den teslim edilen ürün bedeli 19.753.20-USD düşülerek 98.247,98-USD eksik lisans alacağı olarak belirtilen bu tutar talep edilmiş ise 118.001,18-USD bedelli faturaların davacı taraf defterlerinde kayda alınmış olması ve davacı tarafın ticari defterlerinde davalıdan 355.873,05-USD alacak kaydının bulunması nazara alındığında 98.247,98-USD lisans anahtar bedeline ilişkin alacak talebinin yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 355.870,05-USD’nin dava tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı yasanın 4a maddesi gereğince devlet bankalarınca USD cinsi mevduata uygulanan bir yıllık en yüksek mevduat faizi uygulanmak ve TBK’nun 99. maddesinin infazda nazara alınması kaydıyla davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ : Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, tarafların sözleşmenin haksız feshi ile ilgili bir iddiası bulunmamasına rağmen mahkemece davacı tarafça sözleşmenin feshedilmesinin sözleşmeye uygun olduğunun belirtilmesinin yerinde olmadığını, mahkemece normal süreden sonra yapılan milyonlarca siparişin kötü niyetli olduğunun kabul edilmesine rağmen, müvekkili tarafından siparişin teslim edilmemesinin müvekkilinin aleyhine değerlendirildiğini, ayrıca ESM ürünlerinin normal sürede sipariş edilmediğini, bu nedenle kararın çelişkili olduğunu, davacının esas dayanağı olan ürünün sorunsuzluğunun ispatlandığını, bu ürünün davacı tarafından satılmaya devam ettiğini, müvekkili şirket tarafından da daha önce satılan ürünlere destek verilmeye devam edildiğini, davacının bahanelerine rağmen, teknik olarak sorunsuzluğu raporda ortaya konan ürünü satabilecek durumdayken satmadığını, bunun karşısında davacının tutturabileceği bir bir hedef olup olmadığının ciddi şekilde tartışılması gerekmekteyken bu hususun bilirkişi raporunda değerlendirilmediğini ve mahkemece eksik inceleme ile karar verildiğini, UTM cihazının sözleşme tarihinde hazır olmadığını ve bu hususun davacı tarafından bilindiğini, bu nedenle sözleşmenin ESM hedefli düşük bütçe ile belirlendiğini ve bu şekilde sözleşmenin imzalandığını, davacı tarafın UTM daha sonra hazır olacağı için ESM’yi hedefleyip en az alım taahhüt bedelini rakamı 17 milyon USD’lik Türkiye pazarı için bunun %2,9’u olan 500.000 USD’lik bir hedef koyduğunu, bunun içerisine penetrasyon testi (sızma-zafiyet testi), anti-spam gateway (e-posta güvenlik ürünü) de dahil olduğunu, taahhüt bedelinin 34 milyon USD UTM pazarına göre oranının ise %0,9 olduğunu, ticaret hayatının olağan akışına aykırı yüzde bir altındaki hedefin sebebinin davacı tarafından UTM’in hazır olmadığının önceden bilinmesi olduğunu, müvekkilinin sözleşmede UTM konusunda hiçbir süre taahhüdü bulunmadığını, ilgili ürünlerin sözleşme hitam tarihi olan 31.12.2014’ten önce hazırlandığını, sipariş geçip taahhüdü tutturması için davacıdan iyiniyetli olarak sipariş geçmesinin talep edildiğini, fakat davacının UTM veya makul sayıda ESM talep etmek yerine yok hükmündeki fahiş ESM ürününü talep ettiğini, sözleşme geçerli olduğu tarihte zaten ortada bir ürün olmadığını bilen ve bildiği de e-postalarda sabit olan davacının, taahhüt bedelini de buna göre belirlediğini, 2 yıl boyunca satılabilir durumda olan ESM ürününden yok denecek kadar az satış yapıldığını, sorunun da davacının sipariş geçmemesinden kaynaklandığını, bilirkişi raporunda hükme esas alınmayacak derecede eksiklikler ve fahiş hatalar bulunduğunu, bu nedenle istinaf aşamasında bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini, teknik yazılım uzmanı ve sektör uzmanı kişilerden kurulacak bir heyetten yargılama aşamasından cevaplanmayan; “- Davacı, sadece ESM ve UTM satmak için değil, buna ek olarak penetrasyon testi ve email güvenliği için antispam gateway ürünü satmayı da taahhüt etmiştir, bunlardan hiçbir satış yapmamıştır. Bu hususun incelenmesi; -UTM cihazının sözleşme tarihinde hazır olmaması, bu durumunda davacı tarafından bilindiğinin sabit olması, fakat raporda bu konuda davacının bilgisinin olmadığı şeklinde ele alınmış olması, UTM cihazının sözleşme son ayında da olsa sözleşme tarihinden önce tamamlanmış olması ve sipariş geçmelerinin talep edilmiş olması, davacının çok az bir sipariş ile en az alım taahhüdünü yerine getirebilecekken, fahiş şekilde sipariş vermesinin kötü niyet olması, bu hususun da tekrar incelenmesi, bu bağlamda bedelin de buna göre ayarlanmış olmasının ve basiretli bir tacir olan davacının hem bu taahhüde bilerek kendisinin karar vermesi hususunun değerlendirilmesi,- UTM cihazı için Gartner rakamları ile yapılan kıyasın, %2,9’luk ESM için de yapılması,- 2013-2014 Türkiye pazarına göre 500.000 USD, taahhüt bedelinin sözleşme kapsamında olan penetrasyon testi, anti-spam gateway açısından da değerlendirilmesi” konularında görüş sorulmasının gerektiğini,UTM cihazıın önemli olduğu sonucuna varmaya neden olan bilirkişi raporunun ESM ürünü için ise bir rakam bildirmemesinin tarafsızlığı etkilediğini, buna itiraz edilmesine rağmen yerine getirilmediğini, ESM ürünün de en az UTM kadar önemli olduğunu, bu haliyle eksik inceleme ile karar verildiğini ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE : Dava, tek satıcılık sözleşmesi kapsamında davacı tek satıcı tarafından davalıya alım taahhüdü kapsamında avans olarak yapılan ödemeden bakiyesinin tahsili istemine ilişkindir.Tek satıcılık, bir sözleşme uyarınca, yapımcı veya üreticinin ürünlerinin tamamını ya da bir kısmını bedeli karşılığında satın alan ve bunları tekel halinde belirli bir yer veya coğrafi bölgede devamlı olarak kendi ad ve hesabına satan gerçek veya tüzel kişilerdir. Tek satıcı uygulamada distribütör, ana bayi, genel yetkili satıcı şeklinde de isimlendirilmekte ancak netice itibariye aynı kuruma işaret edilmektedir. Tek satıcılık sözleşmesi ile üretici ve yapımcılar dağıtım ağını bizzat kurmadan, ürettiği ya da tedarik ettiği mal veya hizmetleri ilgili piyasalarda satma ve böylece mal veya hizmetlerinin sürümünü artırma imkanına sahip olurlar.Dava konusu olayda da, taraflar arasında distribütörlük sözleşmesi adı altıda bir tek satıcılık sözleşmesinin düzenlenmiştir. Tek satıcılıktan bahsedilebilmesi için taraflar arasında süreklilik taşıyan bir sözleşmesel ilişkinin olması, tek satıcıya tekel hakkı verilmesi ve tek satıcının bağımsız olarak kendi ad ve hesabına işlem yapması unsurlarının bir arada bulunması gerekmektedir. Sözleşmeye göre davacının ürünleri kendi ad ve hesabına alıp, daha sonra bunları satmak suretiyle, alış-satış arasındaki fiyat farkından kar elde etmek suretiyle gelir sağladığı sözleşmeden anlaşılmaktadır. Netice itibariyle taraflar arasındaki sözleşmenin bir tek satıcılık sözleşmesi olduğu sonucuna varılmaktadır. Taraflar arasındaki sözleşmenin 8.2.3 maddesi uyarınca, “Herhangi bir tarafça, kendi takdir yetkisinde olarak, başlangıç veya yenileme periyodunun sona ermesinden en az otuz (30) gün önce yazılı fesih bildiriminde bulunması” ile sözleşmenin sona ereceği düzenlenmiştir. Davacının da sözleşmedeki bu hükme dayanarak sözleşmeyi yenilemediği ve taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin 31.12.2014 tarihi itibariyle sona erdirildiği görülmektedir. Davacı taraf, davalı ile aralarında düzenlenen 31.12.2014 tarihine kadar geçerli “Distribütörlük Sözleşmesi” kapsamında 500.000-USD tutarında avans çekini davalıya teslim ettiğini, davalının sözleşmeye aykırı davranışları nedeniyle sözleşmede kararlaştırılan alım taahhütlerini yerine getiremediğini ileri sürmekte olup, kendisine teslim edilen ürünlerin bedellerinin mahsubu ile bakiye avans bedelinin tahsilini talep etmektedir. Davacı, davalının sözleşmeye aykırı davranışları olarak; lisans anahtarları eksik ve kutusuz ESM ürünlerinin teslim edilmesine, teslim edilen ürünlerde çift aktivasyon sorunu, sandbox sorunu, kilitlenme sorunu bulunmasına, sözleşmeye konu olan ve diğer ürünlere göre pazarlanması daha kolay olan ve kendi satışları için daha fazla önem arz eden UTM ürünlerinin davalı tarafından zamanında geliştirilerek pazara sunulmamasına dayanış, alım taahhüdünü UTM ürünleri ile kolay bir şekilde tamamlayabileceğini ifade etmiştir. Bununla birlikte, davalıdan bakiye avans bedeli kadar ürün talebinde bunulmasına rağmen bakiye bedelin iade edilmediği gibi bu miktarda ürün teslimi yapılmadığını ileri sürmüştür.Davalı ise, teslim edilen ürünlerde hata bulunmadığını, sözleşmenin imzalanması sırasında UTM cihazlarının hazır olmadığını, pazara sunulmadığını, geliştirme aşamasında olduğunu, bu hususun davacı tarafça bilindiğini, ayrıca sözleşmede UTM cihazlarının teslimine yönelik bir taahhüt bulunmadığını, sözleşmenin kapsamında UTM cihazlarının bulunması halinde alım taahhüt bedelinin çok daha fazla olacağını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece, sözleşmenin davacı tarafından haksız olarak feshedilmediği, tarafların ticari defterlerinde davacının 355.873,05 USD alacak kaydının bulunduğu, fakat bir kısım ürünle ilgili olarak düzenlenen ve içeriğinde belirtilen üründen daha az ürün teslim edildiği ileri sürülen iki adet toplam 118.001,18 USD bedelli davalı şirkete ait faturanın davacının defterinde kayıtlı olduğu gerekçesiyle davacının sadece 355.873,05 USD cari hesap kaynaklı alacağı bakımından davanın kabulüne, iki adet faturada yer alıp da teslim edilmediği ileri sürülen ürün bedeli 98.247,98 USD yönünden davanın reddine karar verilmiştir. Sözleşmenin 7.3.1 maddesinde 50.000 adet Comodo İnternet Güvenliği Ürün Lisansı’nı yine sözleşmenin ekinde belirlenen fiyatlarla alınacağı ve sözleşmenin 7.3.2 maddesinde ise 500.000-USD tutarında ürün alınması hususunda davacı tarafından davalıya karşı taahhütte bulunulmuştur. Taraflar arasında davacının davalıya 10 adet toplamda 500.000-USD avans çeki verdiği hususunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin sona ermesinden dolayı davacının tarafından yapılan avans ödemesinden ve cari hesaptan dolayı bakiye alacağının bulunup bulunmadığına ilişkindir.Davacı taraf, davalının sözleşmeye aykırı davranışları bağlamında; eksik lisans anahtarları ve kutulu ESM ürünleri gönderilmesi, ürünlerdeki çift aktivasyon sorunu, sandbox sorunu, kilitlenme sorunu olması, sözleşme konusu UTM ürünlerinin hazırlanması ve pazara sunulmasındaki gecikmeyi ileri sürmüş, davalı taraf ise söz konusu aykırılıkların kendisinden kaynaklanmadığını belirterek davacının sözleşme uyarınca eksik ürün sipariş ettiğini ve bu sebeple de kendisine verilmiş olan avans çeklerini bu bağlamda alacaklarından mahsup ettiğini ileri sürerek davacıya herhangi bir borcu olmadığını ifade etmiştir. Bu yönde davalı tarafından düzenlenen 400.000-USD+KDV bedelli fatura davacı tarafından iade edilmiştir.Yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporunda, ürünlerde olduğu iddia edilen çift aktivasyon sorununun davalıdan kaynaklanmadığı, sandbox sorunu ve kilitlenme sorununun ise tespit edilmediği yönünde görüş bildirilmiş, buna karşılık, sözleşmenin 5.1. Maddesi gereğince sipariş edilen ürünlerin davacıya kutulu ve ambalajlı olarak satışa hazır bir şekilde teslim edileceği kararlaştırılmasına rağmen ESM ürünlerinin bu şekilde teslim edilmemiş olduğu ve lisans anahtarlarının eksik teslim edilmesi ile davalının sözleşmeye aykırı davrandığı; yine bilirkişi raporunda UTM gibi ürünlerde hem kârlılığın hem de rakamın büyüklüğü açısından önemli bir kalem olduğu, bilgi güvenliği alanında önemli ürün olduğu, taraflar arasındaki sözleşmenin UTM ürünlerini de kapsamasına rağmen, bu ürünlerin davacıya zamanında teslim edilmeyerek sözleşmeye aykırı davranıldığı tespit edilmiştir.Taraflar arasındaki sözleşmenin ekinde davacıya teslim edilecek ürünler arasında UTM ürünü de gösterilmiş, elektronik posta yazışmalarında ise taraflarca sözleşme sürecinin başında ürünün fiyatlandırılması için çalışmalar yapıldığı, sözleşme devam ederken 2014 yılı Temmuz ve Ağustos ayında ise UTM ürünlerinin teslim edilmemesi nedeniyle davacı tarafından davalıdan fiyat ve hedef revizesi taleplerinde bulunulduğu görülmüştür. Bu bakımdan davalının taraflar arasındaki sözleşmenin UTM ürünlerini kapsamadığı yönündeki itirazları yerinde görülmemiştir. Sözleşmede belirtilen her bir ürünün ayrı ayrı ne oranda ve ne miktarda alınması kararlaştırılmaksızın taahhütte bulunulduğundan teslim edilmeyen ürünlerin taahhüt edilen miktarlar içindeki payını araştırmaya, diğer ürünler bakımından alım taahhüdünün yerine getirilip getirilmediğini incelemeye gerek bulunmamaktadır. Dolayısıyla davalı tarafın UTM ürünlerini davalı tek satıcıya sağlama yükümlülüğü altında olduğu, söz konusu ürünlerin davacıya süresinde sağlanmamış olması nedeniyle; yine ESM ürünlerinin eksik lisans anahtarlarıyla ve kutusuz olarak teslim edilmesi nedeniyle sözleşmeye aykırı davranıldığı anlaşılmıştır. Bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere hem kârlılığın hem de rakamın büyüklüğü açısından önemli bir kalem olan UTM ürünlerinin teslim edilmemesi ve eksik lisans anahtarlarıyla ve kutusuz olarak teslim edilen ESM ürünleri nedeniyle davacıdan sözleşmede kararlaştırılan alım taahhüdünü yerine getirmesi beklenemeyeceğinden mahkemece davacı tarafından ödenen avans bedelinden bakiye kalan ve her iki tarafın ticari defterlerinde kayıtlı olan 355.873,05 USD’ye hükmedilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzeni gözetilerek yapılan istinaf incelemesi sonucunda, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenler ve ileri sürülen istinaf sebeplerine göre, mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1. bendi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalı vekilinin istinaf başvurusunu HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,Alınması gereken 70.983,70-TL istinaf karar harcından davalı tarafından peşin yatırılan 17.882,90-TL harcın mahsubu ile bakiye 53.100,80- TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,Hükümden sonra davacı yan gider avansından karşılanan 85,90-TL posta masrafının davalıdan alınarak davacıya verilmesineGerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 25/02/2021