Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/2377 E. 2020/966 K. 08.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2377
KARAR NO: 2020/966
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KOCAELİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/06/2018
NUMARASI: 2017/556 Esas 2018/427 Karar
DAVA: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 08/10/2020
Davanın kabulüne ilişkin hükmün davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının, 05/01/2004 tarihinde akdedilen belirsiz süreli iş sözleşmesiyle öncelikle … LTD. ŞTİ. ‘nde çalışmaya başladığını, çalışmaya başladığı söz konusu iş yerinin 01/03/2006 tarihinde tüm haklarıyla birlikte müvekkili … A.Ş tarafından devralındığını, şirketin devrinden sonra davalının şirket bünyesinde Ekranlama Bölümü Üretim Sorumlusu olarak 9 yıl gibi uzun bir süre çalışma gösterdiğini, davalının bu çalışması emekliliğe hak kazandığı nedeni ile 27/02/2015 tarihinde talebi doğrultusunda sona erdirildiğini, emeklilik nedeniyle tüm hakları eksiksiz ve tam olarak ödenen davalının iş akdinin feshinin ertesi günü müvekkili şirket ile aynı müşteri çevresine sahip aynı mal ve hizmetleri sunan aynı alanda faaliyet gösteren rakip kuruluş olan bir başka şirkette çalışmaya başlamasının, sadakat borcuna ve sözleşmenin 9. ve 11. Maddelerinde kararlaştırılan haksız rekabetin önlenmesine ilişkin hükümlere açıkça aykırı davranması sonucunu ortaya çıkardığından sözleşme ile kararlaştırılan cezai şartın davalıdan tahsili için işbu davayı açtıklarını belirterek, talep ve dava haklarının saklı kalması kaydı ile şimdilik 5.000 USD’lik kısmının davalıdan TCMB’nın USA dolarına uyguladığı yasal faiz ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin 05/01/2004 tarihinde … LTD. ŞTİ. bünyesinde, kazan bölümünde vardiya amiri olarak işe başladığını, işe başladıktan kısa bir süre sonra Ekranlama Bölümüne atanan müvekkilinin, çalıştığı şirketin davacı şirket tarafından devralınması ile birlikte davacı şirketin çalışanı hâline geldiğini, kısmi değişikliklerle 2015 yılına kadar davacı şirket çalışanı müvekkilinin 27/02/2015 tarihinde emeklilik sebebi ve kendi isteği ile davacı şirket bünyesindeki işinden ayrıldığını, müvekkilinin çalışmış olduğu süre zarfında davacı şirkete ait iş yerinde Ekranlama Bölümünde, Mekanik Atölye ve Talaşlı İmalat Atölyelerinde üretim sorumlusu olarak çalıştığını, müvekkilinin yalnızca kendisine iletilen talimatlara göre üretim yaptığını ve başkaca müşterilerle görüşme, fiyat verme, iş alma gibi işlerin müvekkilinin iş kapsamına zaten girmediğini, ayrıca çalıştığı müddette müvekkilinin; davacı şirketin müşterileri ile görüşme, şirkete iş alma, müşterilerle ücret konusunda irtibata geçme ve sair işlerde hiçbir zaman yetkisi, görevi ve bilgisi olmadığını, davacı şirkette esasen bu işleri satış bölümü yapmakta ve proje ve planlama bölümünün onay vermekte olduğunu, davacı şirket ile müvekkili arasında varlığı ve davacı bakımından da hükümleri müvekkiline karşı ileri sürülebileceği iddia edilen iş sözleşmesindeki rekabet yasağına ilişkin hüküm süre bakımından fahiş olduğu gibi yalnızca işçi konumundaki müvekkilini ekonomik anlamda ciddi derecede tehlikeye düşürecek biçimde olduğunu belirterek, öncelikle görevsizlik itirazlarının dikkate alınması gerektiğini, görevli mahkemenin iş mahkemeleri olduğunu, davacı tarafından var olduğu iddia edilen cezai şartın tam ve kesin olarak belirlenmesi mümkün olduğu hâlde kısmi dava açılması sebebiyle, hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddini, görevsizlik ve usule ilişkin itirazları yerinde görülmediği takdirde davanın esastan reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, davalının davacı şirkette çalıştığı pozisyon gereği edinmiş olduğu ticari sırların davacıya önemli zarar verebilme ihtimali bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf başvurusunda; işçilerle işverenler arasındaki iş akdinden kaynaklanan her türlü iddialarının çözümlenmesinde görevli mahkemenin iş mahkemeleri olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla cezai şart miktarı belli olup, davacının kısmi dava açmakta hukuki yararının olmadığından davanın usulden reddi gerektiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla sözleşmenin davacı ile değil … Ltd. Şti. ile imzalandığını ve davacının taraf olmadığını, sözleşmedeki rekabet yasağında sadece zaman kaydının bulunduğunu, yer ve işlerin türü bakımından sınırlama kaydının bulunmadığını, müvekkilinin mesleğini yapmasının 2 yıl süreyle engellenmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, müvekkilinin davacı firmada çalıştığı süre boyunca yaptığı işin niteliği gereği ne üretim sırrına vakıf olduğunu, ne de müşteri çevresi hakkında davacı firmayı zarara uğratacak bilgi sahibi olduğunu, bilirkişiye yerinde inceleme yetkisi verildiğini, ancak tarafına gün ve saatin bildirilmediğinden savunma hakkının kısıtlandığını, bilirkişinin delil olarak sunulmadığı halde müvekkilinin ….net sitesindeki profili üzerinden tespitler yaptığını, bilirkişi raporunun özensiz ve anlaşılamayacak şekilde olduğunu, cezai şart bedelinin fahiş olup TBK 445/2 maddesi gereğince indirim yapılması gerektiğini, bu nedenlerle kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, rekabet yasağı ihlalinden kaynaklanan cezai şart istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulü ile 5.000-usd cezai şartın davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Sözleşmede iş akdinin sona ermesinden sonrası için rekabet yasağının düzenlenmesi nedeniyle, iş akdinin sona erdiği 27/02/2015 tarihi itibariyle somut uyuşmazlıkta 6098 Sayılı TBK’nın rekabet yasağı sözleşmesine ilişkin 444 vd maddelerinin tatbiki gerekmektedir. Somut olayda; taraflar arasındaki ihtilafta hizmet akdinin sona ermesinden sonra gerçekleşen Rekabet Yasağı’na aykırılığı düzenleyen 6098 saylı Türk Borçlar Kanunu’nun 444 ve 447. maddelerinin uygulanması gerektiği açık olup, uyuşmazlığa ilişkin davaların mutlak ticari dava niteliği taşıması sebebiyle davalının görev itirazına yönelik istinaf sebebi yerinde değildir. Rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, işveren tarafından sözleşmenin haklı nedenle fesih edilmiş olması veya ayrılan işçi tarafından haksız olarak feshedilmemiş olması, davalı işçinin iş akdinin devamı sırasında işyerinin önemli müşteri çevresi veya üretim yönünden ticari sırlarına vakıf olabilecek bir pozisyonda çalışmış ve ayrıldıktan sonra yasaklı süre içerisinde rakip bir işyerinde çalışmaya başlaması veya kendisinin bu tür bir faaliyeti icra etmesi, önceki işyerinde edindiği bilgileri yeni işyerinde kullanmasının önceki işverene önemli zarar verebilme ihtimalinin varlığı yeterlidir. TBK 445/2 maddesinde yer alan “Hakim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir” şeklindeki düzenlemede, rekabet yasağına ilişkin hüküm karşısında şayet işverenin de bir karşı edim yüklenmiş olması halinde, rekabet yasağının aşırı hükümlerinin süre ve coğrafi alan bakımından sınırlanmasında sadece hakime takdir yetkisi verilmiş olup, işveren tarafından böyle bir karşı edimin yüklenilmemiş olması halinde rekabet yasağı sözleşmesinin geçersiz olacağı anlamına gelmeyecektir. Taraflar arasında imzalanan Sözleşmenin, Rekabet Yasağı başlıklı 9.2 maddesinde; ”davalının iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren 2 yıl süre ile işveren ile kendi adına rekabet edecek bir iş yapmamayı rakip bir firma veya şirketin müşterilerinde çalışmamayı böyle bir firma veya şirkete ortak olmamayı işverenin müşteri portföyünü kullanmamayı ve kullandırmamayı kabul eder. İş bu sözleşmesi hilafına hareket etmesi halinde işçi, 50.000 USD işverene öder” şeklinde düzenleme mevcut olduğu, bu kapsamda çalışan, davalının hizmet süresinin herhangi bir nedenle bitiminden sonra iki (2) yıl süre ile, işverenin yazılı muvafakati olmaksızın, işverenin faaliyet gösterdiği sektörde, işverenin faaliyet alanı ve konusunda ilgili iş ve işlerde çalışmayacağı, ortak olmayacağının davalı tarafından taahhüt edildiği, bu yükümlülüğün ihlali durumunda işverenin bu sebeple doğmuş herhangi bir zararının olup olmadığına bakılmaksızın çalışanın 50.000 USD’yi cezai şart olarak ödemeyi kabul ettiği, davalının davacı şirkette Ekranlama Bölümü Üretim Sorumlusu olarak çalıştığı ve davalının davacıya ait iş yerinden 27/02/2015 tarihinde ayrıldıktan sonra hemen ertesi günü davadışı … Ltd. Şti unvanlı işyerinde aynı sıfatla çalışmaya başladığı, adı geçen iş yerininin davacı ile aynı iş kolunda olduğu, faaliyet konularının aynı olduğu anlaşılmaktadır. Davalının işten ayrıldıktan hemen sonra rakip firmada işe başlaması nedeniyle sözleşmedeki rekabet yasağının ihlal edildiği, davacının davalı işçinin pozisyonu nedeniyle önceki işverene önemli zarar verebilme ihtimalinin varlığı mevcut olduğu, davalının iş şartlarının olumsuzluğu nedeniyle istifa ettiğine dair kanıt bulunmadığı göz önüne alındığında ilk derece mahkemesinin davanın kabulüne karar vermesinde bir isabetsizlik yoktur. Ancak; davacı tarafça 50.000- USD cezai şart kararlaştırıldığı bildirilerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 5.000-USD cezai şart talep edilmiştir.İlk derece mahkemesince davalı tarafça talep olunan miktarın fahiş olduğu ileri sürülmüşse de üzerinde durulmamıştır. Dava konusu olayda tüm bu olgular, davalının mali ve içtimai durumu dikkate alındığında, tenkis isteği talep olunan miktar üzerinden değerlendirildiğinde cezai şartın fahiş olduğunun kabulü gerekmiştir. O halde, talep edilen miktardan BK’.nun 161/son maddesi gereğince %20 oranında indirim yapılarak davalının 4.000-USD cezai şart bedelinden sorumlu tutulması hakkaniyete uygun görülmüştür. Talep olunan cezai şartın talep koşullarının oluştuğu anlaşılmakla, davalı vekilinin diğer istinaf sebebleri yerinde görülmemiştir. Bununla birlikte dosyada yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus bulunmadığından, davalı vekilinin cezai şartın tenkisine yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile, HMK 353(1)b-2 uyarınca hükmün kaldırılmasına, davanın kısmen kabulü ile 4.000- USD ‘nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, Kocaeli 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/556 Esas – 2018/427 Karar sayılı 20/06/2018 tarihli kararının, HMK.’nun 353(1)b-2 gereği KALDIRILMASINA; “Davanın KISMEN KABULÜNE; 4.000 USD ‘nin dava tarihinden itibaren 3095 sayılı yasının 4/a maddesi gereğince Devlet Bankalarınca USD cinsi bir yıl vadeli mevduata uygulanan en yüksek faiz ile davalıdan tahsili ile davacı tarafa verilmesine, fazla istemin tenkis nedeniyle REDDİNE” İlk Derece Yargılamasına ilişkin olarak; “Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gereken 983,66-TL nispi karar ve ilam harcından davacı tarafından peşin yatırılan 307,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 676,26-TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına, Davacı tarafından peşin yatırılan harçlar toplamı 343,40-TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Davacı tarafından yapılan 600-TL bilirkişi ücreti ve 227-TL posta masrafı olmak üzere toplam 827,00-TL yargı giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Davacı vekili için takdir olunan 2.180-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Davanın kısmen reddi tenkis nedeniyle olduğundan bu kısım nedeniyle davalı yararına yargı gideri ve vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Karar kesinleştiğinde ve talep halinde kullanılmayan gider avansının yatıran tarafa iadesine” İstinaf yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan 475-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine, İstinaf yoluna başvuran davalı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, hükümden sonra davacı yan gider avansından karşılanan 13,70-TL posta masrafının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 362(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 08/10/2020