Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/2008 E. 2020/1020 K. 15.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2008
KARAR NO: 2020/1020
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/05/2018
NUMARASI: 2016/549 Esas-2018/490 Karar
DAVA: Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 15/10/2020
İlk derece mahkemesince verilen davanın reddine yönelik hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; müvekkilinin davalı … Konfeksiyon şirket ile hisse devir sözleşmesi yapmak üzere 27.02.2015 tarihli protokol imzaladığını, davalı … Konfeksiyon’un 19.06.2015 tarihli ortaklar genel kurulu kararı uyarınca bölünme bölünme yolu ile davalı …ye devredildiğini, bu nedenle … Yapı’nın davalı konumuna geldiğini, protokole göre müvekkilinin … A.Ş’de bulunan ve toplamda 23/100 oranındaki hisselerinin tamamını davalı şirkete devredeceğinin, karşılığında ise davalının kendisine ve dava dışı ortağı …’na 2.013.000,- USD bedel ödeyeceğinin, bu nakdin dışında ayrıca 3 adet gayrimenkulün devrini de 2016 yılı Mart ayında yapacağının kararlaştırıldığını, taşınmazların maliklerinin davalı şirketin sahipleri olduğunu, müvekkili ve …’nun protokol gereği hisselerini devrettiklerini, davalı tarafın ise nakit ödemeyi yaptığını, ancak bugüne kadar taşınmaz devrinin yapılmadığını, ayrıca davalının taahhüt ettiği teminat ipoteklerinin de konulmadığını, yine protokolün 6. maddesi gereğince davalının yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde 375.000,00 USD cezai şart ödemeyi taahhüt ettiğini belirterek, sözleşme konusu 3 adet taşınmazın tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline, bu talebin kabul görmemesi halinde 3 adet taşınmazın mahkeme tarafından belirlenecek piyasa değerleri tespit edilerek dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline ve protokoldeki cezai şart olan 375.000,- USD’nin dava tarihindeki kur ile hesaplanacak tutardan 100.000,00 TL’sinin avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı …vekili; davacının iddia ettiği gibi bir bölünmenin söz konusu olmadığı, bu durumun vergi dairesi ve ticaret sicil kayıtları ile sabit olduğunu, dolayısıyla müvekkilinin yapılan protokol ile de bir bağlantısının ve ilgisinin bulunmadığını belirterek, davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı … Konfeksiyon vekili; taşınmaza ilişkin kısmi dava açılamayacağını, taşınmazların değeri daha yüksek olduğundan harcın tamamlatılması gerektiğini, bölünebilir nitelikte olmadığından cezai şarta ilişkin de kısmi dava açılmasının mümkün olmadığını, davacının dayandığı protokolde karşı tarafın davacı ile birlikte dava dışı … olduğunu, davacılar açısından zorunlu dava arkadaşlığı olduğunu, dava dışı …’nun da davaya katılması veya muvafakat vermesinin gerektiğini, … hisselerinin 27.02.2015 tarihinde yapılan protokole göre değil, 02.03.2015 tarihinde yazılı olarak yapılan “Hisse Devir Sözleşmesi” ile devralınmış olduğunu, karşılığında da 2.844.457,00 TL devir bedelinin banka aracılığıyla ödenmiş olduğunu, davacının sözleşmenin 6. maddesi hükmü gereğince hisse devrinden dolayı başkaca hiçbir alacağının kalmadığını kabul ettiğini, buna rağmen davacının hukuken sözleşme sayılmayacak protokol hükümlerine göre bu davayı açmasının kötüniyetli ve hukuken geçersiz iddialara dayandığını, 27.02.2015 tarihli protokol gereği davacının ve dava dışı …’nun yükümlülüklerini yerine getirmediklerini, yükümlülüklerin yerine getirilmemesiyle de hisse devri konusunda şartların değiştiğini, devam eden görüşmeler sonucunda değişen şartlar doğrultusunda 02.03.2015 tarihli hisse devir sözleşmesinin imzalandığını, bu sözleşme uyarınca da hisse devir bedelinin ödendiğini ve davacının hiçbir alacağının kalmadığını, 27.02.2015 tarihli protokol geçersiz olup, geçerli olduğu kabul edilse bile hem borcun hem de cezai şartın istenemeyeceğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; davalı şirketler arasında bölünme ve devir halinin söz konusu olmadığı, davaya dayanak protokol ve sözleşmelerde de …’nın taraf olmadığı, bu nedenle bu şirkete yönelik davanın husumetten reddinin gerektiği; 27.02.2015 tarihli protokolün sözleşme yapılmasının taahhüt edilmesine ilişkin ön sözleşme olup asıl sözleşmenin 03.03.2015 tarihli hisse satış sözleşmesi olduğu, satış sözleşmesi ile hisse devir bedelinin yeniden belirlendiği ve bedelin ödenerek davalı tarafın ibra edilmiş olduğu, 27.02.2015 tarihli protokol ve 03.02.2015 tarihli hisse satış sözleşmesi arasında çok kısa bir süre bulunmasının ve fiyatın değiştirilmesinin hayatın olağan akışına uygun olmaması gibi bir gerekçenin, ”yazılı delille kanıtlanma” ispat kuralı nazara alındığında itibar edilecek bir gerekçe olmadığı, bu şekilde yorum tarzının benimsenemeyeceği, sonuçta taraflar arasında yapılan son sözleşmenin hisse satış sözleşmesi olduğu, son yapılan sözleşmenin diğer sözleşmenin aleyhe olan hükümlerini ortadan kaldıracağı, taraflar arasında hisse bedeli belirlendiği ve ödendiği, bakiye alacakların saklı tutulmadığı, yine sözleşme ihlal edilmediği için cezai şart talebinin de yerinde olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: İstinaf yoluna başvuran davacı vekili; davalının cevap dilekçesinde protokol şartlarını kabul ettiklerini ikrar ettiğini, protokolde belirtilen taşınmazların devrinden vazgeçildiğine dair delil bulunmadığını, davacı tarafça protokolün konusu olan sözleşmenin delil olarak gösterildiğini, bilirkişi raporlarında davalının taşınmaz devir borcunun devam ettiğinin tespit edildiğini, devir bedelinin değiştirildiği iddiasının davacı tarafça kanıtlanması gerektiğini, devir sözleşmesinde davalının ibrasına ilişkin hüküm bulunmadığını, taşınmazlara yönelik bir ibra bulunmadığını, hisse devir sözleşmesinin borcun yenilenmesi niteliğinde olmadığını, ayrıca protokol gereği taşınmazların devredilmemesi nedeniyle cezai şart alacaklarının doğduğunu, bu bakımdan mahkeme kararının çelişkili olduğunu, ayrıca davalı şirketlerin bölünme birleşme işlemlerine başlanıp sonuçlandırılmadığını, bu nedenle kusuru bulunmayan müvekkilinin husumet nedeniyle red sonucunda avukatlık ücretinden sorumlu tutulamayacağını belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, şirket hisse devir protokolüne dayalı tapu iptali ve tescil ile cezai şart istemine ilişkindir.Taraflar arasındaki uyuşmazlık; 02.03.2015 tarihli hisse devir sözleşmesi karşısında 27.02.2015 tarihli protokolün geçerli olup olmadığı, davacının bu protokol kapsamında tapu devri ve cezai şart talep edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Taraflar arasında düzenlenmiş olan 27.02.2015 tarihli protokolün incelenmesinde; tarafların alıcı … ile satıcılar … ve … olduğu, protokol ile satıcılar tarafından dava dışı … şirketinin 23/100 payının 2.013,000 USD ve protokolde belirtilen 3 adet taşınmaz tapusunun devri karşılığında satışının kararlaştırıldığı, tarafların yükümlülüklerinin yerine getirmemesi halinde 375.000 USD cezai şart ödenmesinin öngörüldüğü, protokol başlığında açıkça protokolün hisse devir sözleşmesi imzalamak üzere düzenlendiğinin belirtildiği görülmüştür. 02.03.2015 tarihli hisse devir sözleşmesinin ise … ve … arasında imzalandığı, sözleşmede yine …’e ait 260.000 TL nominal bedelli 260.000 hissenin 2.844.457,00 TL karşılığında devredilmesinin kararlaştırıldığı, satış bedelinin ödenmiş olduğunun belirtildiği, özellikle devredenin devir konusu hisselere ilişkin şirket veya devralandan başkaca hiçbir hak ve alacak talebinde bulunmayacağının belirtildiği görülmüştür. Sözleşme konusu parasal hisse devir bedelinin ise, 02.03.2015 tarihli sözleşmedeki bedel üzerinden ödendiği sabittir. 6098 sayılı TBK’nın 29/1’e göre, bir sözleşmenin ileride yapılmasına dair sözleşme geçerlidir. Türk Borçlar Kanunu, sözü geçen maddede “ön sözleşme” veya “sözleşme yapma vaadini” düzenlemektedir. Taraflardan her ikisinin birbirlerine ya da taraflardan yalnız birinin diğerine karşı ileride üçüncü bir şahısla bir borç sözleşmesi yapmayı taahhüt etmesine, ön sözleşme veya sözleşme yapma vaadi denir. Ön sözleşme, niteliği itibariyle bir borç sözleşmesidir. Ön sözleşmeyle ileride yapılması vadedilen borç sözleşmesine ise, “asıl sözleşme” denir. Kanunlarda öngörülen istisnalar dışında, ön sözleşmenin geçerliliği, ileride kurulacak sözleşmenin geçerliliğine bağlıdır. Kural olarak asıl sözleşmenin kurulmasıyla ön sözleşme sona erer. Ön sözleşmenin fonksiyonu ise, asıl sözleşmeye hazırlık ve asıl sözleşmenin kurulmasını teminat altına almaktır. Bu kapsamda somut olayda taraflarca düzenlenmiş olan 27.02.2015 tarihli sözleşme ön sözleşme, 02.03.2015 tarihli sözleşme ise asıl sözleşme niteliğindedir. Zira 27.02.2015 tarihli sözleşmede açıkça bu protokolün hisse devir sözleşmesi imzalamak üzere düzenlendiği belirtilmiştir. Dolayısıyla asıl sözleşme imzalandıktan sonra artık 27.02.2015 tarihli protokol hükümsüz hale gelmiştir. Öyle ki hisse devir bedeli de asıl sözleşmedeki tutar üzerinden ödenmiş, davacı da bedeli ihtirazi kayıt ileri sürmeksizin kabul etmiştir. Üstelik 02.03.2015 tarihli asıl sözleşmede ibraya ilişkin hüküm de bulunmaktadır. Gerçekten de 02.03.2015 tarihli hisse devir sözleşmesinin 6. maddesine göre “devir eden, devir konusu bu hisselere karşılık olarak şirketten ve devir alandan başkaca hiçbir hak ve alacak talebinde bulunmayacaktır.” Sözleşme serbestisi gereği bu hüküm tarafları bağlayıcı niteliktedir. Bu hüküm gereği, davacının artık önceki protokole dayalı hak talep etmesi; bu kapsamda tapu iptali ve tescil ile cezai şart istemesi mümkün değildir. Davalı …’nın ise sözleşmenin tarafı olmaması nedeniyle, bu davalıya husumet yöneltilmesi mümkün değildir. Bu nedenlerle davanın reddine yönelik ilk derece mahkemesi kararı yerinde olup, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 54,40- TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 35,90- TL harcın mahsubu ile bakiye 18,50- TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 15/10/2020