Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/2013 E. 2020/995 K. 13.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2013
KARAR NO : 2020/995
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/05/2018
NUMARASI : 2017/430 Esas 2018/372 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 13/10/2020
Davanın reddine ilişkin hükmün davacı ve davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; müvekkili ile dava dışı kredi lehtarı … arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığını, davalı kefilin de işbu sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, işbu sözleşmeye istinaden çek taahhüt kredisi, şirket kredi kartı ve taksitli ticari kredi kullandırıldığını, kredi borçlarının vadesinde ödenmemesi üzerine hesap kat edilerek ihtarname tebliğ edildiğini, buna rağmen borcun ödenmemesi üzerine İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile icra takibine girişildiğini, davalı tarafından takipte yetkiye, asıl borca ve takibin tüm ferilerine itiraz edildiği ve takibin durduğunu, ayrıca, İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile tahsilde tekerrür etmemek kaydıyla ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla da icra takibine girişildiğini, itirazın takibi sürüncemede bırakmaya yönelik olduğunu belirterek, davalının itirazının iptali ile davalının alacağın % 20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkumiyetine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; müvekkili tarafından icra dosyasına yetki itirazında bulunulduğunu, takipte ve buna istinaden açılan davada Bolu icra daireleri ve mahkemelerinin yetkili olduğunu, davacı banka ile dava dışı borçlu arasında 06.04.2011 tarihinde imzalanan 10.000 TL miktarlı genel kredi sözleşmesi vekiledeni tarafından da kefil olarak imzalanmış ise de, kredi sözleşmesinde kefalet miktarı ve sözleşme miktarı ile ilgili bir yazı bulunmadığını, ancak sözlü olarak sözleşmenin 10.000 TL miktarlı olduğunun bildirildiğini, daha sonra bu sözleşmenin iptal edilerek dava dışı … ile davacı banka arasında 12.07.2012 tarihinde 300.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşme kapsamında 2014 yılında gayrimenkul ipoteği karşılığında kredi kullandırıldığını, bu kredinin zamanında ödenmemesi nedeni ile vekiledeninin kefil olduğu ve daha sonra banka tarafından iptal edilen ancak imha edilmeyen 110.000 TL limitli sözleşmenin banka tarafından doldurularak vekiledeni aleyhine icra takibine konu edildiğini, davacının dava dışı borçluya kullandırdığı ve müvekkili tarafından da kefil olarak imzası bulunan 06.04.2011 tarihli kredi sözleşmesinden bağımsız olarak imzalanan 12.07.2012 tarihli kredi sözleşmesi ve ipotek sözleşmesinden müvekkilinin kefil olarak sorumlu tutulamayacağını belirterek, davanın reddine ve davacının %20 oranında kötüniyet tazminatına mahkümiyetine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; davacı banka ile dava dışı … arasında 2 adet genel kredi sözleşmesi imzalandığı, 07.04.2011 tarihli 110.000-TL limitli kredi sözleşmesini davalının aynı limitle müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı, mevcut sözleşme içeriği ve limitine göre kefaletin geçerli olduğu, ancak davacı banka ile davalı dışı … arasında 12.07.2012 tarihli 300.000-TL bedelli ve sonrasında 30.11.2015 tarihli sözleşmeler imzalandığı, bu sözleşmelerde davalının imzasının bulunmadığı, kredilerin hangi sözleşme kapsamında kullandırıldığına ilişkin yapılan incelemede, taksitli ticari kredinin 28.10.2016 tarihinde, çek bedeli kredisinin 30.11.2015 tarihinde ve kredi kartının 2013 yılında verilerek kullandırıldığı, davalı kefilin imzasının bulunduğu 07.04.2011 tarihli sözleşmeden sonra ilki 12.07.2012 tarihinde olmak üzere davacı banka ile dava dışı asıl borçlu arasında yeni sözleşmeler imzalandığı, dolayısıyla sözleşmelerin birbirinin devamı, limit artırımı mahiyetinde olmadığı, yeni bir borç ilişkisi kurulduğu, davacı banka ile dava dışı asıl borçlu arasında davalının kefaleti bulunmayan sözleşmeler kapsamında kullandırılan krediden davalının sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: İstinaf yoluna başvuran davacı vekili; davalının kefaletinin devam ettiğini, geçerli bir kefalet ilişkisi kurulduktan sonra kefilin alacaklının onayı olmaksızın kefaletini geri almasının mümkün olmadığını, müvekkilinin alacaklı olduğu sabit olup icra inkar tazminatı koşullarının da oluştuğunu belirterek, kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.Katılma yoluyla istinaf yoluna başvuran davalı vekili; davacı tarafından kötü niyetli olarak yeni sözleşmeyle iptal edilen ancak imha edilmeyen eski sözleşmeye dayalı olarak takip başlatıldığını, bankanın kötüniyetli olduğunu belirterek, kararın kaldırılarak %20 oranında kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE: Dava, genel kredi sözleşmesine dayalı icra takibine yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir.Kefalet sözleşmesi, alacaklı ile kefil arasında kurulan ve alacaklıya kişisel güvence sağlayan bağımsız nitelikte bir borç ilişkisidir. Kefalet sözleşmesi kişisel bir teminat sözleşmesidir. Diğer sözleşmeler gibi kefil ile alacaklının karşılıklı ve birbirine uygun iradelerinin birleşmesi ile meydana gelir. Bu sözleşme ile kefil, asıl borçlunun borcunu alacaklıya karşı ifa edememesi tehlikesini kişisel olarak üstlenmektedir. Müteselsil kefil kendi temerrüdünün sonuçlarından sorumlu olup, kefilin temerrüdü için hesap kat ihtarının tebliğ edilmesi gereklidir. Kefiller, kendi temerrüdünün sonuçlarından kefalet limiti kapsamında asıl borçlunun borcu kadar sorumludur. Başka bir anlatımla kefiller kefalet limitini aşmamak kaydıyla en fazla asıl borçlunun borcu kadar sorumlu olacaklardır.Somut olayda; davacı banka ile dava dışı asıl borçlu … arasında 110.000,00 TL limitli 07.04.2011 tarihli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, bu sözleşmeyi davalının da kefil olarak imzaladığı, sonrasında yine aynı borçlu ile 12.07.2012 tarihli ve 30.11.2015 tarihli sözleşmelerin de imzalandığı, ancak davalının sonradan imzalanan işbu sözleşmelerde kefalet imzasının bulunmadığı, hükme esas alınan bilirkişi raporunda da tespit edildiği üzere, takibe konu edilen krediler ve bu kredilerden doğan borçların tamamının davalının kefalet imzası bulunmayan yeni sözleşmelerden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Davalının kefalet imzasının bulunduğu kredi sözleşmesi mevcut iken ve aynı sözleşmeye dayalı olarak davalı kefilin sorumluluğu devam ederken, davacı bankanın yeni kredi sözleşmeleri düzenlemesi nedeniyle, iradesinin önceki sözleşmenin devamı değil, yeni sözleşmeler yapmak olarak yorumlanması gerektiği, dolayısıyla davalının imzasının bulunmadığı yeni sözleşmelerin önceki sözleşmenin devamı olarak kabul edilmesinin olanaksız olduğu görülmektedir. Takip ve dava konusu borç da yeni sözleşmelerden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle davalının, kefalet imzası bulunmayan sözleşmelerden kaynaklanan dava konusu borçtan sorumlu tutulamayacağı yönündeki ilk derece mahkemesi kararı yerindedir.Öte yandan itirazın iptali davasında davanın reddi halinde davalı yararına kötü niyet tazminatına hükmedilebilmesi için, davacının takipte haksız olması yanında kötü niyetli olduğunun da kanıtlanması gerekmektedir. Somut olayda davacının kötü niyetli olduğunun kanıtlanamamış olması nedeniyle, davalının kötü niyet tazminatı isteminin reddine karar verilmesi gerekmektedir. Ancak mahkemece bu yönde bir değerlendirme yapılmadığı, olumlu veya olumsuz bir karar verilmediği anlaşılmaktadır. Öte yandan bu husus yeniden yargılama gerektirmediğinden; sonuç olarak davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak, davanın reddine, koşulları oluşmadığından davalının kötü niyet tazminatı isteminin reddine karar verilmesi gerekmektedir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK.’nın 353(1)-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/430 Esas – 2018/372 Karar sayılı ve 08/05/2018 tarihli hükmünün, HMK.’nun 353(1)b-2 maddesi gereği KALDIRILMASINA; “Davanın REDDİNE, Davalı tarafın koşulları oluşmayan kötüniyet tazminatı isteminin REDDİNE,”İlk Derece yargılamasına ilişkin olarak; “Alınması gerekli 54,40 TL harcın; davacı tarafından peşin yatırılan 926,94-TL harçtan mahsubu ile fazla olan 872,54-TL’nin davacıya iadesine,Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, Davalı vekili için takdir olunan 11.550- TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,Karar kesinleştiğinde ve talep halinde kullanılmayan gider avansının yatıran tarafa iadesine”İstinaf yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan 35,90-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine,Davacıdan alınması gereken 54,40- TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 35,90- TLnin mahsubu ile bakiye 18,50- TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 13/10/2020