Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/2237 E. 2020/1109 K. 03.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2237
KARAR NO: 2020/1109
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/11/2017
NUMARASI: 2014/821 Esas-2017/1025 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/11/2020
İlk derece mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne yönelik hükmün taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; davacı banka ile davalı şirket arasında imzalanan genel kredi sözleşmesine istinaden davalılara kredi kullandırıldığını, davalı … ve …’un bu sözleşmeyi müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıklarını, davalıların ödemelerini yapmamaları sonucu hesabın kat edilerek noter aracılığıyla hesap kat ihtarnamesi gönderilerek borcun ödenmesinin talep edildiğini, borcun buna rağmen ödenmemesi sonucu İstanbul … İcra müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile icra takibine geçtiklerini, borçluların bu takibe itiraz ederek durdurduğunu belirterek, davalıların itirazının iptali ile davalılar aleyhine %20 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalılar davaya cevap vermemişler, yargılama sırasında davalılar vekili sunmuş olduğu beyan dilekçeleriyle davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; taraflar arasında kredi ilişkisinin mevcut olduğu, yaptırılan bilirkişi incelemesinde davalıların borçlu olduğunun belirlendiği, bilirkişi raporunda yapılan hesaplamalara ve %90 oranındaki temerrüt faizine ilişkin açıklama ve değerlendirmelere itibar edildiği ve davalıları itirazında kısmen haksız olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, davacı lehine %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: İstinaf yoluna başvuran davacı vekili; mahkemece alınan bilirkişi raporları çelişkili olup, çelişki giderilmeden karar verildiğini, bu durumun hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. İstinaf yoluna başvuran davalılar vekili; bankanın alacağı temlik etmesinin kötü niyetli olduğu gibi şekil şartlarına da aykırı olduğunu, kredi sözleşmesinde en yüksek faiz oranının uygulanacağı düzenlenerek oran belirtilmediğini, istenen faiz oranı fahiş olup davacının kötü niyetli olduğunu, genel kredi sözleşmesine kefil olan müvekkilinin sonradan kullandırılan kredi nedeniyle sorumlu tutulamayacağını, ayrıca kefaletin de verildiği anda belirlenebilir olmadığını belirterek, kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE: Dava, genel kredi sözleşmesi ve kredili mevduat hesabı sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibinde vâki itirazın iptali istemine ilişkindir. Somut olayda; davacının alacağı temlik aldığı banka ile davalı … arasında 13.01.2010 tarihli, 100.000,00 TL bedelli genel kredi sözleşmesi ve hızır hesap sözleşmesi ile 14.01.2011 tarihli bankacılık işlemleri sözleşmesi akdedildiği, davalı …’un da genel kredi sözleşmesi ile hızır hesap sözleşmesini müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı, tahakkuk eden borçların ödenmemesi üzerine hesabın 27.09.2012 tarihinde kat edildiği, asıl borçlu davalının 08.10.2012 tarihi itibariyle, kefil olan davalının ise 01.11.2012 tarihi itibariyle temerrüde düştüğü anlaşılmaktadır. Alacağın temliki, TBK’nın 183. vd. maddelerinde düzenlenmiştir. TBK’nın 183. maddesine göre, kanun, sözleşme ve işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını almaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir. 184. maddesine göre ise, alacağın devrinin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır. Bu haliyle alacağın temliki, alacaklı ile onu devralan üçüncü şahıs arasında borçlunun rızasına ihtiyaç olmaksızın yapılabilen ve sadece kazandırıcı bir tasarruf işlemi niteliğini taşıyan şekle bağlı bir sözleşmedir. Eldeki davada yargılama sırasında alacak, davacı banka tarafından davacı varlık yönetim şirketine yazılı sözleşmeyle temlik edilmiş olup, sözleşme geçerlidir. Ancak temlik sözleşmesinde açıkça banka tarafından nakit alacağın temlik edildiği, gayrı nakit alacağın ise hariç tutulduğu görülmektedir. Bu durumda davacı varlık yönetim şirketinin gayrı nakit alacak yönünden aktif husumet ehliyeti yoktur. Buna rağmen ve gayrı nakit alacak yönünden aktif husumet ehliyeti bulunan davacı banka tarafından davanın takip edilmediği de gözetilmeksizin, gayrı nakit alacak yönünden alacak davacıya temlik edilmişçesine davanın reddine karar verilerek ,davacı aleyhine yargı giderine hükmedilmesi doğru değildir. Kefalet sözleşmesinin imzalandığı tarihte yürürlükte olan 818 sayılı BK’nın 484. maddesi uyarınca kefalet sözleşmesinin geçerli olması için yazılı şekilde yapılması ve kefilin sorumlu olduğu kefalet limiti, belirli bir miktarın gösterilmesi gereklidir. Müşterek borçlu ve müteselsil kefiller, asıl borçlunun borcundan (asıl borçlunun temerrüdü dahil) kefalet limiti ve kendi temerrütlerinin hukuki sonuçları ile sorumludur. Somut olayda her ne kadar kefalet limiti gösterilmese de, istikrar kazanmış Yargıtay kararlarıyla da belirlendiği üzere, genel kredi sözleşmesinde kredi limiti açıkça gösterilmiş olduğundan, bu limitin aynı zamanda kefalet limiti olduğu kabul edilmelidir. Dolayısıyla somut olayda davalı kefil takip öncesinde temerrüde düşürülmüş olmakla, asıl borç ile birlikte kendi temerrüdünün hukuki sonuçlarından sorumlu olacaktır. Ayrıca genel kredi sözleşmesinin eki niteliğindeki hızır hesap sözleşmesinin de davalı kefil tarafından imzalanmış olduğu, sözleşmenin ise genel kredi sözleşmesinin eki niteliğinde bulunduğu görülmekle, davalı kefilin bu hesap ile açılan kredinin ödenmemesinden kaynaklanan dava konusu alacaktan sorumlu olduğu kabul edilmelidir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda temerrüt faiz oranı %90 olarak uygulanmışsa da, temerrüt faizi oranına ilişkin sözleşme hükümleri sunulmadığından denetimi mümkün değildir. Bilirkişi raporunda atıf yapılan bankacılık işlemleri sözleşmesi ise 14.01.2011 tarihli olup, favalı kefilin imzasını taşımadığından, bu sözleşmedeki faiz oranının kefil olan davalı bakımından uygulanması mümkün değildir. Davaya dayanak genel kredi sözleşmesi ile bankacılık hizmetleri sözleşmesi sunulmamış olup, sunulan kayıtlar ise sözleşmelerin birkaç sayfasından ibarettir. İstinaf aşamasında davacı vekilince sunulan hesap hareketlerine ilişkin kayıtların da okunaksız olduğu görülmüştür. Yargılama sırasında mahkemece tüm kredi sözleşmelerinin ve alacak dayanağı belgelerin celbi gerekirken bu yönde bir işlem yapılmadığı, kesin süre verilmediği, bu suretle alınan bilirkişi raporunun denetime elverişli olmadığı anlaşılmaktadır. 6100 sayılı HMK’nın 219. maddesi uyarıca taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Yine aynı yasanın 220. maddesine göre ise “İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir. Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.” Bu durumda depo talebine ilişkin istemin değerlendirilmesi, davalı tarafın faize itirazı nedeniyle, uygulanan temerrüt faiz oranlarının tespiti ve denetlenmesi bakımından davacı tarafa tüm dayanak kredi sözleşmeleri ile alacağa dayanak kayıt ve belgeleri sunması için HMK’nın 220. maddesi doğrultusunda yasal sonuçları hatırlatılarak kesin süre verilerek, gerekirse yeniden denetime elverişli bilirkişi raporu alınmak suretiyle karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu karar verilmiş olması da isabetsizdir. Açıklanan nedenlerle; uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle hükmün kaldırılarak, davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/821 Esas-2017/1025 Karar sayılı ve 24/11/2017 tarihli hükmünün, HMK.’nun 353(1)a-4-6 maddesi gereği KALDIRILMASINA; “Davanın yeniden görülmek üzere mahkemesine gönderilmesine” İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan 35,90-TL istinaf harcının istek halinde kendisine iadesine, İstinaf yoluna başvuran davalı … tarafından yatırılan 426,24-TL istinaf harcının istek halinde kendisine iadesine, İstinaf yoluna başvuran davalı … A.Ş. tarafından yatırılan 426,24‬-TL istinaf harcının istek halinde kendisine iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda H.M.K.’nın 353(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.03/11/2020