Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/2360 E. 2020/756 K. 03.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2360
KARAR NO: 2020/756
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/05/2018
NUMARASI: 2017/206 Esas – 2018/487 Karar
DAVA: Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/09/2020
Hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine ilişkin hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; davalı bankanın kredi sözleşmesine dayalı olarak davacı hakkında icra takibi yaptığını, taraflar arasında 16/07/2012 tarihinde 900.000-TL bedelli çek karşılığında kredi kullanımı için sözleşme imzalandığını, ardından 575.000-TL bedelli ikinci kredinin kullanıldığını, 2012 ve 2014 tarihleri arasında hiçbir zaman toplamda 1.475.000-TL kredi kullanımının gerçekleşmediğini, 2012 de 600.000-TL’lik kredi kullanıldığını, kredi kullanan şirketin anonim şirkete dönüşmesi nedeniyle yeniden sözleşme yapılmasının talep edildiğini, 13/12/2014 tarihinde 1.500.000-TL bedelli yeni sözleşme imzalandığını, 16/07/2012 ve 20/12/2012 tarihli sözleşmelerin şirketin limited şirket durumunda iken yapılması nedeniyle 13/10/2014 tarihli sözleşmede ise davacının imzasının bulunmaması nedeniyle şirkete kullandırılan kredilerden kefil sıfatıyla sorumluluğunun bulunmadığını, davacının davalı bankanın yaptığı icra takibi nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, takibin iptaline, davalı tarafın kötü niyet tazminatı ile sorumlu tutulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; davacı tarafın itirazı nedeniyle İst.Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1301 esas sayılı dosyasında itirazın iptali davası açtıklarını, davacının bu davadaki iddialarını itirazın iptali davasında da dile getirdiğini, davanın derdest olduğunu bu nedenle davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığını, davacının esasa ilişkin iddialarının haklı olmadığını, davacının sorumlu olduğu miktarın usul ve yasaya uygun olarak verilen kefalet limitlerinden kaynaklandığını, 13/10/2014 tarihli kredi sözleşmesinin davacı tarafından kefil sıfatıyla imzalanmamış olmasının davalının kefaletinin sona ermesi anlamına gelmeyeceğini, önceki sözleşmelerin imzalanmasının ileride kullandırılacak bütün kredilere kefalet limiti dahilinde kefil olunmuş sayılması gerektiğini bildirmiş, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, Yargıtay 19. HD nin 15/11/2017 tarih 2016/16979 esas ve 2017/3718 karar sayılı ilamında ve benzer ilamlarında da uygulandığı üzere hukuki yarar bir dava şartı olup, itirazın iptali davasının genel hükümlere göre görülen bir dava olması nedeniyle borçlunun takibe itirazında bildirdiği itiraz sebeplerine bağlı olmadan bütün savunma sebeplerini itirazın iptali davasında ileri sürebileceği göz önünde tutulduğunda borçlu davacının itirazın iptali davası açıldıktan sonra takip konusu borçla ilgili olarak menfi tespit davası açmasında hukuki yararı bulunmadığı, gerekçesiyle HMK.nun 114(1)/h maddesinin yollamasıyla HMK.nun 115(2)maddesi uyarınca davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili; taraflar arasında itirazın iptali davasının derdest olması davacının menfi tespit davası açmasına engel olmadığını ,mahkemece davanın usulden reddine karar verildiği tarihte taraflar arasındaki itirazın iptali davasında nihai karara varıldığını, borç tehdidi altında bulunan borçlunun menfaatlerini korumak adına düzenlenen menfi tespit davasının görülmekte olan itirazın iptali davası nedeniyle reddine karar verilmesinin hukuk ve hakkaniyete aykırı sonuçlara sebebiyet verdiğini, müvekkili …’nün kefil sıfatı ile imzalamış olduğu sözleşmelerin tamamı borçlu şirketin limited şirket sıfatına haiz iken imza altına alındığından şirketin tür değişikliğinden sonraki dönem için müvekkilin herhangi bir sorumluluğu bulunmadığını, bu hususlar itirazın iptali davasında değerlendirmeye alınmadığından menfi tespit davası ile ayrıntılı ve özenli incelemeye konu edilmesi gerektiğini bildirerek,kararın bozularak kaldırılmasına, öncelikle talep ettikleri ve toplanması zorunlu delillerin toplanarak bilirkişi marifeti ile değerlendirmeye alınmasına ve müvekkili davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava; İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra takibi dosyasıyla aleyhine başlatılan takipten dolayı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir. Dava konusu İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı icra takip dosyasında davalı/alacaklı banka tarafından davacı ve dava dışı borçlular aleyhine Genel Ticari Kredi Sözleşmelerine dayanan alacağın tahsili amacıyla ilamsız icra takibi yapıldığı, borçluların borca itirazları üzerine davalı banka tarafından davacı ve diğer borçluların itirazlarının iptali istemi ile İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1301 esas sayılı dosyasında itirazın iptali davası açıldığı, işbu menfi tespit davası açıldığında taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının derdest olduğu ve yapılan yargılama sonunda 21/03/2018 tarihinde davanın kabulü ile, davalıların icra takip dosyasına yaptıkları itirazların iptali ile takibin 1.943.335,88-TL asıl alacak, 12.091,87-TL işlemiş faiz, 863,01-TL %5 BSMV, 332,59-TL ihtarname masrafı olmak üzere toplam 1.956.613,35-TL alacak yönünden devamına, ancak davacı …’nün sorumluluğunun takibe konu miktarlardan asıl alacak için 1.475.000-TL kefalet miktarı ile 9.177,78-TL işlemiş faiz ve 458,89-TL %5 BSMV miktarları ile sınırlı olmasına karar verildiği tespit edilmiştir. İİK.nun 72/1.maddesi uyarınca “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir.” Görüldüğü gibi menfi tespit davası icra takibinden önce açılabileceği gibi takip sırasında da açılabilir. Uygulama da ilamsız icra takibine itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamak amacıyla itirazın iptali davası açılmış ise böyle bir dava açıldıktan sonra, aynı borç ile ilgili menfi tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı kabul edilmektedir. HMK’nun Dava Şartları Başlıklı 114-(1) h maddesinde “Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması” dava şartı olarak gösterilmiştir.Aynı Kanun’un 115- (1) maddesi “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. (2) Mahkeme dava şartı noksanlığını tesbit ederse davanın usulden reddine karar verir…” hükmüne amirdir. Somut olayda; Aynı icra takibi nedeniyle davalı banka tarafından 06/12/2016 tarihinde itirazın iptali davası davacı aleyhine açılmış olup, itirazın iptali davasının açılmasından sonra işbu menfi tespit davası 20/02/2017 tarihinde açılmıştır. Menfi tespit davasının itirazın iptali davasından sonra açılmış olması nedeniyle davalının bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır. Zira menfi tespit davasında ileri sürülebilecek hususlar itirazın iptali davasında da ileri sürülebilecektir. Hukuki yararın varlığı dava şartlarından olup, mahkemece bu hususun resen dikkate alınması gerekmektedir. Bu itibarla, Mahkemece davacı tarafın dava açmakta hukuki yararının bulunmaması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.İlk derece Mahkemesince bu yönde verilen karar hukuka uygun olduğu, istinaf sebepleri yerinde olmadığından,davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 54,40- TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 35,90- TL harcın mahsubu ile bakiye 18,50- TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına, İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi.03/09/2020