Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/2245 E. 2020/1112 K. 03.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2245
KARAR NO: 2020/1112
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/07/2018
NUMARASI: 2017/826 Esas 2018/741 Karar
DAVA: Tanıma Ve Tenfiz
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/11/2020
Davanın kabulüne ilişkin hükmün davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; müvekkili ile … arasında 09/08/2011 tarihinde 35.000,00 Euro bedelli kredi limiti olan ticari taksitli kredi sözleşmesi imzalandığını, söz konusu kredi sözleşmesi kapsamında davalı ile de 09/08/2011 tarihinde azami 35.000,00 Euro bedelli müteselsil/müşterek kefalet sözleşmesi düzenlendiğini, yine müvekkili ile … arasında 50.000,00 Euro bedelli bir ticari cari hesap kredi sözleşmesi de imzalandığını ve davalının bu kredi sözleşmesinden doğan alacağı teminen 21/10/2010 tarihli 50.000,00 Euro bedelli kefaletname imzaladığını, ilgili kredi sözleşmelerinden doğan alacakları teminen davalı … tarafından müvekkili lehine Bodrum İlçesi, … Köyünde bulunan … parsel, zemin kat, … no.lu bağımsız bölüm üzerine 150.000,00 Euro bedelli 1. dereceden ipotek tesis edildiğini, ancak borcun ödenmemesi üzerine 09/08/2011 tarihli kredi sözleşmesinin 13/03/2013 tarihinde, 21/10/2010 tarihli sözleşmenin ise 24/01/2013 tarihinde feshedilerek bakiye borcun ödenmesi için öncelikle asıl borçlu şirkete, ancak ödeme yapılmaması ve yanıt verilmemesi üzerine bu kez kefil borçlu davalıya gönderilen yazı ile her iki kredi sözleşmesine istinaden toplam 74.717,29 Euro bakiye borcun ödenmesinin talep edildiğini, ancak borcun ödenmemesi üzerine davalı … aleyhine Münih 1 Asliye Hukuk Mahkemesinin 35 0 23657/13 tarihli dosyası nezdinde alacak davası açıldığını, mahkemece 05/03/2014 tarihinde 74.717,29 Euro’nun, 19/10/2013 tarihinden itibaren baz faiz oranının %5’i kadar olan ilave faizler ve yargılama giderleriyle birlikte ödenmesine karar verildiğini, kararın 03/09/2014 tarihinde kesinleştiğini belirterek, Münih 1 Asliye Hukuk Mahkemesinin 35 0 23657/13 Esas numaralı dosyasından verilen kararın tenfizine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; müvekkilinin Alman yasalarına göre 2012 yılında şahsi iflasına karar verildiğini, iflas tasfiye işlemlerinin Münih İflas dairesinin … sayılı dosyası ile yürütüldüğünü, ancak Münih Asliye Mahkemesi tarafından müvekkilinin müflis olduğu gözardı edilerek kefalet borcu olduğu gerekçesiyle hüküm tesis edildiğini, Türk Hukukunda müflise karşı açılacak alacak davasında davanın müflisin şahsına değil iflas idaresine karşı açılması ve davada taraf olarak iflas idare memurunun bulunması gerektiğini, Alman Mahkemesinin iflas mahkemesine davayı yöneltmemesinin hukuka aykırı olduğunu, ayrıca müvekkilinin Alman Mahkemesince usulüne uygun çağrılmadığını, bu nedenle hüküm hukuka aykırı olmakla tenfiz edilme kabiliyetinin bulunmadığını, ayrıca kredilerin asıl borçlusu … firmasının da müflis olup, iflas tasfiyesinin … sayılı dosyası ile yürütüldüğünü, davacı bankanın dosyaya alacak kaydı yapıp yapmadığı, tahsilat olup olmadığının dikkate alınmadığını, kefalet sözleşmelerinin de TBK’nın 583. maddesine uygun düzenlenmediğini, Türk Hukukuna göre geçerli olmayan kredi ve kafalet sözleşmelerine istinaden hüküm veren Alman Mahkemesi kararının tenfizinin hukuken mümkün olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; Münih 1 Asliye Mahkemesi’nin 05.03.2014 tarihli kararının 3.09.2014 tarihinde kesinleştiği, Alman mahkemesince duruşma yapılmaksızın gıyabi karar verildiği, gıyabi olarak verilen kararın davalıya Alman Usul Yasaları uyarınca usulüne uygun tebliğ edilmiş olduğu, davalı vekilinin, davalının duruşmaya usulüne uygun çağrılmadığına ilişkin savunmalarının yersiz olup, yabancı mahkemenin uyguladığı usulün, Türk Usul Hukukundan farklı olmasının kamu düzenine aykırılık oluşturmadığı, davalının ve yurt dışında kredi kullanan yabancı şirketin Alman Hukukuna göre iflas ettiğine dair savunmalar ile kefaletin TBK’nın şekil şartlarına uygun olmadığına ilişkin savunmaları bakımından, yabancı mahkeme kararının doğruluğunun incelenmesinin mümkün olmadığı, Alman Mahkemesi tarafından verilen ve kesinleşen kararın, hukuken geçerli ve icra edilebilir nitelikte olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: İstinaf yoluna başvuran davalı vekili; Alman mahkemesi tarafından müvekkilinin müflis olduğu gözardı edilerek karar verildiğini, oysa Türk hukukunda davanın iflas idaresine karşı aşılması gerektiğini, bu yüzden kararın hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin davaya şahsen çağrılmadığını, savunma hakkı kısıtlanarak karar verildiğini, Alman mahkemesinin asıl borçlu ve müvekkilinin iflas ettiğinden haberdar edilmediğini, kefalet sözleşmelerinin TBK’nın 583. maddesine aykırı olduğunu, dolayısıyla kefaletin geçersiz olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE: Dava, yabancı mahkeme kararının tenfizine ilişkindir. 5718 sayılı MÖHUK’un 54. maddesine göre yabancı mahkeme kararının tenfizine karar verilebilmesi için; Türkiye Cumhuriyeti ile ilamın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiilî uygulamanın bulunması, ilamın Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilamın dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı halde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması, hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması, o yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması koşullarının varlığı gerekmektedir. Buna göre yabancı mahkeme kararının tenfiz edilebilmesi için birinci şart “karşılıklılık” ilkesidir. Yabancı mahkeme kararının Türkiye’de tenfiz edilebilmesi için kararın verildiği devletle Türkiye arasında ya ilamların tenfizine dair bir anlaşma (akdi karşılıklılık) veya o devlette Türk mahkeme kararlarının tenfizine imkân veren kanun hükmünün (hukuki karşılıklılık) ya da fiili uygulamanın (fiili karşılıklılık) bulunması gerekir. Yabancı mahkeme kararlarının tenfizi için aranan şartlardan ikincisi, kararın Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilamın dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmamasıdır. MÖHUK’nın 54/b maddesinde yer alan “ilâmın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde” ibaresi yabancı mahkemenin yetkisinin, milletlerarası usul hukukunun genel kabul gören yetki kurallarının dışında, kabul edilmesi mümkün olmayan bir şekilde oluşmuş olmasını ifade etmektedir. Bu durumda yabancı mahkemenin yetkisi “aşkın yetki” olarak karşımıza çıkmaktadır. Tenfiz mahkemesi yabancı mahkemenin yetkisinin Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girip girmediğini resen incelerken, yabancı mahkemenin yetkisinin aşkın yetki hâli olup olmadığının incelenmesi ise davalının bu konuda itiraz etmiş olmasına bağlıdır. Tenfiz kararı verilebilmesi için aranan üçüncü şart ise hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmamasıdır. Devletlerin vazgeçemeyeceği temel ilkeler, kamu düzenini ilgilendiren kurallar olup, genel olarak, kamu menfaat ve düzenini koruma amacını güden emredici kanun hükümlerine aykırılık, ahlaka ve temel hak ve özgürlüklere aykırılık, kamu düzeninin müdahalesini gerektiren hususlardır. Türk kamu düzeninin ihlalini gerektirecek haller çoğunlukla emredici bir hükmün açıkça ihlali niteliğindedir. Ancak her emredici hükmün ihlali hâlinde veya her emredici hükmü ihlal eden bir yabancı kararın Türk kamu düzenine aykırı bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. İç hukuktaki kamu düzeninin çerçevesi, Türk hukukunun temel değerlerine, Türk genel adap ve ahlak anlayışına, Türk kanunlarının dayandığı temel adalet anlayışına, Anayasada yer alan temel hak ve özgürlüklere, milletlerarası alanda geçerli ortak prensiplere, medeni toplulukların müştereken benimsedikleri ahlak ilkeleri ve adalet anlayışının ifadesi olan hukuk prensiplerine, toplumun medeniyet seviyesine, siyasi ve ekonomik rejimine, insan hak ve özgürlüklerine aykırılık şeklinde çizilebilir. Yabancı mahkeme kararının Türk kamu düzenine aykırı olup olmadığının denetlenmesi sırasında içeriği tetkik yasağı devreye girmekte olup, bu yasağın takdir hakkı ile ortadan kaldıramayacağı açıktır. MÖHUK’da kabul edilen sisteme göre, tenfiz hakimince yabancı mahkeme kararı esastan incelenemez ve hukuka uygunluğu denetlenemez. Şu durumda tenfiz hakiminin, tenfiz şartları dışında, ilamın içeriği üzerinde incelemede bulunma hak ve yetkisi bulunmamaktadır. Tanıma ve tenfiz talebine konu yabancı mahkeme kararının Türk kamu düzenine aykırı olup olmadığının tespiti, esas itibariyle hâkimin takdirine bırakılmıştır. Ancak hâkim, takdir yetkisini kullanırken milletlerarası özel hukukun varlık sebebini ve bu hukukun genel prensiplerini dikkate almak durumundadır. Bu itibarla tenfiz hakimi, sırf Türk hukukundakinden farklı maddi ve usul kuralları uygulanarak verildiği için yabancı bir kararı kamu düzenine aykırı sayıp tenfizini reddedemez. Tenfiz kararının verilebilmesi için aranan son şart, savunma hakkının ihlal edilmiş olmamasıdır. MÖHUK’un 54/ç maddesi gereğince, kendisine karşı tenfiz istenen kişi, mahkemeye o yer kanunlarına göre usulüne uygun olarak çağrılmamış yani davet edilmemiş veya uygun çağrı yapılmadığı ya da yapıldığı hâlde temsil edilmemiş veyahut da o yer kanunlarına aykırı olarak kararın gıyabında veya yokluğunda verilmiş, olması hâllerinde ilgilinin tenfize karşı Türk mahkemesinde itiraz etmesi üzerine yabancı mahkeme kararının tenfizi mümkün olmayacaktır. Görüldüğü üzere madde bütün savunma haklarını içine alacak bir genişliğe sahip olmadığı için, savunma hakkını ihlal eden diğer durumlar yasanını 54/c maddesindeki kamu düzenine aykırılık nedeni ile tenfiz engeli olabilecektir. (Yargıtay HGK 2019/11-272 E, 2019/1396 K. sayılı kararı). Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda somut olayda; davaya konu ilam içeriğinden anlaşılacağı üzere, Münih 1. Asliye Mahkemesince Alman Hukuk Muhakeme Kanununun 331/3. maddesi uyarınca duruşma yapılmaksızın gıyabi karar verildiği, kararın ise Alman yasaları uyarınca 09.08.2014 tarihinde resen tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Yukarıda da açıklandığı üzere, o yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmaması, mahkemede temsil edilmemesi ve bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında karar verilmesi tenfiz engeli olarak belirtilmiştir. Ancak burada gözetilmesi gereken hukuk, tenfiz kararı verecek yer mahkemesinin usule ilişkin hükümleri değil, tenfize konu kararın verildiği ülke kanunlarıdır. Bu da göstermektedir ki, bu maddede belirtilen hususların ihlal edilip edilmediği tenfizi istenilen kararın verildiği yer kanunlarına göre belirlenecektir. Somut olayda da Alman Usul Kanunu’na uygun bir şekilde davalının gıyabında karar verildiği karar metninden anlaşılmaktadır. Bu durumda, tenfizi istenilen kararın Alman kanunlarına uygun alarak verildiği ve davalı hakkında gıyabi karar verilmesinin davalının savunma hakkının ihlali niteliğinde olmadığının kabulü gerekmektedir. Öte yandan asıl borçlu şirket ile davalının Alman yasalarına göre iflas ettiğine ve kefalet sözleşmesinin TBK’nın şekil şartlarına aykırı olduğu yönündeki savunmalarına itibar edilmesi de mümkün değildir. Zira yukarıda da açıklandığı üzere, yabancı mahkeme kararının Türk kamu düzenine aykırı olup olmadığının denetlenmesi sırasında içeriği tetkik yasağı devreye girmekte olup, bu yasağın, takdir hakkı ile ortadan kaldırılamayacağı da açıktır. MÖHUK’da kabul edilen sisteme göre, tenfiz hakimince yabancı mahkeme kararı esastan incelenemez ve hukuka uygunluğu denetlenemez. Bu itibarla, sırf Türk hukukundakinden farklı maddi ve usul kuralları uygulanarak verilmesi, kararın kamu düzenine aykırı sayılarak tenfiz isteminin reddine gerekçe olamaz. Sonuç olarak; Almanya Devleti ile Türkiye arasında mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizine ilişkin andlaşma ve karşılıklılık esasının mevcut olduğu, ilam konusunun münhasıran Türk mahkemelerinin yetkisine girmediği, hükmün Türk kamu düzenine aykırılık taşımadığı anlaşılmış olup, davanın kabulüne yönelik ilk derece mahkemesi kararı doğru olduğundan, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 16.438,73-TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 4.110,-TL harcın mahsubu ile bakiye 12.328,73- TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına, İstinaf yoluna başvuran davalı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, hükümden sonra davacı yan gider avansından karşılanan 42,-TL posta masrafının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 03/11/2020